Bana Akıl Değil, İş Lazım
Makul olanı sanırım yine eskilerin dediği gibi dokuz kere sus, bir kere konuş. Önce kendi içinde iyice tartacaksın ne diyeceksen, sonra söyleyeceksin. Bir ağırlığın olacak.
Saha Tecrübesi:
“Bana akıl değil, iş lazım” diye, bir zamanlar şantiyede bir şantiye şefim vardı, o bu lafı kullanırdı.
İnşaat ile uğraşanlar bilir, inşaat ciddi disiplin ister, tecrübe ister. Çünkü tehlikelidir. Hem de bu kadar tehlikeli bir işi sadece biz değil, hemen hemen tüm dünyada her yerde çok eğitimsiz bir iş gücüyle yapıyoruz, o yüzden normal başka işlere benzemez inşaat, daha fazla dikkat ister iş güvenliği ister kalite ister bilgi ister. Hem yapım aşamasında hem yapıldıktan sonra insanla ilişkilidir, insan hayatıdır kalitesiz yapının sonuçları, sorumluluk ister.
Daha çok gençken, bazen belki de çocuk yaşta, hem haydi bir mesleğin olsun diye, hem de işe yardımcı olsun diye bir akrabası sürükler genelde birçoğunu, eğitimsizdirler, bilgisizdirler. Ekip içinde önce getir götür işleri yaparlar, bazen eline kazma kürek verilir, kazarlar, beton kararlar, harç taşırlar. Bunlara düz işçi deriz, amele.
Ekip içinde önce zamanla usta olurlar, yaş ilerledikçe de biraz kafası çalışıyorsa, biraz da bu işlerde yıllar içinde yeterince tecrübe kazanabilmişlerse ekip başı olurlar, bunlara kalfa deriz. Bir iş tarif edeceksek kalfaya söyleriz, o ustaları ve yardımcıları dağıtır, işi yaptırır.
Mühendislerle Alaylı Kalfaların İlk Teması:
Genellikle okulu henüz bitirmiş genç bir inşaat mühendisi direk şantiyede çalışmaya başlar. Ben öyle yapmadım gerçi, önce uzun süre proje bürosunda çalıştım, daha sonra şantiyede çalışmaya başladım, çok faydasını da gördüm. Ama dedim ya, genelde genç mühendislerimiz hemen şantiyede çalışmayı tercih ediyorlar. Bürolarda para kazanılmıyor, biraz da sebebi bu sanırım.
Sahada tecrübeli kalfalarımızın çoğunlukla birlikte çalışmak zorunda oldukları yönetim kadroları bu genç mühendislerimiz, inşaat için henüz çok tecrübesiz oluyorlar, üniversitelerde öğrendiklerinin ne işe yarayacağını çözemeden, şantiyenin iş telaşesi içinde onlar da kalfaları bir ‘ağabey’ olarak görüyorlar. Bunca zaman inşaat işlerindeki tecrübesi ve yaşlarının kendilerine kazandırdığı iç güvenleriyle, kalfaların çeşit çeşit fikirleri olur, her zaman gelir genç mühendislere, şef şu işi şöyle yapalım, daha kolay olur diye fikrini ya da önerisini söyler. Genellikle de fikirleri doğru olur, bunca yılın tecrübesiyle işlerin pratik yapım çözümlerini bilirler. Tabii her zaman kalfaların dedikleri, bildikleri doğru olmaz. Ama genellikle henüz yeterince tecrübe sahibi olmayan genç mühendisleri kendilerince tenkit etmeye devam ederler. Bir anlamda genç mühendisler başlangıçta kalfaların elinde oyuncak olur şantiyede. Sonuçta bir otorite savaşı başlar genç mühendislerle kalfalar arasında farkında olmadan, mühendisler işe alışmaya başlayınca otoritelerini ortaya koyarlar tabii.
Dinleme Yeteneği:
Sebebi bu mudur, zamanında o da çok mu çekti kalfalardan bilmiyorum, işte böyle söylerdi şantiye şefim genellikle şantiyede işleri kontrol ederken, bana akıl değil, iş lazım derdi, sen işine bak derdi, azarlardı fikrini söylemeye kalkanları şantiyede. Gerçi çok seyrek, ama bir iki defa iyi bir fikirse söylenen ve hızlıca söyleyebilmişse kalfa, bazen tamam, öyle yap dediğini de duymuştum.
Ben sabırla dinliyorum genellikle hepsini, sanırım biraz daha sabırlıyım, herkesin farklı karakteri oluyor. Ama bazen öyle fikirlerle geliyorlar ki, şefimin taktiğini uygulasam mı diye aklımdan geçmiyor da değil.
Aslında mühendis arkadaşlara baştan neyi nasıl yapacağımızı akşamdan toplantı ortamında, proje üzerinde anlatınca detaylıca, pek öyle fikir beyanı da olmuyor sahayı gezerken, aynı detayda kalfalara aktarıyorlar isteneni, herkes işini zamanında öğrenmiş oluyor, gerekli hazırlığı yapmış oluyor, soru işaretleri kalmıyor kimsenin aklında. Her şey detaylıca akşamdan çözülmüş oluyor. Herkes işine bakıyor ertesi gün çalışma saatlerinde.
Herkes bir şekilde iyi kötü düşünüyor, hepimizin türlü türlü fikirleri oluyor. İnsanoğlu fikrini kendine saklamayı sevmiyor, bazen iyi niyetiyle, başkalarına da bir faydası olsun diye belki, söylüyor fikrini mutlaka. Söylemesi zor değil, çoğumuz konuşabiliyoruz bir engelimiz yoksa.
Anlatmak, İfade Etmek:
Aklıma rahmetli Stephen Hawking geldi şimdi, kim bilir neler neler geçiyordu aklından, ne kadar zor olsa da o bile fikirlerini insanlarla paylaşmanın bir yolunu bulmuştu. Belki hepsini aktaramamıştır, yine de tarihte önemli bir yer edecek kadarını aktardı. Yapay zekâ hakkındaki fikirleri ve korkuları ilginçtir mesela. O kadar zeki bir insandan duyunca bir soru işareti takılıyor insanın aklına. O dijital sesi halen daha kulağımdadır. Hayatını anlatan filmi çok severim, arada açar, tekrar tekrar seyrederim.
Konumuza dönersek, kimilerinde de sadece alışkanlık olmuş fikir beyanı, kendini tutamadığından mıdır bilinmez, konuşuyor konuşuyor, sürekli fikir üretiyor böyleleri, abuk sabuk oluyor birçoğu. Bazen sırf laf olsun, beri gelsin diye konuşuyor böyleleri, ne kadar sabırlı olsam da artık karşılaştığımda dayanamıyorum böylelerine. Sanırım yaşlanıyorum artık.
Hele bir de dedikoducular var ki, dedikodu olsun da ucu nereye giderse gitsin, umurlarında olmuyor, resmen tutamıyorlar kendilerini böyleleri. Arada bazen katsalar da kendi fikirleri olmuyor tabii ki sözleri, o ne demiş, bu ne yapmış, sadece aktarım, dedikodu işte. Eskilerin dediği gibi torba değil ki, ağzını büzesin, bazıları konuşurlar, dikkatli olacaksın.
Makul olanı sanırım yine eskilerin dediği gibi dokuz kere sus, bir kere konuş. Önce kendi içinde iyice tartacaksın ne diyeceksen, sonra söyleyeceksin. Bir ağırlığın olacak.
İşyerinde Dedikodu Yapanlar:
Buraya kadar bahsettiklerim yine iyi niyetliler, tehlikeli olanlar da var.
Bazıları sırf ortalığı karıştırmak için bir şeyler söylüyor, salıveriyor ortalığa yalan yanlış, genellikle bilerek, karşısındakine zararı olsun diye, fitne olsun diye. Bu tarz insanlar renk de vermezler, iyi bir şey söylüyormuş gibi yaparlar. Bir de karşısındaki saf ise hemen inanır, en tehlikeli olanlar bunlardır.
Böyleleri ayrı vaka tabii, hele bir de elinde yeterince gücü, imkânı olan birileriyse, bunlar etkili de olabiliyorlar, linç bile ettirebiliyorlar hedeflerindekini, insanoğlu bu, saf tabii, dediğim gibi inanıyor hemen her şeye. Toplum psikolojisi de etkili oluyor, kimse kendi aklıyla düşünmediği, düşünmek istemediği, düşünmek zor geldiği için sürü misali herkes ne yapıyorsa aynısını yapmayı tercih ediyor. Linç etmeyi seviyor insanoğlu, belki avcı geçmişimizden kalan genlerimizin de etkisinde kalıyoruz. Sebebi bu olabilir.
Hepimiz farklıyız sonuçta, farklı farklı yapısı olanlar var aramızda.
Aklımızda oluşan, zamanla gelişen fikirler oldukları yerde kalsa sorun değil, ama dediğim gibi sebebi ne olursa olsun dilimizle ya da kalemimizle bir şekilde söze, kelimelere dökülüyor, artık sadece basit bir söz olarak kalmıyor, "ifade" oluyor adı, ifadelerimizden sorumlu tutuluyoruz.
İfade Özgürlüğü:
Kimileri sevemiyor ifade ettiklerimizi, fikirlerimizi, hatta kendine tehdit olarak algılıyor, hele bir de yapılan yanlışlıklardan bahsediyorsan, bilinmesi istenmeyen gerçekleri dile getiriyorsan. İşte yasaklamalar, engellemeler başlıyor o zaman.
Fikirler aklımızda oluşuyor, ama durup dururken değil, zaten her şey dursa bir an, zamanın akışının farkına varmayız. Belki de zaman bu anlamda göreceli. Neyse, girmeyelim şimdi zaman konusuna, belki sonra, daha uygun bir zamanda.
Fikirler çeşitli etkilerle oluşuyor aklımızda. Dış dünyadan edindiğimiz duyularımız sürekli bir şeyleri tetikliyor. Bazen bu tetikleyici hamamdaki bir tas oluyor, çırılçıplak çıkıyorsun sokağa başka hiçbir şeyin farkında olmadan, buldum buldum diye bağırarak. Bazen de belki dağdan kayıp düşen yuvarlak bir taş oluyor, yuvarlak taş tekerlek oluyor sonra fikirlerimizle, bence halen daha insanlık tarihinin en büyük buluşudur tekerlek.
Düşüncelerimiz fikirlere bir şekilde dönüşüyor işte aklımızda, oluşuyor bir şekilde.
Düşünce özgürlüğü diyorlar, bence yanlış tanım, kendi kendine düşünmekte herkes serbest ve özgür. Düşünce insanın beyniyle yaptığı bir işlem. Akıllarda kaldıkça kimse duyamaz, hissedemez, hakkında bir şey de diyemez. Ancak sen bir şeyler düşünüyorsun diye farkına varabilir birbirini iyi tanıyanlar. Bir de bir şey yapmadan bir kenarda oturmuş, kolunu da çenesiyle dayanmış birini görürsek, ne düşünüyorsun, Karadeniz'de gemilerin mi battı deriz, o kadar. Üzerinde uğraşıyorlar, ama henüz düşünce okumayı çözemedi bilim insanları.
O yüzden tanımın doğrusu sanırım ifade özgürlüğü olmalı. Düşündüğünü söze, kelimeye dönüştürüp özgürce fikrini beyan edebilmek olmalı bahsi geçen özgürlük, hiçbir zararı olmaz zaten fikrini beyan eden insanın, ama yine de bazılarını korkutuyor ifade özgürlüğü.
Fikirler Tehlikeli Değildir:
Fikirler tehlikeli değildir, fikirler özgürce söylenebilmeli, ifade edilebilmeli.
Hele de çağımızın önemli gelir kaynaklarından biri, gelişmiş bir ülke olmanın beki de tek göstergesi yeni fikirler üretmek olmuşken, bırakalım fikirler üretilsin, herkes üretsin, özellikle de taze beyinler, gençlerimiz üretsin. İmkanlar sunalım gençlerimize hepimiz elimizden geldiğince, dinleyelim onları.
İş de çok önemli, ama bana akıl da lazım, fikir de lazım. Ben her zamanki gibi sabırla dinleyeceğim fikri olanı. Hepimize tavsiye ederim. Önce biz kendimiz dinlemeyi öğrenebilirsek, belki kimilerine yol gösterici oluruz, elinde gücü tutanlar da dinlemeyi öğrenirler belki.
Bu arada Hıdırellez Bayramı geldi. Bahçede gül fidanına "ifade özgürlüğü" diye dilek bağladım. Küçükken ateş yakıp üstünden atlardık, keşke şimdiki çocuklar da unutmasa böyle eğlenceleri, sokakta oynamak farklıdır.
Moskova'dan sevgi ve saygılar herkese.