Cumhuriyet İdeolojisinin Ekonomiye Bakış Açısı
Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir! Ama bu bahsi geçen egemenlik, yönetim kadrolarına kimin geçeceğinin seçilmesi ile sınırlı değil tabii ki. Öyle olmamalı. Ülkenin üretebildiği her anlamda katma değerin ortak olarak pay edilmesi de bu egemenliğin bir unsuru. Buna eğitimden sağlık hizmetlerine, gelir adaletinden günlük yaşamdaki her türlü ihtiyaçlarımızın adaletli şekilde elde edilmesi ve her türlü hizmetin ortakça bölüşülmesi dahil olmalı.
Aslında galiba olay sen mi kazanacaksın, yoksa ben mi? Konu bunun etrafında geziniyor.
Kapitalizm, ana tanımıyla kapital kapital getirir. Kapitalin varsa daha fazla kazanırsın.
Ancak eğer ortadaki paylaşılacak pasta belliyse, bu durumda kapitali daha fazla olan pastadan daha büyük pay alır.
Peki kapitali olmayanlar ne olacaklar?
Acından ölsün! Bu mudur yani?
Daha önce de yazdım, Amerika'da emeğin sermaye ile kavgası daha 1934'lü yıllarda başlamıştı. Bitmeyen kavga, işçi hakları üzerine kabul edilmiş olan Wagner yasası.
Cumhuriyetin diğer kazanımları yanında bize kazandırdığı bir başka konu da, tahtın sahip olduğu tüm sermayenin artık milletin paylaşımına sunulmuş olmasıdır.
Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir!
Ama bu bahsi geçen egemenlik, yönetim kadrolarına kimin geçeceğinin seçilmesi ile sınırlı değil tabii ki. Öyle olmamalı.
Ülkenin üretebildiği her anlamda katma değerin ortak olarak pay edilmesi de bu egemenliğin bir unsuru.
Buna eğitimden sağlık hizmetlerine, gelir adaletinden günlük yaşamdaki her türlü ihtiyaçlarımızın adaletli şekilde elde edilmesi ve her türlü hizmetin ortakça bölüşülmesi dahil olmalı.
Tabii ki herkesin doğumu ile bu hayatta sahip olduğu hakları var.
Ancak yine de bu paylaşımın belirli birtakım esaslara dayanması gerekli.
Bu esaslar neler olmalı?
Ben iyi bir aile içine doğdum, hem ailem bana iyi bir eğitim imkânı verdi, hem kültürel olarak iyi bir ortamım oldu, hem de aile zenginliğinin avantajlarından faydalandım.
Bir başkası ise daha farklı bir aile içine doğdu, hem ailenin yeterli eğitimi yoktu iyi bir aile içi eğitim için, hem de durumları yoktu iyi bir eğitim ortamı sağlasınlar evlatları için. Yaşam şartları ve çevre koşulları da farklı olduğu için belki de aklını geliştirebilecek kapasitesi olsa da, o kişi benim gibi imkanlara sahip olamadı.
Bu ve benzeri farklar insanlar arasında sürekli olası farklar.
Devlet burada nasıl bir esasta eşit mesafede olabilir vatandaşlar arasında?
Ne yaparsak yapalım fabrikasyon ürün gibi hepimizi aynı yapabilecek bir mekanizma yok maalesef.
Devletin yapabileceği eşit eğitim fırsatı tanımak, bence ücretsiz ve eşit sağlık hizmeti vermek ve bir de gelir dağılımının adaletli bir şekilde olması için gerekli önlemleri almak olmalı. Diğer detaylara şu anda girmek istemiyorum, sadece bunları sağlayabilse bile sanırım çok daha huzurlu bir hayatımız olur.
Ancak hepimizin bildiği gibi bugün ne gelir adaleti var, ne eğitim eşitliği söz konusu, ne de sağlık hizmetleri açısından eşit şartlar söz konusu.
Özellikle mevcut iktidar döneminde bu adaletsizlik maksimum seviyelere çıkmış durumda.
Devlet kurumları içerisindeki çöküntü ve hukuksuzluklar konusu da cabası.
Evet, bizde henüz Amerika'daki gibi bitmeyen kavga başlayamadı bile.
Zaten Amerika'da da kavgayı aslında kapital kazandı. Emek kaybetti!
Bugün vahşi kapitalizmin simgesi neresidir deseniz sanırım herkes önce Amerika'yı gösterir.
Son günlerde Amerika'da batan bankalar belki bir göstergedir, kapitalizm çatırdıyor. Bu dünya çapında artık böyle.
Özellikle covid salgını döneminde dünya kapitalizmin gereği olan liberal ekonominin politikalarının yanlışlar içerdiğini bizzat yaşayarak öğrenmiş durumda. Artık karma ekonomi görüşü her geçen gün daha da benimsenir oldu.
Peki bizde durum nasıl?
Cumhuriyet ile birlikte aslında bu ülkede Atatürk'ün gösterdiği yol karma ekonomiydi.
Bu biraz da o günlerin savaş sonrası şartları yüzünden böyle olmak zorundaydı.
Ancak özellikle 1950 sonrası başa geçen Demokrat Parti ile birlikte, parantez içinde "demokrat" görüş ile ülkenin yönü değiştirildi.
Bunu söylerken 1970 yılında kurulmuş olan İskenderun Demir Çelik fabrikası gibi diğer ağır sanayi tesislerinin kurulması dönemini göz ardı edemeyiz tabii ki.
Yani bu dönüşüm öyle aniden olmadı!
Yine de özellikle Özallı yıllar ile başlayan özelleştirmeler ve Türkiye'nin dünyaya daha açık bir ülke haline gelmesi, bir yandan ülkenin daha refah yaşam şartlarına kavuşması açısından faydalı olurken, diğer yandan da özel sektörün devlet tarafından desteklenmesi sayesinde bizde de kapitalin belli ellerde birikiminin hızlanmasına sebep oldu.
İlk özelleştirme 1985 yılında Sümerbank'ın Iğdır Pamuklu Dokuma tesisinin özel sektöre satılması ile başlamış.
O günün öncesinde de ülkede kapital sahibi aileler mevcuttu. Ama yine de Türkiye o günlerde çok daha fazla devletçi politikalarla yönetiliyordu.
Bugün ise devletin elinde ne var ne yok satılmış durumda.
Devleti küçülteceğiz derken, paranın gücünü özel sektördeki kimi ellere vererek, devlet kadrolarının bu büyük mekanizma içerisinde sadece para babalarının istekleri doğrultusunda kanunlar ve düzenlemeler yapan, bu arada da rüşvet ve yolsuzluk çarkı içerisinde sadece siyasetin finansmanı üzerine koltuğuna sıkı sıkıya sarılmış siyasi kadrolar ile mevcut iktidar ülkeyi bu günlere getirmiş durumda.
Üzüldüğüm tek şey, resmin tümünü göremeyen yoksul halkın kendi seçtiği bu siyasi kadrolarla hayatın zorluklarına da kendisinin katlanmak zorunda kalmış olması.
Arada iktidarın sağladığı imkanlardan faydalanan ve maddi olarak durumdan memnun olanları saymıyorum.
Tabii bir de özellikle iktidarın sos olarak kullandığı dini söylemlerle fanatik hale gelmiş olanları da hariç tutuyorum.
Ancak gelinen noktada halkın büyük kesiminin fakirleştiği bir gerçek.
Peki gelelim biraz daha güncel bir konuya.
Muhalefetin ve sayın Kılıçdaroğlu'nun son gelişmelerle arkasına büyük bir iktidar rüzgârı aldığı artık yapılan kamuoyu araştırmaları ile görünür oldu.
Mevcut iktidar yanlılarının halen daha sayın Erdoğan'ın son dakikada şapkadan yine birkaç tavşan çıkaracağı konusunda ümitleri tükenmiş değil, ancak mevcut bakanların bile bu seçimlerde milletvekili adayı olarak gösteriliyor olması sayın cumhurbaşkanımızın da durumu kabullendiğini gösteriyor bana.
Zaten arada yaptığı bir iki deneme de hüsranla sonuçlandığı için yapacak çok bir şeyi de yok.
Yaptığı emekli maaşı artışı ve depremzedelere dağıtılan paralar da pek bir işe yaramamış gibi görünüyor, çünkü açıklanan her ücret artışı, pazara bir kaç misliyle zam olarak yansıyor.
Adeta uçuruma doğru hızla ilerleyen freni patlamış araç gibi, kontrol elden gitmiş durumda.
Eğer sayın Kılıçdaroğlu seçimi kazanır ve 13'üncü cumhurbaşkanı olursa, durumu düzeltmek için bence epey bir uğraşmak zorunda kalacak.
Peki, durumu düzeltmek derken neden bahsediyoruz?
Mesela, ekonomi yönetiminde artık heterodoks denilen bu saçma yöntemlerden vaz geçileceğini tahmin edebiliyorum, ortodoks denilen yöntemlere dönüş yapılacağı kesin.
Ancak, ortodoks yöntemler derken Amerika da ortodoks yöntemlerle ekonomisini yönetiyor. Ancak bir yandan da Amerika, vahşi kapitalizmin simgesi olan bir ülke.
Yani demek istediğim, ekonomide ortodoks yöntemlere geçiş yapılacak olması kapital sahiplerinin emeğe karşı baskın olmayacağı anlamına gelmiyor.
Daha geniş çapta sosyalist politikalar ile liberal politikalar arasında yeni yönetim nerede olacak?
Gelir dağılımını düzelteceğiz deniyor, bunun politikası nasıl olacak?
Bu soruları niye soruyorum biliyor musunuz?
Çünkü sayın Kılıçdaroğlu Cumhuriyet Halk Partisi'nin adayı değil, millet ittifakı dediğimiz altı partinin ortak adayı ve ekonomi politikaları açısından bu partilerin bakış açıları birbirinden oldukça farklı. En azından Cumhuriyet Halk Partisi diğerlerinden oldukça farklı bir bakış açısına sahip.
Acaba kimin bakış açısı geçerli politika olacak?
Benim gönlümden tabii ki cumhuriyet ideolojisinin ekonomiye bakış açısı geçiyor, tabii ki büyük önderimiz Atatürk'ün bu ülkeyi kurarken aklından geçen karma ekonomi esas olmalı. Olduğu gibi değil belki, günün koşullarına uyarlanmış şekliyle esas ekonomik açı karma ekonomi olmalı.
Ben böyle düşünüyorum.
Bekleyip göreceğiz tabii ki, önce şu seçim kazanılsın da, ardından bu konuları inceleyecek daha çok vaktimiz olur.
Moskova'dan herkese sevgi ve saygılarımla