Site İçi Arama

egitim

Hayatımıza Yön Veren Korkularımız ve Kökenleri Nedir?

Ateşte yanma korkusu insanlar için korkuların en başta geleni belki de. O yüzden cehennem ateşlerle özdeşleşmiş, yanacağız diye günah işlemekten hepimiz çok korkuyoruz, bu korku insanları günah işlemekten bir nebze geri tutuyor.

İstiklal marşımız “Korkma!” diye başlıyor, ama insanız biz, korkularımız doğamız gereği.

Nedir genel olarak korktuğumuz şeyler?

En başta Allah korkusu!

Ancak bence asıl korkumuz ölüm korkusudur demeliyiz.

Nefessiz kalma korkusu, nefesimiz kesilirken acı çekme korkusu. Tüm bunlar Allah korkusuyla karışık korkulardır.

Acı çekmek, evet insanoğlu en çok da bundan korkuyor galiba.

Dayak da acı verdiği için korktuğumuz bir şey bence.

Eskiler pataklarım şimdi seni bak derlerdi, ama pataklanmak o kadar korku verici gibi gelmese de kulağa, dayak yediğinde epey bir canın acır. Dolayısıyla dayaktan korkar insanlar.

***

Ölümden sonra bir yaşam varsa o yaşamda da acı çekmek istemeyiz, yani öldükten sonra acı çekmekten de korkuyoruz.

Gerçi acı bedenen hissettiğimiz bir şey, öldükten sonra ne acısı hissedeceksin, orası da ayrı, ama yine de cehennemde acı çekmekten korkar insanlar.

Tabii bu korkular yanında ahirette cezalandırılma korkusunu da barındırıyor.

Ceza derken yine asıl korkumuz canımızın yanması, ya da canımızın yakılması sanırım.

Bu da ateşlerde yanma korkusuyla özdeşleştirilmiş.

Cehennemde zebaniler ateşlerde yakacaklar bizi!

Evet, ateşten korkuyoruz. Çünkü ateşin sıcaklığı canımızı acıtıyor.

Ufacık bir yerimiz yansa sızısını dindirmek için bin bir türlü şey yaparız, o sızı yine de dayanılmaz bir acı verir insana.

Ateşte yanma korkusu insanlar için korkuların en başta geleni belki de.

O yüzden cehennem ateşlerle özdeşleşmiş, yanacağız diye günah işlemekten hepimiz çok korkuyoruz, bu korku insanları günah işlemekten bir nebze geri tutuyor.

Tabii kalben inanan insanlar için geçerli bu dediğim, inanıyormuş gibi görünüp de aslında kalbinde Allah inancı olmayanları cehennem azabıyla falan korkutmazsınız.

***

Yangın korkusu aslında kimi başka korkuların yanında ikincil bir korku.

Doğuştan geldiği söylenen korkulardan biri de gök gürültüsü korkusu deniyor, daha geniş söylemiyle yüksek şiddetli ses korkusu.

Çoğu zaman da yüksek olmasa da aniden duyulan bir sesten de oldukça korkuyoruz.

Mesela sessiz bir ortamda aniden bir çıtırtı duysak ödümüz patlıyor.

Kediler tırnağınızı bir yere sürtseniz hemen kulak kabartırlar. Onlar da doğaları gereği bu seslere daha duyarlı oluyorlar.

***

Ya da küçükken çok yapardık, saklanırdık bir köşeye ve aniden önüne çıkıverirdik kimi korkutmak istiyorsak önüne. Bir de şöyle böğ diye biraz yüksek sesle seslensek, kim olsa korkmadan edemez. Altına kaçıran bile olur böyle durumlarda.

Bu ani hareketler de çok korkutur insanı.

İyi bir şey değil insanları böyle korkutmak. Siz yapmayın.

***

Sonra bir çokları yılandır, akreptir, çıyandır, böyle şeylerden de çok korkarlar.

Hanımlar mesela, bırakın bu tehlikeli ve zehirli canlıları, sevimli fareden bile çok korkarlar. Sadece tanımlar da değil. Denemesi bedava, fare mi o deyiverin bakalım o masanın altındaki diye evde şaka niyetine, kimler kimler yerinden fırlayacak, koltukların üzerine zıplayacak.

Örümcekten de korkan biliyorum ben.

Hayvanlardan söz gidiyorsa asıl korkulanlar ise vahşi hayvanlardır.

Siz hiç dağda bir ayı ile karşı karşıya kaldınız mı?

Hayır, bana sormayın, ben kalmadım, o yüzden baba soruyorsanız ben bilmiyorum ne hissederim. Ama sanırım üzerime bir ayı saldırsa benim de ödüm kopardı herhalde.

Afrika’da yaşıyor olsaydık sanırım aslanlar, ya da Asya’da mesela kaplanlar da insanları ciddi ciddi korkutan hayvanlar olarak söylenebilir.

Mississippi nehrinin timsahları da epey ürkütücü canlılar.

Kurttur, kuştur, hatta başıboş köpeklerdir, bunlar da aslında oldukça korkutur insanları.

Zaten son zamanlardaki bu ormanlara bırakılmış köpekler konusunda toplumun değişik kesimlerinden gelen farklı tepkilerin sebebi de bu başıboş sokak köpeklerinin insanlara saldırması değil mi?

Kimilerini gerçekten korkutuyor bu köpekler.

Sırası gelmişken daha önce yazmıştım bu konuyu, benim fikrim çevresi kapalı doğal park alanları kurmak ve köpekleri buralarda doğal yaşama salmak. Bırakalım doğada kendilerince yaşasınlar.

Alışamazlar demeyin, alışırlar. Barınaklarda kafesler içinde çok mu iyi oluyor?

Beslemek isteyenler de bu doğal park alanlarında kurulacak yiyecek verme noktalarından beslesinler köpekleri.

Zaten doğal ortamda bir süre sonra normal yaşamlarına döneceklerdir.

***

Doğuştan geldiği söylenen bir başka korku da yükseklik korkusu.

Muhtemelen bu korkunun kaynağı da yüksekten düşme korkusu oluyor. Yüksek yerlerden düşe düşe böyle bir korku edinmişiz gibi duruyor.

Bebekler üzerinde yapılan deneylerde bebeklerin yüksek yerlerde ürktükleri gözlenmiş. Normalde korku duyguları henüz gelişmemiş olsa da, yüksek bir yere götürüldüklerinde ürküyorlarmış.

Mesela cam tabanlı bir köprüden geçerken de insanlar epey bir ürkerler.

Bu konuda yapılan hayvan deneylerinde hayvanların da yükseklik korkusu olduğu gözlenmiş.

Yani bu korku tüm canlılar olarak ortak korkularımızdan biri gibi gözüküyor.

Zamanla bu korkumuzu kontrol altına alabiliyor olsak da, doğuştan gelen korkular olarak uzmanları sadece yükseklik ve yüksek ses korkusunu sayılıyorlar.

Diğer korkular, hatta ateş korkusu bile sonradan öğrenilen korkulardanmış.

***

Modern zamanların bir başka korku tipi de yalnız kalma korkusu sanırım.

Aslında bu korku belki de son zamanlarda daha fazla fark edildiği için modern zamanların korkusu olarak biliniyor.

Bence insanoğlu topluluklar halinde yaşamaya muhtemelen bu korku yüzünden başlamış.

Yani bu korku da oldukça eski zamanlardan kalma bir korku türü bence.

***

Sonra bir şeyleri kaybetme korkumuz var, mesela bir sevdiğimizi kaybetme korkusu.

Hepimiz yakınımızda olanları çok seviyoruz ve her zaman içimizde bir yerlerde onları kaybetme korkusu barındırıyoruz.

***

Bakın bir başka korku türü de rezil olma korkusu bence. En azından bende böyle bir korku var, belki de korku değil de çekince demeliyiz.

Toplum içinde yaşamamızdan kaynaklı bir korku bu, toplumun bizim hakkımızda ne düşündüğü her zaman önemsiyoruz.

Dolayısıyla da davranışlarımızı kısıtlayan bazı toplum kurallarına uyma ihtiyacı duyuyoruz.

İşte istemeyerek de olsa bu kurallara uymayan şeyler yaptığımızda ise, yani kuralları çiğnediğimizde etrafımızdakilere rezil olmak büyük korkularımızdan biri oluyor.

Allah kahretmesin seni, rezil ettin beni el aleme!

Büyüklerimiz hep böyle derlerdi değil mi?

Eskilerde bu çekince çok daha kuvvetliymiş sanırım. Şimdilerde ise özellikle büyük şehirlerde kimsenin kimin ne yaptığı umurunda değil gibi.

Dolayısıyla rezil olma durumu da artık eskisi gibi korku unsuru olmamaya başladı galiba.

***

Kimilerinde de kapalı yerde kalma korkusu olur. Özellikle de asansörde kapalı kalma korkusu.

Bu korku yanında karanlıkta kalma korkusunu da barındırır.

Karanlıktan da korkarız değil mi? Zifiri karanlık derler ya, göz gözü görmez hani, işte böyle yerlerde ayakta yürümekte bile zorlanırız.

***

Bu tarz korkular daha çok çocukluktan gelen travmalardan kaynaklansa da, yine de değişik korku türleri.

Çok fazla korku türü var, burada yazdıklarım sadece benim zaman zaman aklıma geldikçe not aldığım korkular.

Benim aklıma gelmemiş olan korku türleri olabilir. Siz de aklınıza gelen başka korku türü olursa notlara yazın lütfen.

***

Bakın bana en ilginç gelen korkulardan biri de kandırılma korkusu.

Bu korku da zamanla insanın içinde yer ediyor ve sebebi genellikle insanların özellikle saf olanları aldatmaya meyilli olması oluyor.

Kandırıldık, Allah affetsin!

Sonra bir de ben bana yalan söylenmesinden korkarım. Çünkü inanırım söylenene. Konduramam insanlara yalanı.

Çok kaldırıldığında insan artık kimseye güvenemiyor. Yine mi aldatılıyorum acaba diye sana her yanaşana sen de ürkerek yaklaşıyorsun.

Saf olmayacaksın! Öyle herkesin seni kandırmasına izin vermeyeceksin, baştan sana yalan söylenmesine engel olacaksın.

Bu da baştan insan tanımayla ilintili bir konu. Tecrübe! Kim ne durumda niye yakan söyleme ihtiyacı duyar, düşünerek bileceksin!

Tabii bir de senin için iyi olacak.

Yap kötülükleri, sonra da dara düşünce kandırıldım de, olacak şey mi senin bu dediğin?

***

Neyse, konumuz korkular olduğu için korkulardan devam edelim.

Daha genel korkular da var.

Mesela vatanını kaybetme korkusu, ülkece özgürlüğünü kaybetme korkusu.

Beka sorunu da diyorlar ya, gelecekte ne olacağını bilememe durumu, geleceğimizin elden gidiyor olmasından duyduğumuz korku.

İşte insanlar durumun gidişatına bakıp geleceklerinde yaşayacaklarından da korkuyorlar.

Buna ülkece ekonomik olarak batma korkusu da dahil, aç kalma korkusu, ya bu ekonomik durum düzelmezse ve ülkece aç kalma korkusu da dahil.

Merak etmeyin, bu topraklar dünyanın en verimli toprakları, yeter ki başa ülkeyi iyi yönetecek birilerini seçelim. Alnı secdeye değiyor diye, bunlarda Allah korkusu var diyerek, çalmazlar çırpmazlar diye her başını secdeye koyana oy verirsek sonucuna da kendimiz katlanmak zorunda kalırız.

Bakın işte gelinen duruma, ülkece ahlaksızlık, yolsuzluk gırla gidiyor.

Bence önemli olan vatan sevgisidir.

Asıl olan aklını kullanmaktır, onun bunun boyunduruğu altına girmeden ülkeyi yönetmesini bilene oy vermektir.

Nereden bileceğiz?

Liyakat diyoruz ya, işte iş bilenin kılıç kuşananın demiş eskiler, işi bilene vereceksin! Yapılan yanlışlara göz yummayacaksın. Bunlar bizden deyip taraftar mantığıyla sandığa gitmeyeceksin!

Konu korkular olduğu için daha fazla uzatmayacağım bu konuyu.

***

Son yılların bir başka korkusu da yapay zekanın insanlığı yok etmesi korkusu.

Yapay zeka üzerine ben de bir kaç yazı yazdım daha önce.

Doğrusunu isteseniz bilincin ortaya çıkışı ile yapay zeka teknolojisinin ne kadar ilintili olduğuna ben henüz tam olarak karar veremedim.

Bizim aklımızın çalışma prensipleri ile yapay zekanın bugün gelmiş olduğu nokta benzeşmeye başladı diyebiliriz.

O yüzden gerçekten bir gün bugün yapay zekâ dediğimiz şey bir bilinç sahibi olabilir mi, doğrusunu isterseniz ben olmaz diyemem.

Ancak kesin olur da denemez sanki.

Bir gün yapay zekalar bir bilinç sahibi olurlarsa insanlığı yok etmeyi düşünebilirler mi?

İşte zaten bahsettiğim korku da tam da bu korku!

Olur mu böyle bir şey inanın bilmiyorum. Sanırım hiç kimse de bilmiyor.

Ancak artık bir çok konuda yapay zekanın devreye sokulmaya başlandığı da bir gerçek.

Yaşayıp göreceğiz diyelim.

***

Bu konuda oldukça çok film çekilmiş durumda ve bu filmler yapay zekâ korkusunun körüklenmesine de sebep olmuş durumda.

Zaten korku filmleri sinema ekonomisinde ayrı bir dal olarak öne çıkıyor.

Kimileri böyle filmleri izlerken hem çok korkarlar hem de korku filmleri bağımlısı olurlar.

İnsan korktuğunda vücut adrenalin salgılıyor ya, muhtemelen böyle kişiler adrenalin bağımlısı oluyorlar, o yüzden korku filmlerinden bir yandan korkarken bir yandan da korku filmi seyretmekten geri de duramıyorlar.

***

Tüm bu korkular sadece korku hissetmemiz ile kalmıyor, yanlarında davranışlarımızı da oldukça etkiliyor, bir anlamda bizi yaşamımızda yönlendiriyorlar.

Çünkü korku aynı zamanda hayatta kalmanın anahtarı.

Tarih boyunca gelişimimiz sürecinde kimi korkular genlerimize bile işlemiş sonuçta.

Yapılan bir çok deney var bu konuda. Yukarıda da dediğim gibi muhtemelen yükseklik korkusu ve yüksek ses korkusu genlerimizde işli korkulardan ikisi.

Muhtemelen canlılar gök gürültüsü sebebiyle zaman içinde yüksek sesten korkmayı öğrenmişler ve bu korku bir şekilde genlere kadar işlenmiş.

Diğer korkuların zaman içinde öğrenildiği düşünülüyor, ama korkularımız konusunda yapılan deneyler devam ediyor.

Belki başka bazı korkuların da doğuştan geldiği bir gün anlaşılır.

Bu arada beni hayrete düşüren şeylerden biri ateşten korkmanın niye genlere yazılmamış olması.

Ateş ile insanın birlikteliği çok eski zamanlara dayanıyor, ama ateşi kontrol altına alabilmek tüm insanlık tarihini dikkate alacak olursak o kadar da eski değil bence.

Yani sebebi insanoğlunun ateşi uzun süre önce kontrol altına almayı öğrenmiş olması desek sanki böyle de diyemeyiz.

Öyleyse niye ateş korkusu genlere işlenmemiş?

***

Neyse bu yazıda amacım korkularımızı derinlemesine irdelemek değil, ben daha çok ne gibi korkularımız olduğunu irdelemek istemiştim.

Korku üzerine bir çok psikolojik hastalık var. Genellikle bu hastalıklar sonlarına eklenen fobi sözcüğü ile tanımlanıyorlar. O kadar çok fobi var ki, “a” dan “z” ye özel liste yapmışlar.

En bilinenleri klostrofobi, hidrofobi, elektrofobi, İslamofobi.

Böyle fobi ile biten bir sürü korku tipi var. Bana en ilginç gelen filemafobi, öpmekten, ya da öpüşmekten korkma. Fobofobi de korkmaktan korkmaymış.

***

Fobi sözcüğü bizim dilimize de girmiş, TDK sözlüğünde tanımı var. Biz bu sözcüğü Fransızcadan dilimize katmış olsak da etimolojik sözlükte kökeni eski Yunancaya dayanıyor denmiş, anlamı da korkmak demek.

Ama bu sözcüğün asıl kaynağı Hint-Avrupa anadili denilen bugünkü Avrupa dillerinin kaynağı olan dil ailesi.  Bu dil ailesinde fobi ile ilgili kök sözcük ise kaçmak, veya kaçınmak anlamına geliyor.

Yani korkularımız yanında kaçmayı da getiriyor demek ki.

Avrupa’da korkunun koçmayla ilintili olması bir yana, bizdeki korkmak fiili ise korumak ile eş kökenliymiş.

Yani biz Türkler için korku kaçmayı değil, korumayı gerektiriyor.

Belki de buradan bile bizim Avrupalılardan farklı karakterde bir millet olduğumuz anlaşılıyordur.

Avrupa birliğine katılalım diyenler için belki bir kere daha düşünmekte fayda var demeliyim.

Şahsen ben Avrupa birliğine katılmaya gerek olmadığını düşünüyorum.

Biz kendi birliğimizi kuralım.

***

Neyse, sözcüklerin etimolojisi bir yana, kimi korkularımızı kontrol altına almak, onlarla bir anlamda yüzleşmek hayat boyu bizi biz yapan temel unsurlardan biri olmuş durumda.

Kimileri geçen zaman içinde iyiden iyiye korkularının esiri olurken, kimileri de zamanla daha cesur olmayı öğreniyorlar.

Evet, korkunun karşısında cesaret var.

Kimyasal olarak korkuya karşı vücudumuzun tepkileri cesaret anındaki kimyasal tepkilerle benzeşiyor.

Yani arasında belki de pamuk ipliği kadar bir fark var.

O yüzden korkmayın diyerek bitireyim yazıyı, korkularımızdan arınmamız kolay bir şey değil, ama istersek az bir çabayla tersine çok cesur biri de olabiliriz.

Zaten korkunun ecele de bir faydası yok derler.

Kork kork nereye kadar. Korku duvarları yıkıldı da diyorlar ya, korkunun bir de duvarları oluyor. İnsanlar kendileri örüyorlar o duvarları içlerinde.

Bence yıkın o duvarları, aşın sınırlarınızı, korkmayın, kontrolü elinizde tuttuktan sonra korkularınızı yenersiniz.

***

İstiklal marşımızın en sevdiğim dizilerinden biriyle bitireyim yazıyı:

/ Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım./

Moskova’dan herkese sevgi ve saygılarımla.

Araştırmacı Yazar Deniz BURSALIOĞLU
Araştırmacı Yazar Deniz BURSALIOĞLU
Tüm Makaleler

  • 12.06.2024
  • Süre : 6 dk
  • 390 kez okundu

Google Ads