Nietzsche ve Putların Yıkılışı Adlı Eseri
İtalya'nın faşist lideri Mussolini’ye göre faşizm Nietzsche’nin düşüncelerinin uygulanmasından başka bir şey değildir. Hitler de siyasal eylemini Nietzsche’nin amaçlarının gerçekleşmesi olarak görür.
Friedrich Nietzsche, geleneksel din, ahlak ve felsefe anlayışlarını kendine özgün bir şekilde, yoğun ve çarpıcı bir dille eleştirmiştir. Son okuduğum kitabı “Putların Alacakaranlığı” adlı eserinde insanı kavrayışını, Apolloncu ve Dionysosçu karşıt-kavramlar ile ayırt ederken, Sokrates'ten Kant'a kadar pek çok ünlü düşünürü de çöküş tipleri olarak nitelendirmekten kendini alamaz. Bu aykırı duruşuyla Nietzsche, varoluşçuluk felsefesinin oluşumundan çok önceleri putların yıkılışına dair akıl yürütmeleriyle öne çıkan bir yazar olmuştur.
Nietzsche, insanların sahip olduğu ahlaki ve diğer insani değerlerin koca birer tabu (mit) olduklarını ve bunların tamamen yıkılması gerektiğini söyler! İnsanların, yeni bir ahlâk anlayışına, iyinin ve kötünün ötesinde yer alan başka bir hayat telakkisine ihtiyaçları olduğunu belirtir ve bütün akıl yorumlarını bu düşünce temeline oturtur.
Günümüzde sosyal medya ve diğer iletişim kanallarında nedense Alman faşizminin düşünsel oluşumuna yön vermiş yazar veya filozofların ön plana çıkarıldığına tanık olmaktayız. Bu gerici yapıya destek verenlerden biri de hiç kuşkusuz F. Nietzsche’ydi. Alman düşünür Nietzsche’nin sözlerinin sosyal sayfalarda sıkça paylaşılıyor olmasının da, böyle bir yönlendirilmenin sonucu olduğunu düşünüyorum! Alman ve İtalyan faşizmin liderleri ile, bu çağ dışı rejimin ideologlarının, Nietzsche’nin “üstinsan (üst-insan, fevkal beşer)” kavramını, savaşa ve ırka ait düşüncelerini kendilerine rehber edindikleri biliniyor. Hitler’in ari Alman ırkıyla dünyada yaşanan bütün sorunları çözebileceği düşüncesi ile Nietzsche’nin, üstinsan düşüncesinin benzerliği, gözlerden kaçmıyor.
Her iki faşist lider de, Hitler ve Mussolini de Nietzsche ile yakından ilgilenmişlerdir. İtalya'nın faşist lideri Mussolini’ye göre faşizm Nietzsche’nin düşüncelerinin uygulanmasından başka bir şey değildir. Hitler de siyasal eylemini Nietzsche’nin amaçlarının gerçekleşmesi olarak görür. 1933 Almanya’sında Marx, Engels, Lenin dahil tüm değerli aydın, düşünür ve bilim insanlarının eserleri meydanlarda yakılırken, Nietzsche’nin, “Böyle Buyurdu Zerdüşt” isimli kitabının Alman askerlerine dağıtılması, herhalde bir tesadüf veya rastlantı olarak görülemez.
Nietzsche’nin eserlerindeki bazı kavramların, faşizmi, emperyalizmi ve beyaz ırkın üstün olduğu düşüncesini desteklediğini rahatlıkla iddia edebiliriz. Friedrich Nietzsche tarafından ortaya atılan efendi ve köle ahlakı da faşist hareketlere esin kaynağı olmuştur. Nietzsche’ye göre, insanın ilk öğrendiği ahlak, efendi ahlakıdır. Efendiler aynı zamanda yönetenlerdir. Acımasızlık onların en bilindik özellikleridir. Her türlü karar verme yetkisine sahiptirler. Bencildirler, sadece kendilerini düşünürler. Güçlüdürler, güçleri sahip oldukları sermayeden gelir, ezerler ve yönetirler. İşte bu onların ahlak anlayışıdır. Efendilerin ahlakı budur. Tarih boyunca, güçlü olanlar, zayıf ve aciz olanları ezmişlerdir. Ezilenler ise tek başlarına karşı gelemeyecekleri için birlikte hareket etmişlerdir. Çünkü güçlüleri koruyan ve kollayan donanımlı ve örgütlü bu güce karşı, ezilenler birlikte karşı geldikleri vakit ancak bir şekilde başarıya ulaşabilirlerdi. Onlar da birlikte yaşamaktan dolayı birbirleriyle arkadaşça, dostça, yerine göre kardeşçe yaşamayı öğrenmişlerdir. Zamanla köleler, aciz ve zayıf olanlar, örgütlenerek efendilerini alt etmeyi başarmışlardır.
Demokrasi ve hukuksallık Nietzsche'ye göre, ezilen, güçsüz insanların, savunma ihtiyacından doğmuştur. Nietzsche'nin bu düşüncesi Alman faşizminin görüşlerini belirleyen en etkin düşünce olmuştur. Hitlere göre demokrasi gereksiz bir yönetim şeklidir. Marksizmin gelişmesine ortam hazırlar. Yani demokrasi yok edilmesi gereken bir yönetim şeklidir. Hitler insan haklarına karşıdır. İnsan hakları, köle beyannamesinin kendisidir. Nietzsche’ye göre, güçlü ve zalim olan da ahlaklı değil midir?
Friedrich Nietzsche, 1844 yılında Almanya'nın doğu bölgesinde bir köyde dünyaya gelir. Babası rahiptir. Problemli bir aile hayatı geçiren Nietzsche’yi sevdiği kadın da terk etmiştir. Kitapları da satmamıştır. Kendisinin yaşadığı zamanda değil, ölümünden sonra anlaşılacağını söylemiştir. 44 yaşındayken bunalıma girmiştir. Hayata ve olaylara bakış açısındaki köklü değişimin, sokakta sahibi tarafından dövülen bir at’ı görmesi sonrasında gerçekleştiğini söylemiştir. Bu olayda durumuna çok üzüldüğü ata sarılarak "seni anlıyorum" diye bağırarak kendinden geçmesi sonrasında bir daha eski sağlığına kavuşamadığı biliniyor. Nihayetinde tekrar eski sağlığına kavuşamaz ve bu olaydan 11 yıl sonra da hayata veda eder. “Putların Alacakaranlığı” kitabı Nietzsche'nin “özdeyişler ve oklar” bölümünde, aforizmalarıyla başlayıp diğer on bölümde ahlaktan dine, akıldan estetiğe ve insan kişiliğine ilişkin felsefesinin kendi dilinden anlatımıdır.
Bu kitabın biçim ve üslup bakımından Böyle Buyurdu Zerdüşt’le benzerlik gösterdiği bilinmektedir. Zerdüşt konusuna ilgi duyanlar bu konuyla ilgili daha önce yazdığım makaleyi (https://strasam.org/dinfelsefe/felsefe/zerdust-1854) okuyabilirler. Nietzsche'nin akli dengesini kaybetmeden önce yayımlanan son kitapları arasında yer almıştır. Nietzsche'nin kendisinin de dediği gibi, “Bu küçük kitap, büyük bir savaş ilanıdır. Doğa, akıl ve ahlaktan bahsederken kendini kutsallaştıran bütün putlara savaş açar.
Saygı dolu sevgiyle