Sicim Teorisi
Dört boyutlu bir uzay-zaman içinde yaşıyoruz. Yapılan teorik fizik çalışmalarında formüllerin tam olarak yerine oturması için dörtten fazla boyutun olduğu düşünülüyor.
Eski filmlerde olur, bilirsiniz. Kocaman bir kasa vardır ve bir de üzerinde bir sağa, bir sola çevrilebilen şifre düzeneği.
Şimdiki kasalarda dijital şifreler oluyor ya da daha teknolojik bir şeyler, mesela göz retinası taraması, ya da parmak izi tanıma sistemi.
Cep telefonlarında yüz tanıma sistemi de yaptılar, yani akıllı telefonlarımız epey bir akıllandılar.
***
Evrende kaç boyut vardır?
Üç!
Yükseklik, genişlik ve derinlik, x,y,z boyutları.
Başka?
Evet, haklısınız, bir de zaman boyutu var, bir şeyin nerede olduğunu bu üç boyut ile belirtirken o şeyin bir de ne zaman o noktada olduğunun da önemi var.
Tamam, tüm bu bilgiler bir de referans noktası istiyor, pozisyon için belli bir sabit nokta, zaman için ise yine belli bir başlangıç zamanı.
Gerçi zamanın bir de hız ile ilintili uzaması ve kısalması da var, ancak bu detayı şimdilik konu dışı tutuyorum.
***
Pardon! Konu neydi?
Konu boyutlar!
Kasalar ile boyutların ne ilgisi var?
Aslında direkt bir ilgisi yok, ancak bu boyutlar konusunu daha iyi anlatabileyim diye o örnekle başladım yazıya.
Sonuçta bizim bildiğimiz üç adet konum boyutu artı bir de zaman boyutu olmak kaydıyla dört boyutlu bir uzay-zaman içinde yaşıyoruz. Başka bir boyut da aklımıza gelmiyor.
Ancak yapılan teorik fizik çalışmalarında formüllerin tam olarak yerine oturması için bunlardan daha çok boyuta ihtiyaç duyuluyor.
***
Peki ya bu işler başta bahsettiğim kasa düzeneği gibi çalışıyorsa?
Yani kasayı açmak için önce sağa doğru belli bir yere kadar çevirmelisiniz, sonra düzeneğin içindeki yay sayesinde dişli atacak ve ikinci dişlinin devreye girmesi sağlanacak, ardından sola doğru çevirerek bir sonraki dişliye geçiş için boşluğu bulacaksınız. Şifreyi biliyorsanız sola doğru ne kadar çevirmeniz gerektiğini de biliyorsunuz demektir.
Bilmiyorum, eski kasalarda böyle kaç defa sağa sola doğru çevirmeniz gerekiyor kasayı açabilmek için o şifre düzeneğini, ancak eski filmlerde kulaklarına doktorların taktıkları, stetoskop diyorlardı galiba, şey ile kasanın içinden gelen sesleri dinleyerek, meşhur hırsızlar bomba bile patlatmadan sessizce kasaları açabiliyorlardı.
***
İşte konumu ve zamanı ile evrende belirlenmiş o her noktada, eski kasa düzeneklerinde olduğu gibi başka boyutlara geçiş yapılabildiğini düşünenler var.
Biz bu beşinci, altıncı veya daha ileri boyutları artık göremiyoruz, bizim evrenimiz bize ancak dört boyutu gösteriyor.
Diğer boyutlar ise bu dünyadan görülemiyor!
Bu arada bunu söylerken mistik bir şeylerden bahsetmiyorum. Yani dini açıdan öyle kaç kat gökyüzü yaratılmış falan demek istemiyorum, ne bileyim, yerin altında yedi kat dünya var, göğün üstünde yedi kat gökyüzü var gibi bir konu değil bu yazdıklarım. Kim neye nasıl inanıyorsa inansın tabii, ancak bu bir bilimsel yazı!
O yüzden olaya sadece bilimsel açıdan bakıyorum.
***
Aslında bu boyutlar olayını şöyle açıklıyorlar.
Üç boyutlu bir cismin üzerine ışık tutarsanız bir yüzeye düşen gölgesi iki boyutlu olur.
O gölgeyi diyelim ki kağıt parçası gibi bir şey üzerine düşürdünüz, yan tarafından bakarsanız artık gölgenin bir çizgi üzerindeki iz düşümünü görürsünüz.
Üç boyut gölge halinde iki boyuta inerken, çizgi üzerinde de tek boyuta inmiş oluyor.
Zaten o çizgiye ucundan baktığınızda da bir nokta görürsünüz ki, noktanın boyutu yoktur.
İşte bu mantıkla bizim yaşadığımız evrenin zamanla birlikte dört boyutlu olması sadece bizim için geçerli bir kural deniyor.
Aslında evrende her nokta içine doğru başka boyutlara açılıyor, ancak şimdilik olan bitenin farkında olmaya başlayan bilinen tek varlık olarak biz insanlar bu boyutları göremiyoruz, çünkü evren daha üst boyutların dört boyutlu yansıması deniliyor.
Olabilir mi böyle bir şey?
Ben bilmiyorum, kimse de bilmiyor.
Ancak matematik olabileceğini gösteriyor.
***
Bilim insanları uzun süredir evrende olup biteni anlamaya çalışıyorlar, olayları birtakım formüllere oturtmaya çalışıyorlar.
Gelmiş geçmiş en akıllı bilim insanı olarak kabul edilen Albert Einstein biliyorsunuz bu konuda şu anda gelmiş olduğumuz son noktanın temel taşlarını döşemiş olan son kişi denilebilir.
Yine de her geçen gün bu geçmiş bilim insanlarının bilgileri üzerine yeni yeni düşünceler ortaya koyanlar oluyor.
En çok da uğraşılan konu Einstein’ın genel görelilik kuramı ile kuantum mekaniği kuramını bir araya getirmek, her şeyin teorisi diye tek bir kuram geliştirmek ve atom altı parçacıklardan tutun evrende mevcut devasa kütleli gök cisimlerinin davranışlarını bu tek bir kuram ile çözümlemek.
Einstein’ın kendisi de bu konu üzerine oldukça kafa yormuş, ancak ömrü yetmemiş diyelim.
***
İşte günümüzde bu konu üzerine teoride geliştirilebilmiş bir kuram olan “Sicim Teorisi” de matematiksel olarak ortaya bir çözüm koyuyor gibi.
Ancak konu o kadar karışık ki, bir de deneysel olarak bu teoriyi ispatlamak neredeyse imkânsız denilebilecek durumda.
Her şeyden önce matematiksel olarak bile eğer sistemin doğru çalışmasını istiyorsanız evrendeki dört boyuta altı yeni boyut eklenmeniz gerekiyor.
Biz beşinci boyutu bile tahayyül edemiyoruz derken nasıl olacak o iş demeyin, dediğim gibi zaten teoride bahsi geçen sicimler öyle küçük boyutlardalar ki, atomu parçalayarak incelemek için kurulmuş olan CERN bile bunca masrafa ve emeğe mal olmuşken ortaya çıkan atom altı parçacıkları daha da küçük parçacıklara ayırıp incelemek fiziken mümkün değil.
Dolayısıyla Sicim Teorisi de bu yüzden farazi bir teori olarak kalmak zorunda görünüyor.
Teorideki sicimler derken öyle küçük boyutta şeylerden bahsediliyor ki, gerçeklikle hiç bir ilgisi yokmuş gibime geldi benim.
Kuramdaki temel fikir gerçekliğin esas bileşenlerinin rezonans frekanslarında titreşen ve Planck uzunluğunda olan (10 üzeri −35 mm civarı) sicimler olduğu.
Bu tanım bile yeterince karışık ve farazi bence.
Kuramın sonucu da on boyutlu çoklu evrenlerden oluşan yeni bir evren ve doğal olarak bu hali ile sadece bilim kurgu yazarlarının fantezi dünyalarına katkı dışında bilime de çok bir faydası olmayan bir kuram sanki.
O yüzden adı filmlerde çok geçiyor, ancak tam olarak bilim dünyasında bir karşılığı var mı, orasından ben pek emin olamadım.
***
Formüllerine falan girmeyeceğim, biraz bakındım, ama doğrusunu isteseniz benim aklım bile almadı bu kadar karışık formülleri.
Kim ortaya koymuş, nasıl düşünülmüş bu konuyu da henüz çok araştırmadım. Belki ileride araştırıp tarihçesi üzerine bir başka yazı yazarım.
Benimkisi sadece merak işte, yine de nedir şu Sicim Teorisi denilen şey diye biraz bakayım dedim, ancak bu kadar teoride kalmaya mahkûm bir kuram ile bir yere varılamayacağını anlayınca şimdilik üzerinde uğraşanlar bırakalım uğraşsınlar dedim.
Belki gerçekten birileri bir gün elle tutulur bir ispat yöntemi bulursa, işte o zaman bakarız daha detaylı bu teoriye de.
Bilimle kalın diyerek bitireyim yazıyı.
Moskova’dan herkese sevgi ve saygılarımla.