Tolstoy İçindeki İnsan Sevgisini, Yazdığı Eserlerine Nasıl Yansıtmıştır?
Tolstoy, bir Rus soylusu olarak bu dünyaya gözünü açmış, bir tren istasyonunda fakirlik ve sefalet içinde bu hayat yolunda bindiği trenden inmiştir. Tolstoy'un hayatını da yazdığı romanlar kadar incelemeye değer buluyorum.
Tolstoy sadece bir yazar değildir! İnsan paradigmalarına kafa yormak isteyen herkes onda kendinden bir şeyler mutlaka bulacaktır. O bir Rus soylusu olarak bu dünyaya gözünü açmış, bir tren istasyonunda fakirlik ve sefalet içinde bu hayat yolunda bindiği trenden inmiştir. Tolstoy'un hayatını da yazdığı romanlar kadar incelemeye değer buluyorum.
Bu Rus soylusu ve Rus köylüsünün sinesinde besleyip barındırdığı insanlığa dair nice soru bizleri bugün de uğraştırıyor. Aynı isimli öyküsünde, “İnsan ne ile yaşar?” diye sormuştu Tanrı, meleği Mihail’e. Henüz doğurduğu ikizlerinin yanında, canını almaması için ona gözyaşlarıyla yalvaran, kocasını yeni kaybetmiş, fakir kadına acımıştı melek. “Git kadının ruhunu al, sonra da şu üç kelamımı öğren: İnsanda ne var? İnsana ne verilmemiştir? İnsan neyle yaşar?” diye buyurur ona Tanrı. Görevini yerine getirmesinden sonra da meleğinin kanatlarını alır. Soğuktan ve açlıktan bitap düşmüş Mihail, kapıları insanlara sıkı sıkıya kapalı kiliseye dahi sığınamaz. Yoksul bir ayakkabıcı onu bulup evine getirir. Onun sefaletiyle ilk karşılaştıkları zaman korkan ve öfkelenen ayakkabıcının ve karısının yüzlerinde gördüğü ölümün, merhametle beraber geri çekilerek oraya Tanrı’nın yerleştiğini, insan yüzünün cana büründüğünü izler melek; insanda olan şey, sevgidir. Bizler insan kardeşimizi sevdiğimiz için ölümden yaşama geçeriz, sevmeyen ise ölümde kalır.
İşte bu romanı okuyanlar kendilerine Tolstoy'un ne anlatmak istediğini anlayacaklardır. Evet, insana sevgi verilmiştir. Hayatlarımız bizim isteklerimiz, arzularımız ve bulduklarımız arasındaki gerilimden ibaret gibi görünüyor. Fakat, sevgi insandan uzun yaşayan tek şeydir. Sevdiklerimizi toprağa veririz ama onların sevgisi içimizde ışıldamaya sonsuza kadar devam eder. Dolayısıyla sevgi aslında insandan daha uzun yaşar. Ve sevgi bu dünyadaki varlığımızı bize güzel, gerekli ve sevimli gösteren en önemli şeydir. Bir başka insana sevgi verebildiğimizi gördüğümüzde ve bir başka insandan sevgi aldığımızda kendimizi çok daha iyi hissederiz. Bu dünyadaki varlığımızın beyhude olmadığına ikna oluruz.
Bir bebek bile annesinin gözlerindeki sevgi parıltısı için adeta çırpınır. Bunu sadece anneler görür ve anlarlar. Bir de sevgiyle bakan gözler bu duyguyu hisseder. Buna psikolojide rezonans adı veriliyor. Annenin sağ beyniyle, çocuğunun sağ beyni arasında bir müzikal iletişim, bir lirik düet gerçekleşir. O bakışlar sayesinde bebek kendi duygularını anlamayı, düzenlemeyi öğrenir.
Sevgi, bu dünyada insana var olduğu için mutluluk veren en önemli şeylerden bir tanesidir. Her birimizin zamanı azalıyor. Zaman azalıyor, vakit daralıyor ve kaçınılmaz sonumuz bize uzaktan göz kırpıyor. Geçmişte soluklanmak, azalan gelecek günlerini telafi etmiyor. İnsanlık hâli, ölümle ve ölümlülükle yüzleşmemizi gerektiriyor. Bu romanın sayfalarını çevirirken, İvan İlyiç ’in Ölümü adlı eserinde, kendi ölümüne doğru durdurulamaz bir biçimde akan ve bu durumu kabullenmekte zorluk çeken bir adamın öyküsünü anlatıyor Tolstoy. Kalbinin derinliklerinde ölmekte olduğunu biliyordur ama bu fikre alışmak bir yana, onu kavrayamıyordur. Ölüm akıl sır ermez bir gizemdir ve sadece tam bir yalnızlık içinde keşfedilebilir. İvan da ancak ölüm döşeğinde bunca yıldır kendisini kandırdığını ve ömrünü beyhude geçirdiğini fark eder. Onun "ölüm geçti gitti, artık o da yok” mırıldanmasıyla nihayet bulur öykü.
Aslında İvan yazarın ta kendisidir, Yani Tolstoy’dur. Geçmişin anıları ne kadar canlı ve cıvıltılı olsa da onun o keskin ebediyet arzularını dindirmez. Tolstoy’un buhranı zamanla yavaş yavaş yatışır, bilim veya felsefe sorularıyla daha fazla uğraşmak istemez, dikkatini çiftlikteki yoksul köylülere çevirir. Ölüm ve hastalığa rağmen nasıl olup da hayatlarına devam etmektedirler? Dini inancın anahtar olduğuna kanaat getirir. Onlarla yan yana tarlalarda çalışırken o inancı adeta içine çekmeyi, onların inancının kendisini içine alacak şekilde yayılmasını ister. Şöyle yazacaktır: ‘Ölümle heba olmayacak hangi anlam var? Yanıt: Sonsuz olanla, Tanrıyla birleşmek.
Tolstoy için çocukların veya kitapların verebileceği beka hissi onu anlamsızlık illetinin pençesinden çekip alamayacaktır. Aşkın gerçeklikler olmaksızın insanın iyi ve anlamlı bir hayat sürmesinin ihtimali yoktur.
Gerçekten de sevgisizlik bu sınırlı ömürlerimizdeki olası yaşanacak bir buhranın başlangıcıdır. Tolstoy bu buhranı dibine kadar yaşayan, bu yaşadıklarını yüksek bir edebi dille bize aktaran, yazdığı her eserle dünyaya bakış açımıza rehber olan, birçok yönüyle dünyanın en büyük yazarlarından biri olarak kabul edilir. Tolstoy'u anlayabilmek ancak onun düşünce yapısının dehlizlerinde, yazdığı kitapların satır aralarında sörf yapmakla olasıdır.
Şu üç günlük dünyada, çok klasik olacak ama, inanarak söylüyorum ki, para, pul, şan ve şöhret gelip geçicidir, baki kalan bu gök kubbede sadece sevgidir!
Sevgi ve saygıyla kalın