Konut Ne Demek?
Konut dediğin içinde yaşadığın yerdir. Gözünü kapatıp gönül rahatlığı ile uykuya dalacağın yerdir. Yani kendini hem konforlu, hem de güvende hissettiğin yerdir. O yüzden çok detayına girmeyeceğim, ama yaşam koşullarına uymayan yapılardan konut olmaz.
Konut ruhsatlarını kim veriyor?
Belediyeler!
Hangi belediye hangi yapıya burada oturulamaz diye ruhsat iptali yaptı bugüne kadar biliyor muyuz? Ben bilmiyorum, ama belki böyle bir bilgi vardır belediyelerin elinde.
Gazetelerde arada ruhsat iptali konusunda haberlere rastlıyoruz, ama bunlar daha çok mimarlar odası ile yapı sahibi arasında, ya da kimi belediyeler büyük bir inşaat yapan yatırımcının projesinden farklı olarak daha büyük ya da daha yüksek bina yapmaya kalkması durumunda, biraz da alınması gereken vergilerin alınamadığı üzerine açılan davalar.
Herhangi bir belediyenin bir konut binasını inceleyip, hayır burada oturulmaz diye ruhsat iptal ettiğini ben duymadım.
Bir aralar Beyoğlu'nun arka sokaklarında artık sokağa binadan düşen bir şey olduğu için, tehlikeli diye boşaltılan bina haberi okumuştum. Ama o haber de binanın eskimesi yüzündendi. Düşen beton parça yol kenarına park etmiş bir aracın üzerine düşmüştü de, şikayet dolayısıyla bina boşaltılmıştı sanırım.
Evet, bugün ülkenin ekonomik durumu yüzünden tavuk kümesini bile biraz kozmetik tamiratla konuta çevirdikleri bir Türkiye'de, ben ne konudan bahsediyorum.
Fırsatını bulan dünyanın parasına garip yerleri bile kiraya verme hevesindeyken, ben konut ruhsatı iptalinden bahsediyorum. Ben kendime bile yakıştıramadım şimdi bu dediğimi.
Üstelik halen daha bunca ruhsatsız binamız varken.
Belli aralarla oy peşine imar afları çıkartılırken bu ülkede, ben konut ruhsatı iptalinden bahsediyorum.
Evet, belki farkında değilsinizdir. Normalde her yapı konut ruhsatı alamaz.
Bir yapının konut olması için belli şartlara haiz olması gereklidir. İçinde yaşamak için yapılır konut yapıları. Yaşam ise en doğal insan hakkımız.
Yani belli kuralları vardır konut binalarının. Bir ambar, ya da bir fabrika binasından farklıdır kuralları.
Öyle arsanın bilmem kaçta birine inşaat yapılabilir, şu oranda çıkma yapılır gibi bana göre saçma sapan olan kurallardan bahsetmiyorum.
Konut dediğin içinde yaşadığın yerdir.
Gözünü kapatıp gönül rahatlığı ile uykuya dalacağın yerdir.
Yani kendini hem konforlu, hem de güvende hissettiğin yerdir.
O yüzden çok detayına girmeyeceğim, ama yaşam koşullarına uymayan yapılardan konut olmaz.
Üstelik uyku gibi bir anlamda bilincimizin kapalı olduğu bir süre içinde bulunuyorsak!
Deprem ise bildiğiniz gibi herkes uykudayken oldu!
Konut dediğin yapının gerçekten güvenli olması gerekir.
Konut ruhsatı ise devletin, evet bu konuttur, içinde gönül rahatlığıyla uyuyabilirsiniz diye verdiği evraktır.
Yani sorumlu arıyorsanız, en baştaki sorumlu devlettir.!
Oturduğumuz yer gerçekten sağlam mı?
Bunu hepimiz merak ediyoruz muhtemelen.
O yüzden, bu deprem bir vesile olsun, gelin konutlarımızı kontrol edelim, uzmanlarına kontrol ettirelim.
Kanımca ülkedeki tüm konutların devlet tarafından en kısa zamanda gözden geçirilerek, ya yaşam koşullarına uyumlu olması sağlanmalıdır, ya da olmuyorsa ruhsatları iptal edilerek, yıkılıp yerlerine yaşam için uygun konutlar yapılmalıdır.
1999 depremi sonrasında furya halinde evlerine güçlendirme yaptıranlar vardı. Yatağının üzerine özel çelik karkas yaptıranları bile hatırlıyorum. Yanı başına deprem çantası hazır edip uyuyanlar da vardı diye hatırlıyorum. Belki halen daha alışkanlık edinip böyle uyuyanlar vardır.
Aradan geçen zaman içinde, insanların o ilk günlerdeki hassasiyetleri ve korkuları geçti gerçi.
Arada televizyonlarda uzmanların deprem konusundan bahsettiği programlar bile popülaritesini kaybetti. Reytingleri en düşük çıkan programlar oldu bu tarz programlar.
Bugünlerde ise gecemiz gündüzümüz yine deprem oldu.
Çok büyük bir felaket, yine büyük acılar.
Muhtemelen şu anda bile evini tekrar kontrol ettirmek için uzman aramaya başlamış bir sürü insan vardır.
Yine eski sendromlar nüksetmeye başladı. İnsanların yüreklerinde inceden bir tedirginlik oluşmaya başladı. Korkular yine baş göstermeye başladı.
Bir yandan insanlar perişan vaziyetteler deprem illerinde. Bir yandan da ülkece nasıl yardım edebiliriz diye herkes bir çare düşünmeye çalışıyor. Ama bir yandan da insanlar korkuyor. Başını yatağına koyduğunda tavanın üstüne üstüne geldiğini hisseden bir sürü insan var.
Psikolojik bir sendroma dönmek üzere tüm bu yaşananlar. Hepimiz için.
İşte en kötüsü de bu.
Güvenemiyorsun, hiçbir şeye, hiçbir kimseye güvenemiyorsun. Yapılan açıklamalara güvenemiyorsun. Kim yaparsa yapsın, ne kadar masum olursa olsun açıklamalar, söylenen hiçbir şey doğru değilmiş gibi geliyor.
Çünkü artık güven kalmamış durumda.
Bunlar insani tepkiler tabii ki, şu anda deprem bölgelerinde olanların ruhsal hallerini tahayyül dahi edemiyorum. O yüzden oralarda gelen devlet görevlilerine insani tepkiler verenlere de sanırım katlanmak gerekiyor.
Ama gelen tepkileri engellemek için yapılan sosyal medya kısıtlaması da hiç doğru değil.
Haberleşme ağının şu ana kadar çözülememiş olması yetmiyormuş gibi, en azından ülkedeki tüm mobil baz istasyonlarının şimdiye kadar bölgeye yerleştirilmiş olması gerekmiyormuş gibi, bir de mevcut internetin kısıtlanması gerçekten olacak şey değil.
Bunun yanında yaşadığımız çevrenin de güvenli olup olmadığı bir başka konu.
Mesela benim küçüklüğümde geceleri sokaklarda gezen ve arada düdük çalan bekçiler olurdu. Şimdi de var galiba. Ama o eskiden olduğu gibi babacan bekçiler var mı bilmiyorum. Şimdi bildiğim kadarıyla bekçilik müessesesi başka amaçlarla kullanılıyor.
Ancak bekçilik bile yaşadığınız yerin güvenliği içindir. En azından hırsız girmesini engeller bekçiler.
Şimdi büyük ihtimal deprem olan bölgede olağanüstü hal ilan edilecek.
Çünkü devletin sokaklara güvenliği ve asayişi sağlayacak bir bekçi bile koyması mümkün değil. O yüzden OHAL belki de gerekli gerçekten.
Ancak bu statünün bölgeden gelecek haberleri engellemek amacıyla kullanılması durumunda, zaten yakınlarını kaybetmenin acısıyla infial halinde olanları çok daha fazla tedirgin edeceği görüşündeyim.
OHAL ilan edilecekse bile, bu yetkinin koordinasyon amacıyla kullanılması gereklidir. Bir de tabii ki bölgede istenmeyen yağma ve başka hazin olaylara engel olunabilmesi amacıyla kullanılmalıdır.
Aslında ilk gün bu kargaşa askerimiz tarafından da sağlanabilirdi belki, ama asker için de başka türlü travmalar yaşadığı için bu ülke, sanırım askere başvurmaktan çekinildi başlarda. Şu anda haberlerden öğrendiğim kadarıyla jandarma ve asker güvenliğin ve asayişin sağlanmasına yardımcı oluyor.
O yüzden konsantrasyonumuzun şu ana kadar tam olarak yapılamamış olan koordinasyona verilerek, gelen yardımların hakkaniyetle dağıtılması ve artık belki de mucize diyebileceğimiz bunca süre sağ kalabilen canların enkaz altından çıkartılmasına konsantre olunması hepimiz için daha hayırlı olacaktır.
Havaların da soğumaya başladığını göz önüne alacak olursak devletimizden tek beklentimiz iyi bir koordinasyondur. Gecikilmiş olsa da bu insanlar sıcak bir çorbayı ve içinde biraz ısınabilecekleri bir çadırı hakkediyorlar. Tabii bir de ihtiyaçlarını giderebilecekleri sıhhi bir tuvaleti.
Tekrar tüm Türkiye'ye başımız sağolsun diyorum. Umarım kısa sürede tüm bu acıları geride bırakabiliriz.
Moskova'dan herkese sevgi ve saygılarımla