Site İçi Arama

egitim

Cehalet Toplumu Olmak Kader midir?

"Bilgi tehlikelidir"

Vah benim ülkem vah. Sonuçlarla ilgilenmekten sorunların nedenlerini çözmeye hiç-bir zaman sıra gelmiyor. Her zaman cehaletin kutsandığı toplumlarda bilgi tehlikelidir...

İlk gençlik yıllarımızdan bu yana geçtiğimiz bütün duraklarda ezberletilen “Kadim Medeniyet” hayallerine kendimizi öylesine kaptırdık ki, bir türlü o günlerden bugünlere gelemiyoruz.

Siyasetçilerimizde, düşünce ve bilim insanlarımıza kadar hemen herkes söze “Biz öylesine kadim bir medeniyetin varisiyiz ki atalarımız at sırtında bütün dünyaya barış ve insanlık götürdü” cümlesiyle başlayıp zihinlerimizi pembe hayallere daldırdılar. Kuşkusuz bu geçmişte kurduğumuz medeniyetleri, imparatorlukları toptan inkâr etmek ya da yok saymak anlamına gelmiyor. Ki, benim gibi kendini Türk tarihine adamış bir sevdalı için. Tarih, akla ve hakkaniyete uygun olan; her dönemi kendi tarihsel ve sosyolojik şartları içinde değerlendirerek pozitif ve negatif yönleriyle birlikte görebilmektir.

Ama gelin görün ki yaşadığımız dünyanın olgusal gerçekliğinden koptuğumuz için geçmişte medeniyete kattığımız kültürel, sanatsal ve felsefi birikimlerin üzerine yeni değerler katmak yerine, medeniyet birikimlerimizi siyasal faydaya indirgeyerek bütün bir geçmişi “siyah-beyaz" kavramı üzerinden toptancı bir yaklaşımla değerlendirmeyi tercih ediyoruz.

İslam Kültürü ve Değişimi:

Bu yüzden de ne İslam kültürünün tarihsel süreç içindeki gelişim eğrisini, ne de varisi olmakla övündüğümüz Osmanlı’nın kültürel, sanatsal ve felsefi yürüyüşünü hakkıyla kavrayabiliyoruz. Batılılar, 16. yüzyıldan itibaren Felsefe ve Bilim ile (Keşifler) kavramsallaştırmaya çalışırken; Müslümanlar, düşüncede fiziksel ve toplumsal gerçekliklerden (nedensellik-olgusallık) koparak “Medreselerde” skolastik-metafizik-mistik olarak kaldılar”. Maalesef yıllardır gelenekselleşen “şanlı ecdat” ezberlerimiz yüzünden bugünkü dindarlıklarımız da milliyetçiliklerimiz de solculuklarımızda büyük oranda sahtedir. Kabul etmek gerekiyor ki kalitenin ve rasyonel aklın hamasetle örtüldüğü çorak bir kültürel iklimde gerek entelektüel mahallede gerekse farklı toplum katlarında ne geçmişin birikimlerini anlama ne de sorgulama imkânı yoktur.

Oysa bilgilenme özgürlüğünün bulunduğu, muhalif düşüncelerin özgürce tartışılabildiği olgun toplumlarda asıl olan, bilginin aydınlığıdır, bunun aksi olan toplumlarda ise gün ışığı olmayan izbe yerlerde, küflü köşelerde ve mümkün olan en dar çerçevede tutulur bilgi. Orada olayların açıklanmasına yönelik ne bir malumat ne bir açıklık ne de bir ilerleme, gelişme vardır; o kuytu köşede ancak toplumları öldüren mikroplar türemektedir.

Türkiye dahil pek çok İslâm ülkesinde özellikle zirveden inişe geçilmeye başlandığında farklılıklara, eleştirel düşünceye müsamaha ile bakılmadığı için kültürel çeşitliliğin önü açılamamış, cehalet adeta kutsanır hale gelmiştir. Doğal olarak böylesine düşünce tembelliği içinde olan bir toplumda seçkin ve yaratıcı fikirlerin hayat bulması da mümkün değildir.

Özellikle İslâm ülkelerindeki despotik ya da yarı despotik yönetim örnekleri göstermiştir ki, iktidarlar kültürel çeşitliliğin istikrara ve güvenliğe zarar verdiği kanaatindedirler.

Bu yüzden de her vesileyle geçmişin parlak dönemleri konusunda hamaset soslu tarih övgüsü yapmayı çok severler, ancak aynı tarihin objektif ve eleştirel bir bakışla araştırılmasından pek hoşlanmazlar. Çünkü bilginin kendisi, iktidarlar açısından son derece tehlikelidir.

Bizim bilgi toplumu mu yoksa cahiliye toplumu mu olup-olmayacağımızın yanıtını Türk Ulusu verecektir.

Araştırmacı Yazar Mustafa Orhan ACU
Araştırmacı Yazar Mustafa Orhan ACU
Tüm Makaleler

  • 28.02.2022
  • Süre : 3 dk
  • 1700 kez okundu

Google Ads