Site İçi Arama

egitim

Üretime Dayalı Bir Eğitim Stratejisi Nasıl Olmalıdır?

Çocuklarımız mezun olduklarında ben ülkem için faydalı biri olacağım demeli. İşi ve mesleği ne olursa olsun mottosu bu olmalı. Mustafa Kemal Atatürk’ün “ülkesini en çok seven, işini en iyi yapandır” sözü çok önemlidir.

Son zamanlarda eğitimde farklı model ve değişiklikler yapıldı. Eğitim süreleri değişti, sınıfta kalma gibi değişikliklere gidildi. Ama müfredat pek değişmedi.

Sıradan, alışılmış ve sıkıcı müfredat hemen hemen eski şekliyle, aynen korundu.

Eğitimin amacında bir değişiklik yapılmıyor ama koşullar sık sık değişiyor.

Devlet eskiye nazaran çok büyük reformlar yaptı. Artık kitaplar devletten, eskiden kitap arar dururduk.

Bu kitabın yazarı şu olacak, bu kitabın yazarı bu olacak diye kitapçıları dolaşırdık, okulun ilk iki haftası boyunca. Artık öyle değil ve bu tür uygulamalar en azından öğrenciler açısından büyük kolaylık.

Ama kitapların içindekiler hiç değişmedi. Şekiller değişti, içerik ve sistem hiç değişmeden, değiştirilmeden öylece korundu.

Gerçekten eğitimli çocuklar, gençler yetiştirmek istiyorsak ilköğretimin birinci sınıfından itibaren başlamalıyız. Çocuklarımıza ilk öğretmemiz gereken önce ailede sonra okulda saygıyı öğretmeliyiz. Her şeyden önce çocuklarımızın önce kendisine saygısı olmalı ki, sonra karşısındakine, topluma ve çevresine saygılı olabilsin.

Birinci sınıftan itibaren; öğretim süresi boyunca ve sonrasında, önce kendine, ailesine ve ülkesine faydalı bir birey olması gerektiğini öğretmeliyiz. Bölümü ve branşı ne olursa olsun her birey ülkesine bir şeyler katmalı, üretmeli ve katkı sağlamalıdır. Çocuklarımıza bu bilinci aşılamalıyız. Mezun olduklarında ben ülkem için faydalı biri olacağım demeli. İşi ve mesleği ne olursa olsun mottosu bu olmalı. Mustafa Kemal Atatürk’ün “ülkesini en çok seven, işini en iyi yapandır” sözü çok önemlidir. Doktor da olsa, memur da olsa, işçi de olsa işini en iyi şekilde yapmalı. Ülkesini sevmeli, okulu bitirince yurtdışına, başka bir ülkeye gideceğim hayalini kurmamalı. Okul vatan sevgisini arttırmalı, öldürmemeli.

Tarih dersinde, atalarımızın neleri nasıl yaptığını, savaş stratejileri ile kendilerinden büyük orduları nasıl yendiklerini, istanbul’un fehti için yapılan hazırlıkları vb. anlatmalıyız. Gençler Çanakkale Savaşında cephede savaşmak ve düşmanı yenmek için yurdun dört bir yanından gelen gençlerin neler hissederek ölüme koşa koşa gittiklerini, bugün bir vatan varsa, bunun onların sayesinde olduğunu iliklerine kadar hissederek, atalarına saygı ve hürmet besleyerek tarihten beslenmeli. Kuru kuru tarih okuyarak tarihi gerçek manada öğrenmeden mezun olmamalı.

Matematik dersinde, her zaman gereksiz gördüğüm ve her yıl görülen karekök, kesir, geometrinin detayları ile çocukları oyalamaktan kaçınmalıyız. Sorarım size, hangimiz manava gidip ikiyüz lira verip bunun 1/8 ile portakal alacağım dedik. Dersek, manavdan okkalı bir küfür yiyeceğimizi hepimiz biliriz. Çocuklarımızın taze beyinlerini, İngilizlerin Hintlilere bilinçli olarak yaptığına benzer şekilde, logaritmik hesaplamalarla doldurmayalım düşüncesindeyim. Bunların yerine hayata dair pratik hesaplamaları çocuklarımıza öncelikle öğretelim. Sonrasında yükseköğretim aşamasında, örneğin mühendislik bölümünde okuyacaksa, gerektiği kadar yüksek matematik yoğunluklu dersleri almalarını sağlayalım.

Lise dönemine geldiğinde çocuklar becerilerine göre branş seçsinler. Aileleri baskı kurmasın. Herkes çocuğunun doktor, hâkim, subay gibi meslekleri olsun ister ama o mesleği yapacak çocuğun tercihine, kendisi için en uygun mesleğin ne olabileceğine ilişkin ne düşündüğüne değer verelim. Mesleğinin ne olacağına çocuğun kendisi karar vermeli. Sizin seçtiğiniz mesleği yaparsa mutsuz olabilir ileride. Ya da yıllarca okuduğu okulu bitirip farklı bir meslek yapmaya başlayabilir.

Ülkemizde meslek liseleri pek tercih edilmiyor. Ama gereğinden fala tercih edilmeli. Şu an sanayi sitelerinde yetişen eleman yok. Usta yok denecek kadar az ve bazı meslekler gelecekte olmayacak. Sanayide tamircilik yapmayı küçümsemeyin, benim diyen doktordan, benim diyen avukattan fazla kazanıyorlar. Ancak meslek liseleri de profesyonelleşmeli. Meslek lisesindeki öğrenmen de bu sistemden mezun olup öğretmen olmuş birileri olmalı. Meslek lisesindeki bir metal işleri öğrencisi, dört yıllık eğitimi boyunca acaba bir kutu elektrot yakabiliyor mu, torna bölümündeki öğrenci kaç defa torna tezgahını kullanabiliyor? Çoğu öğretmen torna tezgahını tam anlamıyla kullanmayı bilmiyor maalesef. Bunu hayatımızın, meslek liselerimizin realitesi olarak bir kenara not ediyorum.

Meslek liselerindeki öğretmenlerin ve mühendislik fakültelerindeki öğretim üyelerinin, öğretmeye başlamadan önce kendisinin öğrenmesi sağlanmalı. Saha tecrübesi çok önemli ve gerekli bir şeydir. Öğretim üyelerinin en az beş yıl sanayi ve piyasada iş tecrübesi olmalı ki sahada öğrendiklerini okulda çocuklarımıza öğretebilsin. Olmalıki işi tüm detaylarıyla öğretebilsin. Düşünsenize, mühendislik faültesinden mezun olan bir öğrenci, sınavlara girip öğretim üyesi oluyor. Tecrübe sıfır. Okuduğunu, ezberlediğini, hesap işlerini öğretecek, ne öğrendiyse onu verecek. Sadece bilgi ile olmaz bunu tecrübe ile harmanlamak gerekir. Ne demişler “pratik çoğu zaman teoriyi bozar!” Böyle olmaz, olmamalı da.

Sonuç olarak, çocuklarımızın geleceğini düşünüyorsak, ülkeleri için birşeyler yapmalarını ve faydalı birer insan olmalarını sağlamalıyız.

“İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın”

Gelecek nesillere bu bilinci aşılamalıyız.

Maalesef halihazırda ülkemizde bir genelleme yaparsak, şımarık, bencil, egoist bir gençlik yetişiyor ve adına Z kuşağı diyorlar. Bilgisiz ve internet bağımlısı bir gençlik bu. Her şeyleri internetten ibaret sanıyorlar.

Lütfen çocuklarınızı bu kötü alışkanlıktan uzak tutun.

Çocuklarımızın ve gençlerimizin ailesine, ülkesine, devletine milletine faydalı olması için bugünden başlayalım.

Çocuklarımız bu gidişle yeni bir cehalet dönemini yaşayacaklar. Bilgi zengini ama tecrübe ve yaşamışlık fakiri. Dünya göz ile ekran arasından ibaret değil ki, hayatımızı otuz santim mesafe ile sınırlandıralım. Ülkemize bakalım, zenginliklerimizi görelim. Aynı anda dört mevsim yaşanıyor, tarihi doğal ve kültürel zenginliklerimizi görelim, ülkemizi tanıtalım. Türkiye artık dünyada en çok turist alan ülke olmalı. Bu potansiyel bizde fazlasıyla var. Bu özelliklerde başka bir ülke yok. 

Bazı alanlarda geliştiğimiz gibi, turizmde daha çok geliştirmeliyiz kendimizi.

Elimizden geleni yapalım. Eğiterek öğretelim ki ezber düzenimiz olmasın.

Eğitim elbette şart ama bu eğitimi doğru, faydalı ve elverişli kullanalım.

Mazeret üretmeyelim. İcraat üretelim.

Araştırmacı Yazar  Emin HOCA
Araştırmacı Yazar Emin HOCA
Tüm Makaleler

  • 12.07.2024
  • Süre : 4 dk
  • 833 kez okundu

Google Ads