Sanal Alem ve Gerçeklik Arasında İnsanlık
Küreselleşme sonucu tüm toplumlarda kitlelerin yerini “sessiz yığınlar” alıyor. Bir kitle iletişim aracı olan sosyal medya, manipülasyon ve propaganda aracı halini almıştır. Ayrıca sosyal medya insanlara sınırsız bir eğlence alanı sunmaktadır. İnsanlar artık, bol ışıklı bilgisayarların içerisinde, rengârenk gösterilerin bulunduğu çevrimiçi oyunlar ve canlı video paylaşımlarıyla sanal alemde simüle yaşamlarla ve kurgularla vaktini harcamaktadır.
“Gerçekleştiği an ortadan kaybolmaya başlayan bir gerçeklik evreni içinde yaşıyoruz…”
Jean Baudrillard
“Küresel Köy” (The Global Village) terimi, Kanadalı yazar Marshall McLuhan’ın 1964 yılında yazdığı Gutenberg Galaksisi isimli kitabında yer alan bir kavramdır. McLuhan bu kavramı teknolojinin ve bilginin hızlı bir biçimde yayılmasının dünyayı nasıl küçülttüğünü açıklamak için kullanmıştır. Medya teorisyeni McLuhan elektronik iletişimin yaygınlaşmasıyla birlikte, dünyanın küçük bir topluluk gibi olacağını ve teknolojik gelişmelerin dünyayı küresel bir köye dönüştüreceğini 60’lı yıllarda söylemişti. “Küresel Köy” kuramı günümüzde gerçekleşmiştir. Artık bu küresel köyde hiçbir coğrafi sınır tanımadan kolay ve hızlı bir şekilde iletişim kurmak mümkündür. Bu sınır tanımaz iletişim kültürler arasında da etkileşimi arttırmış ve yeni bir toplum tipinin oluşmasına neden olmuştur. McLuhan teknolojiye bağlı olarak iletişim araçlarını insanlığın gelişmesi yolunda son derece olumlu gelişmeler olarak görmüştür.
McLuhan “Küresel köy” kavramı ile kitle İletişim araçlarına olumlu bakarken Fransız sosyolog, düşünür Jean Baudrillard ise kendi geliştirdiği “Simülasyon Kuramı” ile iletişim ortamındaki değişime ve medyanın ortaya çıkardığı yeni duruma olumsuz bir tutum takınmıştır. Baudrillard, bu kuram ile tüketim toplumu üzerine düşünceleriyle ve medya analizleriyle günümüz dünyasına farklı bir perspektif getirmiştir.
Simülasyon evreni nedir?
Simülasyon gerçeğin bir kökenden yoksun olarak modeller aracılığıyla üretilmesidir. Baudrillard; gerçek ve hayal arasında ayrımın yapılamadığı simülasyon evreninde veya bir başka deyişle sanal alemde yaşayan insanları Kubrick’in 2001 filmindeki bilgisayar denetimi altında uzayda ilerleyen derin koma halindeki yolculara benzetmiştir. “Haberleşme ve iletişim toplumu bir beden gibi hayatta tutuyor. Bu beden, kan dolaşımı, soluk alıp verme, metabolizma, kalp atışları, hücre yenilenmesi gibi tüm yaşamsal işlevlerini sürdürüyor; tıpkı uzay gemisindeki yolcuların biyofizyolojik işlevlerini sürdürmesi gibi. Yalnız buralarda yaşama dair hiçbir şey yok”.
Baudrillard, bu cümlesiyle günümüzdeki insanların kitle iletişim araçlarının kontrolü altında yaşamlarını sürdürdüklerini belirtiyor. Ayrıca Matrix filmi de yaşadığımız dünyanın sanal bir aleme dönüştüğünü anlatarak kodlarla yönetilen kurgulanmış bir çeşit paralel evreni bize aktarıyor. Evrenimiz artık kurgu içinde bir başka kurgudan ibaret. Garip olan şu ki, hangi evrende yaşadığımızı tayin etmekte bile zorlanabiliyoruz.
1970’lerden sonra neo-liberalizm düzeni tam manasıyla tüm dünyaya hâkim oldu. Üretim düzeninden tüketim düzenine geçildi. Yaşam alanları tüketim etkinlikleriyle kaplandı. İnsanlar gerçeklikten kopmaya başladılar. Sanki bambaşka bir alemde yaşamaya başladılar. İşte bu yeni düzen sanal alemdir. Bu alemdeki sistem kendi düzenini dayatmaktadır. Sistem kendi değer ve ahlak mekanizmasını üretmiştir. İnsanlar varoluşlarını devam ettirebilmek için bu sistemin tüm etkinliklerine hem düşünsel olarak hem de fiziksel uyum göstermek zorunda kalıyor. Bu evrende her şey gibi insan da bir göstergeye dönüşmüştür.
Sanal evrende var olmak için kendini sistemin beklentilerine uyumlu hale getiren sıradan insan, uğradığı dönüşümün henüz tam manasıyla farkında değildir. Öte yandan sanal alemin var olmasını sağlayan kitle iletişim araçları, yeni sistemin de devam etmesine hizmet etmektedir.
Sanal Alem ve Kitle İletişim Araçları
Kitle iletişim araçlarının ürettiği aşırı hız ve anlam bolluğu insanları zihinsel olarak dönüştürüp sistemin istediği doğrultuda tüketim düzenine uyumlu hale getirmektedir. Bu bağlamda, televizyonda gösterilen savaş haberleri gündelik yaşamın şiddet tüketimine örnek teşkil ediyor.
Teknolojik ilerlemeler kendi kendini tekrar ederken hız var olan durağanlığı gizliyor. Aslında sadece sanal gerçeklik kendini sonraki aşamalara hazırlıyor. Hız, hem sistemin sunduklarının inandırıcılığını artırıyor hem de gerçeklik yanılsaması yaratarak insanı bu yanılgının içine çekiyor ve sanal alemin beklentilerini karşılayacak şekilde insan dönüşüyor.
Bu yeni alemde, Dünya Hükümeti, gelişmiş kitle iletişim araçları ve sosyal medya ile toplum mühendisliğini kullanarak herkesin her zaman düzenden memnun kalmasını ve kimsenin isyan etmek için bir gerekçesinin olmamasını sağlıyor. Artık kişisel özgürlük, sanal alemde bir görünümden ibarettir.
Aslında sanal aleme hükmeden sistemin sunduğu seçenekler arasından yapılan sınırlı seçimleri yaşıyoruz ve bu durumun çoğumuz farkında bile değiliz. Farklılaşmalar ya da çeşitli kişiselleştirmelerin hepsi önceden bir kod ve model doğrultusunda belirlenmiştir. Önce yeni bir ekonomik sistem, sonra belirli bir kültürel sistem ve en sonunda belirli bir insan tipi oluşturuluyor.
Bu insan tipi maddi zenginliklerini kaybetmemek adına var olan sistemin devam etmesinden yanadırlar. Siyasetçiler için de durum farklı değildir aslında. Dünyanın çeşitli ülkelerindeki siyasetçiler tarafından farklı ekonomik politikalar belirleniyor gibi görünüyor ama neredeyse hepsi kapitalist ekonomi anlayışını yansıtıyor. Aslında siyasetçiler bile “yönettiklerini” sanıyorlar ancak gerçekten önemli tercihler; ekonomistler, bankacılar ve iş insanları tarafından çok önceden belirlenmiş oluyor.
Sanal alemde “anlam üretme” bu kurgusal oyunun bir parçasıdır. Anlam üretmenin en etkili yolu da haber üretmektir. Bir düzmeceden, hayali bir senaryodan ya da kurgudan ibaret bir haber bize son derece tarafsız, özgür ve demokratik bir biçimde sunulabilmektedir. Sanal Alemin egemenleri, sürekli kendi belirledikleri çerçevede haber üretiyor, bunlarla yeni anlamlar oluşturuyorlar ve dolaşıma sokuyorlar. İnsanlar bu üretilmiş haberlerin veya gerçek haberlerin yerine benzerlerinin sunulduğunun farkına varılmasın diye aralıksız haber bültenleri ve kodlarıyla göstergeler sürekli yineliyor. Başka bir ifadeyle, haberler ister politik ister kültürel olsun: tüm haberler hepsi suya sabuna dokunmayan mucizevi bir formata dönüştürülüyor ve tekrar tekrar ekranlarımıza getiriliyor. Bunun sonucunda haber inanılır hale geliyor ve olmayan şeyler, “oluyor” gibi toplum tarafından kabulleniliyor. Bu kabullenme de sanal alemdeki sanal gerçekliğin devamını sağlıyor.
Kitle iletişim araçları ile sağlanan hız, insan ilişkilerini de hızlandırmıştır. İnsanlar arasındaki ilişkilerin derinleşmesi ve sürekliliği için gerekli “zaman olgusu” yok edilmiştir. Bu durum da insanlar arasındaki ilişkileri yüzeysel ve kısa süreli ilişkilere dönüştürmüştür. Hız; “an” ları öne çıkarmış ve insan hayatı adeta anlara bölünmüştür. Böylece insan ilişkileri bütünlükten kopmuş ve sürekliliği sona ermiştir.
Kitle iletişim araçları ayrıca anlamayı güçleştirecek ve rasyonel düşünmeyi bozacak ölçüde bir enformasyon akışına neden olmaktadır. İnanılmaz miktarda bilgiye maruz kalıyoruz ve sansürcüler bile durdurmak yerine çelişkili ve yanlış bilgi yayıp lüzumsuz şeylerle dikkatimizi dağıtabilmek için gerçek bilgiden uzak tutmayı yeterli görüyorlar. Elimizde akıllı bir telefon varsa okuyup dinleyebileceğimiz Vikipedi maddelerine, TED konferanslarına ve Twitter’daki gündeme bakmaya ömrümüz yetmiyor. Dünyanın dört bir yanındaki insanlar Rusya’nın Ukrayna’ya savaş açmasından, Kuzey Kutbu’nda eriyen buz tabasından ya da Afganistan’da Taliban tarafından ezilen kadınlardan bir tık uzak noktada tutuluyorlar. Ancak, o yoğun bilgi akışı içinde sıradan bir insana ‘ne oluyor’ dediğinizde, gerçekten ne olduğunu anlamadan seyretmeye veya okumaya devam ettiğini anlıyorsunuz.
Küreselleşme sonucu tüm toplumlarda kitlelerin yerini “sessiz yığınlar” alıyor. Bir kitle iletişim aracı olan sosyal medya, manipülasyon ve propaganda aracı halini almıştır. Ayrıca sosyal medya insanlara sınırsız bir eğlence alanı sunmaktadır. İnsanlar artık, bol ışıklı bilgisayarların içerisinde, rengârenk gösterilerin bulunduğu çevrimiçi oyunlar ve canlı video paylaşımlarıyla sanal alemde simüle yaşamlarla ve kurgularla vaktini harcamaktadır.
Sonuç:
Neticede, sanal alemdeki günümüz toplumsal hareketleri, klasik toplumsal hareketlerden farklılaşmıştır. Toplumsal olmaktan çok kültürel ve gündelik hayata odaklı seyretmektedir. Çünkü günümüzde bireysel değerler önem kazanmıştır. Gündelik yaşamla ilgili ya da kendi yaşam tarzlarıyla ilişkili olaylara yoğunlaşma söz konusudur. Eski toplumsal hareketler kendi içinde bir ideal barındırıyordu ve tüm toplum için iyi olan, bireyler için de iyi olarak düşünülüyordu. Oysa, yeni toplumsal hareketler, belirli bireysel talepler peşinde koşan, kimlik ve hayat tarzı üzerinde duran hareketlerdir. Bunun sebebi, tüketim toplumunda bireye tüketim öğretilmiş, bir davranış biçimi haline gelmesi sağlanmış ve sonuç olarak bütünleştirici ve denetleyici bir toplumsal değerler sistemi olarak tüketim toplumu yaratılmıştır.
Sistem ve birey birbirilerini karşılıklı tamamlamaktadır. Birey tükettiği ölçüde sistemi üretirken, sistem de bireyin daha çok tüketmesi için çalışmaktadır. Günümüzün İnsan ilişkileri haber akışlarından, devrelerden ve kısa cevaplı sorulardan oluşmaktadır. Yaşadığımız “küresel köy” bilgi ve görseli “an”larda hızla tüketilmektedir. Sosyal ilişkiler; Twitter ve İnstagram gibi sosyal medya araçları ile sanal kimliklerle sanal bir alemde yaşanmakta ve kısa sürede de tüketilmektedir.
Kaynaklar:
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/83900
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/588409
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/2053358
Yuval Noah Harari, 21.Yüzyıl için 21 Ders (Çev. Selin Sıral), Kolektif Kitap, Birinci Basım.
http://openaccess.maltepe.edu.tr/xmlui/bitstream
/handle/20.500.12415/8068/10406652.pdf?sequence=
1&isAllowed=y