Haydi Geleceğimizi Planlayalım: Bölüm-4
Şu anda da epey iyi olduğumuz yedek parça sanayisi üzerinde markalaşmak mesela. Şu anda her türlü yedek parçayı üretiyoruz, ama Bosch gibi bir markamız yok maalesef.
Uzun vadeli bir ülke planı yapmak için yola çıktık. Amacımız güç, birlik ve bağımsızlık. Ancak bu şartlarda gelecekte diğer ülkeler arasında belli bir yer edinebilmek mümkün olacak diye düşünüyorum.
Ama gücümüzü diğer ülkelerde olduğu gibi yayılmacılık, emperyalizm, ya da diğer amaçlar için değil, ülkemizde huzur içinde yaşamamızın bir garantisi için istiyoruz. Birlik ise gücün temeli olduğu için lazım dedik. Üçüncü konumuz olan bağımsızlık ise birkaç çeşit. Öncelik ekonomik bağımsızlıkta. Bu çağlarda artık öncelikle ekonomik olarak bağımsızlık olmak gerekiyor. Yakın gelecekte de farklı olmayacak.
Ekonomik bağımsızlık için ise öncelikle üretimin artırılması gerektiğinden bahsetmiştik geçen bölümde. Henüz teknoloji anlamında yeterli altyapımız olmadığı için teknolojik dünya liderliğine oynayamayacağımıza göre, dünyada ihtiyaç olan bazı ürünlere odaklanıp bu tarz ürünlerde lider konumuna gelebiliriz sanırım. Teknoloji konusunda ise en azından kendimize yetecek kadar ilerlemek yeterli olacaktır gibi geliyor bana. Teknolojik ilerleme konusunu incelemeden önce şimdilik elinizde ne var bir ona bakalım.
Sanırım bu tarz üretimler içerisinde daha çok bizim topraklarımızda yetişen bazı tarımsal ürünler başı çekebilir. Ancak bu ürünlerin marka haline dönüşmesi çok önemli. Ancak böyle katma değer ile değerini bulacaktır. Benim aklıma fındık, çay, Antep fıstığı, şeftali, portakal, limon, mandalina, incir, domates, hatta patates, çiçeklerden gül, lavanta, karanfil, bu toprakların ana ürünü zeytin, dolayısıyla zeytinyağı, kumaşlarda pamuk, keten, balıklardan hamsi, istavrit, dardanel ton balığı, belki kılıç balığı, çiftliklerde yetiştirilebildiği için levrek, çipura, alabalık gibi bizde bol yetişen ürünler geliyor.
Ayrıca şu anda da epey iyi olduğumuz yedek parça sanayisi üzerinde markalaşmak mesela. Şu anda her türlü yedek parçayı üretiyoruz, ama Bosch gibi bir markamız yok maalesef.
Mesela süt ürünleri de, tavuk ürünleri de bu kategoride değerlendirilebilir. Yoğurt, ayran mesela markalaşarak dünya çapında satışı yapılabilir. Türk tavuğu da Çerkez tavuğu da enfes tadıyla bir gıda zinciri olabilir.
Muz cumhuriyeti var, tüm dünyaya muz satarak geçimini sağlıyor, ama bunu markalaştırmayı becerebilmişler.
İsviçre saatleri kadar peyniriyle de ünlü dünyada.
Hollanda sırf lale ile dünya pazarını elinde tutuyor. Lale zamanında bizden gitmiş, ama nedense onlar meşhur etmişler.
Bizde de üzüm yetişiyor, hatta Anadolu üzümün anavatanı belki de ama Fransa şarabıyla ünlü. Tamam, biz içmeyelim, ama güzel şarap üretip dışarıya satmaya kimsenin itirazı olmaz herhalde.
Bir zamanlar Camel marka sigara vardı, belki halen daha vardır, üzerinde Türk tütününden yapılmıştır yazardı, niye bizim bir markamız dünya çapında ünlü olmasın?
Ayrıca bizim mutfağımız da yeterince iyi. Avrupa artık döner kültürünü hazımsamaya başladı. Başka konularda da yemek kültürümüzü yayabiliriz. Atatürk zamanında bir gemi dolusu Türk üretimini liman liman tanıtım için gezdirmiş. Bugün artık tanıtım daha kolay, niye olmasın?
Niçin bizim de bir İnegöl köfte zincirimiz olmasın. Niye lahmacun dünyaca ünlü olmasın? Türk kahvesi zaten biliniyor, niye bir kahve zincirimiz yok? Ama ben bir McDonald's, bir KFC gibi dünya çapında gıda zinciri olmaktan bahsediyorum.
Gerçi lahmacun Arapçadan geçmiş, "lahm" ve "acin", et ve hamur. Olsun, yine de amaç para kazanmaksa bence adının Arapçadan gelmesinin mahsuru yok, lahmacun da kalabilir, başka bir şey de olabilir. Kıymalı pide desek zaten "pide" de Türkçe değil, Yunanca. Allah'tan "kıyma" öz Türkçe.
Simit sarayları ile aslında bir başlangıç yapılmıştı, ama hemen altından çeşitli yolsuzluk haberleri çıktı. Bu konularda devlet desteği olmalı zaten, ama açık bir destek olmalı, kimsenin aklında soru işareti kalmamalı. Bu arada meşhur "simit" de Arapça aslında, ne kadar çok yabancı sözcük var dilimizde, bazen hayret ediyorum.
Tüm bunları becerebilmek için standart üretim yapabilmek gerekiyor. Her şeyin bir standardı olmalı. Dünyanın neresine gitsen aynı tadı alabileceğin, aynı kaliteyi hissedebileceğin bir standart. Bazı durumlarda ülkesine göre o halkın ağız tadına uygun küçük farklar olsa da her şeyin bir standardı olmalı.
Rusya'da halen daha McDonald's lar kapalı mesela, yani henüz fırsat varken ve böyle bir pazar açıkken birilerinin bu konuda girişimde bulunmasında fayda var bence. Belki de birileri hemen harekete geçmiştir, buralarda Türk yatırımcı yerine piyasaya giriyor diye haber okumuştum, ama şimdiye kadar bir şey görmedim. Ama mesela KFC aynı topa giremedi, Burger King'ler de halen daha çalışıyor. Yani bir tek McDonald's ve birkaç İsveç firması piyasadan çekildi. Yine de Rusya'da pazarda bir fırsat doğdu, fazla geç olmadan mesela bir tantuni zinciri niye kurulmasın değil mi? Tantuniyi severim, bir zamanlar vardı Moskova City alışveriş merkezinde, sonra nedense kapattı. Bekli başka bir yerde açmışlardır yine. Moskova'da halen daha Kebap House zinciri çeşitli alışveriş mağazalarında devam ediyor, ama eskisi kadar popülaritesi kalmadı.
Evet, bunlar teknoloji gerektirmeyen girişimler, ama hepsi bir yandan da teknolojiyi kullanan girişimler. Yani bir merkezden yönlendirilen, kontrol sisteminin düzgün kurulduğu, dağıtım ağının iyi planlandığı, ürün temininde yeterince iyi bir organizasyon isteyen işler. Yani bir tek insan aklıyla yapılabilecek şeyler değil. Ya da en azından şu anki boyutları ile küçük firmalar halinde olmaz. Daha büyük, dünya çapında organizasyon gerekli. Bu da ancak devlet politikası olarak mümkün.
Güney Kore markaları, Samsung, Hyundai, Kia nasıl dünya çapında marka oldu sanıyorsunuz? Devlet desteği ile tabii ki. Güney Kore hem gelişmeleri için destek verdi hem de uluslararası camiada yeterince destekledi. Bizde böyle destek gören marka var mı sizce?
Evet, gelecekte yapay zekâ ile kontrol edilen sistemler öncelikli olacak gibi görünüyor demiştik yazımızın başında. Belki bizim de bu konuda çalışmalar yapmamız gerekiyor. Bazı şeyleri kontrol altında tutulabilecek büyüklükte bir organizasyondan bahsettiğime göre yapay zeka çok faydalı olabilir. Organizasyonun doğru ve zamanında yapılmasına olanak sağlayabilir. Böylece dünya çapında zincirlerimiz olacaktır.
Hem de zincirler dünya çapında olduğu için ayrıca bir istihdam kapasitesi de yaratılmış olacaktır.
Demek ki tüm bu işleri organize edecek kadroların da yetişmesi gerekiyor. Herkesin üniversite mezunu olduğu, ama daha sonra ne yapacağını bilemediği bir boş gezer kadro değil benim dediğim. Her sene kime ne kadar ihtiyaç olacak, önceden planlanmış olmalı. Yeni benim şu anda yapmaya çalıştığım gibi ileriye dönük planlar yapılarak, ihtiyacımız yeterince incelenerek ve ileriye dönük gerekli projeksiyonlar yapılarak bilinçli bir planla kadrolar yetiştirilmeli. İşlerin her aşamasını yapabilecek her türlü kadronun yetiştirilmesi lazım. Mühendisi de lazım, teknikeri de, işçisi de. Doktoru da, asistanı da, hemşiresi de, hasta bakıcısı da, temizlikçisi de. Ama hepsi belli bir eğitim düzeyinde. Bu da ancak küçükken çocuğun neye yeteneği var, onu keşfederek yapılabilir. Yani okullarda çocuklar ayrıca gözlenmeli ve neye yeteneği varsa çocuk o konuya doğru yönlendirilmeli.
Bizde üniversitede bile rehber hocalarımız vardı, ama rehberlik aslında uzmanlık istiyor. Bizde asistan kadrolar rehber olarak görevliydi, sadece okuldaki dersler konusunda yardımcı olurlardı. Hangi ders hangi zorlukta, yanına neyi almak lazım falan. Ben daha geniş anlamda bir rehberlikten bahsediyorum. Ailelerimiz hepimiz için çok iyi düşüncelere sahip olsalar da, ailelerin hayalleri başka, ülkenin ihtiyacı başka bir şeydir. O yüzden böyle şeylerin okullarda değerlendirilerek çocuğun ailesinin rızası alınarak, belki de aile ile birlikte doğru yönlendirilmesi herkes için daha faydalı olacaktır. Bu da eğitim konusunda öz ve kısa görüşüm. Eğitimin nasıl yapılması lazım, o artık uzmanlarının bileceği bir şey. Okuduklarımdan bu konuda en iyisi Finlandiya diyorlar, ama ben neticeye bakıyorum. Netice Amerika, Çin, Japonya, Almanya diyor. En büyük ekonomiler bunlar olduğuna göre en akıllı kadroları bu ülkeler yetiştiriyor denebilir. Hele kişi başı milli gelir sıralamasını baz alacaksak ise dünya lideri Lihtenştayn, ardından da Monaco, Lüksemburg ve Bermuda geliyor. Buralarda 2020 yılı Birleşmiş Milletler verilerine göre kişi başı yıllık milli gelir 180 bin dolar ile 124 bin dolar arasında değişiyor. Yani Lihtenştayn'da aylık kişi başı gelir 15.000$. Daha önceki yazılarda yaptığımız hesabı hatırlıyorsunuzdur, ortalama bir dört kişilik ailenin kasasına buralarda ayda 60.000$ giriyor demektir. Eh, bu durumda en iyi kadrolar bu şehir devlette yetiştiriliyor anlaşılan.
Evet hep beraber düşünelim biraz daha, dünyada böyle geliri olanlar da var. Biz neyi yanlış yapıyoruz acaba? Anlayıp çözüm bulmamız lazım.
Yarın devam ediyoruz.
Şimdilik Moskova'dan sevgi ve saygılar