ekonomi

Einstein’ın 1933 Yılında Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığına Gönderdiği Mektubun Önemi Nedir?

Teknik bir üniversite açılsaymış genç ve savaş yorgunu da olsa Türkiye Cumhuriyeti o günlerde Avrupa’nın bu sanayi devrimini yakalayabilir miydi acaba? Mesela Atatürk bir Teknik Üniversite kurmayı niye düşünmemiş?

Bazen düşünüyorum, biz çok fazla mı geçmişte yaşıyoruz acaba?

Tarihini bilmek önemli tabii ki!

Mete Han, Atilla, Bilge Kağan, Alptekin, Osman Bey ve daha niceleri. Sırf Osmanlı tarihi bile oldukça şanlı başarılarla dolu.

Atatürk ve modern Türkiye Cumhuriyeti zaten yapabildikleri ile bence dünya tarihinde çok önemli bir çağ açmış.

Yanlış bilinen şeylerden biri olan Mahatma Gandi’nin “Mustafa Kemal İngilizleri yenene kadar tanrıyı da İngiliz sanırdım” dediği iddiası yanlış olsa da, özellikle Müslüman kültürler içerisinde Modern Türkiye’nin kuruluşu Müslüman kültürlerin örnek alabilecekleri bir model olması açısından başlarda oldukça dikkat çekmiş.

Bugün ise gelinen noktada Türkiye’yi hiç kimsenin örnek aldığını zannetmiyorum.

Eğer bir örnek ise kötü örnek olarak düşünülebilir.

***

Evet, biz Türkler tarihimizle gurur duyuyoruz. Ancak tarihimiz ne kadar şanlı olursa olsun gelecek günümüz insanı için çok daha önemli.

Gelecek için Türkiye’nin planları nelerdir?

Türkiye yüzyılı! Yüz yıl oldu cumhuriyetin kuruluşu. Ama cumhuriyetin kuruluşunu bile kutlamamak için bin bir türlü mazeret üreten bir zihniyet bu günlerde başa geçmiş durumda.

***

Peki dünkü kadrolar çok mu iyiymiş?

"Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır."

16 Haziran 1926 günü İzmir’de Atatürk’e suikast yapmayı planlayanlar yakalanınca, Atatürk yayımladığı bir genelgede böyle söylemiştir. 

Düşünebiliyor musunuz, bu milletin içinden çıkan birileri Atatürk’e bile suikast girişiminde bulunmayı planlamışlar.

Suikast planlarının detayları ve sebepleri bir yana, Atatürk bu milletin yetiştirdiği en değerli liderlerden biri. 

Ardından gelen kadrolar için ise maalesef yakınından bile geçememişler demek zorundayım.

***

Peki Atatürk’ün bu sözü ile ortaya koyduğu gelecek hedefi yeterli bir hedef midir sizce?

Yani cumhuriyetin ilelebet payidar kalması yeterli midir?

“Yurdumuzu dünyanın en mamur ve en medeni memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi en geniş refah, vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız. Millî kültürümüzü, muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız.”

29 Ekim 1933’te Ankara Hipodromunda böyle diyor Atatürk onuncu yıl nutkunu okurken.

Peki bu bir gelecek planı mıdır? 

Evet, o günler için geçerli bir gelecek planı olabilir onun bu dedikleri. 

Hatta bu düşüncelere bugün için de geçerli bir plan diyebiliriz. 

Gerçi onun bu hayallerini ardından gelenler maalesef gerçekleştirememişler, çünkü onun gibi bir önder maalesef çok az çıkıyor tarih sürecinde.

Gerçi yaşasaydı kendisinin bu amaca ulaşılabilmesi için yapacakları bugünün dünya konjonktüründe yeterli olacak mıydı, o da bir muamma. 

Bugün içinde bulunduğumuz sorunları dikkate alacak olursak çok daha iyi durumda olacağımıza hepimiz eminiz sanırım, ancak dünya medeniyetleri gerçekten müthiş bir hız ile ilerliyorlar. O olsa bile bu hıza yetişmek o kadar da kolay olmayabilirdi. 

Üstelik o günlerde bile onun görüşlerine karşı çıkanlar olduğuna göre, hatta kendisine suikast girişiminde bile bulunabilecek aymazlığa sahip olanlar o günlerde bile olduğuna göre, bugünün zihniyeti içinde başına neler neler gelirdi kim bilir.

"Dünyada her şey için, maddiyat için, maneviyat için, başarı için en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fennin haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir, delalettir. Yalnız ilim ve fennin yaşadığımız her dakikadaki safhalarının gelişimini anlamak ve zamanla takip etmek gerekir"

Bu sözleri ise 22 Eylül 1924’te yaptığı bir konuşmada söyler.

Yani aslında dakika dakika gelişmeleri takip etmek gerekli olduğunu daha o günlerde kendisi de söylemiş.

Amaç muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkmak olduğuna göre, amaca ulaşmanın yol haritası bilim dünyasını yakından takip etmekten geçiyor. 

Kendisi de durumun farkında olduğuna göre bu konudaki çabaları yeterli olmuş mu?

Bunu anlayabilmek için gelin biraz o günlere göz atalım.

Cumhuriyetin o ilk yıllarında kurulan onca fabrika, onca kültür merkezi yanında, tarım ve hayvancılık reformu, orman çiftliği de tamam da, eğitim için yapılan devrimlerle birlikte kurulan yeni üniversitelerde ilim konusunda neler yapılmış dersiniz?

Aslında üniversite olarak Cumhuriyet döneminde ilk kurulan üniversite 1933 yılında açılan İstanbul Üniversitesi. 

O da mevcut Dar-ül Fünun’un üniversiteye çevrilmesi şeklinde olmuş. Yani cumhuriyet döneminde sıfırdan kurulan bir üniversite maalesef mevcut değil.

Bilim konusunda bir üniversiteden beklenen araştırmalar ise zaten bu üniversite bünyesinde bile yapılmamış. 

Üniversite sadece bir eğitim kurumu olarak kabul edilmiş.

İstanbul Üniversitesinden başka kurulanların gerisi ise fakülte düzeyinde açılan eğitim kurumları, birçoğu da arada 1933 yılında açılan Ziraat Fakültesini saymazsak sosyal konular üzerine açıkmış eğitim kurumları.

Bakın yine eğitim kurumu diyorum, araştırma ve geliştirme üzerine çalışmamış hiç birisi.

Mesela 1925 yılında Hukuk Fakültesi eğitime başlar, ardından da 1927 yılında Ankara Konservatuarı açılır. 

1932 yılında ise fakülte düzeyinde olmasa da çok yönlü eğitim imkanları olan Halkevleri açılır. Çünkü eğitilmesi gereken çok büyük bir kitle vardır. 

Henüz cumhuriyet Türkiye’si gerçek bir üniversite seviyesi için oldukça gençtir. İnsan kaynağı oldukça azdır.

1934 yılında da Güzel Sanatlar Akademisi açılırken Mülkiye mektebi de Siyasal Bilimler Fakültesine çevrilir.

Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi 1936 yılında ve Resim Heykel müzeleri 1937 yılında açılarak cumhuriyetin ihtiyacı olan ilk sosyal fakültelerle birlikte bir yandan da kültür ve sanat devrimi tamamlanır.

Yani o günlerin imkanları bu kadarına yetmiş anlaşılan, ilim ve fen konusu ileriki yıllar için sadece bir amaç olarak kalmış.

Halbuki Avrupa o yıllarda atomu parçalamayla uğraşıyor! 

Avrupa’da değil, ama ilerleyen yıllarda atomu parçalamayı Amerikalılar başaracak ve bence insanlık açısından bir yüz karası olan olay gerçekleşecek. 

Yani Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombaları ile yüzbinlerce Japon hayatını kaybedecek!

Yine de bu aşamaya gelene kadar teknolojinin özellikle Avrupa’da ilerlemesi oldukça hızlı olmuş. Biz ise bu teknolojik gelişmelere yetişecek eğitim ve araştırma kurumlarını maalesef zamanında kuramamışız.

Bugün bile üniversitelerimiz birer eğitim kurumu olmaları dışında yeterli araştırma ve geliştirme yapmıyorlar. Yani zihniyet hatamız var bu konuda!

Teknik bir üniversite açılsaymış genç ve savaş yorgunu da olsa Türkiye Cumhuriyeti o günlerde Avrupa’nın bu sanayi devrimini yakalayabilir miydi acaba?

Mesela Atatürk bir Teknik Üniversite kurmayı niye düşünmemiş? 

Üniversite düzeyinde olmasa da, acaba sanayi üzerine bir takım araştırmalar yapabilecek kuruluşlar kurulamaz mıydı acaba?

***

Albert Einstein’ın 17 Eylül 1933 tarihinde Almanya’da gördükleri baskı yüzünden 40 Yahudi bilim insanının genç Türkiye’ye sığınmaları için Başbakanlığa hitaben bir mektup yazar.

Albert Einstein’ın o zamanlarda böyle bir mektup yazdığını biliyor muydunuz?

O tarihte başbakan İsmet İnönü’dür ve Einstein’ın bu mektubuna Atatürk’ün bilgisi dışında İnönü ret cevabı verir!

Gerçi Atatürk daha sonra mektuptan haberdar olacaktır ve bu Yahudi bilim insanlarını memnuniyetle ağırlayacaklarını Einstein’a bildirmiştir. 

Ardından da zaten Türkiye’ye birçok Yahudi bilim insanı gelecektir. Birçoğu da İsrail kurulana kadar eğitim reformunun önemli basamakları olacaktır.

Ancak muhtemelen Albert Einstein aldığı bu ret cevabı ile belki de kendisi için de düşünebileceği genç Türkiye’yi aklından silmiş olmalı.

Düşünebiliyor musunuz en yakınları ile Atatürk’ün bilime bakış açısı ne kadar farklı!

O günlerde devlet yönetimini emanet ettiği İnönü bile ondan habersiz neler yapmış!

İsmet İnönü’nün mazeret olarak ret cevabında bu bilim insanlarının maaşlarının genç Türkiye tarafından karşılanamayacak kadar büyük olmasını yazması da işin cabası. 

Bu mazeret oldukça anlamsız geliyor kulağa. Belki de gerçekten sırf mazeret olsun diye bu gerekçeyi öne sürmüştür. 

Gerçek sebep Almanya ile ilişkilerin bozulmasından çekinmesi olabilir.

Yine de bence bu konu o yıllarda yapılan çok büyük bir hatadır!

İsmet İnönü bir görev insanıdır, ileri görüşlü olması ise Türkiye’yi ikinci dünya savaşına sokmama başarısı kadardır.

O bir Atatürk değildir!

***

Kimi kaynaklarda Atatürk’ün aslında konudan sonradan haberdar olmasının kaynağının dişçisi olduğu yazılı. 

Gerçekten mektuptan Atatürk’ü haberdar eden kişi dişçisi olabilir. Çünkü Atatürk’ün dişçisi aynı zamanda Albert Einstein’ın da tanışık olduğu biri.

Atatürk böyle bir cevap yazmadan önce kendisine danışılmaması konusunda İsmet İnönü ile tartışmış olmalı sanırım. Zaten son yıllarında başka konularda da ayrı düşünecekler ve Atatürk ile araları bozulacak.

***

Atatürk keşke Albert Einstein’ı da ikna edebilmiş olsaymış.

Einstein “1930'lu yıllarda Atatürk'ten Türkiye'deki bir üniversitede eğitim vermek için davet aldım. Ne yazık ki kaderde yokmuş.” diye 1949 yılında Princeton Üniversitesi'nde öğrencisi olan Münir Ülgür ile bir konuşmasında konuyu doğrular.

Almanya’dan Amerika’ya, Princeton üniversitesine gitmesini ise şu şekilde açıklar: “O günlerde teklif aldığım üç üniversite olan Oxford, Caltech ve Princeton üniversiteleri arasında seçim yaparken, Pricenton'ı seçtim, çünkü göreliliği kabul eden ilk üniversite oydu.” der.

Yani aslında gideceği yer konusunda Einstein’ın seçim kriteri o kadar da karışık değilmiş! 

Kendisine ret mektubu yazarak onun gibi birisini kırmanın nelere mal olduğunu şimdi anlayabiliyor musunuz?

***

Evet, genç Türkiye henüz işin başındayken, yani henüz çok geç değilken biraz daha ileri görüşlü yöneticiler tarafından yönetiliyor olsaymış, en azından Mustafa Kemal Atatürk’ün hayat görüşüne daha yakın kadrolar başta olsalarmış, belki de gerçekten teknoloji konusunda bugün bu kadar geride kalmamış olabilirmişiz.

Yine de çok geç değil galiba. 

Gelecek için çok daha fazla çalışmamız gerekse de bence vaz geçmeden yola devam etmeliyiz.

Bunun için de devletin eğitime ve bilime bakış zihniyetini değiştirmemiz gerekiyor.

Bugünkü kadrolarla bunu yapmak mümkün mü?

***

Hasan Emmi, seneye ne yapacaksın?

Şu elmaları iyi fiyata satabilirsem hanıma, çocuklara kasabaya gidip kışlık bir şeyler almayı düşünüyorum. 

Seneye diyorum, önümüzdeki sene ne yapacaksın?

Önümüzdeki seneye Allah kerim. İyi elma alırsak bakarız artık.

Oğlan da büyüyor, onu okutacağım mutlaka, bu tarla bahçe işleri ile olacak gibi değil, okusun da büyük adam olsun diyorum!

Peki ileride ne yapacaksın?

Oğlan büyüsün de o bize bakar! Tarla bahçeyi satarım herhalde. 

Kızlar zaten yakında uçarlar yuvadan.

Oğlan bize bakar, o büyük adam olacak!

***

Dün için okumak büyük adam olmak demekmiş. 

Bugün de geçerli mi bu görüş?

Sadece okumayla oluyor mu artık?

Mesela onca üniversite açıldı, her okuyan iş bulabiliyor mu?

Üniversite dedikleri kurumlar gelecek için bir şeyler geliştiriyorlar mı sizce? Ne araştırıp ne geliştiriyorlar?

Gelecek derken siz ne anlıyorsunuz gelecekten?

Atatürk büyük insanmış!

Moskova’dan herkese sevgi ve saygılarımla

Araştırmacı Yazar Deniz BURSALIOĞLU
Araştırmacı Yazar Deniz BURSALIOĞLU
Tüm Makaleler

  • 23.10.2023
  • Süre : 4 dk
  • 180 kez okundu

Google Ads