Tabut Binalar Yapmaktan Artık Vazgeçme Zamanı Gelmedi mi?
Bazen deprem bilardo toplarında olduğu gibi ani vuruşlarla binaya tesir ediyor, bazen binaya sandık örneğinde olduğu gibi itme çekme kuvveti uyguluyor, bazen düşey yönde binayı kaldırıp indiriyor. Ama çoğu zaman da tüm bu etkiler halat örneğinde olduğu gibi dalga etkisi ile binayı sarsıyor. Özellikle uzun binalarda halat etkisi çok daha fazla oluyor.
Bugün size birbiri ile pek de alakası yokmuş gibi görünen birkaç konudan bahsedeceğim.
İlk konumuz bilardo.
Ben iyi bir bilardo oyuncusu olmasam da, fırsat buldukça arada sırada bilardo oynamayı severim.
Epey zamandır oynamadım aslında, ama o bilardo taşlarının birbirine tokuşmasının sesi güzeldir. Epey bir sakinleştirir beni.
Bilmeyenler için hatırlatayım isterseniz, isteka dediğimiz bir sopa ile yuvarlak toplara vurularak oynanan bir oyundur bilardo. Farklı tipleri vardır. Ama hepsi çuha kaplı, farklı boyutlarda ve farklı tiplerde masalarda oynanır. Türlü türlü oyun vardır oynanabilen.
Burada benim dikkat çekmek istediğim şey, bir topa isteka ile vurduğunuzda ne olduğu.
Top isteka ile vurduğunuz hıza bağlı olarak belli bir hız kazanır ve o hızla gider bir diğer topa çarpar. Hızının bir kısmını o topa aktarır ve vuruş açısına göre o top bir yana, vurduğunuz top bir başka yöne savrulur.
Sahi, topa vurduğunuzda sizce ne oluyor aslında?
Anlık bir vuruş ve topun belli bir hız kazanması, ilginç gerçekten.
Topun belli bir ağırlığı var ve vurduktan sonra duran top belli bir hız kazanıyor. Bir süre sonra duruyor, ama o ilk andan itibaren bantlara çarpa çarpa yuvarlanıyor.
Daha hafif bir topa aynı şekilde vursanız hafif top çok daha hızlı gidecektir. Daha ağır bir top olsaydı ise daha az bir hız kazanacaktı.
Yani topun ağırlığı, kazandığı hız ile ters ilişkili. İlk başta vuruş kuvvetiniz değişmediği sürece, ne kadar ağır top, o kadar az hız, ne kadar hafif top, o kadar çok hız.
Şimdi gelin bir başka konuya göz atalım.
Yerde ağır bir sandığı iteklediğinizi düşünün. İteklemeyi bıraktığınız anda sandık bilardo topunda olduğu gibi hareketine devam etmez. Olduğu yerde kalır.
Götürmeniz gereken yere ulaşabilmesi için sürekli iteklemeniz gerekir.
Üstelik epey ağır bir sandıksa iterken epey yorulursunuz. Halbuki bilardo topuna anlık bir vuruş yapıp, daha sonra topun hareketini sakin sakin izliyorsunuz. Sandık ise sürekli bir itekleme gerektiriyor.
Ağır bir sandıksa epey zorlanırsınız, hafif bir sandıksa fazla güç harcamadan götüreceğiniz yere kadar rahatça götürebilirsiniz.
Bu da bilardo toplarına benziyor, ama burada uygulanan kuvvette bir süreklilik gerekiyor.
Haydi bir başka konuya bakalım.
Yerde bir kutu var ve siz kaldırıp daha yüksek bir yere koyuyorsunuz.
Bunu yapmak için de belli bir güç harcarsınız.
Kutu yerde duruyordu, şimdi ise daha yüksek bir yerde yine duruyor. Ama siz biraz yoruldunuz. Çünkü güç harcadınız.
Yukarıya bir yere dedim, ama kaldırıp kenara koysanız da fark etmez, yine bir güç harcamanız gerekir.
Kutu daha ağır olsaydı, harcadığınız güç daha fazla olacaktı. Hafif ise daha kolay halledecektiniz verilen görevi.
Gelin şimdi bu üç konunun birlikte olduğu bir başka örneğe göz atalım.
Yerde serili ağır ve uzun bir halatı size bir metre yana kaydırın desem ne yaparsınız?
Seçeneklerden ilki bilardo topunda olduğu gibi halatı tekmeleye tekmeleye yana kaydırırım olabilir.
Bir başka yolu elimle çekiştire çekiştire yana kaydırırım da olabilir.
Bir başka yolu da bir ucundan tutar kaldırırım ve bir metre yana sere sere sonuna kadar yavaş yavaş yer değiştiririm de olabilir.
Bu dediklerim yukarıda verdiğim örneklerle uyumlu çözümler.
Gelin size bir başka yolunu söyleyeyim.
Halatın ucundan tutun ve şöyle sert bir dalgalanma yapın halata. Dalga hareketi halatın ucuna kadar ilerleyecektir. Bu arada elinizi de yavaş yavaş yana kaydırırsanız, yukarıda harcadığınız güçten çok daha az güç harcayarak halatı yana kaydırabildiğinizi göreceksiniz.
Halat ağır ise dalgalanma hareketi vermek için biraz daha zorlanırsınız, hafifse daha kolay hallolur.
Şimdi biraz da elma toplayalım. Ya da dut da olur. Ben dutu çok severim. Maalesef Moskova'da her zaman bulunmuyor.
Eğer dut toplayacaksanız biliyorsunuz, önce ağacın altına bir örtü gerilmesi gerekir. Bu amaçla sanırım birilerinin yardımına ihtiyacınız olacaktır. Örtüyü yere serseniz de olur, ama birilerinin tutması daha iyidir.
Örtüyü gerdikten sonra yapacağınız şey dalı biraz sarsmak olacaktır. Daldaki dutlar sapır sapır dökülür.
Afiyet olsun, afiyetle yiyin.
Elma için eğer gözünüze kestirdiğiniz yukarılarda bir yerlerdeyse, uzun bir sopa ile dala vurmanız gerekecektir.
Düşen elmayı yine aşağıda gerili bir örtü olursa zarar görmeden toplayabilirsiniz.
Tek bir elma ise amacınız, yere düşse de olur. Bizim bahçede canım elma çektiğinde ben bazen böyle yapıyorum. Dalından yendiğinde tadı da çok daha lezzetli oluyor.
Bu dediklerini niye anlatıyorsun diyebilirsiniz.
Birbiri ile çok ilgisi yokmuş gibi görünen bu olaylar aslında bir deprem esnasında binalarımızın etkisi altında kaldığı kuvvetlere birer örnek.
Bazen deprem bilardo toplarında olduğu gibi ani vuruşlarla binaya tesir ediyor, bazen binaya sandık örneğinde olduğu gibi itme çekme kuvveti uyguluyor, bazen düşey yönde binayı kaldırıp indiriyor.
Ama çoğu zaman da tüm bu etkiler halat örneğinde olduğu gibi dalga etkisi ile binayı sarsıyor.
Özellikle uzun binalarda halat etkisi çok daha fazla oluyor.
Tüm bu etkiler ise elma ya da dut toplamada olduğu gibi binanın temelden sarsılması şeklinde oluyor.
Binada bir takım kalıcı yer değiştirmeleri olduğunda ise, kutuyu kaldırıp bir yana koymamız gibi, bina deprem yüklerini soğurmuş oluyor. Gelen enerjinin bir kısmı kutu için harcadığımız güç gibi harcanmış oluyor.
Artık binanın esnekliğine ve ağırlığına bağlı olarak her binanın üzerine gelen deprem yükleri değişiyor.
O yüzden her binanın hesabı kendine özgü olmak zorunda.
Daha ağır binalar daha fazla kuvvet çekiyor üzerine. Hafif malzemelerden yapılmış olan binalar daha az deprem yüküne maruz kalıyorlar.
Oluşan toplam yük kolonlar arasında kolonların esnekliğine bağlı olarak dağılıyor ve daha esnek kolonlar daha az kuvvet taşırken, esnekliği daha az olan kolonlar üzerine çok daha fazla kuvvet düşüyor.
Kolonların esnekliği ise içerisindeki donatıya, kolonun boyutlarına ve kolonların uzunluğuna göre değişiyor.
Kısa kolon etkisi diye çok önceleri bir yazı yazmıştım kolonlar üzerine.
Tüm yapı elemanlarının hesapları özenle yapılmalı ve gelen kuvvetleri taşıyabilecek şekilde tasarlanmalı.
Bu ise deneyim istiyor. Öyle koy programa, çıksın sonuç derseniz, bu muhakemeyi yapmadığınızda, yapı elemanları depreme dayanamıyor ve depremde kırılan bir kolon bile binanın toplam yük taşıma sistemini bozarak netice binanın tümden yıkılması ile sonuçlanabiliyor.
Yani ciddi iştir inşaat mühendisliği!
Aslında çok zor değil tabii ki, yukarıda da örneklerle anlatmaya çalıştığım gibi bina üzerine gelebilecek kuvvetler günlük yaşamda da karşılaştığımız, bildiğimiz şeylere benzer kuvvetler ve biz inşaat mühendisleri bir şekilde bu kuvvetleri hesaplamasını biliyoruz. Okulunda öğretiyorlar neyi nasıl hesaplamamız gerektiğini.
İyi ve deneyimli bir mühendis rahatlıkla sağlam bir bina tasarlayabilir.
Sorun daha çok inşaatlarda kullandığımız oldukça eğitimsiz iş gücünden kaynaklanıyor diyebilirim.
Eğitimsiz iş gücü kullandığınızda, arkanızı döndüğünüzde eğer iş yapılması gerekilen gibi yapılmıyorsa, siz istediğiniz kadar kontrol etmeye çalışın. Yine de istenen kaliteyi yakalamanız mümkün olmayacaktır. Her yapılanı da kontrol etmeniz mümkün değil.
Bence belki de inşaatlarda kullanılan iş gücünün de meslek okullarında yetiştirilmesi gerekli. En azından lise seviyesinde meslek liselerinde yetişmiş kadrolarla çalışılması zorunlu olsa faydası olur bence.
Sorunun başka boyutları da var tabii ki, daha önce de yazdığım gibi bu konu şehir planlamasından tutun, her önüne gelenin inşaat yapmasına kadar ve rant hevesiyle yapılan binalardaki kaliteden verilen ödünlerle, belediyelerdeki yolsuzluklar ve gereğinden fazla kat izinleri verilmesi, ve yanlış zemin seçimleri de buna eklenince, geldiğimiz durum işte bu oluyor.
Ne yaparsan yap, bu düzen değişmedikçe, daha çok uzun süre depremler sonrasında ağlaşır dururuz.
Bir mühendis olarak, meslek yaşamımda gerek yüksek katlı binaların tasarımları olsun ve gerekse çeşitli mühendislik tasarımları olsun, yapmış olduğum çok farklı tasarımlar da olsa, daha önce de yazdığım gibi, özellikle konut binalarının sırf bizim ülkece bu durumda olmamız yüzünden çok daha emniyetli olan tünel kalıp tipi binalar şeklinde yapılmasının bir gereklilik olduğunu düşünüyorum.
Daha önce de yazdığım gibi, sırf biz mühendislere bırakılmış olsa bu işler, o zaman her türlü yapıyı hesabıyla kitabıyla yapabilmeye biz mühendisler muktediriz.
Ancak gerek inşaatlarda çalışan iş gücünün eğitimsizliği ve gerekse bu yatırımlardaki finansal konular yüzünden, kontrolün sermayenin elinde olmasının adeta bir zorunluluk olmasından dolayı, ben başka çare düşünemiyorum, konut binaları tünel kalıp sistemi ile yapılmalı.
Evet, bu işin mimari yönü de var, sanatsal yönü de var.
Her şehrin kendine has bir kültürel yapısı ve yaşam tarzı var. Tüm bu etkenlerle şehirler kendince bir düzene göre gelişiyorlar.
Tünel kalıp tarzı tipik binalar ise ülkece her yerde aynı tip yapıldığında bu kültürel yapıya aykırı özellikler içeriyor.
Burada görev sanırım mimarlara düşüyor.
Biz mühendisler eğer çok zorlayıcı tasarımlar istenmiyorsa, her türlü mimari yapı için bir taşıyıcı sistem ve mühendislik çözümü bulabiliriz.
O yüzden ben tünel kalıp sistemi derken aslında tipik binalardan bahsetmiyorum.
Binanın mimarisi nasıl olursa olsun, taşıyıcı sisteminin standartlarda yazılı minimum değerlerden çok daha emniyetli yapılmasından bahsediyorum.
Kat sınırlaması derken de, gerekiyorsa yüksek katlı binalar da yapılabileceğini biliyorum. Kendim de önemli birkaç yüksek katlı bina projesi yaptığım için, özellikle deprem etkileri altında bu tarz yapılarda ne gibi tasarım inceliklerine dikkat edilmesi gerektiğini de gayet iyi biliyorum.
Ancak, bu dediğim yüksek katlı yapılar gerçekten çok özel denetim ve kalite istiyor.
Konut binaları ise maalesef biraz parası olan her türlü müteahhit tarafından yapıldığından, bu tarz binalarda kat sınırlaması ve yapım yöntemi olarak tünel kalıp sistemi kullanılmasının zorunlu hale getirilmesi gerektiğini söylüyorum.
Umarım bu söylediklerim kanun yapıcıların dikkatini çeker ve bu konuda kanuni düzenlemeler yapılır.
Halen daha depremden dolayı yüreğim yanıyor, o yıkık dökük binalar içinden eşyalarını toparlamaya çalışanları gördükçe, hem de en yakınlarını daha dün toprağa vermişken, bugün dönüp yıkık dökük evinden ne kurtarabilirim diye hayatını riske atarak o riskli yapılara girenleri gördükçe, değer miydi diyorum üç kuruşluk dünyada riskli yapılar yapmaya.
Hepimiz ömrümüzü veriyoruz yaşadığımız evlere sahip olabilmek için. Ve evimiz bir gün başımıza çöküyor, çünkü birileri rant hevesiyle kalitesiz binalar yapmış.
Değer miydi buna?
Şimdi bunca aile nerede yaşayacak? Nasıl atlatacak bu travmayı?
Hayatının geri kalan süresinde nasıl bir hayat yaşayacak?
O yüzden yaptığımız binaların en yüksek depremde bile hiçbir şey olmayacak binalar olması esas olmalı.
Başımızı sokacak bir yer olsun yeter demeyelim. Gün oluyor, işte o başını soktuğun yer tabutun oluyor.
Tabut binalar yapmaktan vaz geçelim artık.
Mimarisi çok iyi olmasa da, yaptığımız yapılar sağlam olsun hiç olmazsa.
Mimarisi de güzel yapılabilirse ne güzel olur, ama mutlaka sağlam olsun. Tabut bina olmasın!
Moskova'dan herkese sevgi ve saygılarımla