Site İçi Arama

egitim

Seviyorum, Ama Nereye Kadar?

Hepimiz sevda dolu bir dünya istiyoruz, ama nedense dünyada sevda kalmasın diye de elimizden geleni yapıyoruz. En azından sevda düşmanı çok dünyada.

Şarkısı bile var, sevda olmasaydı da, gönülle dolmasaydı demiş aşık zamanında.

Dünya neye yarardı da, gözeli olmasaydı demiş şarkıyı yazan.

Neşet Ertaş’ın şarkısı diye biliniyor, ama aslında anonim bir eser. Yazan bilinmiyor. Bir Kırşehir türküsü.

***

Hepimiz sevda dolu bir dünya istiyoruz, ama nedense dünyada sevda kalmasın diye de elimizden geleni yapıyoruz. 

En azından sevda düşmanı çok dünyada.

Bazen ne istiyoruz biz birbirimizden diye düşünmeden edemiyorum.

Tarih boyunca boyunduruğu altında olsun diye şiddet ile güçlü güçsüzü ezmiş. Bugün de pek farklı değil aslında durum.

Kadın erkek ilişkilerine öyle derinlemesine girmek istemiyorum, ama kadınlar biyolojik olarak erkeklerden daha zayıf oldukları için en çok da kadınlar çekmiş bu güçlünün güçsüzü ezme derdini. 

Tarih boyunca erkek egemen bir dünya düzeni kurulmuş.

***

Kutsal dini kitaplarımızda bile özünde bu gerçek yazılı.

Kadının şahitliği kendi başına kabul görmez! İlla şahit gösterilmesi gerekiyorsa yanına bir kadın şahit daha gerekir!

Sonra miras konusundaki adaletsizlik!

Vefat eden kimsenin kızı olarak kadın erkek kardeşleri ile beraber bulunduğunda kardeşinin aldığı payın yarısını, erkek kardeşi yoksa ve kız tek ise mirasın yarısını alır. Kızlar birden fazla olduklarında ise mirasın üçte ikisini alırlar.

Niye?

Allah böyle demiş Kur’an’da, sebebi sorulur mu? Nisâ suresi 4/11.

İslamiyet’te miras bölüşümü konusu çok daha detaylı da, şimdi burada tüm detaylara girmeyeyim. Ancak İslam’da kadın ve erkek arasında bir ayrım olduğu gerçek. Bu konuda yazılı çok ayet var.

Diğer dinlerde çok mu farklı kadının yeri peki?

Hıristiyanlık görüşüne göre, kadın erkeğin eksikliğini tamamlayan, erkeğe muhtaç ve erkeğin kölesi olarak ona hizmet eder deniyor, aynı zamanda erkek her zaman kadının kötülüklerinden kendini korumalıymış. 

Vaftiz! 

Hristiyan inancına göre zaten çocuk doğar doğmaz günahkardır, kutsal su ile yıkanıp günahlarından arındırılması gereklidir. 

Sırf bu gelenek bile Hristiyanlığın ne kadar saçma inançlarla başladığının bir göstergesi, ama insanların inanç dünyası işte, söyleyecek bir şey bulamıyor insan bazen.

Bir tek Musevilikte biraz daha hakkaniyetli bir yaklaşım var diyebiliriz kadınlara, ama onda da sosyal hayat cinsiyete göre şekillenmiş olup kadın sosyal hayatta rol almaz deniyor.

Kadın sadece aileyi korumakla, çocuk doğurmakla ve nesli devam ettirmekle görevliymiş.

Anne olarak kadının Musevilikte özel bir yeri vardır deniyor ve saygı gösterilmesi isteniyor, ama kadının erkeğine bağlılığı da ayrıca isteniyor. Musevilikte kadının geçimini erkek üstlenmiş.

Tabii bir de birinin Musevi olabilmesi için anne tarafının Musevi olması gereklidir diye bir kural var. Museviliğe göre baba önemli değil anlaşılan. Çocuğu doğuran belli ya, babası kim tam olarak emin olmak mümkün olmadığı için, Musevilikte soy anne tarafından ilerliyor. Bu bile yanlış bir bakış açısı bence.

Ama evet, Musevilikte kadının yeri İslam’a ve Hristiyanlığa göre daha iyi diyebiliriz. Ama yine de tam bir eşitlik yok.

Yani İbrahimi dinler dediğimiz Ortadoğu dinlerinin hiç birinde kadın ile erkek tam olarak eşit kabul edilmemiş.

***

İbrahimi dinler kadın ve erkek arasında ayrımcılık yapıyor da, tam bir din olmasa da Budizm’de durum farklı mı?

Budizm’in ilk dönemlerinde kadınlar, dönemin mevcut ataerkil kültürünün etkisiyle toplumsal tabakanın en alt sınıfına mensup, değersiz ve hiçbir işe yaramaz varlıklar olarak kabul edilmişler. 

Başlangıçta Buda’nın düşüncesi de, dinde kadınlara yer vermeme şeklindeymiş. 

Ancak, Buda’nın teyzesi ve aynı zamanda sütannesi olan Mahaprajapati’nin başını çektiği seçkin, elit kadınlar grubunun istikrarlı, kararlı ve kesin duruşu ile baş mürit Ananda’nın isteği üzerine Buda’nın fikri değişmiş ve kadınlar dine kabul edilmişler.

Böylelikle, güya mevcut kültürel yapıda radikal bir değişim yaşanmış.

Bugün yine de o başlangıçtaki ataerkil gelenekler Budizm’de de devam ediyor.

***

Yani ne olursa olsun, bir yanda sevda diyoruz ama, diğer yanda da bilinçli olmasa da kadınları erkeklerden ayırıyoruz, öyle yavaş böyle kadın ve erkek arasında bir ayrımcılık yapıyoruz.

Modern dünya kültürlerinde bile çalışan bir kadının elde edebildiği gelir bir erkeğin onun kadar çok çalışmasa bile elde ettiği gelirden belli bir miktar daha düşük oluyor.

Tamam, öyle asgari ücret falan, bu tarz sınırlamalarda kadın erkek ayrımı olmuyor, ama iş dünyasında sanki erkekler aralarında sessiz bir anlaşma yapmışlar gibi kadın çalışanlara daha düşük maaşlar vermek işverenler gözünde geçerli kural olarak kabul ediliyor. 

 

Üstelik işverenler eğer bir hamımsa bile bu kural pek değişmiyor.

Bu belki de bir işveren fırsatçılığı olarak önümüze çıkıyor.

Yani modern veya eski kültür fark etmiyor, kadınlar erkeklerle eşit tutulmuyor.

Buna kimi hanımların düşüncesi de dahil, kimi hanımlar da eşitsizliği baştan kabul etmiş oluyorlar.

Belki bir gün insanlık olarak gerçekten eşitliğimiz herkes tarafından kabul edilir.

***

Biyolojik olarak eşitlik diye bir şey yoktur!

Kadın biyolojik olarak erkekten farklıdır! Doğanın kuralı böyle!

Eğer doğa bunu böyle yapmışsa, sana bana bir şey demek düşer mi?

Zaten kutsal kitaplarda tanrı da böyle dememiş mi?

Eşit değiliz işte!

Başımıza icat çıkarma şimdi!

Kadının yeri kocasının dizinin dibidir! 

Gadının zırtından zopayı, garnından zıpayı eksik etmeycen!

Evet, gerekiyorsa dövecen de!

Kocanın vurduğu yerde gül bitermiş!

***

Orta çağda cadıları ateşte yakarlarmış!

Cadı! Aslında farsça bir sözcük!

Rusçası vedma, İngilizcesi witch, witch yazılır, uviç diye okunur.

Hepsi büyücü demek.

Erkek bir cadı duydunuz mu hiç siz?

Niye erkek cadı olmaz?

Çünkü cadılık kadınlara özgü bir kavram. Aslında erkeklerin korkulu rüyası olmuş cadılar.

O ateşin üzerindeki kaynayan kazana artık fare mi desem, kurbağa mı, kertenkele mi desem atar kaynatırlarmış, üstüne de türlü türlü otlar, türlü türlü şeyler atıp büyü yaparlarmış cadılar!

Öyle kes boynunu, batır kılıcı ile de kurtulamazmışsın, ateşte yakarlarmış cadıları!

Ortaçağ Avrupa’sında ne kadar da çok cadı yakmışlar!

İşte kadınlar ya erkeğin sözü altında yaşayacak ya da söz dinlemiyorsa cadı olarak yaftalayacaklar ve ateşlerde yakılacaklar!

Vahşet gerçekten o zamanlar yapılanlar.

O zamanlar cadılar varmış da bugün niye kalmamış?

Yakıla yakıla soyları mı tükenmiş?

Yoksa aslında sadece bir yaftalama mıymış o zamanlar cadılık? 

***

Biz erkekleri anlamak mümkün değil gerçekten.

Bir yandan sevda diyoruz, gerçekten kalben sevdalanıyoruz kadınlara, ama bir yandan da sevdalımız hakkında bilinçaltımızda sen kadınsın, elinin hamuruyla erkek işine karışma diyoruz.

Üstelik bir de bize karşı çıkan olursa, hele bir de seni istemiyorum, ben artık başkasına varacağım diyen olursa, gözümüz kararıyor ve hiç gözünün yaşına bakmadan öldürüveriyoruz. Öldürmesek de sakat bırakıyoruz, yüzüne kezzap atıyoruz.

Bunu yapanlar da çoğunlukla ya eski kocaları oluyor ya da artık aileden namus konusu deyip kime görev verilmişse o oluyor.

Namusumuzu temizle evlat! Git o ablanı aha bu silahla vur!

Çoğu zaman da namus temizleme görevini anaları oğullarına veriyor.

Ne yapalım, töre böyle!

***

Kadın cinayetlerini durduracağız platformu verilerine göre Türkiye’de kadın cinsiyetleri 2011 yılından beri artış eğilimindeymiş.

Birleşmiş Milletler Kadın Biriminin katkısıyla hazırlamış bir rapora göre ise dünyada her saat başı 5 kadın ya da kız çocuğu yakın partneri ya da aile üyeleri tarafından öldürülüyormuş.

Tabii bu istatistikler bence gerçekten felaket. 

Bunca yüzyıllar geçmiş, artık modern dünyada yaşıyoruz güya, ama yine de kadın cinayetleri bitmiyor.

Türkiye’de özellikle İstanbul sözleşmesinden çıkılması ile kadın cinayetlerinde artış olacağı biliniyordu zaten, ama dünyada da kadınların erkeklerden çektikleri hiç de azımsanacak düzeyde değil diyebilirim.

Hatta doğru mudur bu veriler bilmiyorum, ama Türkiye’de kadın cinayetleri oranı dünya ortalamasının bile altında görünüyor.

Geçtim Rusya’yı Amerika’yı, biz bir Belçika’dan daha düşük orana sahip olabilir miyiz?

Bu veriler Dünya Bankası verileri deniyor ve belki de Dünya Bankası Tüik verilerini doğru kabul ederek hazırlamıştır bu grafikleri. 

Benim hiç aklıma yatmadı doğrusu, ya cinayetlerin kadın cinayeti olduğu saklanıyordur, ya da cinayet işlendiği halde kadın kendini öldürdü süsü veriliyordur muhtemelen.

Benim hiç aklıma yatmadı bu bilgi!

Diğer yandan da bu bilgi doğruysa bile dünyada bu konuda çok daha felaket durumda olan ülkelerin olması bizim ülkemizde durumun iyi olduğu anlamına gelmez.

Keşke bir kadına bile sırf erkek olduğumuz için el kaldırmasak biz erkekler.

***

Bu konu çok can sıkıcı. 

Bir o kadar da gerçek.

Evet, biz erkekler kaba güç ile kadınları ezmeyi tarih boyunca alışkanlık haline getirmişiz.

***

Yazıyı böyle sıkıcı bir konu ile bitirmek olmaz.

Kadın erkek ilişkilerinden bahseden neşeli bir türkü ile bitireyim yazıyı. Biraz da sevda dolu bir türkü:

/ Dere boyu kavaklar, açtı yeşil yapraklar, ben yâre doyamadım, doysun kara topraklar.

Asmadan, gel asmadan, fistan giymiş basmadan, kalk gidelim sevdiğim, devriyeler basmadan.

Acem kızı, Çeçen kızı, sen allar giy, ben kırmızı, çıkalım şu dağın başına, sen gül topla, ben nergisi.

Hadi gülüm yandan, yandan, yandan, biz korkmayız ondan bundan. 

Oy Bulancak, Bulancak bu işler ne olacak? Bu iş nasıl olacak?

Erkeklerin günahı, biz erkeklerin günahı, kız sizlerden sorulacak, kız sizlerden sorulacak!/

Sevgi güzel duygu. Sevgiyle kalın.

Moskova’dan sevgi ve saygılarımla.

Araştırmacı Yazar Deniz BURSALIOĞLU
Araştırmacı Yazar Deniz BURSALIOĞLU
Tüm Makaleler

  • 11.02.2024
  • Süre : 5 dk
  • 877 kez okundu

Google Ads