Biz İnsanlar İçin Haddini Bilmek Çok mu Zordur?
Eğitim altyapısı olmayan, mesleki alt yapısı olmayan pek çok insan, bilgi birikimine bakmadan önüne konulan hemen hemen her konuda kendince medyada çözüm önermeye kalkmakta, akıl satmaktadır.
İnsanoğlu doğumdan itibaren bir aile içerisinde büyüyüp gelişir ve sosyal gelişimini tamamlayarak hayata atılır. Bu süreçte doğup büyüdüğü ailesi tarafından belirlenen sınırlar içerisinde kendi yolunu bulmaya gayret gösterir. Eğitim hayatında bulunduğu okul ortamında sınırları belirlenmiş bir çevrede iyice büyür, gelişir. Sosyal yaşamda toplum tarafından belirlenen sınırlar içerisinde kendi karakterini şekillendirir. Meslek hayatında seçtiği meslek grubunda belirli sınırlar dahilinde iş yapma haddi ve hududuna göre davranış sergiler. Neticede, içinde bulunduğu fiziksel sınırlamaları kolayca kavrayıp o çerçevede hareket tarzını geliştiren insanoğlu sosyal iletişim kanallarıyla yaşamını sürdürme eğilimine sahip bir canlıdır.
Bununla birlikte insanlar, gelişim sürecinde doğal davranış biçimi haline gelen sosyal sınırlarını göz ardı ederek haddini aşabilmektedir. Gerek sosyal yaşamda gerekse meslek yaşamında yetki ve sorumluluk sınırlarını aşan kişiler haddini bir anlamda aşmış olarak görülürler. Bazen sosyal ilişkisini sürdürdüğü çevresindeki insanları zedeleyebilir ve yaşam barışı bozulur, çatışmalara neden olur. Sonuç olarak insan performansının düşmesine neden olur ve insanlar hedeflerine ulaşmada zorlanır.
Yıllar önce bir gazete haberinde bu husus şöyle betimlenmişti:
Ünlü bir iş insanı büyük bir kruvazör ile dünya iş seyahatine çıkar, dönüşte gazetecinin “Efendim seyahatiniz nasıl geçti” sorusuna, “Seyahat mükemmeldi, herkes haddini biliyordu” şeklinde cevap verir.
Buradan ulaştığımız sonuç, sosyal yaşamda insan ilişkilerinin, iş ilişkilerinin ve bilumum ilişkilerin saygın bir çerçevede sürdürebilmesi ancak kişilerin birbirlerine karşı haddini bilerek hareket etmelerinden geçmektedir.
Yaklaşık bin yıl önce Büyük Selçuklu Veziri Nizâmü’l Mülk Siyasetname isimli eserinde yazdığı yazıların çoğunluğu haddini bilmek üzerinedir. Özellikle Lokman Hekim’e ait olduğunu belirttiği bir cümle dikkat çekicidir: “Dünyada ilimden daha iyi yardımcı yoktur. İlim servetten daha iyidir. Çünkü sen hazineyi korumak zorundasın; ilim ise seni korur.” Sonra devamla ilave eder: “Gerçek yöneticiler ilimsiz hiçbir işi yapamaz ve bu nedenle cahilliğe razı olmaz.” diyerek yönetici kimselerin bilimsel erkin dışına çıkmamaları gerektiğini öğütler.
Milattan sonra birinci yüzyılda yaşamış olan ünlü Çin yazarı Beydeba ailevi ve siyasal terbiyeyi konu alan ‘Kelile ve Dimne’ isimli kitabında bir maymun hikayesini anlatır: Marangozun biri, büyük bir kütüğü ortadan ikiye biçmektedir. Kütük hem uzun hem de kalındır. Bir ucundan testereyle kesmekte, sonra kestiği yere bir odun parçası sıkıştırmaktadır. Böylece kesilen yerin ayrılması kolay olmaktadır. Bir ara marangoz çalışmasına ara verir. Tam bu sırada uzun süredir marangozun ne yaptığını izleyen bir maymun ortaya çıkar. Testereyi alır ve kütüğü kesmeye başlar. Marangozun sıkışmaması için araya koyduğu odun parçasını çıkarır. Çıkarır çıkarmaz da üzerinde oturan maymunun kuyruğu araya sıkışır. Zavallı maymun can havliyle bağırmaya başlar. Maymunun bağırmasına yetişen marangoz bir bakar ki maymunun kuyruğu kütüğün arasına sıkışmış, güç bela maymunun kuyruğunu kurtarır ve onu azarlar: “Bir daha olur olmaz şeye burnunu sokma, işte böyle kuyruğu kaptırırsın.” der. Kuyruğu usulüne uygun şekilde kurtaracak insan sayısının azalmasına karşı, ne yazık ki, geçmişte konusuna hâkim olmayan çoğu insanın, bilgisizliğinin ve tecrübesizliğinin farkına varmadan önerdiği çözümler bugünün sorunu haline dönüşebilmektedir.
Eğitim altyapısı olmayan, mesleki alt yapısı olmayan pek çok insan, bilgi birikimine bakmadan önüne konulan hemen hemen her konuda kendince medyada çözüm önermeye kalkmakta, akıl satmaktadır. Basitçe halledilecek işler, içinden çıkılması imkânsız problemlere dönüşmekte, toplumu yanlış algılama ya da yanlış yönlendirme yaparak sıradan konular dahi sorun yumağına dönüşebilmektedir.
Kuşkusuz kendine güvenmek müthiş bir motivasyondur. Ancak, kendine güvenmenin ötesinde bir şey vardır, o da kendini bilmek.
Kendini bilmek, kendini tanımak, yeteneklerini bilmek, zayıf yönlerini bilmek, kuvvetli yönlerini bilmek ve kısaca kendini tanımasından geçmektedir. Haddini aşmamak ya da haddini bilmek insanın kendini bilmesinden geçmektedir.
Tarih boyunca bu konuda birçok düşünür konuyu gözlemlemiş ve önemli sonuçlara ulaşmıştır.
Ünlü şairimiz Yunus Emre “İlim ilim bilmektir. İlim kendini bilmektir. Sen kendin bilmez isen, bu nice okumaktır” şeklindeki ünlü dizesiyle, bilim insanlarının uzman olduğu alanda ustalaşırken, topluma hizmet etmek ve pozitif mesaj verme konusunda kendisini yetiştirmesi ve haddini hududunu bilerek davranması konusunda öğüt vermektedir.
Tales, “Dünyada en zor şey, insanın kendini bilmesidir. Haddini bilmek kendini bilmektir. İşte bütün mesele budur!” derken, “kendini bilmek, başkalarının senin hakkında ne düşündüğünden kurtulmaktır” şeklinde bir açıklama getirmiştir. Haddini bilmenin kendi sınırlarını bilerek hareket etmesi olduğunu açıklamıştır.
Kendini Değiştirmek
Kişinin kendisini tanımaması sonucu yaşadığı psikolojik saplantı ile olaylara mantıklı çözüm getirememesi sonucu öfke patlamasına dönüşerek insanlarla diyaloğa girememesi tek taraflı monolog yoluyla mesajlaşmaya dönüşmektedir. Burada yapılacak iş insanın öncelikle bu saplantıdan kurtularak kendisini eğiterek değiştirmesinden geçmektedir.
Hacı Bayram Veli Hazretleri bir şiirinde,” “Bayram özünü bildi, Bileni anda buldu, Bulan ol kendi oldu, sen seni bil, sen seni” diyerek kendini bilerek gelişimin ve değişimin ilkelerini ortaya koymuştu.
Hz. Mevlâna, kendini bilme, kendini eğitme ve kendini geliştirme konularında detaylı gözlemlerde bulunmuştur. Kendini bilmeden, haddini, hududunu bilmeden insanlara tepeden bakan şahsiyetlerdeki durumu kibir olarak nitelemiştir. Bir sözünde “Kibir; kendisinden habersiz, kendini bilmeyen insanın durumudur!” şeklinde bir tanımlama getirmiştir.
Maalesef, toplumda kendini yeterince eğitememiş, sosyal olgunluğa ulaşamamış birçok kibir abidesi insan mevcuttur. Güneşten habersiz, kendini dağ zanneden buz kütlesi misali kendilerini yüksek yerlere konumlandırabilmektedirler.
Tolstoy, “Herkes insanlığı değiştirmeyi düşünür; ama hiç kimse önce kendini değiştirmeyi düşünmez.” diyerek “Hayatınızda bir şeylerin değişmesini istiyorsanız önce kendinizi bilin ve kendinizi değiştirin. Kendini bilmek başkalarını bilmekten çok daha önemlidir.” diyerek değişimin yöntemini ortaya koymuştur.
Başkalarını bilen kimse bilgili, kendini bilen kimse akıllıdır. Birçok insan hayatta başarılı olmuş, meşhur olmuş, önemli hamleler yapmış kişilerin hayatını okur ve buradan ders almaya çalışır.
Bu durum, empati kurma ve örnek alma açısından son derece doğaldır. Buradaki risk bunu yaparken rol model aldığı kişinin rolüne girilmesidir. Değişim yaşamaya çalışırken benzeşim yaşama durumudur. Örnek alınmalı ancak rol çalma eğilimine girilmemelidir. Çünkü kişi o değildir, farklı yetenek ve karaktere sahip kişidir. Örnek alınmalı ancak, benzemeye çalışılmamalıdır.
Sonuç olarak, Haddini, hududunu bilerek hareket etmek her insan için bir erdemdir. Bunu başarmak insani ve sosyal değerleri içselleştirerek kendini sürekli yenilemek ve geliştirmekten geçmektedir.
Kaynakça
Sinan Genim “Haddini Bilmek Üzerine”