Suçluluk Psikolojisi Nedir?
Bilmeden, ya da istemeden suç işleyenlerin suçluluk duygusu içerisinde olduklarını tahmin ediyorum. Hele bir de ilk defa bir suç işlemişse sonuçlarından içten içe acı çekiyordur böyleleri muhtemelen. Vicdan azabı duyuyorlardır herhalde.
Baştan söyleyeyim, ben psikolog değilim. Eğitimini de almadım. O yüzden bu konuda çok derinlemesine bilimsel bilgim yok.
Bunun yanında mesleğim gereği çok insan tanıdım. Kendimce gözlemlerim var, insan psikolojisini biraz tahlil edebiliyorum. Felsefi konuları da seviyorum, epey okuyorum. Felsefe her konuyu inceliyor olsa da insanın iç dünyasına özellikle eğilmiş. Ama konumuz felsefe değil. Aslında insan davranışlarını inceleyen bilim dalı psikoloji. Bugün biraz insan psikolojisi üzerine aklımdan geçenleri paylaşayım istedim. Özellikle de suçluluk psikolojisi üzerine yoğunlaşayım dedim.
Bir tanıdığımın küçük bir kızı vardı, pek şirin, ama bir o kadar da hınzırdı. Daha çok küçüktü o zamanlar, belki konuşmaya bile başlamamıştı. Birgün bir yandan gözümün içine bakarken plastik bardağı oturağından aşağıya iterek içindeki suyu bilerek yere dökmüştü. Bir yandan bana hafif ağlamaya hazır bir bakış atarken, bir yandan da tepkimi merak eder bir tavır almıştı yüzü, meraklı gözlerle gözümün içine bakıyordu. Azıcık kızsam hemen ağlamaya başlayacak, bunu anlamıştım, ses etmedim yaptığı hınzırlığa. Hem yaptığının iyi bir şey olmadığının bilincinde, muhtemelen daha önce aynısını yapmış ve azar işitmiş annesinden, ama yeni birinin aynı davranışa tepkisini merak ediyor muhtemelen. İşte size ilginç bir karakter. O yaşta masum bir merak olarak da anlaşılabilir bu davranışı, ama belki de o kadar masum değildir, sırf içindeki hınzırlığın dışa vurumu da olabilir. Belki de içinden gelen bu yaramazlık yapma duygusuna engel olamıyor. Kim bilir neler geçiyordu o an aklından. Bilmiyorum nasıl olmuştur şimdi, büyümüştür artık. Uzun zamandır görüşmüyoruz tanıdığımla, ama aklımda kalmış bu anı.
Bazen bu davranış biçimini büyük insanlarda da görürsünüz. Bazı insanlar bilerek belki sırf öyle istiyorlar diye, belki de gerçekten sırf içlerinden öyle geldiği için yaptıkları şeyin iyi bir şey olmadığını bile bile yine de o davranışı yaparlar. Bazıları bilerek suç işler. Nasıl bir duygudur bu bilmiyorum, nasıl kendilerini ikna ediyorlar o kötü davranışı yapmak için, benim için anlaşılır gibi değil aslında. Belki de özel zevk alıyorlardır karşısındaki sinirlenince. Kimileri karşısındakini sinirlendirmeyi severler. Bence psikolojik bir bozukluk bu dediğim aslında. Ama gerçekten böyle insanlarla karşılaşıyoruz hayatta maalesef. Belki de inat için böyle davranıyorlardır, içlerinde bir kin birikmiştir küçüklüklerinden kalma travmalardan. Sebebini gerçekten bilemiyorum. İnsanların karşısındakinin tepkilerini bir şekilde test etmesi bilindik metotlarla yapıldığında anlaşılır bir durum. Ama bilerek gözünün içine baka baka bu tarz uygunsuz davranışlar gerçekten psikolojik karakter bozukluğu ve özel inceleme gerektiriyor bence.
Peki böyle bilerek bir suç işleyen insanın psikolojisi nasıldır sizce? Utanır mı mesela yaptığından? Herhangi bir suçluluk duygusu duyar mı içinde? Ya da ar damarı deriz, ar damarı çatlamıştır ve umursamıyor mudur artık? Kendine hak görüyordur belki de yaptığını. Belki de yaptığının kötü bir şey olduğunun farkında değildir. Kim bilir, türlü türlü insan var. Ama suç işleyenler suç işlediklerinin farkındadır herhalde.
Bilmeden ya da istemeden suç işleyenlerin suçluluk duygusu içerisinde olduklarını tahmin ediyorum. Hele bir de ilk defa bir suç işlemişse sonuçlarından içten içe acı çekiyordur böyleleri muhtemelen. Vicdan azabı duyuyorlardır herhalde.
Ama başta bahsettiğim küçük kız gibi, doğuştan bilerek hem bir kabahat işleyen ve bir yandan da insanın tepkisini tartan bir karakterse, büyük ihtimal büyüdüğünde kendine suç işlemeyi hobi bile edinebilir. Suç işlemekten zevk alan var mıdır acaba?
Kimilerinde de hastalık oluyor bu durum. Kleptomani deniyor sanırım, bazıları ihtiyacı olmasa bile içlerinden bir şey çalma dürtüsü hissederek hırsızlık yapabiliyorlar. Hırsızlık değil de suç işleme dürtüsü hissedenler için ne deniyor acaba?
Tabii bir de suç işlemeye yönlendirilenler, zorlananlar var, ama bu konu başka bir yazının konusu olsun. Bu konu çok derin, şimdi bu konuya dalarsak konu çok uzar.
Geçenlerde "suç işleme özgürlüğü" diye bir yazı yazmıştım. O yazıda aslında neyin suç, neyin suç olmadığını, toplum, kanunlar ve biraz da insanlar arasındaki ilişkiler anlamında, birbirimiz arasındaki belirlediğimiz özgürlük sınırlarını da dikkate alarak incelemiştim.
https://strasam.org/dinfelsefe/felsefe/suc-isleme-ozgurlugu-ne-demektir-1056
O yazıda daha çok normal insanların özgürlük sınırları incelenirken, burada biraz daha iç dünyamızdaki düşünce yapımızı incelemek istedim.
Hepimiz aslında bizce hiç de sorunlu olmadığını düşündüğümüz bazı davranışlar içerisinde bulunabiliyoruz. Kendimizce içinde olduğumuz durumu bazen analiz edip, bazen de alışkanlıklarımızla bu benim özgürlük alanım, benim için bir hak, dolayısıyla zaman zaman istediğimi yaparım, kime ne ki duygusuna kapılabiliyoruz. Öyle suç olacak davranışlardan bahsetmiyorum.
Mesela yazlıkta müziği sonuna kadar açıp dinlemek veya bahçemizde gürültülü çim kesme makinamızla olur olmadık zamanda çimleri biçmeyi kendimize hak görmek. Düşünsenize, pazar günü, daha sabahın körü denecek bir saat, bütün hafta çalışmışsınız ve hafta sonu birazcık dinlenmek sizin de hakkınız. Yan komşunuz gürültülü bir şekilde çimleri biçiyor. Hem de yan komşu belki o an sessiz bir ortam istiyor, belki de halen daha uyuyor diye düşünmüyor. Belki de aklına bile gelmemiş. Aklına geldiyse ve yine de ben çimimi biçerim diyorsa daha kötü. Aslında rahatsız oluyorsunuz ve tatsızlık çıkmasın diye ses çıkarmıyor olmanız bu davranışı onadığınız anlamına gelmiyor. Yok mu böyle komşusu olan?
Ya da oturduğumuz yan yana daireler için de aynı şey geçerli, yan kapıdaki komşumuz ne kadar memnun olur yüksek müzik gürültüsünden? Ama benim evim, ne istersem yaparım, kimseyi ilgilendirmez diyen yok mu? Genellikle hepimizin yaşam ortamlarımıza bakış açımız böyle değil midir? Sonuçta bizim yaşam sahamız, kim karışabilir ki?
Yaz vaktindeyiz, yollarda motosikletler fırsat bulduğunda son sürat o yüksek motor gürültüsüyle hız yapmayı seviyorlar. Ama bu durumdan rahatsız olanlar yok mu aramızda? Hem de ayrıca tehlikeli olması benim hep içimi acıtmıştır. Motosiklet kazasında kaybettiğim tanıdık olduğu için ne zaman o sesi duysam içim acır. Ama motosiklet sevdalılarının umurlarında olmaz çıkan gürültü. Onlar o anda başka bir dünyadadırlar çünkü, adrenalin dünyası.
Bir de yollarda sürekli korna çalanlar var, korna gürültüsü çevre sakinlerini rahatsız etmiyor mu? Ediyor, ama kim bilir o an neye kızmış oluyor araç sürenler.
Alt komşumuz evde biz gezinirken takır takır terlik gürültüsünün tüm gün aşağıdan işitilmesinden memnun mu sizce? Ya da üst komşudan böyle bir gürültü gelse siz memnun olur musunuz?
Bu ve benzeri davranışlardan suçluluk duygusu hisseden oluyor mudur sizce? Hissetse yapmaz zaten değil mi?
Örnekler çok. Bu tür kişisel davranışlar haricinde biraz da toplumsal konulara göz atalım.
Mesela fırsatını bulmuşsunuz ve yönetimdeki birilerini de ayarlayarak büyük bir ihale kapmışsınız. Para kazanıyorsunuz, paraya para demiyorsunuz belki de, ama kazandığınız paranın aslında haksız yöntemlerle kazanıldığının da farkındasınız. Hatta belki de bir gün bu durumdan dolayı başınızın derde girebileceğinin de bilincindesiniz. Ama şu an kazanmanın coşkusu ve heyecanı ile suç işlediğinizi umursamıyorsunuz.
Bu durumdaki insanların psikolojisi nasıldır acaba? Evet, yarınları düşünerek çeşitli planlar da yapıyor birçoğu, kazançlarını yurtdışına kaçırıyorlar, en azından bir kısmını, dünyalıklarını diyelim. İşler kötüye gidecek olsa atlayacak bir uçağa ve ülkeyi terk edecek. Ama şu anda bir yandan da kazancına kazanç katmanın peşinde. Bu durum nasıl bir psikolojidir? Suç işlediklerinin bilincinde olduklarına göre suçluluk hissi ile birlikte yaşamak nasıl oluyor acaba? Yoksa başka duygular bu hissi bastırıyor mu?
Bir gün hesap verme korkusu bir yanda, o an işlenen suç olsa da kazancın coşkusu diğer yanda. Sadece ihale alanlar değil bahsettiğim, kim bilir ne tür suçlardan ne paralar kazananlar var, bizzat açıkça suç işlediği halde elde edilen haksız kazancın gücü ile galiba suçluluk falan hissetmiyor hiçbiri. Aksine bu dünyayı ben yarattım duygusu içindeler belki de.
Geçenlerde bir Rus filmi izlemiştim. Küçük bir kenar kasabada geçiyordu konu. Deniz kıyısında güzel bir koyu gören tepelik bir yerde evi olan bir şehir sakininin yerine göz koyan şehrin belediye başkanı, sırf kişisel anlaşmazlık yüzünden önce bu kişiyi makamının avantajı ile baskı altına alıp, daha sonra da bir şekilde adamlarına öldürtüyor, sonra da o evi de yerle bir ettikten sonra, şehrin tek gözde restoranında kendine güzel bir sofra kurdurup, adeta bu şehrin tek sahibi benim dermiş gibi o anın tadını çıkarıyordu. Filmin son sahnesinde belediye başkanına biat etmeyen diğer bazı şehir sakinleri de durumu kabullenip saygılarını sunuyorlardı.
Rusların böyle iyi sonla bitmeyen filmleri oluyor. Hiçbir suçluluk duygusu olmadan şehrin tek sahibi olduğunu ispatlamanın hazzıyla bir de üstüne sofra kurdurtup kutlama yapmak!
İçinde yaşadığımız bugünün Türkiye’sinde benzer hikayeler yok mu? Güç sarhoşluğu içerisinde olanlar yok mu? Var tabii ki. Gözümüzün içine baka baka küçük kız gibi bir yandan toplumun tepkisini tartarken bir yandan da istediğini yapmakta kendini özgür hissedenler yok mu? Bilerek ve isteyerek! Hem de hiçbir suçluluk hissetmeden! Bence böyleleri çoğaldı bir süredir ülkemizde. Hatta suçluluk duygusu kalmadı kimsede bile diyebilirim.
Peki biz böyle bir Türkiye'de mi yaşamak istiyoruz? Suçluların ortalıkta cirit attığı, ama kendini suçlu hissetmeyenlerin çoğunlukta oldukları suçlular ülkesi. Gemisini yürütenlerin kaptan sayıldığı bir ülke. Yolsuzlukların had safhada olduğu, tarikat savaşlarının alenen gün yüzüne çıktığı, insanların da güce taptıkları bir ülke. Adaletin kalmadığı bir ülke, adamını bulanın işini yürüttüğü, yönetimdekilerin çoğunun şahsi çıkarlarını ülke çıkarlarının önünde tuttukları, politikacıların ya da kendini politikacı olarak görenlerin şahsi çıkarları uğruna dansöz gibi kıvırttığı, o parti senin, bu parti benim dedikleri, gözünün içine baka baka canlı yayınlarda yalan söyleyebildikleri, hatta kimi politikacıların kendini ülkenin kabadayısı olarak gördükleri ve canlı yayında bile ağza alınmayacak küfürlerle kaba kuvvet kullanmaktan çekinmedikleri bir Türkiye. Tamamen kutuplaşmış, etnik ayrımcılık yapılan, inançlara saldırılan, kadınlara her gün şiddet uygulanan, birbirine saygı duymayan, kimsenin kimseye yardım eli uzatmadığı, gerçekte kimsenin kimseye güvenmediği bir Türkiye!
Sanırım bu ülkeyi kuranların hayallerinde böyle bir Türkiye yoktu. Geldiğimiz durum bence çok vahim.
Sizi bilmem ama, ben insanların güce taptıkları değil, şahsi çıkarları için yapamayacaklarının olmadığı değil, ahlak yoksunu insanlardan oluşan değil, insanların toplumsal ahlaka değer verdikleri, birbirine saygı duydukları, huzur içinde yaşayabileceğimiz bir Türkiye istiyorum. Toplumun uzun süredir yapılan yanlışlarla getirildiği bu durumdan hiç memnun değilim. Her geçen gün insani değerlerine daha sadık ve birbirine saygı duyan bir toplum özlemini içimde daha derinden hisseder oldum.
Umarım bir gün insanlar da bu gidişatın hiç iyi olmadığının farkına varır ve bizi ayrıştıracakları değil, birleştirecek kadroları başa getirir de, belki düzelir bu ülke.
Moskova'dan herkese sevgi ve saygılar.