Türkiye ve Bosna Hersek
İslâm dünyasının içinde yaşadığı sorunlara çözüm üretmede, Batı hâkimiyetinin epistemik temellerini bilen ve İslâmi bir dirilişten/Rönesans imkânını gündeme getirerek bir bilinçlilik hali oluşturan âlimlerin metinlerine önem veriyoruz.
İslâm dünyasının içinde yaşadığı sorunlara çözüm üretmede, Batı hâkimiyetinin epistemik temellerini bilen ve İslâmi bir dirilişten/Rönesans imkânını gündeme getirerek bir bilinçlilik hali oluşturan âlimlerin metinlerine önem veriyoruz.
İslâm dünyasının seçkin zihinlerinin kendi içinde yaşadıkları toplumsal sorunlara İslami ilkelerden hareketle çözüm önerileri ürettiğine dikkat çekiyor ve önerilerini aynen Türkiye’ye taşımanın olası problemlerine işaret ediyoruz ve tutarlığından şüphe ettiğimiz tespitlerini de eleştiriyoruz.
Bu süreçte takip ettiğimiz yöntem şudur: İslâm’ın Bugünkü Meseleleri ve İslâm Tasavvufunun Meseleleri kitaplarını öncelikli olarak okuttuğumuz Erol Güngör merhumun Robert B. Downs’dan çevirdiği Dünyayı Değiştiren Kitaplara yazdığı önsöz okumalarımızdaki ölçütü vermektedir: “Kitaplar çoğunlukla fazla heyecan yüklü, milyonlarca insana hitap eden mesajlar taşıyorlardı. Yaptıkları etki bazen iyi bazen kötü oldu. Açıkça belli ki, kitaplar hem iyi hem kötü yolda birer kuvvet olabiliyor. Ne olursa olsun, bizim buradaki gayemiz onların ahlâkî değerlerini ölçmek yerine, kitapların dinamik ve güçlü aletler, vasıtalar veya silahlar olduğunu göstermektedir.”
Biz de tıpkı buradaki yöntemi takip ederek, basitçe eserlerin içeriklerine değinmek içerikleri hakkında bilgi vermenin ötesine geçip, metnin hem yazarı hakkında hem yazarın diğer eserleri hakkında hem de eserlerin ortaya çıktığı tarihsel bağlam hakkında analizler yapmayı deniyoruz.
Bu manada GSB Mahmut Atalay Gençlik Merkezi’nden gelen arkadaşlarla birlikte, kitap okumaları kapsamında Nurettin Topçu’yu eleştirel okumalarla başladık, şimdi Aliya İzetbegoviç devam ediyor.
İslam dünyasının yetiştirdiği en önemli alimleri belirli parametreler üzerinden okumanın ortaya çıkardığı çelişkilere düşmemek gerekiyor, bu da çok boyutlu ve bütünlükçü eleştirel okumalar yapmakla mümkün olur.
Aliya İzetbegoviç: Bilge Yönetici
Felsefeci ve hukukçu Aliya Bosna Hersek Cumhuriyetinin kuruluşu, Hırvat ve Sırplarla olan mücadelelerinde izlediği stratejiler ile bilge kral niteliğini kazanmayı hakketmiş biridir. Aslında Bosna-Hersek’in bir insanlık sınavı ve ahlak meselesi olduğunu bütün dünyaya gösteren bir siyaset izleyerek sorunun herkesi ilgilendirdiğini ve evrensel olduğunu göstermiştir. Ayrıca çok farklı fikirler ve etkileşimler içinde olan İslam dünyasında bir dayanışma ruhunun oluşmasına vesile olduğu da bir gerçektir.
Bölgesel ve küresel bir bilinçlilik oluşmasında Bosna-Hersek’in İslam dünyasının Batıya doğru son kapası, Batı’nın da Doğuya doğru ilk kapısı olmasının da etkisi vardır. Saraybosna’nın Avrupa’da olmayan bir çoğulcu yaşamayı uzun yıllar sürmesinin de bunda etkisi vardır. Bundan kasıt, İslam-Osmanlı medeniyet tecrübesinin abidevi bir sembolü olarak Sırp Ortodoks, Katolik Hırvat, Müslüman Boşnak ve Musevilerin bir arada varlığını sürdürmüştür
Geleceği Yenilemek: Doğu ve Batı Arasında Köprüleri Yeniden Kurmak
Geleceği Yenilemek adlı eserini müzakere ettik. Bu eserin doğrudan beni etkileyen kısmı ise “Doğu ve Batı Arasında Köprü Olarak Türkiye ve Bosna-Hersek”i görmesidir. Aliya’nın Saraybosna şehrinin Avrupa’da örneği olmayan bir tecrübe olarak gören ve üç dini ve etnik grubun yüzyıllarca barış ve esenlik içinde yaşamasını Osmanlı-İslam medeniyetinin abidevi simgesi olduğunu söylemesi Osmanlı-Türkiye Cumhuriyeti kültürel sürekliliği ve Doğu-Batı arasındaki köprü olarak değerlendirmesi açısından önemli.
Bosna Hersek’in fiziki varlığını Avrupa ile entegrasyona bağlı olduğunu vurgulayan Aliya önemli olanın bu süreçte kimliklerini ve manevi değerlerini korumanın yollarını bulmaktır, der. Aynı durumun Türkiye içinde söz konusudur; Doğu ve Batı arasındaki köprü ikinci ülkedir demesini önemsiyorum, çünkü Osmanlı kültürünü tevarüs eden Türkiye, demokratik laik ve sosyal bir hukuk devleti olarak Avrupa Birliğine girmesi Doğu ve Batı arasındaki köprünün yeniden kurulmasını sağlayabilir.
AB içinde her biri evrensellik (Katoliklik) ve sahih inanç (Ortodoksluk) iddiasında olan dini mezhepler vardır. Bunların evrensellik ve sahihlik inançlarını tutarlı görmeyen (Protestanlık gibi) yapılanmalarda bulunmaktadır. Bunların hepsi aynı ilahi mesajın uygulanma modeli (İsevi şeriat) içinde olmasına rağmen her biri kendi pratiği bağlamında evrensellik iddiasından vazgeçmemekte ve sanki müstakil bir din gibi kendilerini sunmaktadır.
Bu noktada AB ülkelerinin dini yapısı, evrensellik tasarımlarını İlahi Risaletlerin birliği çerçevesinde ele alıp, “çoğulcu evrensellik paradigmaları” şeklindeki bir sunumla barışçıl bir dünya oluşmasına katkı yapabiliriz. Çünkü çoğul veya tekrar eden evrenselcilik” tasavvuru her birinin hakikati diğerine iletilemez bir nitelikte olmadığını gösterir. Yani gerçek ve evrensel anlamda ortak bir kod var vardır. Farklılıkların çoğulluğunu kucaklayan külli bir evrensel söz konudur ve bu farklılıklar birbirini oldukları gibi kabul etmişlerdir. Bu nedenle de tekrar eden/çoğulcu evrenselcilik anlayışı ile öteki insanların da bizim kadar bir ahlak üreticisi olduğu ve önemli katkılar yaptığı teslim edilir. Ed-Din merkezli evrensel bir etik ile şeriat merkezli farklılık hakkı çelişki olarak görülmez.
Bu bağlamda İbrahimi şeriatlerin her birinin gerek kendi içlerindeki mezheplerin gerekse öteki şeraitlerin “değerlendirmesini” kendi hukukuna göre yaparak Saraybosna ve Kudüs gibi şehirlerde yüzyıllarca bir arada barışçı bir şekilde yaşamasını sağlayan birikimi tevarüs eden Türkiye’nin katılımı Avrupa Birliğine önemli katkı sağlayacaktır. Her bir öğretinin kendisini evrensel sayma durumunu çoğulcu bir ortamda “oku”ma imkânı ve/ya ortak bir yorumun sınırları üzerinde konuşmak Türkiye’nin katkısıyla önemli ilerleme sağlayabilir.
Bu husus, bireysel hak ve özgürlükler bağlamında farklı inançların Tanrı tasarımının nasıl sunulacağı, olası medeniyetler arası çatışmanın engellenmesi için oldukça önemlidir. Hz. Adem ile başlayan vahiy sürecinin nihai halkası olan Muhammedi şeriat içlem ve kapsam açısından bu müzakereyi yapabilecek ve olası medeniyetler arası savaş ve medeniyet içi çatışmaları (selefi-şii) engelleyecek birikime Selçuklu, Osmanlı kültürel birikimine sahip Türkiye yapabilir.
Avrupa Birliği’nin Kaderi
Bosna-Hersek bağlamından İngiltere’ye uzanalım. İngiltere’nin 12 Aralık 2019 tarihinde İngiltere seçimlerini kazanan partinin Brexit ile Avrupa Birliği’nden ayrılma sürecini hızlandırmıştır. Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un artık Avrupa Birliği kendi ordusunu kurmalı sözleri, Almanya’nın enerji ile açıklamaları doğrudan Amerika’yı hedef alıyor.
Sonuç: Almanya ve Fransa, ABD ve İngiltere daha doğrusu Britanya karşısında varlığını Avrupa Birleşik Devletleri (ABD) olarak sürdürmek istiyorsa, yeniden medeniyet mihveri haline gelen İpek yolunun enerji ulaşımı için en uygun politikaları benimseyen ve uygulamaya geçirmeye çalışan bu anlamda Doğu ve Batı arasında yüzyıllardır köprü vazifesi gören Türkiye’ye karşı daha rasyonel politikalar sürdürmesi gerekir.
Eski sömürge ülkelerine siyaseten de dönmeyi hedefleyerek AB’nin lider ülkesi Almanya karşısında elini güçlendirmek, Ortadoğu ve Afrika’da ABD karşısında aynı kategoride yer alabilmek, Çin karşısında ekonomik olarak esamesi okunmaz ama sesinin daha güçlü çıkmasını isteyen Fransa, Suriye ve Irak’ta, Akdeniz’de Türkiye ile mücadele etmek yerine uzlaşı arasa Doğu ve Batı arasındaki köprü daha sağlam kurulur.
300 yıllık modernleşme deneyimi, I. II. Meşrutiyet ile parlamenter sistem birikimi ile demokratik, laik, sosyal hukuk devleti olarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin katılımı Avrupa’nın elini sadece ABD ve Britanya karşısında değil, Rusya, Çin karşısında da güçlendirir.