Ekonomik Durumun Politikaya Etkisi
Bugünlerde hepimiz ekonomi konuşur olduk. Döviz nereye varacak, pahalılık nasıl çözülecek, Türkiye bu girdaptan nasıl çıkacak, tartışıp duruyoruz.
Bugünlerde hepimiz ekonomi konuşur olduk. Döviz nereye varacak, pahalılık nasıl çözülecek, Türkiye bu girdaptan nasıl çıkacak, tartışıp duruyoruz.
İktidar yanlıları yaşanan tüm sorunlarda yaptıkları gibi, sebepleri iç ve dış başka güçlere atmakta ve çözümün yine bugünkü iktidarda olduğunu iddia etmekteler. Muhalefet yanlıları ise yaklaşık 20 yıldır yapılanların ortada olduğunu, çözülemeyen sorunların da bu sorunların sebeplerinin de yönetim hatasından kaynaklandığını savunmaktalar.
Ekonomik dinamiklerin bugünkü haline göre yorum yapmak, kolay elbet. Sonuçta ekonomik durumu herkes o anda yaşıyor ve yorumluyor, ancak önemli olan gelecekle ilgili öngörülerde bulunabilmek. Bundan 3 yıl evvel, daha pandemi dünyayı etkilememişken, Türkiye’nin ekonomik durumu ile ilgili bir çalışma yapmış, durumu tespit etmiş ve alınması gereken tedbirleri kısaca yazmıştım.
Türkiye, 2016 yılında 863.390 milyar dolar Gayri Safi Milli Hasılası (GSMH) ile dünyanın 17’nci büyük ekonomisiydi. 2017’de, aynı sırada olmamıza rağmen, ilk 20’de GSMH azalan 3 ülkeden (İngiltere ve Japonya ile birlikte) biri olmuştuk. Gidişatın iyi olmadığını peşimizdeki ülkelerin bizi geçmek üzere olduğunu, acil tedbirlerin alınması gerektiğini yazmıştık.
Peki, ne oldu? Düşüş devam etti. 2018 yılı değerlerine göre, Türkiye’nin GSMH 649.436 milyar dolara düştü. E tabii akılcı politikalarla üretime son sürat devam eden ve sadece iki yıl önce bizden geride olan Hollanda, Suudi Arabistan ve İsviçre hop dedi, bizi geçiverdi. 20’inciliğe düşüverdik.
Dedik ki, üretim ekonomisi şart, yapılacak yatırımların gelir getiren yatırımlara yönelmesi gerekir, ama öyle olmadı. Sınırlı kaynaklar, geri dönüşü maddi olmayan daha çok manevi ve toplumun siyasi desteğinin devamını sağlayacak yatırımlara yöneltildi. Toplumun çoğunluğu, gözü önünde olan, ama ekonomiye katkısı sınırlı veya hiç olmayan bu tarz ekonomik yatırımları, gelişme olarak algıladı ve iktidara desteğini sürdürdü. İtibardan tasarruf olmaz anlayışıyla kamunun harcamalarının git gide artması da bir başka olumsuz etken oldu. Üretimi azalan, tüketimi artan, tasarrufu yok olan Türkiye’nin, geriye gidiş süreci de maalesef devam etti.
Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) 12 Ekim 2021’de yayımlanan Dünya Ekonomik Görünümü raporundaki tahminlerine göre Türkiye 2021 sonunda, yıllar sonra ilk kez, ilk 20’deki yerini kaybedecek ve önce 21’inciliğe, 2022’de ise 22’nciliğe düşecek. Neyse ki, aynı raporda 2023 için öngörü 19’unculuk olarak belirtilmiş.
2000 yılında 17’nci büyük ekonomi olan Türkiye, 2001’de yaşanan ekonomik kriz sebebiyle 2002 yılında 20’nci sıraya gerilemişti. Benzer bir durumu 20 yıl sonra yeniden yaşıyor olmamız oldukça enterasan. 20 yıl önce erken seçim ve iktidar değişikliği ile sonuçlanan ekonomik kriz sonrasının, 20 yıl sonra aynı şekilde yaşanıp yaşanmayacağını göreceğiz. Bir enterasan durum da 20 yıl önce iktidarda olan ve o dönem erken seçime sebep olan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin bunca yıl sonra yine kilit rolde olduğu gerçeği.
Sonuç olarak, 20 yıl sonra dünya ile kıyaslandığında ekonomik manada yerinde sayan ve gelecekte geriye düşmesi muhtemel bir Türkiye gerçeği ile karşı karşıyayız. AKP’nin, 20 yıl önce iktidarda olan ve erken seçim neticesinde Türk siyasal tarihinde marjinal bir konuma gerileyen ANAP ve DSP örneğini iyi değerlendirmesi lazım. İster erken, ister zamanında seçim olsun, iktidar ekonomide büyük bir zıplama yapamaz, en az 17’nci sıraya Türkiye’yi çıkaramazsa, AKP’nin geleceğinin, MHP’nin iki eski ortağı ile aynı kaderi yaşaması kaçınılmaz gözüküyor.