Site İçi Arama

ekonomi

Ay Taşı 14321

Geçen internette bir videoya denk geldim, aydan dünyanın doğuşunu çekmişler. Masmavi dünya doğuyordu ayın ufkundan. Ayın yüzeyi de gri renktedir ya, hiçbir renk yoktur adeta nedense. Bir sürü taş getirmişlerdi galiba aydan diye hatırlıyorum. Yoksa aya hiç gitmemişler miydi? Yalan mıydı o canlı yayınlar sizce?

Biliyorsunuz, taş dediniz mi renk renk taşlar vardır. 

Özellikle de deniz kıyısında. 

Deniz kıyısında çakıl taşları seçtiniz mi hiç? Yeşili vardır, kırmızısı vardır. Tamam siyah beyazı da vardır, ya da gri renklerde olanları. Ana yine de deniz kıyısında renk renk taş bulabilirsiniz.

Bizim evde avuç avuç vardır mesela. 

Bilmiyorum şimdi bizimkiler nereye koymuştur, ama çocuklar küçükken gittiğimiz yerlerden bir sürü çakıl taşı toplamışlardı. Hepsi rengârenkti. Üşenmemişler, bir de buraya kadar getirmişler. Bavulu açınca bulmuştuk.

Havaalanında ben de niye bu kadar ağır diyordum bavul.

Kesin hanımın işidir, o akıl vermiştir çocuklara, o da sever ilginç renkli çakıl taşı toplamayı. Kesin o vermiştir çocuklara bu aklı.

Böyle diyorum, ama ben de severim taşları.

Ben küçükken ortaokul birinci sınıftayken fen dersi öğretmenimiz bir görev vermişti hepimize. 

Oradan buradan taş toplayacaktık. Sonra da derste topladığımız taşların ne taşı olduğunu bulacaktık. 

Çeşitli testler yapacaktık taşlar üzerinde, ağırlığını ölçüyorsun, suya atıp hacmini buluyorsun. Böylece yoğunluğunu hesaplıyorsun. Asitlerle falan da yaptığımız testler vardı.  Kimi yumurta çürüğü gibi koku çıkarıyordu üzerine asit damlatınca, kimi renk değiştiriyordu. Tam olarak hatırlamıyorum şimdi başka neler oluyordu. 

Sonuçta o topladığımız taşların cinsi nedir diye bulmaya çalışıyorduk. Kitaplardan değişik taşların özelliklerini araştırdığımı hatırlıyorum.

Ben bir de marangoza gidip kendime özel bir kutu bile yaptırmıştım taşlar için, göz göz bir kutuydu. Taşları gözlere koymayı düşünmüştüm. Yanlarına da adlarını yazmıştım.

Bir parça mermer, bir parça dalamit, bak bu bazalt. Ya bu? Ne bileyim, bildiğin taş işte. 

Çakıl taşı!

Uzun süre taşlarla uğraştığımı hatırlıyorum daha sonra. Derste konusu geçtikten sonra bile toplamaya devam etmiştim. 

Halen daha severim ilginç taşları, yerde ilginç bir taş görsem alıp bir bakarım. Ama genellikle artık fırlatıp atıyorum. Yani artık taş toplamayı bıraktım.

Daçada kuyu açtığımızda kocaman yuvarlak bir taş çıkarmıştı işçiler kuyudan. Bilmiyorum kaç kilodur. Hemen kuyunun yanına koyuvermişlerdi. Epey ağır bir taş, oldukça büyük. 

Bizim orada belli bir seviyeye kadar toprak, sonra kil, ardından da kum vardır. Kilden kuma geçerken işte böyle büyük yuvarlak taşlar oluyor yerin altında. 

Nasıl çıkardılar o kuyudan hayret doğrusu. 

Şimdi biraz da toprağa gömüldü kuyunun yanında, denesem herhalde yerinden bile oynatamam. Halen daha ilk günkü gibi duruyor kuyunun yanında. Yanına da irili ufaklı çıkan diğer taşları da dizmişti hanım. 

Bilirsiniz, bahçe düzenleme işleri işte, tam hanımın işleri. Bir de gül dikmişti oraya, hemen taşın yanına. 

Geçen yaz baktım gül kurumuş. Şimdi yeni bir gül dikti aynı yere, bakalım bu sene açacak mı diktiği yeni gül.

Bir ara bir kamyon kum getirtmiştim daçaya, o kumun arasından da bir sürü renkli taş çıkmıştı. 

Aslında getirdikleri kum normalin dışında bembeyaz, incecik bir kumdu, bizim oraların deniz kumu gibi. 

Ama buralarda nerede deniz kumu bulacaksın. Nereden çıkmışsa artık, bembeyaz incecik bir kumdu. 

İşte o kumun içinden çıkan koca koca taşlar da bir başka kenarda toparlanmış vaziyette duruyor daçada.

Geçen internette bir videoya denk geldim, aydan dünyanın doğuşunu çekmişler. 

Masmavi dünya doğuyordu ayın ufkundan. Ayın yüzeyi de gri renktedir ya, hiçbir renk yoktur adeta nedense.

Bir sürü taş getirmişlerdi galiba aydan diye hatırlıyorum. 

Yoksa aya hiç gitmemişler miydi? 

Yalan mıydı o canlı yayınlar sizce?

Belki de bizi kandırmışlardır şu Amerikalılar, ha? Ne dersiniz?

Sahiden oldukça büyük bir kitle var buna inanan, yani aya gidilmediğine inanan, diğer bir deyişle, aya gidildiğinde inanmayan!

İnternette baktım, bir sürü kolye var satılan, ay taşı kolye diye geçiyor adları.

Rengarenk taşlardan yapılmış çoğu. 

Kimi oval, bildiğin beyaz çakıl taşı. Tek farkı üstünde ayın yüzeyinde olduğu gibi birtakım lekeler var. Dediğim gibi aslında bildiğin çakıl taşı, ama çakal taşı olmuş, çakallar ay taşı diye kakalıyorlar işte. 

Saf insanlar da inanıp dünyanın parasını veriyorlar muhtemelen ay taşı denen çakıl taşına. 

Gerçekten bu taşlar aydan gelmiş diye inanan var mıdır acaba? 

Gece ışık saçanı bile var satılan ay taşları arasında. 

Bir de hilal şeklinde yapılmış taşlar var. Artık hangi renk isterseniz yapmışlar, her türlü bujiteri ürünü bulmak mümkün hilal ay şeklinde. Bunlar da ay taşı diye geçiyor.

Sahi, yarım ay da ayın evrelerinden biri değil mi? 

Niye yarım ay şeklinde kolye olmaz sizce? 

Niyeyse hep hilal şekli gelir aklımıza ay deyince?

Bayrağımızda bile ay hilal şeklinde. Bunun sebebini bir gün araştırmalıyım. Ne olabilir acaba sebebi?

Bu arada mücevherat dünyası da epey ilgili değişik değişik taşlarla. 

Hem de oldukça paha biçiliyor kimi taşlara. Elmas en başta geliyor değerli taşlar arasında, yakut ve zümrüt de epey değerli. Başka taşlar da var, ametist, beril, malakit, akik, safir, topaz, zirkon... Daha niceleri. Bir sürü değerli taş var.

Hanıma bir yüzük almıştım bir zamanlar, Rusya'da, Tataristan'ın başkenti olan Kazan şehrinden. Mavi taşlı bir yüzük, hanım biliyor adını taşın, ama inanın aklımda değil şimdi ne olduğu. Safir olabilir sanırım. Değerli bir taştı. Halen daha takar hanım parmağına.

Kazan'da altın işçiliği iyidir, bilmiyorum yakınlarından altın çıkıyor mudur? Fark etmez gerçi, yoksa bile altın bir şekilde geliyordur herhalde bir yerlerden. 

Önemli olan işçilik.

Kuyum, bir zamanlar bir şeyler yazmıştım galiba kuyum üzerine. 

Has Türkçe bir sözcüktür. 

Koymak dan geliyor, dökme metal işçiliği. Altını eritip de döküyorlar ya aslında, o yüzden kuyumcu diyoruz yani.

Bizde de, yani Türkiye'de de kimi yerlerden değerli taşlar çıkıyor bildiğim kadarıyla. 

Ya da özel taşlar demeliyim belki de.

Oltu taşı mesela, bence çok güzel bir taştır Oltu taşı, simsiyahtır. Genellikle tesbih falan yaparlar oltu taşından. Ama başka şeyler de yapıyorlar.

Biliyorsunuz, Oltu Erzurum'da. Benim ilkokula başladığım şehir Erzurum. O yüzden benim için özel bir yeri vardır. 

Abim askerdeyken yol kenarında birtakım taşlar bulmuş. Sarıkamış'ta yaptı o askerliğini. Yol kenarında güneşte bir şeyler parlıyordu, ilgimi çekti demişti. Durmuş ve bakmış, sonra da toplamış biraz. 

Koyu füme renginde volkanik taşlar. Aslında cam bile diyebiliriz. Yani kırıkları cam kırığı gibi keskindi.

Ben küçükken teyp kasetleri vardı ya eskiden, onların saydam plastik kapları olurdu. Abim işte onların içine koymuştu diye hatırlıyorum bu taşları.

Cam kırıkları gibiydiler, ama siyaha yakın, füme renkli taşlardı. Işığa tutunca saydam oldukları anlaşılıyordu. 

Kim bilir nerelerdedir şimdi o taşlar. Moskova'da değiller o kesin.

Benim Atatürk barajı yapılırken gizli bir yeraltı mağarasından bulup getirdiğim sarkıt dikit taşları Bursa'da mesela, belki o füme taşlar da Bursa'dadır. Ne uğraşmıştım ama ben taş dolu bavulu taşıyacağım diye. Betonlayıp geçiyorlardı yeraltı mağaralarını barajda. Görseniz aslında muhteşem bir doğa harikasıydı girdiğim mağara.

Ben hiç anlamam aslında niye taşlara bu kadar değer biçilir. Ben de severim taşları, ama anlamadığım niye bu kadar değer biçildiği.

Elmas mesela, niye bu kadar pahalı olur sizce? 

İnanın benim hiç aklım almaz. Ucu bucağı o da bir taş işte, çakıl taşından bir farkı var mı sizce elmasın?

Tamam, çok sert, saydam, işlendiğinde parıl parıl parlıyor. Bütün bunlar güzel özellikler.

Ama üzerine ışık tutarsan parıldar elmas, onu bilesiniz. Kendi başına ışık saçmaz yani öyle. 

Kimileri kendi başına ışık saçıyor sanırlar. 

Halbuki yüzüklerde taşın altına ışığı yansıtsın diye kalay benzeri kaplama da yaparlar. 

Gelen ışık prizmatik olarak kesilen elmas yüzeylerinden renkli renkli yansır. Göz kamaştırıyor tabii ki bu parıldayan ışıklar. Bir de hani bir anlığına parıltı gelir ya insanın gözüne. Gayrı ihtiyari dikkatinizi çeker. Belki bu ilgi çekme hevesidir elması bu kadar değerli yapan.  

Tamam, elmas kim bilir yerin kaç kat dibinden çıkıyor. Çıkartması zor, onca basınç ile kim bilir kaç binlerce yılda oluşmuş. O yüzden bu kadar sert. 

Biraz da çıkartmak bu kadar zor olduğu için pahalı.

Gerçi Güney Afrika'da sanırım, nehirde falan da buluyorlardı galiba elmasları, bir filmde görmüştüm. 

Ama zor bulunuyor işte. 

Rusya'da Kamçatka'da da var bildiğim kadarıyla elmas. 

Yine de aynısını camdan da yapabiliyorsun işte, hele şimdi teknoloji ile resmen yapay elmas yapabiliyorlar. Doğal olanlarından hiçbir farkı olmuyor.

Hatta doğal olanlarının içinde kılcal çatlaklar olabiliyor, bunlarda çatlak da olmuyor. 

Nedir öyleyse elmasın bu kadar pahalı olmasının kerameti?

Baak, bana tek taş almış! Gerçeek kız, sahtesi değil. 

Elini uzatır şöyle ileriye doğru, yüzük o yüzük parmağında nasıl duruyor diye kendisi bakar bir yandan. Yeni evlenme teklifi almış olan genç kızlar pek mutlu olurlar tek taş yüzük alınca sevdiklerinden. 

Hemen kız arkadaşlarına gösterirler, yüzlerinde bir neşe olur, içleri içlerine sığamaz, kız arkadaşlarıyla paylaşırlar sevinçlerini. Belki biraz da hava atarlar. Hava atmak da sanırım bu işin doğasında var. 

Sonuçta aile kutsaldır. Her genç kızın rüyası da bir aile kurmak. Saygı duyuyorum.

Halbuki diğer yandan bakacak olursak bana göre bir taş parçasına fit oluyorlar gibi geliyor.

Ben zaten altın gümüş gibi metallere de niye bu kadar değer verilir, onu da hiç anlamam. 

Ucu bucağı metal işte. Biraz parlıyor, belki okside olmuyor, hepsi bu.

Tamam, her şeyin belirli bir değeri olması normal. Ancak altına, gümüşe bu kadar çok değer veriliyor olması bence çok saçma.

Aç kalsan yenmez yani.

Gerçekten, aydan getirilmiş olan taşlar da renkli mi acaba? 

Yani piyasada satılan ay taşları ile bir benzerlikleri var mı? 

Bilen var mı?

Söylendiğine göre aslında ay dünyadan kopmuş, dolayısıyla normalde dünyada ne tip taş varsa, ayda da benzerleri olması lazım.

Ancak çekilmiş olan görüntülerden ayın yüzeyine bakacak olursanız, sanki ay gri renkte, hiç farklı bir renk olmayan bir yermiş gibi geliyor insana.

Belki de elimizdeki çekilmiş son ay görüntüleri siyah beyaz kamera ile çekilmiştir, o yüzden öyle gibi geliyor olabilir bana. 

Sonuçta en son gittiklerinde renkli kameralar çıkmış mıydı acaba? 

Bilemedim şimdi!

Bugün gidecek olsak, belki de rengarenk bir yer olduğunu göreceğiz. Olamaz mı?  

Belki nehirler akıyordur şırıl şırıl, yemyeşil bir doğası vardır, rengarenk bir ortamdır, hurma ağaçları, incir ağaçları, bir sürü meyve konmuş altın gümüş tabaklar, etrafta huriler dolaşıyor, hepsi yarı çıplak. Mis kokular...

Yok yok, bu dediğim cennetti. Ayda su ne arasın? Havası bile yok ki, değil hurma ağacı olsun.

Gri renkte, aslında rengi falan olmayan bir yer işte.

Biz de gidecektik ya aya, bu seneydi galiba gidiş planı, yoksa daha sonra mıydı? Neyse, gidip de sert bir vuruş mu yapacaktık neydi aya, unuttum valla.

Artık kova kova getiririz aydan ay taşı, herkes boynuna bir ay taşı kolye takar da gezer.

Çay yerine otobüsten ay taşı atar büyüklerimiz.

Aya roketle gitmek yerine otoban mı yapsaydık acaba?  

Şöyle dört şeritli, iki gidiş iki geliş. Ne dersiniz?

Şakası bir yana gerçekten merak ettim, aydan gelmiş taşlar ne renkteler acaba?

Biraz bakındım internete.

Kapak resminde 1971 yılında Apollo 15 ile dördüncü defa aya inişte aydan alınmış bir taş örneğini görüyorsunuz. 

Bir tane de üçüncü gidişten, yani Apollo 14'ten bir taş var resimlerde. 

Bu beyaz olan ay taşı 14321. 

Bu beyaz olan aydan getirilen üçüncü büyük taşmış, 9 kilo ağırlığı var. Bir de Birinci Dünya Savaşı'nda Almanların kullandığı büyük obüs anısına "Büyük Bertha" diye isim koymuşlar bu taşa. 

Önceki diğer iki inişin aksine bu seferlerde biraz bilim ile uğraşalım demiş Amerikalılar, hayta dördüncü defada biraz daha uzun süre kalmışlar ayda. Bir sürü taş toplamışlar her gittiklerinde.

Yanlarında bir de ayda hareket edebilen tekerlekli bir araç götürmüşler Apollo 15 ile gittiklerinde. Yani epey bir gezinmişler ayda. Araç belki de halen daha oradadır. 

Bakın otoban yaparsak getirmesi kolay olur aracı.

Yani inanmayın siz o komplo teorilerine, aya gidilmedi falan diye aptal yerine koyuyorlar sizi, aya gidilmediğine halen daha inananlara bu sözüm. Dalga geçiyorlar sizle. Yoksa aya gidildiğini onlar da gayet iyi biliyorlar.

Gerçi inanmak deyince geçenlerde sokak röportajlarında biri İstanbul boğazında çıkarılmasına izin verilmeyen bir cevherden bahsediyordu. İnanmış garibim. Halbuki o bir sosyal deneydi, inanan çıkacak mı diye, bir araştırma görevlisinin ortaya attığı bir iddiaydı. Ama inanan olmuş işte!

En son gidişten sonra, aradan geçen bunca sene aya tekrar gidilmemesinin sebebi ise gitme masrafının getireceği faydadan daha fazla olması. 

Muhtemelen getirilen taşların öyle özel taşlar olmadığının farkına vardılar. Sürekli taş toplamak için onca masraf yapılmaz dediler ve ay programlarını iptal ettiler. 

Yapılması düşünülen deneyleri de yeterince yaptılar zaten. Niye boşu boşuna gitsinler ki?

Bir ara ayda çok az olan atmosferde He3 (helyum 3) gazı var diye bir şeyler okumuştum. Hatta ayda bir sıkıştırma istasyonu kurup bu gazı dünyaya getirmeyi planlıyorlar diye haberler de vardı. 

Helyum 3 enerji kaynağı olarak kullanılabiliyor anladığım kadarıyla. Ama uzun süredir bu projeden bir haber yok. Vardır bir sebebi, belki de hesabını yapmışlardır, değmez diyerek vaz geçmişlerdir.  

Ancak sanırım yakın zamanlarda yine ay seferleri başlayacak diye birtakım haberler okudum bir yerlerde geçenlerde. Mars yolculuğu ile ilintili bir haberdi sanırım. Ayda üs kurup, oradan mı gideceklermiş neymiş.

Kesinlikle yine Elon Musk'ın fikridir doğruysa. 

O taktıydı Mars yolculuğunu kafasına.

İnsan bu kadar zengin olunca şapşırık oluyor biraz galiba. 

Tabii bizim için sanırım uzak hayaller bunlar. Biz önce bir değelim de aya, bakalım sonra ne yapabiliriz diye. 

Belki sonra roketle moketle ne uğraşıyoruz, yapalım bir otoban diyebiliriz aya. İnşaatçı milletiz vesselam, aya otoban mı yapamayacağız!

Ya da Temel gibi belki de akşam serinliğinde güneşe gideriz. Ne dersiniz? Akşam vakti serin oluyordur değil mi güneş?

Ama TOGG güzel oldu bakın, ona hiçbir sözüm yok doğrusu. 

Gerçi elektrik dolum istasyonları alt yapısını nasıl yapacaklar, o bir muamma! Elektrik fiyatları da cabası. Bir depoyu doldurmak günün fiyatlarıyla kaça patlıyordur acaba?

Ben hidrojen yakıtlı araçlardan yanayım biliyorsunuz. Sadece ben değil, dünyanın seçimi hidrojen yakıtlı araçlardan yana döndü gibi. Hızla ilerliyor dünya bu konuda.

Aslında hepsi olmalı bence. 

Bırakalım insanlar kendi seçimlerini kendileri yapsınlar. Hatta hava sıkıştırmalı araçlar da olmalı.

Belki de sayın Kılıçdaroğlu da yok mu beş tane babayiğit, haydi hidrojen yakıtlı araç yapalım bu yüzyılda diyebilir. 

Belli mi olur?

Bugün biraz anılar, biraz taşlar, biraz ay, biraz başka şeyler işte.

Sanırım hayırlı pazarlar dileme vakti geldi. Burada bitirelim ne dersiniz?

Moskova'dan herkese sevgi ve saygılarımla

Araştırmacı Yazar Deniz BURSALIOĞLU
Araştırmacı Yazar Deniz BURSALIOĞLU
Tüm Makaleler

  • 09.04.2023
  • Süre : 7 dk
  • 1077 kez okundu

Google Ads