Çin’in Küreselleşme Serüveni: Politik Ekonomik Bakış
Çin ekonomisi 1980-2020 arasında ortalama büyüme oranı %9,3’tür. 1980 yılı Çin milli geliri 1 birim kabul edilirse 2020 yılı sonunda milli gelir 37 birimdir. Diğer bir şekilde ifade edecek olursak: Çin’in reel milli gelir seviyesi ilgili dönemde tam 37 kat artmıştır. Aynı dönemde Türkiye’de milli gelir 5,6 kat artarken ABD’de milli gelir artışı sadece 2,8 kat olarak gerçekleşmiştir.
Çin ekonomisi 1980-2020 arasında ortalama büyüme oranı %9,3’tür. 1980 yılı Çin milli geliri 1 birim kabul edilirse 2020 yılı sonunda milli gelir 37 birimdir. Diğer bir şekilde ifade edecek olursak: Çin’in reel milli gelir seviyesi ilgili dönemde tam 37 kat artmıştır. Aynı dönemde Türkiye’de milli gelir 5,6 kat artarken ABD’de milli gelir artışı sadece 2,8 kat olarak gerçekleşmiştir.
Grafik-1’de kırmızı çizgi 40 yıllık dönemde büyüme oranına ilişkin “trend” ya da eğilimi göstermektedir. Büyüme oranında azalma (negatif eğilim) özellikle 2010 sonrasında belirgin bir şekilde gözlemlenmektedir. 1990-2000 ve 2000-2010 arası dönemde ortalama büyüme oranları sırası ile %9,9 ve %10,6 olarak gerçekleşmiştir. Oysaki 2010-2020 arası dönemde büyüme oranı ortalaması %7,2’ye gerilemiştir.
Grafik-1’de görüleceği gibi 1997 yılında başlayan Asya Finansal Krizi Çin’i olumsuz etkilemiştir. 2000’li yıllardan itibaren büyüme tekrar %10 seviyelerine dönse dahi Asya Krizi öncesinde başlayan yavaşlama eğilimi 2000 yılına kadar yayvan “V” tipi bir rota takip etmiştir. 2008 Küresel Krizi birçok ülkeyi olduğu gibi Çin’i de etkilemiştir. Nitekim Grafik-1’e göre 2008 sonrası dönemde ve özellikle de 2010 sonrasında Çin büyüme performansı belirgin bir şekilde düşüş eğilimine girmiştir.
Çin’in son yıllarda milli gelirinde gözlemlenen azalma birçok nedene bağlanabilir. Bu nedenlerin bir kısmı ekonominin kendi doğası ile yakından ilişkili iken diğer bazıları jeopolitik alana yakındır. Çalışmanın aşağıdaki kısmında ilk olarak Çin’in küreselleşme adımları ile de paralel olarak dış ödemeler bilançosu odaklı verilerini analiz ettik. Çin’in dış ödemeler bilançosunda meydana gelen gelişmeleri jeopolitik gelişmeler ile ilişkilendirmek suretiyle Çin’in büyüme performansında son dönemde bozulmayı açıklamaya çalıştık. Dış ödemeler bilançosu kapsamında ilk olarak Çin’in ihracat ve ithalatı arasındaki farka ya da dış ticaret fazlasını ele aldık. İkinci olarak Doğrudan Yabancı Yatırımlarda (DYY) meydana gelen gelişmeleri ele aldık.
Çin’in 2001 yılında Dünya Ticaret Örgütüne üye olması sonrasında başta ihracat olmak üzere dış ödemeler bilançosunda yer alan tüm parametrelerde belirgin bir yukarı yönlü hareketlenme başlamıştır. DTÖ üyeliği sonrasında Çin’in dış ticaret kalemlerinde (ihracat ve ithalat) artmaya başlamıştır. Nitekim 2000 yılında gerek ihracat ve gerekse de ithalat yaklaşık olarak 200 milyar ABD$ düzeyinde iken 2005 yılında ihracat 770 ve ithalat 650 milyar ABD$ seviyelerine yükselmiştir. 2011 yılında ihracat 2 trilyon ABD$ düzeyini aşmıştır. 2020 yılında Çin’in üçüncü ülkelere yaptığı ihracat 2,7 trilyon ABD$ iken üçüncü ülkelerden yaptığı ithalat 2,3 trilyon ABD$ değerinin üzerinde gerçekleşmiştir.
Grafik-1: 1980-2020 Dönemi Çin Milli Gelir Büyüme Oranı (%)
Kaynak: Dünya Bankası
İhracat ve ithalat arasındaki fark dış ticaret fazlası (açığı) ya da net ihracat olarak tanımlanmaktadır. Bir ülkede ticaret fazlası oluşması milli gelir hesaplamalarına artı bir değer olarak ilave edilmektedir. Bu bağlamda Çin’in 2000-2020 arasında toplam ticaret fazlasının 3,9 trilyon ABD$ düzeyinde gerçekleşmesi oldukça büyük bir başarıdır. Dış ticaret fazlası milli gelire olan bu direk katkısının yanında ülkede sahip olunan yabancı para rezervlerindeki artış ilave katkıları vardır.
Grafik-2’de 2000-2020 arası dönemde Çin’in yıllık ticaret fazlası rakamları gösterilmiştir. Dış ticaret fazlası 2000-2020 döneminin tamamında fazla vermekle birlikte dönem dönem dalgalanmalar meydana geldiği gözlemlenmektedir. Gerek 2008 küresel finans krizi sonrasında ve gerekse de ABD Başkanı Trump döneminde dış ticaret fazlasında ciddi azalma gözlemlenmektedir.
Dış ticaretin yanında dış ödemeler bilançosunda öne çıkan ikinci husus Doğrudan Yabancı Yatırımlardır (DYY). Bir ülkede yerleşik gerçek ve tüzel kişiler diğer ülkelerde yatırım yaptıkları gibi diğer ülkelerde yerleşik gerçek ve tüzel kişiler ev sahibi ülkede yatırım yaparlar. Çin’in kalkınma gelişimi sürecinin başlangıcında ağırlıklı olarak DYY çeken ülke konumunda iken bu durumun zamanla değiştiği ve Çin’in üçüncü ülkelerde yatırım yapan önemli bir ülke durumuna geldiği gözlemlenmektedir.
Grafik-2: Ticaret Fazlası (İhracat ve İthalat Arasındaki Fark) (Milyar ABD$)
Kaynak: Dünya Bankası verileri kullanılarak yazar tarafından hesaplanmıştır.
Çin’de ekonomik kalkınma stratejisinin liberalleşmeye başlaması (piyasa ekonomisi ile uyum sağlayacak reformların devreye sokulması) 1980’li yıllarda gerçekleşmiştir. Piyasa ile uyumlu reformların yabancı yatırımlarla ilgili olanların devreye konulması 1992 yılında gerçekleşmiştir. Bu yüzden 1980-1992 arası dönemde yabancı girişimcilerin Çin’de gerçekleştirdikleri DYY’lar yok denecek kadar azdır. 1992 yılında uygulanmaya konulan reformlara paralel olarak DYY girişlerinde ciddi bir ivmelenme olmuştur.
Grafik-3’de 1990-2020 arası dönemde üçüncü ülkelerde mukim olan gerçek ve tüzel kişilerin Çin’de yaptıkları DYY harcamaları ve ayrıca Çin’in diğer ülkelerde yürüttüğü DYY harcamaları gösterilmektedir.
Grafik-3’ye göre: Çin’e yapılan DYY miktarı 1992-2020 arası dönemde yer yer dalgalanmalar gösterse de yatırımların 28 yıllık periyotta genel bir artış eğilimi gözlemlenmektedir. Grafik-3’ten çıkarılabilecek diğer bir önemli tespit 2010 yılı sonrasında rakamsal olarak Çin’e gelen DYY’de artış devam etmekle birlikte 2010 öncesi döneme göre DYY artış hızında az da olsa bir yavaşlama görülmektedir. Dolayısıyla küresel finans krizi sonrasında Çin’e yönelik DYY iştahında az da olsa bir azalma olmuştur.
Grafik-3: 1990-2020 Doğrudan Yabancı Yatırım (FDI) Rakamları (Milyar ABD$)
Kaynak: Birleşmiş Milletler-UCTAD
Grafik-3’ten çıkarılabilecek diğer bir sonuç Çin’in diğer ülkelerde yaptığı DYY harcamalarında 2005 sonrasında ciddi bir strateji değişikliği gözlemlenmektedir. 2005 yılına kadar Çin’in diğer ülkelerde yaptığı DYY harcamaları yok denecek kadar az bir seviyededir. 2005 yılına kadar yıllık olarak 1 milyar ABD doları düzeyinde olan DYY, 2005 sonrasında belirgin bir artış eğilimi göstermiştir. Buna ilave olarak 2010 sonrasında Çin tarafından diğer ülkelerde yapılan DYY’larda trend daha da arttığı gözlemlenmektedir. Ancak 2017 sonrasında bu ivmelenme tersine dönmüştür. 2016 yılında tarihi bir zirve ile 196 milyar ABD doları düzeyine çıkan DYY harcamaları 2017 ve sonrasında azalma eğilimine girmiştir. Bu azalmaya rağmen 2017 ve sonrasında Çin tarafından diğer ülkelerde yapılan DYY harcamaları 130 milyar ABD dolarının üzerinde seyretmiştir.
2017-2020 arasında ülkeye giren ve ülkeden çıkan DYY miktarı 130 milyar ABD dolarının üzerindedir. Çin’in yurtdışında yaptığı DYY (ya da yabancıların Çin’de yaptıkları DYY) Çin’in milli gelirinin %1 düzeyinin biraz altındadır. Bu değer ilkin az gibi görünse dahi stratejik alanların hedeflenmesi durumunda Çin ekonomisinin son on yıldır performansında gözlemlenen azalmayı yavaşlatıp makul bir durağan-denge düzeyinde devam etmesine yardımcı olabilecek potansiyele sahiptir.
Bazı Önemli İpuçları ve Genel Değerlendirme
Dünya Ticaret Örgütüne üyelik Çin’in dış ticaret ve büyüme performansına katkı yapmıştır. 1978 yılında Dünya Ticaret Örgütüne üye olmak için yapılan başvurunun ABD Başkanı Bill Clinton’ın 1992 yılı sonrasında verdiği müthiş destek sayesinde kabul edilmiş ve uzun görüşmeler ve yasama süreçleri sonrasında Çin 2001 yılında Dünya Ticaret Örgütü üyesi olmuştur. Bu tarihten sonra Çin’in küreselleşme ve dışarı açılma (Going Global) politikaları hız kazanmıştır.
11 Eylül Terör Saldırısı ve daha sonra ABD’nin Irak ve Afganistan’a düzenlediği askeri operasyonlar jeopolitik risk algısını arttırmış olsa da ABD’nin tüm odağını “Terörle Mücadeleye” yönlendirmesi bir bakıma Çin’in sessiz sedasız büyümeye devam etmesi için önünü açmıştır.
2008 Küresel Krizi Çin’i olumsuz etkilemiştir. 2008 krizi aynı zamanda Çin’in kırılganlıklarını da ortaya çıkarmıştır. Çin ekonomisinin küresel finans sisteminde meydana gelen türbülanslara aşırı duyarlı olması en önemli kırılganlıklardan birisidir. Bu kırılganlıklardan bazıları:
- Ara malı ve hammadde (petrol ve diğer mamuller) teminin sağlıklı ve sorunsuz bir şekilde Çin’e getirilmesi.
- Çin’de üretilen mallar için yeni pazar ihtiyacı ve üretilen malların bu pazarlara sorunsuz bir şekilde ulaştırılması.
- Gerek girdilerin Çin’e ulaştırılması ve gerekse de üretilen malların dış pazarlara gönderilmesi için alternatif rotalar, yollar ve yöntemler bulunması.
2010 sonrasında Çin bu kırılganlıklarının neden olacağı riskleri azaltmak amacıyla çok önemli kararlar almış ve bunları uygulamaya koymuştur. Bunlardan en çok bilineni Kuşak ve Yol İnisiyatifi (KYİ)’dir. Çin’in gerek KYİ ve gerekse de giderek daha iddialı politikaları devreye sokması ABD’yi oldukça tedirgin etmiş ve bu gelişmeler ABD’nin iç siyasetinin bir parçası haline gelmiştir.
2016 yılında yapılan seçimleri Donald Trump’ın kazanması ve Ocak 2017’de göreve başlaması sonrasında önemli gelişmeler meydana gelmiştir. Trump’ın konvansiyonel diplomatik yöntemleri bir kenara bırakıp Çin’i doğrudan hedef alan politikaları devreye sokması gerek jeopolitik risk algısını ve gerekse de Çin’e yönelik uluslararası toplumun bakışını olumsuz yönde etkilemiştir. Trump tarafından Çin’den ithal edilen mallara yönelik gümrük vergilerinin yükseltilmesi ve buna Çin’in karşılık vermesi risk algısının artmasının önemli bir nedenidir. Bunun yanında Trump yönetiminin Çin ile iktisadi ilişkilerini derinleştiren ülkelere karşı takındığı sert söylem yine risk algısını olumsuz etkilemiştir. Trump’ın Çin’i doğrudan hedef alan ve konvansiyonel olmayan tedbirleri devreye sokması Çin’in dış ticaret ve DYY politikalarına etki etmiştir.
ABD’de akademiya ve elit çevrelerde Çin ile ilgili riskler uzun süredir zaten tartışılmaktaydı. Yaklaşık 20 yıldır entelektüel çevrelerde Çin’in yükselişi ve ABD’ye tehdit olma riski üzerine tartışılmalar yapılmasına rağmen Trump döneminde uygulanmaya konulan politikalar ABD’nin devlet aklının Çin ile yapılacak mücadele ile ilişkili iyi bir yol haritasına henüz sahip olmadığını göstermektedir.
Çin sahip olduğu muazzam yabancı döviz rezervleri ve ayrıca diğer enstrümanlarını kullanmak suretiyle enerji, gelir dağılımı adaletsizliği, etnik ve dini ayrışmalar gibi kırılganlıklarını azaltacak tedbirler alacağı düşünülmektedir.
Önümüzdeki yıllarda gerek ABD ve gerekse de Çin bir tür yıpratma mücadelesine girecekleri beklenilmektedir (mücadele daha da şiddetlenecektir). Taraflar karşılıklı olarak diğer tarafın zayıf ve kırılgan yönlerine odaklanan ekonomik ve siyasi hamleler yapacaklardır. Bu hamlelerin gerek bölgede gerekse de Türkiye’nin içinde bulunduğu bölgeye yansımaları olacaktır.
Kaynakça