Site İçi Arama

ekonomi

Göç Kaynaklı Nüfus Artışı ve Artan İşsizlik 

Gerekiyorsa gelenleri kamplar içinde tutup yardımcı olabilirdik hem kontrol altında tutardık hem de demografi değişikliği gibi bir riskimiz olmazdı. En azından uyanık işverenlerin düşük fiyatlı iş gücü için mevcut çalışanları işten çıkartıp, sığınmacıları işe almaları gibi bir fırsat yaratmazdık.

Daçadaki Elma Ağaçları:

Daçada bazı seneler, aslında genelde iki yılda bir, elma ağaçlarımız çok fazla elma veriyor. Çoğu toprağa dökülüyor, gübre oluyor, ama yine de epey bir miktarı dalında kalıyor, kıyamıyoruz, mecburen topluyoruz.

Topu topu 5-6 tane elma ağacı var aslında, ama epey büyükler.

Elma ağacı 50 ila 80 yıl arasında yaşıyormuş, daçanın yaşı 100 yıldan fazla, satın aldığımızda eski bir defter vermişti eski ev sahibi, o defterde bütün kayıtları var, kim yaşamış, kim burada doğmuş, sonra kime satılmış falan. Bizim de bilgilerimiz işlendi bu deftere. Ağaçlar ile ilgili bilgi yok, ama ağaçlar aldığımızda vardı, kim bilir ne zaman hangi eski ev sahibi tarafından dikilmişlerdir, epey büyükler.

İki üç cins elma var, buralarda soğuk iklimde yetişebilen cinsler, ama uzun süre dayanan cinsler değil, dalından yerken iyi de, pek öyle tatları da yok, gerçi güzel kompostosu oluyor. Kızlar elmalı pasta da seviyorlar. Sezonunda fırında elma haşlama da yapıyorlar. Ben pek sevmiyorum haşlamasını. Birazı böyle değerleniyor işte. Hanım biraz sert bir cinsinden reçel bile yapıyor.

Bazı yıllar arabanın bagajına doldurup şantiyeye götürmüşlüğüm bile vardır, işçilere yemek yanında dağıtmıştım. Hem kalanlar değerlendi hem de insanlar sevindi. Sevaptır.

Tüm kış yetiyor bize kompostolar. Marketten meyve suyu almıyoruz, zaten meyve suyu dediklerinde bin türlü katkı oluyor, böylesi daha doğal. Topladıklarımızdan birazını da buzdolabında bir süre saklıyoruz, taze elma işte, elmayı severim. Gerçi dolapta öyle çok yer olmuyor, hemen bitiyor.

İşte çok fazla elma olan senelerde hep bir telaş, ne yapacağız bunca elmayı diye, satsan satılmaz, atsan atılmaz. İnsan bazen bilemiyor ne yapacağını elinde ihtiyaçtan fazlası olunca.

TÜİK Raporları:

Ama bazı konular vardır, bilsen de, bilemesen de çözümünü bulman gerekir.

İnternette gezinirken 2021 yılı sonu TÜİK raporuna rastladım. Biraz inceledim. Sonra da kendimce bir hesap yapayım dedim.

Hadi beraber şöyle bir hesap yapalım. Kesin sonuç olmaz muhtemelen, ama doneler rapordan, 2021 sonu itibariyle:

84 milyon 680 bin 273 kişi toplam nüfusumuz.

22 milyon 738 bin 300 çocuk var. (0-17 yaş arası)

18 milyon 85 bin 943 özgün öğretimdeki gençler, üniversite öğrencileri herhalde.

13 milyon 644 bin 30 kişi emeklilerimiz.

Hesaba 14 milyon 700 bin ev hanımını nasıl katacağımı bilemedim, aralarında emekli olanı vardır, çalışanı vardır, sade ev hanımı olanı vardır, belki büyük kısmı tarım sektöründe hesaba zaten katılmıştır, bilemiyorum. Baktığım yerde o detay yok maalesef. O yüzden bizim hesaba katmadım. Bir şekilde hesaba girdiğini öngörüyorum.

Nüfustan bu sayıları çıkarınca 30 milyon 212 bin kişi kalıyor. Bu potansiyel çalışabilecek nüfus olarak kabul edilebilir. Hem okuyup hem çalışan da var, ama dedim ya, kesin sonuç olamayacak

Evet, çalışanları dört gruba ayırmışlar raporda, çalışan sayıları şöyle:

Tarım: 4 milyon 948 bin kişi

Sanayi: 6 milyon 143 bin kişi

İnşaat: 1 milyon 777 bin kişi

Hizmet: 15 milyon 928 bin kişi

Toplam istihdam 28 milyon 796 bin kişi görünüyor.

Genel nüfustan çocukları, üniversitede okuyanları ve emeklilerimizi çıkarınca 30 milyon 212 bin kişi kalmıştı.

Bu hesapla 1 milyon 416 bin kişi çalışabilir yaşta ve ne yapıyor belli değil. Ne çocuk ne okuyor ne emekli, ne de çalışıyor, işsiz olarak kabul edebiliriz her halde.

Raporlarda işsizlik sayıları ayrıca açıklanmış. Açıklanan sayı bizim hesabı biraz karıştırıyor. Çünkü TÜİK'e göre işsiz olanlar bizim hesaptan çıkan işsiz sayısından daha fazla, 3 milyon 794 milyon kişi yazmışlar rapora. Bizim hesaptaki işsizlerden farkı 2 milyon 378 bin kişi.

Bu durumda aklıma iki ihtimal geliyor, ya istihdam rakamları şişirilmiş, yani fazla yazılmış, daha az olmalı ki, hesap tutsun, ya da çalışanlar sadece vatandaş değil, 2 milyon 378 bin kadarı yabancı, yani toplam nüfusa dahil değil.

Dediğim gibi bu hesap doğru olmayabilir, birbiri içine girmiş bölümlemeler olabilir, ama resmi açıklanmış sayılardan yola çıktık. En azından mertebe veriyor. Bilgiler TÜİK bilgileri olduğu için doğru olduğunu kabul etmeliyiz.

İşşiz Vatandaşlar ve İş İmkanları:

İşsiz vatandaş sayısının çok daha yukarılarda olduğunu zaman zaman söyleyen, yazan oluyor. Ama TÜİK Resmi kurum neticede. Onun verdiği bilgileri esas almak daha doğru diye düşünüyorum.

Her halükârda, eğer doğruysa 2 milyon 378 bin yabancı çalışan çok vahim. Ayrıca toplamda 3 milyon 794 bin işşiz kişi sayısı da çok vahim.

Epey bir insan bu kadar işsiz. Karşılaştırmayı seviyorum biliyorsunuz. Mesela güzide İzmir şehrimizde 4 milyon 426 bin kişi yaşıyor, Bursa 3 milyon 148 bin kişi gibi. Bir şehir kurup doldursak tüm işsizleri içine, ikisinin arasına girerdi, Türkiye'nin dördüncü büyük şehri olurdu, ismi de "İşsizler" olurdu herhalde.

Teknoloji çağındayız, bu kadar insanı bırakın fabrikalarda istihdam etmeyi, fabrikatör iş insanları fabrikalarını endüstri 4.0 seviyesine çıkartıp mevcut çalışanlarını azaltma hayallerinde. Gelecek endüstri 5.0 olma yolunda. Bir gün belki bunları da inceleriz bir yazıda.

Ünlüler, sinema dizi yıldızları, ses sanatçıları, artistler, magazin camiasının göz önündeki aktörleri, bunlar iyi kazancı olan kişiler gibi görünse de hem sayıları ana sektörlere oranla çok az, hem de bu kişilerin arkasındaki çalışanlar o kadar kazanmıyor, istihdam için yeterli potansiyel yok bu sektörde.

Sanat camiası da öyle, bir kere özel beceri istiyor, herkese nasip olmamış Allah vergisi meziyetler, zaten mevcutların sayısı çok az, istihdam anlamında sıralamaya bile girmez.

Tarihi Haydarpaşa garı arkasındaki arkeolojik kazılar yapmaya başlamışlar, epey büyük bir saha. Binlerce yıl öncesine uzanan şehrin tarihini açığa çıkarmaya çalışıyorlar.  Beşiktaş'ta da var arkeolojik kazılar, kurgan tipi mezarlara rastlanmış, 7-8 bin yıl öncesine uzanıyor tarihi. Takdir ediyorum yapılan çalışmaları, ne gereği var dememişler, şimdi bu alana büyük bir alışveriş merkezi kuralım, parayı vuralım dememişler. Kazıp tarih araştırıyorlar. Görmek isteyene değişen şehir çehresi görünüyor. Arkeoloji bölümünü bitirmiş insanlar için de bir ümit olmuşlar. Ne güzel, de yine bizim derdimizi çözmez, 600 kişilik bir ekip çalışıyor diye biliyorum kazılarda.

Yazar, köşe yazarı, gazeteciler. Bunların da sayısı belli, zorluğu, az kazancı da cabası. Yine hadi burada çalıştırayım desen bir kısmını, binli mertebenin ötesine geçemezsin, İzmir diyoruz, Bursa diyoruz işsiz sayısı için.

İnternet fenomenleri, YouTube, Instagram ve diğer sosyal medyalarda kendince para kazanmaya çalışanlar. Evet, adından belli, fenomen diyoruz, fenomen olmak kolay değil, beğenilen olacaksın, bir elin parmaklarını geçmiyor çok meşhur olmuş olanlar, hadi biz diyelim yüz kişi, yine yetmez.

Çobanlar meşhur oldu son zamanlarda, sırf İzmir il sınırlarında 4700 çoban varmış. Teşvik etsek bile milyonları çoban yapmamız pek mümkün gibi görünmüyor bana. İhtiyaç varsa şimdilik Afgan çobanlar fazlasıyla yetiyordur.

İmam yapalım desem bunlar okuma çağını çoktan geçmişler, nasıl tekrar ilahiyat okutup meslek sahibi yapacağız. Zaten yapsak da toplam 89 bin 259 camimiz var diye açıklamış Diyanet İşleri Başkanlığı. Hadi her imamın yanına bir de bizden olsun deyip bir ikincisini atasak, yedek pilot gibi yani, topu topu 90 bin kişilik iş bulmuş oluruz. Gerçi onlar sadece imamlık yapmıyordu değil mi? Bugünün makbul mesleği.

Bu hesap bana her işveren bir işçi alsa işsizlik sorunumuz kalmayacak sözünü hatırlattı. İyi fikir aslında! Bakıyorum hemen ve toplam esnaf sayısı iki milyonu aşmış diye haberler okuyorum internette. Ama başka haberlerde var, 100 küsur bin esnaf iflas edip kepenk kapatmış. Esnaf olmak zor bu günlerde. Allah yardımcıları olsun.

İnşaat sektörüne hiç girmeyeyim, geçici bir süre için çözüm oluyor belki, ama zaten denendi, bir faydası olmadığı gibi ciddi zararları da oldu. Bakalım onca borcu nasıl geri ödeyeceğiz. Zaten kalıcı istihdam olmadığı için sorunu sadece bir süre için ertelemeye yarıyor.

Aynı şekilde her şehre üniversite adıyla bir kurum açıp, içine ne bir laboratuvar ne bir sosyal tesis kurmamak gibi, sadece bir iki derslik, kimine öğretim görevlisi bile bulamıyorlar halen daha. Sadece işsiz sayısını az göstermeye, sorunu ötelemeye yarıyor tüm bu çabalar. Yapılanlar belki de iyi niyetli çabalar, ama konu vizyon konusu. Planlama konusu. Girmeyelim şimdi o konulara. Yapılanlar ne kadar iyi niyetle yapılıyor olsa da işe yaramıyor, üniversite özelinde yaramadığı kesin.

Tarım ve hizmet sektörü kurtarıcımız gibi görünüyor. Ama hizmet sektörü deyince hep Gazi'nin hikayesini hatırlarım, şu meşhur hikâye, sanırım bir büyükelçinin üzerine garson taşıdığı içkiyi dökünce Atamızın her şeyi öğrettim bunlara, ama hizmet etmeyi öğretemedim demesini.

Hizmet sektörü büyük bir kısmı hem yine mevsimlik hem de koşulları sadece bize bağlı değil. Günün şartlarına göre değişiyor. Şimdi herkes bu sene Rus turistler ne yapacak diye merak ediyor, Ukraynalı olanlar zaten şimdiden ücret ödemeden gelmek zorunda kaldılar. Bel bağlanacak sektör değil.

Tarıma gelirsek o da artık teknolojiden fayda alınması gereken bir sektör, yani sırf istihdam olsun diye insanları tarım yapmaya zorlayamazsınız.

Güzel bir film vardı, yerli film, berber müşterisine hikayeler anlatıyordu, sanırım adı "Yok Artık" olmalı, izlemeyeniniz varsa tavsiye ederim. Herkes bir gün doğaya dönecek diyeyim şimdilik, tarım konusu çok uzun, daha sonra belki döneriz.

Durum bu, işsizlerimizin sayısı her geçen gün artıyor, hayat pahalılığı, ekonominin durumu herkesin içinde hissettiği sorunlar. Sığınmacı sorunu da artık herkesin dilinde, bence beka sorununu tarif et deseler, bence işte beka sorunu budur derim. Kendi memleketimizde bu kadar işsiz insan varken bunca sığınmacıya iş verilmesini anlamak mümkün değil.

Sığınmacılar ve Soydaşlar:

Bu arada sığınmacı derken kültürümüzün bir olduğu soydaşlarımızdan bahsetmiyorum. Soydaşlarımızı sığınmacı olarak adlandırmıyorum ben. İster Irak coğrafyasından ister Suriye'den olsun gelenlerin arasındaki Türkmen kardeşlerimiz için tabii ki gücümüzün yettiğince destek olacağız. Diğer Türk devletlerinden gelenlere de her zaman kapımız açık, soydaşız, kültür birliğimiz var. Türk vatandaşlığı da vereceğiz, gerekiyorsa ev de, iş de, aş da vereceğiz.

Gelenlerin etnik olarak Arap, Afgan ya da başka coğrafyalardan olmaları da aslında sorun değil, yardıma ihtiyacı olan herkese yardım etmek inancımızın gereği, onlara da gücümüz yettiğince yardım edelim, bunca zaman ettik zaten. Sadece başıboş, kontrolsüz yapılmaz bu işler. Hiçbir ülke bu şekilde yapmıyor.

Bu durum kendi işsizlerimizin sorunlarını unutturmamalı. Gerekiyorsa gelenleri kamplar içinde tutup yardımcı olabilirdik hem kontrol altında tutardık hem de demografi değişikliği gibi bir riskimiz olmazdı.

En azından uyanık işverenlerin düşük fiyatlı iş gücü için mevcut çalışanları işten çıkartıp, sığınmacıları işe almaları gibi bir fırsat yaratmazdık. Yeni işsiz orduları yerine belki kendi işsizlerimizin bir kısmına da derman olurduk, işini geliştirenler kendi vatandaşımızı işe almak zorunda olurlardı.

Gelen sığınmacılar arasından da gerçekten ihtiyacımız olan iş dallarında seçerek iş verebilirdik. Almanya, ya da diğer Avrupa ülkelerinde öyle yapıyorlar. Almanya zaten zamanında ihtiyacı olan işgücünün büyük kısmını bizden almıştı, benim de akrabalarım var halen daha Almanya'da, Hollanda'da. Ama hepsi kontrol altında olmalıydı.

Çok uzun yıllar alacak bu sorunu çözmemiz. O da çözebilirsek.

Yine dağıldık biraz, bağlantılı konulardı bahsettiklerim, ama asıl konumuz bu kadar insana nasıl iş bulacağız. Evet, teknoloji sanayide iş gücünün azalması yönünde ilerliyor. Bildik mesleklerde ihtiyaç ortada. Nüfusumuz her yıl %5 gibi artıyor.

İşşiz Sayısı Durmaksızın Artıyor:

Tüm göstergeler her geçen gün işsiz sayısının artacağını gösteriyor. Sığınmacı sorunu olmasaydı da durum fark etmeyecekti. Gelecekte daha da artacak gibi görünüyor işi olmayanların sayısı. Sadece bizde değil, tüm dünyada.

Peki bu duruma çözüm var mı? Bana soruyorsanız benim gelecek hayalimi daha önce yazmıştım, paranın olmadığı bir gelecek, para olmasın derken yerine benzer fonksiyonda bir araç olmasından bahsetmiyorum, her şey ücretsiz. Hayal tabii ki benimki.

Gerçek dünyaya dönecek olursak, çözüm yeni yeni işler bulmakta, bir devlet politikası olmalı bu konu. Dünyaya açılmalıyız, eldeki boşta olan iş gücünü çeşitli iş imkanları ile değerlendirmeliyiz. Tüm bunların yapılmaya çalışıldığının farkındaydım. Afrika açılımları, diğer ülkelerdeki çeşitli girişimler, hepsi kabulüm.

Ama her zaman diyorum, tek kişi olunca yalpalama oluyor, yalpalayınca da güven kalmıyor. Devletin başında olmak öyle az buz sorumluluk değil. O makam bugünün yönetim düzeninde 84 milyonun kaderi demek. Yapılan en ufak yanlışlık milyonlarca insanı etkiliyor. Demek oluyor ki, alınan kararlar bir süzgeçten geçirilmeden alınmamalı. Bu da mevcut sistemin değiştirilmesi demek.

Boşta gezen insan, eğer aileden, babadan, dededen, atadan kalma zenginliği yoksa, geçim derdindedir demektir. Hele bir de aç kalırsa, işte o zaman gözü hiçbir şeyi görmez.

Kimseyi aç bırakmamalıyız, bırakamayız, fıtratımızda yok. 

Gelecek ile ilgili doğru düzgün planlar yapıp, bahsettiğim potansiyel işsizlik artışını da dikkate alarak gerekli sosyal devlet koşullarını şimdiden oluşturmalıyız.

Gelecek gerçek bir sosyal devleti zorunlu kılacak, biraz düşününce herkes bu sonuca varacaktır.

Güzel bir gelecek için her zaman birlikte olalım.

Moskova'dan sevgi ve saygılar.

Araştırmacı Yazar Deniz BURSALIOĞLU
Araştırmacı Yazar Deniz BURSALIOĞLU
Tüm Makaleler

  • 14.05.2022
  • Süre : 1 dk
  • 1317 kez okundu

Google Ads