Geleceğin Teknolojileri
Düşünsenize yüksek hızda bir ömür yaşıyorsunuz, o kadar hızı olmayanlardan belki de milyonlarca yıl daha fazla yaşamış oluyorsunuz. Zaman sizin için bitmiyor adeta. "Hızlı yaşa, genç öl" deyimini değiştirmek lazım, bence "hızlı yaşa, çok yaşa" demeli mesela.
TÜBİTAK Dergileri ve İnternetteki Benzer Kaynaklar:
Bilim ve teknoloji her zaman ilgimi çekmiştir, küçükken TÜBİTAK'ın bilim ve teknik dergilerini okurdum, uzun süredir basılı halini elime almadım, ama arada yine internetten okuyorum.
Şimdi artık internet var, her akademik yayına, bilimsel araştırmaya ulaşım çok kolaylaştı.
Bazı konular bana çok ağır geliyor tabii, anlamakta zorlanıyorum. Özellikle atom altı parçacıklar, kuantum seviyesinde parçacık davranışları falan zorluyor gerçekten. Einstein tanrı zar atmaz demiş, ama yanılmış galiba. Bu parçacıklar resmen zar atmış gibi davranıyorlar. Aklım almıyor. Çift yarık deneyi gibi, belirsizlik kuramı gibi temel konulara kafam biraz basıyor ama zaten henüz bilim insanları da konu üzerinde birçok deneyler ve gözlemler yapıyorlar. Bir sürü teori var. Henüz hiçbir şey tam olarak kanıtlanamadı. Zaten o derece küçük gözle ya da mikroskoplarla bile gözlenemeyen şeyler olunca teoride kalması, hayal dünyasında tahminler ile bilimin ilerlemesi mecburi oluyor.
Düşünsenize, onca milyarlar harcanarak CERN'de parçacık çarpıştırma deneyleri yapabilmek için yerin onca altına koskoca tüneller inşa ettiler, bizden bile bilim insanları çalışıyor orada, bakalım ne elde edecekler. Uzaya teleskoplar falan yolladılar, yerçekimi dalgalarını yakalamak için onca tesis kurdular. Dünya çapında organizasyon yapıp karadeliklerin resmini bile çektiler. Bunca masrafa değecek mi, zaman gösterecek.
Zaman demişken uzay zaman eğrileri falan, özellikle zamanın göreceli olması, uzayıp kısalması, eğilip bükülmesi, bir türlü kafam basmıyor. Biraz bir şeyler anlamak için bir ara formüllerini inceleyeyim dedim, saçımı başımı yoldum, tensörler, koordinat formülleri, içinden çıkılacak gibi değil.
Özel olarak eğitimini almış olmak gerekli, anlamak için harcadığım süreden sonra bunu gayet iyi anladım, çok ileri matematik bilgisi gerekiyor, Einstein bile yardım almış, kendi becerememiş, epey zor. Üstelik biraz anlamak için sadece matematik yetmiyor, ileri fizik bilgisi de gerekiyor. Bizim üniversitede aldığımız matematik ve fizik seviyesi yeterli değilmiş meğerse. Bizimki sadece mühendislik tabii, bilim insanı yetiştirmiyorlar mühendislik fakültesinde, inşaat mühendisliği bölümünde.
Teknolojik İlerlemeler İnsanı Mutlu Ediyor:
Ben beceremesem de, olsun, bizde de konunun üzerinde çalışmalar yapan profesörler var diye biliyorum, yurtdışında üniversitelerde çalışan doçent ve doktora seviyesinde akıllı insanlar da var, profesörler bile vardır belki. En azından bunu bilmek bana biraz mutluluk veriyor. Bu konulara bizden de birilerinin aklının eriyor olması çok iyi.
Işık hızı, bizim evrenimizde ulaşılabilecek en yüksek hız deniyor, gözlemlere ve formüllere göre üstüne çıkmak mümkün değil, o hıza yaklaşıldığında artık zaman yavaşlıyor deniyor.
Düşünsenize yüksek hızda bir ömür yaşıyorsunuz, o kadar hızı olmayanlardan belki de milyonlarca yıl daha fazla yaşamış oluyorsunuz. Zaman sizin için bitmiyor adeta.
"Hızlı yaşa, genç öl" deyimini değiştirmek lazım, bence "hızlı yaşa, çok yaşa" demeli mesela.
Tabii algı diye yazmıştım daha önce, hızlı da yaşasan, yavaş da herkes zamanı aynı algılıyor, herkes için bir ömür yine bir ömür. Hem ilginç hem de anlaşılmaz olan da bu zaten.
Zamanın felsefesi diyelim buna, derin konu. Felsefeyi de seviyorum, bu konuyu da bir gün incelemek lazım felsefi açıdan.
Geçenlerde bir röportaj izlemiştim, burada olmayacak diyerek yurtdışına gitmeye karar vermişti genç bir akademisyen, epey bir çabalamış, ama daha yaşlı kadroların kıskançlık ve çekememezlikleri yüzünden artık dayanamıyorum diyordu, çalışmalarına yurtdışında devam etmeye karar vermiş. Taş koyuyorlarmış çalışmalarına. Ne kadar yazık. Akademik seviyede bilimle uğraşanların bile koltukları uğruna gençlerin önüne taş koymaları anlaşılır gibi değil. Son yıllarda bilim insanlarımız da değişti. Sonra beyin göçü diyorlar. Yazık gerçekten.
Yeni Teknolojiler, Yeni Fikirler:
Evet, seviyorum bilim üzerine bir şeyler okumayı, belgeseller izlemeyi, hatta bazen yurtdışında internet üzerinden üniversite derslerini bile takip ediyorum.
Bir sürü şey görüyorum internette bakınırken, yeni yeni teknolojiler. Bir sürü yeni fikirler var.
Mesela bir yerlerde gelecekte besin sorununa çözüm getirmek için yapay et üretmişler. Tadı, şekli aynen bildiğimiz et. Yine hayvansal hücrelerden geliştirilmiş, yediğimizde zararı olur mu bilemedim, ama uğraşıyorlar işte. Zaten artık günümüzde her şeyin DNA'sı ile oynuyorlar, farkında olmadan alıp yiyoruz mecburen, ileride mutant yaratıklara döneceğiz herhalde.
Bir yapay zekâ yapmışlar, nasıl anlıyor daha yapay zekayı yapanlar bile çözememişler, ama herkesin genetik olarak hangi ırka ait olduğunu anlıyormuş hemen, derideki pigmentlerden anladığını tahmin ediyorlar. Çağ yapay zekâ çağı oldu. Bizden daha zekiler, bir gün bizi zararlı mikroplar olarak görüp zehirlemeseler bari.
Bir yerde de uzaktan kumanda üzerine çalışmalar görmüştüm. Artık uzaktan el ve parmak hareketleri ile bilgisayarlar kontrol edilebiliyor, fare falan yakında tarihe karışır. Teknolojik çöp olarak çöplüklerdeki yerini alır. Avrupa'nın bütün bilgisayar farelerini bize postalarlarsa hiç şaşırmam.
Geleceğin şoförsüz araçlarını üretmeye başladılar bile, sadece otomobil değil, yük taşımak için tırlar bile sadece kumanda merkezinden, uzaktan gözlenerek mal taşıyabilecekler.
İnsansız hava araçlarını biz bile yapabiliyoruz. Zaman değişiyor. Teknolojiye ayak uydurmak ne güzel.
Her şeyde Yapay Zekâ Kullanımı Artıyor:
Okyanuslarda dev gemiler artık çok az bir personel ile otomatik olarak kendi kendine seyahat ediyor. Her şey bilgisayar kontrollü, yapay zekâ ile kontrol ediliyor.
Fabrikalarda enerji tasarrufu yapılıyor, lambalara gerek kalmadı, karanlıkla robot kollar her şeyi yapay zekâ yönetiminde otomatik olarak üretiyorlar.
Yapay zekayla sanat bile yapılmaya başlandı. Ludwig van Beethoven'in yarım kalan ünlü 10. senfonisini yapay zekâ tamamlamış. Google’ın yapay zeka programı Magenta ise kendi başına "The Sun" isimli şarkıyı bestelemiş.
Robot kollarla artık çok zor, aşırı özen isteyen ameliyatlar yapılmaya başlandı. İnsan elinin uzanamayacağı yerlere özel robot kollarla girerek zarar vermeden operasyon yapıyorlar, hasta hiçbir komplikasyon olmadan hemen iyileşip ayağa kalkıyor.
Robot kollu tarım araçları ile modern tarım, meyve sebze üretimi ve toplanıp otomatik paketlemesini yapıyorlar.
Herkes bir sürü fikir üretiyor, yüzen otobüsünden, karda buzda her türlü hava ve çevre şartına uyumlu araçlara, su altında yunuslar gibi yüzen araçlardan okyanusların diplerine kadar dalabilen insansız denizaltısına herkes yeni bir fikir peşinde.
Sonuç:
Her yerde alternatif enerji üretimi ve uzun süre dayanabilecek pil geliştirmek için bilim insanları gecesini gündüzüne katmış. Şimdiden bir sürü buluş yapmışlar, daha iyisi için halen daha uğraşıyorlar.
Bizde ise... kocaman bir soru işareti.
Neyse herkes biliyor zaten durumumuzu, ben ne anlatayım. Biz sadece kısır günlük politik tartışmalar ile yoğunuz.
Bakın ne geldi aklıma, yıllar önceydi, simit çay hesabı yapıyordu birisi ekranlarda. Biz üç "Y" ile mücadele edeceğiz diye oy istiyordu. Yasaklar, yolsuzluklar ve yoksulluk.
Ne oldu sonuçta? Üç "Y" tamam mı, halledildi değil mi? Cevap "evet" sanırım, refah içinde yaşayıp gidiyoruz işte sanırım. Ohh, nihayet kimsenin bir derdi kalmadı değil mi? Ne hayat pahalılığı kaldı ne geçim derdi. Adalet seviyemiz bile süper, dünyada bizden üstün ülke yok adalet, hak ve hukuk konusunda.
İyi okuyun yazıyı bence, hatta bir defa daha baştan okuyun. Millet nelerle uğraşıyor, biz nelerle. Daha çok çalışmamız lazım, hem de çok! Her konuda çalışmalıyız.
Her şeyi bozduk, her şeyi! Hepsini tekrar baştan düzeltmeliyiz. Nasıl olacak inanın ben de bilmiyorum, ama böyle daha fazla olmayacağı kesin.
Moskova'dan sevgi ve saygılar