Dün Aklımdan Neler Neler Geçiyordu?
Ben olmasam sen bir şey yapamazsın! Bensiz sen bir hiçsin! Benden daha iyi bilen yok bu işleri, ben, ben, ben!
Dün oturdum düşünüyorum. Ne zamandır Facebook kullanıcısıyım.
Dedim, ben olmasam Facebook bir hiç aslında.
Ben gidersem Facebook biter!
Evet, düşündükçe bu fikrime iyiden iyiye inanmaya başladım.
Ben olmasam Facebook bir hiç!
Bir insan nasıl olur da böyle düşünebilir? Ben olmasam sen bir şey yapamazsın! Bensiz sen bir hiçsin!
Benden daha iyi bilen yok bu işleri, ben, ben, ben!
Güneş sistemi diyoruz.
Merkezinde güneşimizin olduğu, dünyamız dahil diğer gezegenlerin ve astroidlerin de birlikte güneşin etrafında dönüp durdukları bir sistem.
Aslında evrende küçücük bir nokta belki tüm bu devasa sistem.
Ancak evrenimiz gerçekten çok büyük.
O kadar büyük ki, ışık bile kimi yerlerden bize ulaşamadığı için büyüklüğü konusunda aslında tam olarak bir fikrimiz yok.
Gözlenebilir evren diyoruz.
Evet, ancak ışık kaynakları evrenin nasıl bir yer olduğu üzerine bilgi edinebilmemiz için bize yardımcı olan kaynaklar.
Işık derken sadece görünebilir ışık değil kastım. Mor ötesi ve kızıl ötesi ışınımlar da evren hakkında bilgi toplayabilmemiz için kullandığımız kaynaklar.
Bunlara x ışınları, gama ışınları, radyo dalgaları ve hatta gravitasyon dalgalanmaları da dahil.
Büyük kütleli karadelikler birbiri etrafında dönerken gravitasyon dalgaları yayıyorlar.
Anlaşılması kolay bir konu değil bu.
Uzay-zamanda bükülme yapan dalgalar gravitasyon dalgaları.
Düşünebiliyor musunuz? Bir kiloluk bir ağırlık hassas ölçümlerle incelendiğinde bilmem kaç milyonda bir oranla ağırlığı azalıp çoğalıyor!
Bir kilo dedim, ama kim bilir nasıl bir düzenekle ve ne kadarlık bir ağırlık üzerinde bu ölçümler ne hassaslıkta yapılıyor.
Ancak 2015 yılında farkına varılmış böyle bir olayın.
Güneşimiz bile aslında ağırlığımızı etkiliyor.
Dünyanın güneşe dönük yüzünde, yani gündüz vakti ağırlığımız gece vakti güneş öteki taraftaykenden daha az.
Ay da ağırlığımızı az da olsa etkiliyor.
Öyle dolunayda kurt adam olma gibi fantastik şeyler değil bahsettiğim.
Gel-gitlerin sebebidir ay biliyorsunuz. Yani gerçekten dünya yüzeyinde belli bir çekim etkisi yapıyor.
Bunun yanında yıldızların hareketleri, galaksilerin hareketleri ve evrendeki tüm maddelerin birbirleri ile iletişimleri üzerine kurulu mekanizmanın izlenmesi de evren hakkında bize bir takım öngörüler geliştirmemiz için faydalı oluyor.
Yani sadece ışık ya da ışınımlar değil evren hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlayan. Mekanizmanın nasıl işlediğinin bir matematiksel formüle oturtulması da evreni anlamamız için kullandığımız bir yöntem.
Gece çıplak gözle gökyüzüne baktığımızda yıldız diye düşündüğümüz bir çok parıltı aslında birer galaksi.
Yüksek çözünürlüklü teleskoplarla daha yakından bakıldığında evrende oldukça çok galaksi olduğunu anlıyoruz.
Galaksilerin aralarındaki nebulalar da, yani kozmik toz bulutları da evren içindeki mevcut sistemlerden biri olarak kabul ediliyor.
Güneş sistemimiz ise Samanyolu galaksimizin bir öğesi bildiğiniz gibi.
Merkezinde bir karadelik olan Samanyolu galaksimiz helezonik bir yapıya sahip ve güneş sistemimiz de galaksimizin ortasındaki karadelik etrafında belli bir hız ile dönüyor.
Biz farkında olmasak da, güneş sistemimizin Samanyolu'nun merkezi etrafındaki dönüş hızı oldukça yüksek.
Rölativite, Einstein zamanında bu kavram üzerinde çok düşünmüş ve birtakım formüllere oturtarak evrenimizin uzay-zaman içerisinde büyük kütleli gök cisimlerinin uzay-zamanı bükerek kütle çekimine sebep olduğunu hesaplamış.
Madde evrende sahip olduğu hızına bağlı olarak zamanı farklı farklı algılıyor.
Biz de bir madde olduğumuz için bizim de zaman algımız aslında evrendeki hızımıza bağlı olarak oluşmuş.
Bugün Einstein'ın bu teorisi artık ispatlanmış durumda.
Karanlık madde, karanlık enerji gibi kendisi bir ışık kaynağı olmayan ve henüz varlıkları bile tam olarak ispatlanamamış olan şey ile ışığı bile içine çektiği için hakkında çok da bir bilgiye sahip olamadığımız karadelikler hariç, bize ulaşabilen ışık ve ışınımlar ile evrende ne olup bittiğini teknolojimizin elverdiği ölçüde inceliyoruz ve artık evren hakkında belli bir bilgi sahibi olabilmiş durumdayız.
Tabii bu dediğim görünebilir evren için geçerli.
Evrenimizin görünemeyen kısmı için sadece teorik birtakım öngörülerimiz olsa da, gerçekte orada ne olup bittiğini anlayabilmemiz maalesef belki de hiç bir zaman mümkün olamayacak gibi görünüyor.
Görünebilir evren üzerinde yapılan gözlemlerden, evrenin var oluşundan yaklaşık 4 milyar ışık yılı sonra standart genişleme hızından çok daha fazla hızlanarak genişlemeye başladığı gözlenmiş.
Tabii bu hesaplar oldukça karmaşık hesaplar ve belki de tam olarak doğru sonuçlar değiller.
Birçoğu teorik olarak yapılan hesaplara dayanan veriler.
Ancak sanki evrenin görünen kısmının ötesinde bir yerlerde bir şeyler evrendeki galaksileri ve yıldızları kendine doğru hızlanmalarını sağlayacak şekilde çekiyormuş gibi bir genişleme bu dediğim.
Gözlenebilir evrenin en uç kısımlarındaki, bizden en uzak galaksiler bizden ivmeli bir şekilde hızlanarak uzaklaşıyorlar diye gözleniyorlar.
Bu arada evrenin oluşumu konusunda büyük patlama diye düşünülen bir başlangıç anı olduğu düşünülüyor ya, hani sanki evrende var olan her şey bir gün sanki tek bir noktada birlikteydi ve bir anda o noktadan büyük patlama ile etrafa yayıldılar diye öngörülen büyük patlama teorisinden bahsediyorum. İşte o sihirli noktanın neresi olduğunu bulabilmek bugün için mümkün görünmüyor.
Yani büyük patlamanın öyle belirli bir merkezi yok gibi görünüyor.
Gözlemleri dünyadan yapabildiğimiz için, sanki her şey bizden uzaklaşıyormuş gibi gözlemliyoruz.
Sanki evrenin merkezi dünyamızmış gibi.
Ama bir yandan da dünyanın güneşin etrafında döndüğüne eminiz.
Güneş sistemi de Samanyolu galaksisinin merkezi etrafında dönüyor.
Yani büyük patlama dediğimiz, öyle tek bir merkezden patlayan bir şey ve etrafa o noktadan yayılan maddeler gibi değil de, çoklu merkezlerden meydana gelmiş bir patlama gibi.
Belki de henüz teknolojimiz yeterli olmuyordur her şeyi anlayabilmek için, belki gerçekten bir gün çok daha fazla geliştirilmiş bilgisayarlarla simülasyonlar yapılarak büyük patlamanın olası merkezini hesaplayabilmek mümkün olabilecektir.
Ancak bugün için bunu yapabilen bir teknolojik sistemimiz yok maalesef.
Başta dedim ya, hep ben merkezli düşünüyoruz diye, ancak evreni ve evren hakkında aslında ne kadar az bilgi sahibi olduğumuzu düşündükçe, güneş sistemimizin bile evrende ne kadar küçücük bir varlık olduğunu düşündüğümde, bizim aslında evren için bir hiç olduğumuzun farkına varıyorum.
Yine de bazı şeyleri merak etmekten de geri duramıyorum.
Mesela eğer güneş sistemi Samanyolu etrafında dönüyorsa ve bu dönüş esas itibariyle galaksimizin merkezindeki karadelik ile güneşimiz arasındaki etkileşimden kaynaklanıyorsa, yani bir anlamda güneş kendi peşinden gezegenlerini de sürüklüyorsa, en azından bugünün teknolojileri ile bu durumu gözlemleme şansımız olamaz mı?
Gelin bu dediğimi biraz daha açarak daha anlaşılır hale getirmeye çalışayım.
Çekim etkisi kütle ile doğru orantılı iken, aradaki mesafenin karesi ile ters orantılı.
Yani ne kadar uzaksa iki kütle, aralarındaki etkileşim de mesafenin karesiyle ters orantılı olarak azalıyor.
Bu durumda güneşin dünya üzerindeki çekim etkisi, Samanyolu galaksisinin merkezindeki karadeliğin dünya üzerindeki çekim etkisinden çok daha fazla.
Güneş adeta Samanyolu merkezi etrafında dönerken peşinden sürüklüyor dünyamızı diyebiliriz.
Ancak bu durumda güneş sistemin Samanyolu galaksimiz etrafında dönerken gezegenlerin dönüşünün belli bir eksen farkına sahip olması beklenir.
Gezegenler aynı bir şemsiyenin yüzeyinde yerleşmiş gibi olmalı, güneş etrafında dönerken güneşin şemsiyenin tepe noktasında olması, yani güneşin belirli bir merkez kayması ile tüm sistemin galaksi merkezi etrafında dönüyor olması gerekir.
Acaba böyle bir farkı merak edip gözlemleyen var mıdır?
Bir gün rastlarsam böyle bir çalışma yazarım.
Kısacası daha bilinmeyen birçok şey var evren hakkında. Bundan bir yüz sene evveline kadar bilebildiklerimiz ile bugün öğrendiklerimiz arasında dağlar kadar fark var tabiki.
Ancak evrende yaptığımız gözlem aralığı da evren boyutlarını dikkate alırsak oldukça kısa bir süre.
Adeta kuantum dünyasındaki belirsizlik ilkesi gibi, henüz bazı şeyleri tam olarak anlayabilmek için yeterince gözlem yapma vaktimiz olmamış da olabilir.
Her halükârda bizler birer düşünen varlık olarak evrenin sırları bir yanda, atom altı parçacıkların dünyası diğer yanda, ama günlük yaşam içerisinde de düşünerek yaşayan varlıklarız.
Günlük yaşam ise ne galaksiler arası çekim kuvvetlerinden etkileniyor, ne de atom altı parçacıkların gizemli dünyasının garip kurallarına göre işliyor.
Bu dünyada ilişkiler daha çok biz insanların birbirimiz arasındaki ilişkiler şeklinde oluyor.
Sonuçta hepimiz bir şekilde var olduk ve günü geldiğinde hepimiz, en azından naçizane vücudumuz, toprağa karışıp atomlarımız bu evrendeki kalan maceralarına devam edecekler.
Bu iki an arasındaki sürede ise işte kimimiz başta yazdığım gibi ben, ben, ben diyerek, adeta dünyaları ben yarattım edasıyla, ben diyor, ben liderinizim sizin diyor, liderinizi soğana patatese değişmezsiniz ya diye oradan buradan zar zor toplanmış olan kalabalığa sesleniyor.
Bana göre çok anlamsız bu dediği. Kendisini soğanla, patatesle bir tutuyor adeta.
Derdi büyük tabii, aklından eminim ne galaksiler ne de atom altı parçacıklarla ilgili bir şey geçiyordur.
Bu güne kadar bir şekilde beni seçti bu seçmen diyordur muhtemelen, yine seçerler diye ümit ediyordur.
O seçmen ki, onun da aklına ne galaksiler geliyor ne de atom altı parçacıklar.
Benim aklıma nereden geldi acaba pazar pazar?
Meydandaki seçmenin aklında tek bir şey var, acaba bir kilo soğan dağıtırlar mı miting sonrasında?
Başta kim olacak, seçimleri kim kazanacak, o seçmenin çok da umurunda değil.
O akşam nasıl edip de bir yerlerden ucuza bir şeyler alabilecek, evine, çoluğuna çocuğuna akşama yesin diye ne götürebilecek, evde ne yiyecekler, bu aralar sadece bunu düşünüyor. Geçim derdinde.
Etrafındakiler bağırıyor, çağırıyor.
Bir an kafasını kaldırıyor, dikkat kesiliyor reis ne diyor diye.
Biz diyor Allah'tan alıyoruz talimatı, onlar ise Kandil'den diyor reis.
Yine etrafındaki bir kaç genç yuhalıyor muhalefeti.
Ne alakası var ki? Reis niye böyle bir şey söyledi acaba?
Kemal Bey mülayim adam aslında.
Ancak miting alanındaki insanların geneli onun gibi, miting sonrasında bir şeyler dağıtacaklar mı acaba diye herkes merak içinde.
Herkes geçim derdinde, boş lafa tok artık. Kim karnını doyuracak, ona bakıyor.
Reis ise gerçekten kötü yaptı. Bu kadar zora düşürmeyecekti vatandaşı.
Halbuki geçen seçimlerde kendisi demişti, verin yetkiyi, görün etkiyi diye.
Gördük işte, niye bu kadar zora soktu ki ülkeyi?
İşte bence birçoğu böyle düşünüyor meydanlara toplanan vatandaşın. Özellikle de iktidar mitinglerine zorla, ya da zorunlu olarak toplanan vatandaşın düşüncesi bu şekilde.
Aralarında doktor dövmekten memnun olanlar da olsa da, çoğu geçim derdinde.
Dün yolda bunları düşünürken farkında olmadan metroda giriş kapısına kadar gelmişim. İnsan beyninin düşünme hızı gerçekten çok fazla.
Halbuki evden beş dakika metro girişi.
Bu arada hayret ediyorum bir yandan.
Çıkarıp kartımı okutunca ne güzel açılıyor şu cam kapılar.
Gâvur işte, yaptı mı yapıyor, ne güzel yapmışlar şu metro girişlerini.
Dün nereye mi gidiyordum?
Konsolosluğa tabii ki, oy vermeye.
Ya resimdeki taş? O ne alâka?
Onu da uğur getirsin diye nehrin üstündeki köprüden geçerken aldım.
Köprüde renkli taşlar satan bir işportacı vardı.
Bu küçücük taşı sorunca kaç para diye, gerek yok, para verme istersen dedi.
Diğerlerinin arasında oldukça yalnız kalmıştı. Olmaz dedim, cebimdeki bozuklukları uzattım. Hakkı kalmasın üstümde.
Daha geçenlerde bir yazı yazmıştım taşlar üzerine. Görünce dayanamadım, aldım işte.
Seçimin sonucu hepimize hayırlı olsun diyelim.
Güzel bir geleceğimiz olsun.
Moskova'dan herkese sevgi ve saygılarımla