Site İçi Arama

ekonomi

Vergi Tercihleri ve Seçim Sonrası İçin Beklentiler

Devlet kendisinden beklenen görevleri yerine getirebilmek için ihtiyaç duyduğu kaynağı çok büyük oranda vatandaşlardan topladığı vergilerden karşılar. Devletin gelirlerine bakıldığında; cebri ve iradi olmak üzere iki tür gelir kaleminden söz edebiliriz. Bizim burada konu alacağımız gelirler, cebri gelirler olarak adlandırılan; vergi, resim, harç, cezalar ve diğerleridir. Günümüzde devlet bütçelerinin yaklaşık yüzde 90 kadarı vergi gelirlerinden oluşur

Sevgili dostlar, devlet adı verilen siyasal örgüt varlığını sürdürecek kaynaklara ihtiyaç duyar. Cem Eroğul, "Devlet Nedir?" adlı kitabında devletin üç görevinden bahseder. Bunlar; devletin egemen sınıfın çıkarlarına karşı görevleri, halka karşı görevleri ve kendi örgütsel yapısına karşı görevleri olarak sıralanır (1). 

Devlet kendisinden beklenen görevleri yerine getirebilmek için ihtiyaç duyduğu kaynağı çok büyük oranda vatandaşlardan topladığı vergilerden karşılar. Devletin gelirlerine bakıldığında; cebri ve iradi olmak üzere iki tür gelir kaleminden söz edebiliriz. Bizim burada konu alacağımız gelirler, cebri gelirler olarak adlandırılan; vergi, resim, harç, cezalar ve diğerleridir. Günümüzde devlet bütçelerinin yaklaşık yüzde 90 kadarı vergi gelirlerinden oluşur (2). 

Eğer devletin yukarıda işaret ettiğimiz görevleri arasında bir denge varsa vergi gelirlerinin toplanmasında ve kullanılmasında meşruiyet zemininin bulunduğunu söyleyebiliriz. Ancak denge yoksa önce meşruiyet zemini kaybolur, sonra halkın yönetimden talepleri gündeme gelir. Bu talepleri gündeme getirecek kitlenin, vatandaşlık bilincinin yüksekliği, hükümetlerin halka karşı tutumunu sınırlayan önemli bir etkendir. Vatandaşlık bilincinin başlangıcı ise, vergi bilincinden geçer.

Türkiye'de Vergi Gelirlerinin Durumu ve Vergi Bilinci

Mevcut siyasi iktidarın uzun sayılabilecek iktidarı döneminde uygulanan politikalar, sermayeden yana kullanılan tercihlerden oluşmaktadır. Her yapılan düzenlemeyle "reform" adı altında neo-liberal yaklaşıma uygun yeni bir düzen oluşturma çabaları göze çarpmaktadır. Türkiye'de bugüne kadar vergi konusunda dolaylı vergilerden yana bozuk olan denge, mevcut siyasi iktidar döneminde de korunmuştur. Dolaysız vergiler genellikle mükellefin ödeme gücüne bağlı iken, dolaylı vergiler mükellefin gelir ve servet durumunu dikkate almaz. Bundan dolayı vergi adaletinin sağlanmasında dolaysız vergilerin yeri çok önemlidir. Gelişmiş ülkelerde genellikle dolaysız vergi gelirleri dolaylı vergilerden fazla olurken, Türkiye'de yıllara göre değişmekle birlikte dolaylı vergiler, vergi gelirlerinin yüzde 60-70 kadar bir miktarını oluşturur. Dolaylı vergilerde mükellef belli değildir. Vergilendirilmiş olan mal ve hizmeti kullanan herkes, gelir durumuna bağlı olmaksızın vergiyi öder. KDV, ÖTV ve ÖİV gibi vergiler dolaylı vergilerdir. Her yıl bütçe kanunu görüşülürken, öngörülen vergi gelirlerinin yaklaşık oranları belli olur. Ancak bütçe kanunu görüşmeleri, kendi cebini doğrudan ilgilendirmesine rağmen, halktan görmesi gereken ilgiyi görmez. 

Genellikle dünyada dolaylı vergileri ödeyenlerin vergi konusundaki farkındalığı, dolaysız vergileri ödeyenlerden çok daha düşüktür. Bu nedenle mükellefi belli ve mükellef farkındalığı yüksek olan vergilerde artış yapmak, bu vergiyi ödeyenlerin tepkilerine neden olurken, dolaylı vergilerdeki artışlar, halkta büyük tepki yaratmaz. Bunun yanında dolaylı vergilerde yapılan artışların halkın yoksullaşması ve alım gücünü düşürmesi üzerindeki etkisi çok daha fazladır. Ancak kısa dönemde (bir seçim dönemi) kamu hizmetlerini finanse ederek oy alıp yeniden iktidar olma amacında olan siyasi iktidarlar, dolaylı vergileri artırmayı tercih ederler. Bir ülkede vergi bilinci ne kadar yüksekse, yönetimin halk tarafından denetimi o kadar etkindir. Maalesef ülkemizde dolaylı vergilerin yüksekliği, hükümetlerin halk tarafından denetimini de etkisizleştirmektedir. Diğer bir ifadeyle katılımcı demokrasinin gereği olan "aktif vatandaşlık" dolaylı vergilerin çaresiz kabullenilmişliği içerisinde eriyip yok olmaktadır.

2002 yılından 2013 yılına kadar dolar bazında vergi gelirlerinin sürekli artarak 39,5 milyar dolardan, 192,4 milyar dolara geldiği görülmektedir. Ancak bu tarihten itibaren vergi gelirleri, 2020 yılına kadar sürekli azalarak 140 milyar dolara düşmüştür (3). 

Burada 2013 yılından itibaren siyasi iktidarın güç mücadelesine girdiği gurupları, 2016 yılında iktidar döneminde güçlenen bir dinsel yapılanmanın devletin kurumlarını tamamen ele geçirmek için başlattığı kalkışmayı ve elbette 2017 referandumu ile getirilen başkanlık sistemini dikkate almadan, bu sürekli düşüşü açıklamak mümkün değildir. Diğer bir deyişle, yönetimin başarısı ile vergi gelirleri ve adaleti arasında açık bir ilişki vardır.

 Yusuf Has Hacip, Kudadgu Bilig'de devletin güçlü olmasının halkın zengin olmasından geçtiğini, halkın zengin olması için de hükümdarın doğru kanunlar koyması gerektiğini savunur. “Ey kanun yapan, iyi kanun koy; kötü kanun yapan kimse, daha hayatta iken, ölmüş demektir. /beyit: 1458" (4). 

Aslında bütün tarihi metinlerde, adalete vurgu yapılması tesadüf değildir. Adaletin olmadığı yerde zalimin dediği olur ve yönetimin meşruiyetinden söz edilemez. Ancak meşruiyetini kaybetmiş bir iktidara karşı, sadece vatandaşlık haklarının (vergi haklarının) bilincinde olan bir halk iktidarı denetleyebilir, iktidar gücünü sınırlandırabilir, anayasanın kendisine verdiği egemenliğin sorumluluğunu taşıyabilir. 

Seçime Gidilirken Vergi Konusunda Oluşan Beklentiler Nelerdir?

Erken seçim beklentilerinin 2023 yılına kaldığı bir ortamda, muhalefet ve iktidar arasındaki en önemli söylem farkı oluşan alanlardan biri, şüphesiz vergi oranlarıdır. Aslında vergi oranlarını konusundaki kamu politikası, sınıfsal ve ideolojik tercihleri de içermektedir. Alkollü içkiler ve sigara üzerindeki ÖTV, böyle bir tercihin ürünüdür. Bu tercihin halk sağlığı düşüncesi ile meşrulaştırılmaya çalışılması, temelsiz ve gerçek dışıdır. Çünkü halk sağlığını daha fazla tehdit eden kontrol dışı ürünlerin yasa dışı piyasasının oluşumu tetiklenmektedir. Bir diğer ÖTV tercihi, otomobil üzerinden alınan vergidir. Bu verginin yüksekliği Türkiye'de ikinci el piyasasında belirgin bir kurumsal yapı oluşumuna neden olmuştur. Bu kurumsal yapılar, sınırlı sayıdaki sıfır otomobilleri alıp ikinci el olarak bayilerin sıfır satışından pahalı satmaya başlayınca, 6 ay ve 6000 km. kuralı getirilmiştir. Bütün bu hareketliliğin temelde bir tek sebebi vardır; otomobilden alınan vergiler dünya standartlarının çok üzerindedir ve tahmin edebileceğiniz üzere, bu vergiler dolaylı vergilerdir. 

Seçim yaklaştıkça, muhalefetin iktidara gelme ihtimali halkta vergi konusunda da olumlu beklentiler yaratmıştır. Muhalefetin bu konudaki söylemleri de bu beklentileri desteklemektedir. Ancak ekonomik gerçekler dikkate alındığında, söylemlerin altının doldurulması gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Muhalefet iktidar olursa araçlarda, alkollü içkilerde ve sigaradaki vergiler azaltılabilir mi? Elbette azaltılabilir ancak her vazgeçilecek her vergi kaleminin yerine başka bir vergi konulması en azından orta vade için kaçınılmazdır. Bunun anlamı şudur; vergi indirimi beklenen ürünlerde ve hizmetlerde bunun yapılabilmesi, ancak vergi gelirlerinin bütününde, halkın refahını önceleyen bir tercihle topyekûn bir vergi reformu konusunda ortaya konacak iradeye bağlıdır. Unutulmamalıdır ki, 1999 depremi sonrası geçici süre için konulan özel iletişim vergisi, iktidar tarafından yerine konacak başka vergi bulunamadığından kalıcı hale gelmiştir. Elbette yerine koyacak vergi bulamamak da sınıfsal ve politik bir tercihtir, asla imkânsızlık değildir.   

Sonuç

Günümüzde demokratik hukuk devletinin işlerliğini sağlayan en önemli unsur, vatandaşlık bilincidir. Politik toplumun yıkıcı etkilerinin sınırlandırılması sadece hukukla yapılamaz. Hukuku içselleştirmiş ve ona sahip çıkacak derecede vatandaşlık bilincine sahip yurttaşlar olmadan, en iyi hukuk kurallarının içinden bile bir tiran çıkabilir. Vatandaşlık bilincinin tarihsel temeli ise, vergi bilincidir. Verdiği verginin hesabını soramayan bir halk, her türlü baskı ve zulme maruz kalma riskini almış demektir. Vatandaşın ödediği verginin bilincinde olması ise, vergi gelirleri içerisinde nüfusun büyük çoğunluğunun mükellef olarak tanımlanmasına ve toplanan vergi gelirlerinin büyük bölümünün dolaysız vergilerden oluşmasına bağlıdır. 

Eğer çıkarılacak bir sonuç varsa, bir ülkede vergilerin yüksekliği ve adaleti, yönetimin başarısına ya da başarısızlığına bağlıdır. Eğer vergi gelirlerini harcarken kamu yararını ve bilimi temel almayan bir iktidar varsa hem vergi profilindeki adaletsizlik hem vergi oranlarının sürekli artırılması yönetimin beceriksizliğinin bir sonucudur. Her ne kadar teknik bir konu olarak görülse ve seçim sürecinde gündeme çok fazla gelmese de muhalefetin bu konuda yaratabileceği toplumsal farkındalık, tahmin edilenden çok daha fazla oranda seçim sonucuna etki edebilir. Bunun için, muhalefet tarafından kısa süre içerisinde ayakları yere basan, toplumsal gerçekliğe uygun bir vergi reformunun yapılacağının, gerekçeleri ve ayrıntılarıyla birlikte topluma anlatılmasıdır. Değerli kitle iletişim uzmanlarının da yardımıyla bu çıkış, toplumda büyük bir karşılık bulabilir. Tek sorun, muhalefetin kısa yoldan halkın hissetmediği dolaylı vergiler üzerinden açıkları kapatma çabasına girip girmeyeceği konusundaki iradesidir. 

Dipnotlar

(1) Cem Eroğul, (2002), Devlet Nedir?, 3. Basım, İmge Kitabevi, Ankara.

(2)https://acikders.ankara.edu.tr/pluginfile.php/

49169/mod_resource/content/1/mali%20hukuk

%20bilgisi%203.pdf#:~:text=1.%20vergiler%2C%202.

%20har%C3%A7lar,10.%20cebri%2Dzorunlu%20bor

%C3%A7lanmalar

(3)https://www.dogrulukpayi.com/bulten/2002-den-bu-yana-ak-parti-iktidarlarinda-elde-edilen-vergi -geliri-ne-kadar, veriler; Gelir İdaresi Başkanlığı.

(4) M.Ali Çakmak, R. Tezcan, (2016), "Kutadgu Bilig’e Göre Türklerde Adalet Anlayışı", Akademik Hassasiyetler, C.3, S.5.

Dr. Özkan LEBLEBİCİ
Dr. Özkan LEBLEBİCİ
Tüm Makaleler

  • 24.09.2022
  • Süre : 4 dk
  • 1197 kez okundu

Google Ads