Site İçi Arama

ekonomi

Seçimlere rağmen 2023 Ekonomisinde İyileşme Mümkün mü?

Türkiye, geçtiğimiz yıl büyüme ve ödemeler dengesi anlamında iyi bir performans sergiledi. Turizm gelirlerindeki artış dış finansman baskılarının hafifletilmesinde önemli bir rol oynadı. Rusya’ya yapılan ihracatta gözle görülür bir artış kaydedildi.

Küresel ekonomiler aynı Türkiye’de olduğu gibi enflasyonist bir süreçten geçerken merkez bankalarının sıkı para politikası uygulamaları, beraberinde küresel boyutta resesyon riskini ortaya çıkarıyor. Ekonomiler nasıl pandemi döneminde gevşek para politikasının yarattığı bolluğun etkisinde kaldı ise şimdilerde de sıkı para politikasının getirdiği resesyonun etkisi altında kalıyor. Bu nedenle 2023 yılı boyunca durgunluk yaşanmasını muhtemel görüyorum.

Avro Bölgesi ve İngiltere zaten geçen yılın sonunda resesyona girmişti. Avrupa ile senkronize olmasa da, ABD’nin de bu yılın ikinci yarısında FED’in sıkılaştırma politikasının bir sonucu olarak Avrupa’ya göre daha hafif geçecek bir resesyona girebileceği öngörülüyor. Sıfır covid politikasını yumuşatan Çin tekrar büyüme eğilimine girdi. Mevcut verilere göre küresel büyümenin, Çin hariç, düşme eğiliminde olacağını değerlendiriyorum.

Rusya-Ukrayna savaşı ve son dönemde Tayvan konusu üzerinden artan ABD-Çin gerginliği küresel ekonomi ve ticarete dair önemli riskler olarak görülüyor. Türkiye ise küresel risklere ek olarak öngörülebilir para ve kur politikasını oluşturmaya çalışıyor. Enerji güvenliği sorunu yaşamayan ancak cari denge sorunu ve sıcak paraya ihtiyacı devam eden Türkiye; Avrupa ile paralel bir şekilde yüksek enflasyonu kontrol altına alma arayışlarını sürdürüyor. Öte yandan, enflasyon ve artan döviz fiyatlarıyla birlikte yükselen maliyetler, ekonomimize önemli oranda hasar bırakma potansiyeline sahip olmasıyla dikkatimi çekiyor. Tüm olumsuzluklara rağmen, artan ihracat verilerini sevindirici buluyorum. Ancak emtia ithalatçısı bir ülke olmamız nedeniyle kronik hale gelen dış ticaret açığımızı, turizm gelirleri ve rekabetçi kur ile dengeleme arayışlarımızın bu yıl da devam etmesini bir zorunluluk olarak görüyorum.

Aslında Türkiye, geçtiğimiz yıl büyüme ve ödemeler dengesi anlamında iyi bir performans sergiledi. Turizm gelirlerindeki artış dış finansman baskılarının hafifletilmesinde önemli bir rol oynadı. Rusya’ya yapılan ihracatta gözle görülür bir artış kaydedildi.

Geçen yıl yürütülen diplomatik çabaların sonucunda Körfez ülkeleri ile ilişkilerde tekrar olumlu bir seyir yakalandı. Bu durum, ülkemizin brüt döviz rezerv pozisyonunun güçlendirilmesinde Körfez sermayesinin de devreye sokulmasına hizmet etti. Körfez ülkeleri varlık fonlarının Türkiye’de yatırım fırsatı arayışlarını sürdüreceklerini değerlendiriyorum. Ayrıca Rusya'dan alınan doğalgaz ödemelerinin bir kısmının ertelenmesinin, dış finansman baskılarını hafifletici bir rol oynayacağına inanıyorum.

Değişen küresel dengeleri ve dinamikleri iyi okuyan Türkiye’nin, lojistik avantaj sağlayan coğrafi konumunun yanı sıra görece düşük maliyetli ve kalifiye iş gücüyle küresel değer zincirinde rekabetçi şekilde konumlanmış olmasından yararlanması gerektiğine inanıyorum. Şüphesiz Türk şirketleri, ekonomik aktivitelerdeki belirsizliklerin gölgesinde dayanıklılıklarını artırmanın yollarını arıyorlar. Maalesef bu yıl boyunca da şirketlerimiz için sermaye kullanma maliyeti yüksek kalmaya devam edecek gibi gözüyor. Bunu aşmak için hükümetimizin özellikle ihracat odaklı faaliyet gösteren şirketlerimizin sermaye maliyetlerini azaltıcı teşvikler sunmasına ihtiyaç bulunduğunu değerlendiriyorum.

Yatırımcılar seçim döneminden geçen tüm ülkelerdeki gibi dikkatli bir duruş sergiliyorlar. Bu geçici dönem sonrasında, yılın ikinci yarısından itibaren ekonomimizde genel manada bir iyileşme bekliyorum. Nihayetinde enflasyonun kontrolü bir şekilde azalacağına yönelik beklentimi koruyorum. Yine ihracat potansiyelimizin, ihracat pazarları çeşitlendirmesiyle birlikte artarak devam edeceğini düşünüyorum. Türk şirketlerinin, ülkemizin jeopolitik konumunun sağladığı küresel fırsatlardan yararlanarak ekonomideki iyileşme trendinin bir parçası olma yönünde çaba harcamaya odaklanmaları gerektiğine inanıyorum.

Bu çabalara paralel olarak, yükselen bir sektör olarak gördüğüm sağlık turizmine odaklanmamız gerektiğini düşünüyorum. Çünkü sağlık hizmet harcamaları, makro durgunlukla karşı dayanıklı bir alan olarak öne çıkıyor. Sağlık sektöründe; teknolojinin devreye girmesi, maliyetleri ve iş gücünü azaltması ve verimliliği ve sonuçları iyileştirmesi ülkemiz için önemli fırsatlar sunuyor. Şehir hastaneleri ve özel sağlık kuruluşlarıyla sağlık altyapısını yenileyen, sağlık teknolojilerine yaptığı bilinçli yatırımlarla dijital sağlık ve teletıp hizmetlerinde öncü bir ülke haline gelen Türkiye’nin; Avrupa ve Ortadoğu ülkeleri için sağlık destinasyonu olma özelliğini koruyacağına inanıyorum. Dünya nüfusunun yaşlandığı, buna bağlı olarak emeklilik yaşına ulaşanların sayısının arttığı bu yıllarda, doğru yatırım ve izlenecek doğru stratejilerle, sağlık turizminin önümüzdeki yıllarda Türkiye’nin cari denge sorununu ortadan kaldıracak büyüklükte bir artışa öncülük edebileceğini değerlendiriyorum.

Araştırmacı Yazar, Ekonomist Nezaket Emine ATASOY
Araştırmacı Yazar, Ekonomist Nezaket Emine ATASOY
Tüm Makaleler

  • 18.01.2023
  • Süre : 5 dk
  • 1040 kez okundu

Google Ads