Kim kazanıyor? Kim kaybediyor?
Avcı mı? Av mı? Hangisi olmak istiyorsun? Sofrada yemek yiyenler arasında değilsen, sofradaki yemek sensin demektir. Kurtlar sofrası, sofranın başında zamanında yerini alacaksın!
Bir işin kaybedeni yoksa, kazananı da olmaz.
Bestami, duydun mu bu sözü?
Doğru mu gerçekten bu denen?
Win win, kazan kazan. Peki bu söz neyin nesi o zaman?
Kazan kazan durumunda herkes kazanıyorsa kaybeden kim öyleyse?
***
Gerçekten kimsenin kaybetmediği bir düzen kurulamaz mı?
Aslında ülkede herkes çalışsa ve bir şeyler üretse, ülkece elde ettiğimiz kazanç hepimize yeter herhalde.
Arada aç gözlüler ve dilim varmıyor daha kötü söze, ama saf olanlar diyeyim hadi, olduğu için kaybedenler oluyor. Dolayısıyla da kazananlar.
Hepimiz sadece ürettiklerimiz ile kazanç elde etsek, bir de kazandıklarımızı öyle daha çok kazanayım diye riske atmasak, çok kazanan da olmayacak, bu işin kaybedeni de.
Çok mu ütopik bu dediğim?
Böyle bir dünya olmaz mı?
Dünyanın kuralı bu! Her zaman kazanan da olacaktır, kaybeden de!
Öyle herkes çalışsın, üretsin, ürettiğinden kazanç elde etsin, kaybeden olmasın, mümkün değil.
***
Sonra aslında üretim dediğin sermaye ister.
Sermaye ise birikim demektir, ama öyle bugün bir biriktir yarın biraz daha biriktir ile olacak iş de değil büyük sermaye sahibi olabilmek.
Her büyük paranın ardında ya kirli bir şeyler vardır ya da emek hırsızlığı derler kimileri de.
Öyle hakkıyla biriken sermaye çok azdır. Belki yüzyıllık ailelerin yapabileceği bir şey o hakkıyla elde edilebilmiş sermayeler.
Geneli birilerinin omuzlarına basa basa elde edilmiştir o sermayelerin, ya da o servetlerin derler.
Bakın bu denilen söz doğru mudur bilmiyorum, ama kısa sürede elde edilen servetlerin ardının araştırılması gerektiğine ben de katılıyorum.
Maalesef nereden buldun yasası yok bizde.
Tersine getir de nereden getirirsen getir yasası var.
***
Yanlış anlaşılmasın bu dediklerim. Öyle sermayeye düşman olmakla da olmuyor.
Gerçekten bir şeyler ortaya koymak istiyorsan sermaye olmadan olmuyor bu işler.
İş insanlarımızın sahibi oldukları işyerlerinde, fabrikalarda, şirketlerde dünyanın insanı çalışıyor, hepsi evlerine götürdükleri ekmek parasını bu firmalardan kazanıyorlar.
Sermaye olmasa mümkün mü kendi başına o otomobili yapabilmen?
Mümkün mü o demir çelik fabrikasını işletebilmen tek başına?
Birlik olup bir şeyler yapmaya kalksan, bir süre sonra ya o birlik çıkar kavgası yüzünden dağılıyor, ya da eh işte, ağır aksak, yeterince verim alamadan bir şeyler yapılabiliyorsa ne güzel. Böyle örnekler de çok az.
Yani üstte, gerektiğinde sermayesinin gücü ile işleri düzene koyacak bir sermayedar olmadan olmuyor bu işler.
Sonuçta birileri kazanıyor, birileri de kaybediyor.
Düzenin gereği bu!
***
Öyle hepimiz üretelim, hepimiz kazanalım, win win, kazan kazan ile olmuyor bu işler.
Mecbursun ya ezen olacaksın ya ezilen.
Yok öyle ne ezen ne ezilen, hakça bir düzen.
Yürümüyor bu ütopik görüş, zamanında denendi ve yürümediği görüldü. Zorlamaya gerek yok artık.
Kaybedeni olmayan işin kazananı da olmaz!
Kazanmak istiyorsan, birileri de kaybedecek illaki.
Doğanın kanunu böyle ya sen avlarsın ya da avlanırsın, av olursun.
Avcı mı? Av mı? Hangisi olmak istiyorsun?
Sofrada yemek yiyenler arasında değilsen, sofradaki yemek sensin demektir.
Kurtlar sofrası, sofranın başında zamanında yerini alacaksın!
***
Asgari ücret görüşmeleri sürerken nedense bunlar geldi aklıma.
Emekçiler hak ettikleri ücretleri alabilecekler mi acaba?
Sanmam.
Umarım komisyondan herkesin gönlüne göre bir sonuç çıkar.
Moskova’dan herkese sevgi ve saygılarımla.