Site İçi Arama

ekonomi

Kızılay Böyle mi Olmalıydı?

Tabii afetlerde bir tek sağlık konusunda yardım gerekmiyor. Ama nedense benim için Kızılay denince hep sağlık yardımı aklıma gelirdi. Bir de o kenarında kızıl ay olan çadırları.

Küçüklüğümden beri bildiğim ve her başı derde düşene yardıma koşan, özellikle de sağlık konularında afetlerde hastaları tedavi eden kuruluştu Kızılay. 

Hristiyanların kızıl hacı vardı, biz Müslümanların da kızıl ayı.

Tabii afetlerde bir tek sağlık konusunda yardım gerekmiyor. Ama nedense benim için Kızılay denince hep sağlık yardımı aklıma gelirdi.

Bir de o kenarında kızıl ay olan çadırları.

Özellikle depremlerde, ama diğer afetlerde de, evlerini kaybetmiş olan afetzedelerin başlarını sokabilecekleri çadırlar Kızılay tarafından temin edilir, çadırların yerleştirildiği bölgeye bir sağlık çadırı, bir de yemekhane çadırı da kurulur, ve yemeğinden tutun, diğer ne ihtiyaç varsa Kızılay tarafından organize edilirdi.

1999 depreminden hatırlıyorum, ben o zaman Rusya'daydım. Enkazlardan depremzedeleri çıkartan sivil toplum kuruluşu AKUT, profesyonel kurtarma ekibi olarak epey öne çıkmıştı.

Aslında tüm bu kurtarma operasyonları o zamanlar özellikle askeri birlikler ve madenciler tarafından yürütülürdü. Ancak AKUT profesyonel anlamda eğitimli gönüllülerden kurulu bir ekip olduğu için, daha sağlıklı operasyonlar yapma kabiliyetine hâkimdi.

99 depreminin ardından bu işlerin gerçekten daha profesyonel olarak organize edilmesinin önemi anlaşılmıştı.

Tamam, Kızılay vardı, yardımların organize edilmesinde çok faydalı oluyordu, AKUT vardı, kurtarma operasyonlarında başarılıydı, ordu ve diğer kuruluşlarla gönüllüler çok iyi iş çıkartıyorlardı, ancak bir afet esnasında bu birimler arasındaki koordinasyonu sağlayacak bir organizasyon gerekiyordu ve AFAD bu şekilde kuruldu.

AFAD, T.C. İçişleri Bakanlığı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı.

Bu kuruluşun amacı neydi? Afet ve acil durum yönetimi, koordinasyon!

Bu depremde AFAD kendinden beklenen hizmeti maalesef yerine getiremedi.

Şimdi gelelim Kızılay'a.

Dediğim gibi Kızılay'dan beklenen aslında AFAD yönetiminde afetten etkilenmiş afetzedelere, afet sonrası yardım etmesi.

Ancak iktidarın Kızılay'ı amacı dışında, bir anlamda kendi amaçlarına alet etmesi neticesinde, oluşan güven kaybı, Kızılay'ın yeterince yardım toplayamaması ve dolayısıyla güç kaybetmesine sebep oldu.

Bu durum da Kızılay'ın kendince birtakım önlemler almasına sebep oldu. 

Bu önlemlerden birisi çadır üretimini bünyesinde kurmuş olduğu bir şirkete devretmesiydi. Artık Kızılay'ın çadır firması her isteyene çadır üretip parasıyla satmaya başlamıştı.

Hatta Kızılay bile çadır firmasından parası karşılığı alıyordu çadırları. Çünkü çadır firması Kızılay'ın bir kuruluşu olsa da kendi başına bir firmaydı.

Yurtdışından ihtiyacı olanlara da üretebiliyordu, yurt içinden isteyenlere de. Parasını ver yeter!

Bu sadece çadır konusunda böyle değil, konserve de parasıyla başka bir Kızılay kuruluşundan, başka şeyler de!

Bu organizasyonun bu şekilde kurulmuş olması, Kızılay'a bağlı ticari kuruluşların olması eleştirilebilir tabii ki.

Ancak kaynağı yardımlar da olsa işin içinde para varsa, parayı yönetmek isteyen heveslileri de olacaktır.

Zaten gelen yardım paraları yönetilmek zorundadır.

Ancak bu iş birileri için arpalık oluyorsa, işte orada duracaksın!

Bir önceki yazımda da yazmıştım, insanların yardım kampanyalarında bile kendi reklamlarını yapma hevesinde olduklarından bahsetmiştim.

Kızılay da öyle, Kızılay bünyesinde gönüllülük esaslarında çalışanı bulmak o kadar kolay değil. Çalışan kadrolar oldukça yüksek maaşlar alarak çalışıyorlar ve bu kadim kuruluş bugünkü iktidar elinde bir arpalık olmuş durumda. Kendi aralarında bile ganimeti paylaşamadıklarından, İstanbul'da kendi başına özerk, bir anlamda paralel Kızılay kurmuş durumdalar.

Ayrıca bu kadim kuruluşun iştiraklerini borsaya bile açma hevesiyle, tamamen ticari bir kazanç kapısına dönüştürme hevesine kapılmışlar.

İştiraklerin olmasını ve bunların birer ticari kuruluş olması yerine bu işin başka nasıl yapılabileceğini ilerideki bir yazıya erteliyorum. Çünkü şu anda patlak veren skandala odaklanmak istiyorum.

Mevcut iştirakler bazında peki normalde ne olması beklenirdi?

Kızılay'ın çadır üretim firması deprem haberini alır almaz, kendisine çadır siparişi vermiş tüm üçüncü kuruluşların siparişlerini dondurup, erteleyerek elindeki tüm çadırları da Kızılay vasıtasıyla deprem bölgesine göndermeliydi ve yeni üçüncü taraf siparişlerini de deprem bölgesindeki tüm ihtiyaç tamamlanana kadar kabul etmemeliydi. Yani elindeki üçüncü taraf siparişlerini ertelemeliydi.

Çünkü kuruluş amacı olası bir afette, afet bölgesindeki çadır ihtiyacının karşılanmasıydı.

Tamam, normal zamanlarda ücreti mukabilinde gerek çadır ihtiyacı olan diğer devletlere ve gerekse Türkiye'de kurulu diğer sivil toplum kuruluşlarına çadır satması belki normal karşılanabilir. Dediğim gibi aslında bu bile normal değildir görüşümce.

Ancak Türkiye'de deprem olmuş ve siz halen daha yeni sipariş kabul ediyorsanız ve para ile elinizdeki çadırları bir başkasına satıyorsanız, işte buna ancak vatan hainliği demek yaraşır.

Normalde siz bir ticari kuruluş değilsiniz ki! İşlerin bir düzen içinde yürütülmesi için kurulmuş bir yardım kuruluşusunuz. Kızılay bünyesinde bir kuruluşsunuz.

Her ne kadar AHBAP'a satılan çadırlar her halükârda deprem bölgesine gönderilmiş olsa da, hatta AHBAP dağıtımları da AFAD yönlendirmesi ile yapmış olsa da, Kızılay'ın bu çadır üretim kurumunun böyle bir afet zamanında parası karşılığı çadır satması kabul edilebilir bir şey değildir. Bu bir skandaldır! Hem de büyük bir skandal!

Bu yazdıklarımdan AHBAP'ı eleştirdiğim anlaşılmasın lütfen.

AHBAP çalışanları kendilerince yapmaları gerekeni yapmışlar ve deprem bölgesine ellerinden geldiğince hızlı çadır ulaştırmanın bir yolunu bulmuşlar. Zaten AHBAP'ın varlığı da AFAD'a olan güvensizlikten kaynaklanıyor!

Peki nedir öyleyse eleştirim?

Sonuçta maksat vasıl olmuş, çadırlar depremzedelere ulaştırılmış.

Sorun deprem gibi bir afette bile Kızılay'ın çadır üretimi yapan kuruluşunun halen daha ticari kaygılarla satış yapmış olması. İşte benim eleştirdiğim zurnanın zırt dediği yer burası!

Ama AFAD'ın bu çadırları depremzedelere ulaştırmak için gücü yetmemiş ve AHBAP'da bu amaca vesile olmuş, ne güzel işte!

Eğer bu konuda direk AHBAP'ın yardımına başvurulmuş olsaydı, belki bu kadar da sorun yoktu diyebiliriz. Biz götüremiyoruz, alın siz götürün diyebilirlerdi! Bu bile sorunlu bir durum, ama bir anlamda kabul edilebilir!

Eleştirilerimiz AFAD'ın, ya da Kızılay'ın niye çadırları deprem bölgesine ulaştırmak için kendi güçleri yokmuş acaba seviyesinde kalırdı.

Ama durum bu değil ki.

Düşünebiliyor musunuz, çadırları ulaştırması gereken kurumlar zamanında afet bölgesine ulaştıramadıkları için AHBAP tamam kardeşim, neyse ücreti söyleyin, biz parasıyla alalım ve kendimiz götürelim demiş. Yani bu bile iktidar kontrolündeki bu kuruluşların ne kadar beceriksiz olduklarının bir kanıtı.

Yani burada tek görevi afet zamanı afetzedelere yardım etmek olan bir kuruluşun, Kızılay'ın, bu zor zamanda bile yaptığının yardım amaçlı değil de, ticari amaçlı bir faaliyet olması!

Nüansı görebiliyoruz musunuz?

Bu olay bana kurumların gelinen noktada ne kadar amaçları dışına çıkmış olduklarını, ne kadar bozulduklarını, ya da bu kurumların başlarına iktidar tarafından getirilen yöneticilerin ne kadar liyakatten uzak olduklarını gösteriyor.

Tabii içten içe çürüyen bir tek bu kuruluşlar değil. Kuruluş amaçlarının bile bilincinde olmayan kişiler tarafından yönetilen birçok başka devlet kuruluşu da var!

Ondan sonra da, deprem olduktan sonraki ilk 48 saatte iktidarın insanlara yardım elini uzatamadığını haykıran bir çok depremzedenin haykırışlarına yüreğimiz paramparça oluyor.

Bu bahsettiğim 48 saat ise, nice nice canların yitirildiği o kritik süre. Hani ilk 72 saat çok önemlidir diyorlar ya, bu sürenin üçte ikisi!

Bu süre içerisinde yardım eli uzanmadığı için on binlerce insan öldü enkaz altında. Enkaz altındaki insanların ne acılarla son saatlerini geçirdiklerini düşündükçe açıkçası benim uykularım kaçıyor. Yakınlarının seslerini duyup da yardım edemeyenlerin hallerini varın siz düşünün.

Biz bunları yaşamaya layık bir toplum değiliz! Kimsenin hakkı yok bizlere bunları yaşatmaya.

Depremin bir felakete dönüşmesinin sebeplerine girmiyorum bile, topluca bir vurdumduymazlık ve aymazlıktır tüm bu olanların sebebi.

Toplumca bilimden uzak kalmış olmanın, ahlâk yoksunu kadroların sebep olduğu bir yıkımdır bu enkazlar ve enkazların altında yitip giden canların bedduaları elbet bir gün bunlara sebep olanların defteri kebirlerinde yazılı suçları olarak önlerine konulacak ve hesabı Cenabı Hak tarafından sorulacaktır.

Ez cümle, kurulan bu talan düzeninin en kısa zamanda düzeltilmesi şart oldu.

Umarım toplum olanlardan ders almıştır da, değişimin gerekli olduğunu anlamıştır.

Maçlarda çıkan kitlelerin haykırışları korku duvarlarının yıkıldığının habercisi, birileri için ise korkulu kabusların başlangıcı.

Umarım bu kabuslar zaten yeterinden fazla olan baskı rejiminin daha da artması ile neticelenmez.

Ama fark etmez, değişim çok yakında, rüzgarının sesi gelmeye başladı bile!

Moskova'dan herkese sevgi ve saygılarımla

Araştırmacı Yazar Deniz BURSALIOĞLU
Araştırmacı Yazar Deniz BURSALIOĞLU
Tüm Makaleler

  • 01.03.2023
  • Süre : 6 dk
  • 1044 kez okundu

Google Ads