Varoluşçuluk Felsefesi
Varoluşçuluğa göre eğitimin amacı, bireye insan özgürlüğünün her şeyden üstün olduğunu öğreterek, kendi bireyselliğini geliştirme imkânı sağlamaktır.
İnsanın kendi iç benliğini tanıması diğer bir deyişle özünü bilmesi felsefeden geçmektedir. Artık 21’nci yüzyılda, eski dönemlerde yaşayan filozoflar yok. Zaman içinde erozyona uğrayan, insanî değerlerle ilgilenen insanlar da neredeyse yok denecek kadar azaldı. Belki zamanla yeni felsefî akımlar ortaya çıkar, değişen dünyada kendine yer arayan insanoğluna yeni felsefî bakış açılarıyla yol gösterirler.
Bugün olmasa da geçmişte böyleleri varmış. Örneğin 19’uncu yüzyılda ortaya çıkan ve benim de hayat yolculuğumda uygulamaya çalıştığım varoluşçuluk felsefesi böyle bir akım. Varoluşçuluk felsefesine inanıp uygulamaya çalışanlar, özünde insana önem vermekte ve insanlığa güvenmeyi telkin etmektedirler. Onlara göre insan, hayatı süresince ne yapacağı hakkında kararı kendisi vermelidir. Bu felsefi yaklaşımda, insanın varoluş açısından diğer canlılardan farkı üzerinde durulmaktadır.
İnsan önce var olur, daha sonra kendi özünü seçmeye dayanan özgür iradesi ile kendini yaratır. Bu yaratış akıl ve mantıktır. Dogmalardan uzak pragmatik yaklaşımlardır. Çözümleme kendi aklında başlar. Insan yer yüzünde emsalsiz bir varlıktır. Onun içinde her şeyin başlangıcı insan aklı ve özgürlüğüdür. Bu felsefenin anlatmak istediği temel paradigma, insan ve insanın özgür yaşama hakkıdır. İleri gitmiş toplumlar bu felsefi anlatımı eğitim sistemlerinde uygulamaya sokmuşlar, dogmatik fikirler ve ideolojik saplantıların kısmen önüne geçmişlerdir.
Çağdaş bir eğitim, kişinin kendi gerçek özelliklerini tanımasına imkân vermelidir. Okul programları kişiliklerin gelişmesine yardımcı olmalıdır. Öğretmenin görevi eğitim alan kişinin kendisini tanımasına yardımcı olmaktır. Öğretimde kişiye değişik seçenekler vererek, doğruyu bulma ve kendi gerçeklerini seçme fırsatı verilmelidir. Varoluşçu eğitimin temel amacı özgürlüklerin artırılmasıdır. Çocuğun bireyselliğini geliştirmeye imkân sağlamaktır. Bu nedenle insanın çevresinin, ailesinin, hatta okul ve öğretmeninin etkisinin de üstünde bağımsız özgür bir kişi haline getirilmesi önemlidir.
Varoluşçuluğa göre eğitimin amacı, bireye insan özgürlüğünün her şeyden üstün olduğunu öğreterek, kendi bireyselliğini geliştirme imkânı sağlamaktır.
Varoluşçuluk genel olarak insan özgürlüklerine önem veren, özgürlük ve sorumluluk seçimini insana bırakan bir felsefe akımı olarak nitelendirildiğinden, ilk çıktığı yıllarda özellikle gençler arasında hızla yayılmıştır. Varoluşçuluk 19’uncu yüzyılın ortalarında, baskın sistematik felsefeye karşı bir tepki olarak doğmuştur. Bu akım genel olarak psikolojik ve kültürel devinimlerin; bireysel deneyimlerle birlikte var olabileceğini savunan bir felsefe akımıdır.
Varoluşçuluğun en büyük temsilcilerinden birisi ünlü yazar ve felsefeci, Jean Paul Sartre’dir. Ona göre, insanın önceden belirlenmiş özü (kaderi) yoktur. Bu durumda insan tamamen özgürdür. Özgür insan, özünü ve değerlerini de kendi oluşturacaktır. O ne olmak istiyorsa o olacaktır. Ahlaki bakımdan da davranışları bir güç tarafından belirlenmemiş olan insan, kendi ahlaki değerlerini kendi oluşturacaktır. Bu ahlaki değerleri oluşturma herkesi kapsayabilecek bir ahlak anlayışı değildir. Yani evrensel ahlak anlayışı yoktur.
Sartre gibi Soren Kierkegaard da bu akımın önde gelenlerindendir, varoluşçuluk anlayışını benimseyen ilk filozof olarak kabul edilmektedir. Onun “Var oluş özden önce gelir” önermesi varoluşçuluğun merkezini oluşturur. Bu, bireysel anlayışın en anlamlı bütünü olarak görülmüştür. Zihinsel sözlüğünüz sizi siz yapan şeylerden biridir.
Yine varoluşçuluğun bir akım hâline gelmesinde edebiyat önemli bir konuma sahiptir. Nitekim Albert Camus ve Jean Paul Sartre gibi varoluşçu düşünürler, bu manadaki fikirlerini edebi eserler üzerinden açıklama gereği duymuşlardır. Böylece “varoluşçu edebiyat” olarak adlandırabileceğimiz bir kavram ortaya çıkmıştır.
Saygı dolu sevgiyle varolun