Şanlı Yuva
Zeki, çevik ve ahlaklı sporculuğu, milletin hayat damarlarından biri olan sanatla uğraşmayı, enstrüman çalmayı, yatağını yapmayı, yatak ütüsünü, ayakkabısını boyamayı, orada yaşar, orada öğrenir, orada büyür çocuk.
(Askeri liseler açılana, misyonlarını yerine getirene dek, her yıl aynı yazımı paylaşmaya devam edeceğim.)
“Tam 42 yıl olmuş.
1980 Ağustos’unun 28’i.
Üniversiteler, öğretmenler, polisler ve hatta askerler siyasal manada bölünmüş durumda.
Tüm liselerde kargaşa had safhada. Ortaokullara bile siyaset girmiş, kavgasız, gürültüsüz, çatışmasız, bomba, silah sesi duyulmayan, hiçbir günün geçmediği, huzur ve güvenliğe özlem duyulan günler.
İşte bu sıkıntılı günlerde, girdiği sınavı kazanan ve kazandığı okula kayıt yaptırmaya giden daha 14 yaşındaki çocuk, İstanbul’a gelir.
Kendisini karşılayan doğma, büyüme İstanbullu ve çok tanınmış bir şirketin genel müdürü eniştesi ile okula gitmek üzere, Boğaz köprüsünden geçerken çocuk sorar:
“Okul nerede?”
Adam cevap verir:
“İşte orada”.
Çocuk, orada denen yöne bakar, kocaman bir bina görür, ben bu boğazın hakimiyim der gibi bakan. Sanki, deniz benim, toprak benim, gök benim der gibi haşmetli bir bina. Saray ya da otel diye düşünür bu koca binayı çocuk. Bildiği okullar, gördüğü liselere uymuyordur bu binanın heybeti. Tekrar sorar çocuk:
“Nerede göremiyorum ben?” Adam biraz da hiddetlenerek: “Oğlum görmüyor musun koca okulu? der.
“Nasıl yani şu kuleleri olan kocaman bina mı?” der çocuk.
E herhalde cevabıyla başlar okula hayranlığı çocuğun. 4 yıl boyunca, aile büyükleri gibi sevdiği komutan ve hocaları, kardeş gibi sevdiği arkadaşları ile şanlı ve şerefli yuva Kuleli, evi olur çocuğun.
Çok küçüktür daha, ailesini, evini, köyünü, mahallesini özler, ama kimseye belli etmez, ağlayacaksa bile, gider tuvalette ağlar. Yalnız olmadığını anlar, yan tuvaletteki hıçkırıkları duyduğu zaman.
Orada öğrenmeye başlar insanlığı, yardım etmeyi ve almayı, adam olmayı, vatanperverliği, Atatürk’ü, dostluğu, matematiği, coğrafyayı, Türkçeyi, İngilizceyi, yazmayı, okumayı, öğrenmeyi, hayatı anlamayı.
Zeki, çevik ve ahlaklı sporculuğu, milletin hayat damarlarından biri olan sanatla uğraşmayı, enstrüman çalmayı, yatağını yapmayı, yatak ütüsünü, ayakkabısını boyamayı, orada yaşar, orada öğrenir, orada büyür çocuk.
Çocuk büyür, ama ruhu hep o çocuklukta, o güzellikte kalır.
Şanlı yuva Kuleli’ye girişimin 42’nci yılında, ebediyete intikal etmiş saygı değer komutanlarımı ve kıymetli hocalarımı rahmetle; hayatta olanları minnet ve şükranla anıyor, okulumun yeniden açılacağı, öğrencilerinin akıl ve ilim öncülüğünde fikri, irfanı ve vicdanı hür nesiller olarak yetiştirileceği günü, sabırsızlıkla bekliyorum.”