Site İçi Arama

ekonomi

Kalkınma ve Sanayileşmede Teknoloji Kazanımı

Bir mal veya hizmetin üretimi için bilgi, organizasyon (üretim süreçlerindeki veya iş bölümündeki değişmeler) ve teknikler (makineler, aletler ve diğer ekipmanlar ile bunların iletişim kuralları,

Bir mal veya hizmetin üretimi için bilgi, organizasyon (üretim süreçlerindeki veya iş bölümündeki değişmeler) ve teknikler (makineler, aletler ve diğer ekipmanlar ile bunların iletişim kuralları, bakım-onarım ve eğitim gibi yardımcı faaliyetler) bir bütün olarak teknoloji başlığı altında tanımlanır.

Teknolojik gelişme; buluş (yeni bir fikir), yenilik (buluşun ticarileştirilmesi) ve yayılma (yeniliğin firmadan firmaya ve kullanıcıdan kullanıcıya aktarılması ve kullanımının benimsenmesi) kavramlarını içerir.

Vural Savaş’ın Hagen’den aktardığına göre sanayileşme; teknolojik bilgiyi, rasyonalizasyonu ve girişimci yeteneğini yaratacak otomatik bir vasıta değildir. İleri memleketlerin kalkınmasına bakıldığında sanayileşme, “önceden rasyonel düşünmeyi öğrenmiş” girişimciler (girişimcinin kamu veya özel sektör olması bu bağlamda önemli değildir.) tarafından gerçekleştirilmiştir. Yoksa sanayileşme, rasyonel (akılcı) bir girişimci sınıfını meydana getirmemiştir.

Bir ülkenin gerçek anlamda bağımsızlığını ve milletlerarası arenada saygınlığını sağlayan en önemli etken teknolojik güçtür. Teknolojik güce erişildiğinde, beraberinde ekonomik güce ve askeri güce de erişilir.

Teknolojik açıdan başka ülkelere bağımlı bir ülkenin bekası; teknolojiyi elinde tutan ülkelerin hoşgörülerine ve çıkarlarına bağlıdır. Topyekûn teknolojik altyapı kuvvetli olmadıkça, havacılık sanayisi gibi savunma ağırlıklı sanayii dallarında bir süre güçlü olunabilse bile, uzun süreli kalıcılık sağlanamaz.

Teknoloji ve teknolojik gelişme bağlamında öne çıkan tanımlara baktığımızda, üretim teknolojisi, malzeme teknolojisi ve organizasyon teknoloji öncelikle akla gelir.

Üretim teknolojisi, bütün üretim bilgilerini, tasarım teknolojisi yeni ve bağımsız bir teknolojik ürünün ortaya konulabilmesi için gerekli bilgilerin bütününü ifade eder.

Malzeme teknolojisi, üretim sürecinde girdi olarak kullanılan yarı mamul ve hammaddelerin üretimine yönelik bilgileri içerir.

Organizasyon teknolojisi de bütün diğer teknoloji disiplinlerinin bir arada ve uyum içerisinde çalışmasını sağlayacak bilgi bütünlüğü olarak tanımlanır.

Teknolojik değişim, firmaların çabası ve araştırma ve geliştirme (AR-GE) yatırımlarıyla gerçekleşir. Çoğu sektörde geçerli olduğu üzere, firmalar için yaparak öğrenme hala önemli bir olgudur ve teknolojik değişimin ve gelişimin önemli temellerinden birisidir. Ülkeler ve bu bağlamda teknoloji firmaları; büyüme, rekabet ve istihdam için yeni fikirleri, süratle teknik ve ticarî başarıya dönüştürmek suretiyle gelişme eğilimlerini sürdürür. Bu kapsamda, araştırma, uygulama, yenilik ve piyasa arasında doğrusal olmayan bir süreç vardır denilebilir. Yenilik süreci belirsizliklerle dolu olduğu için her AR-GE bir yenilik veya yeni bir ürün doğurmayabilir. Devlet politikasının ana amacı teknolojik yeteneğin geliştirilmesi ve teknolojik kapasitenin oluşturulmasındaki etkileşim ve süreç yönetimi problemlerini çözmek olmalıdır. Bu tür bir devlet politikası, teknoloji ediniminde ve topyekûn gelişimde firmaların önünü açar, ülkenin kalkınmasına ve sanayileşmesine fayda sağlar.

Gelişmiş (Merkez) ülke topraklarında meydana getirilen veya geliştirilen teknolojiler, bu teknolojileri transfer ederek sanayileşmeyi gerçekleştirmek isteyen gelişmekte olan (Çevre) ülkeleri, merkez ülkelere bağımlı hale getirmektedir. Bağımlılığı aşmak için gelişmekte olan ülkelerin teknoloji seçimlerini daha iyi yapmaları ve pazarlık güçlerini artırabilmeleri maksadıyla, satın alınacak teknolojiyi çok iyi kavramaları gerekir. Bu çerçevede, yabancı teknolojiyi ülke koşullarına uyarlama kapasitesine ulaşılması, devamında yerel teknolojik yeteneklerin geliştirilmesi ulusal kalkınma ve sanayileşme boyutunda bütüncül bir başarıya imza atabilmek için önem verilmesi gereken bir zorunluluktur.

Ülkelerin ve/veya firmaların üretim, yatırım ve yenilik yapabilme becerilerini ve yetkinliklerini içeren teknoloji yeteneği, bilginin üretilmesinden yenilikçi ürünlere dönüştürülmesine ve ticarileştirilmesine kadar geçen tüm süreçleri kapsar.

Ulusal teknolojik çaba, uluslararası teknoloji ve emek transferi olmak üzere birbirleriyle ilişkili olarak şekillenen teknolojik yeteneğin edinim sürecindeki en belirleyici faktör, teknolojiyi öğrenme kapasitesi ve kabiliyetidir. Teknolojik gelişmenin hem şartı hem de sonucu olan teknolojik yetenek, makro düzeyde uluslararası rekabet gücünün, iktisadi büyüme ve kalkınmanın; mikro düzeyde ise firma ve ülkelerin rekabet gücünün göstergesidir, endüstriyel gelişimin stratejik unsurudur.

Teknolojik yetenek; bir firmanın stratejik rekabet avantajı sağlamak için elindeki teknolojiyi etkin kullanabilme (üretim ve verimlilik), teknoloji seçenekleri arasında mevcut koşullara en uygun olanını seçebilme (uygun teknolojiye yatırım) ve yeni teknoloji seçeneklerini geliştirme (yenilik) becerisinden oluşur.

Bu kapsamda Çevre ülkelerinde uygun teknolojiyi seçme sorunsalı, sanayileşmede karşılaşılan çeşitli sorunların analizinde teknolojiyi merkezi konuma yerleştirir. Üretilen ürünün niteliği, üretim sürecinin organizasyonu, üretim yapılan ürünün ölçeği (üretim miktarı/sayısı), dolayısıyla hitap edilen pazarın büyüklüğü, kullanılan enerjinin türü ve miktarı, tamamlayıcı girdiler, yarı mamul gereksinimleri ve altyapı tesislerinin gelişmişlik düzeyi gibi teknolojiyi etkileyen tüm faktörler, bir ülkenin teknoloji yapısına damgasını vurur.

Çevre ülkelerin, Merkez ülkelerinden hazır alınan teknoloji yerine, kendi bilimsel ve teknik yeteneklerini geliştirerek, kendi sosyal ve ekonomik koşullarına uygun olarak en özgün teknolojiyi geliştirebilmeleri, kendileri açısından gelecek vaat eder, yeni kapılar açabilir. Bu maksatla, bu ülkelerin etkin bir bilim ve teknoloji politikası benimsemesi, sosyal, ekonomik, kültürel bağımsızlığı ve kendi kendine yeterli hale gelmeyi hedeflemesi gerekir.

Teknoloji yoksulluk, makro iktisadi açıdan ülkelerin, mikro iktisadi açıdan firmaların, ihtiyaç duydukları teknolojileri üretmek için gerekli beşerî, fiziki ve mali kaynaklardan yoksunluğu olarak tanımlanır. Teknolojik yoksulluğun sebepleri incelendiğinde, genel olarak yaşanan yoksulluk, eğitim ve sağlık için ayrılan fonların düşük düzeyde kalarak beşerî sermaye yoksulluğuna sebebiyet verdiği, buna bağlı olarak da teknoloji yoksulluğunun oluştuğu görülür.

Az gelişmiş ülkelerde beşerî sermayenin gelişiminde lokomotif rolü devlet, özellikle de kalkınmacı devlet oynar veya en azından oynaması beklenir. Ulusal kaynakların kalkınma aracı olarak kullanılmasını ve geliştirilmesini öngören kalkınmacı devlet anlayışından vazgeçilmesi halinde beşerî sermayenin bileşenleri olan eğitim ve sağlığa ayrılan pay doğal olarak o ülkede düşük seyredebilir. Bu durum, ülke genelinde nihayetinde teknolojik yoksulluğa ve teknolojik açığa neden olan ana faktör haline gelir.

Herhangi iki ülkenin teknoloji seviyeleri arasındaki farka teknolojik açık denir. İki ülke arasındaki icat (buluş) ve yenilik seviyeleri arasındaki farktır. Bilişim teknolojileri, telekomünikasyon, bioteknoloji, nanoteknoloji gibi alanlardaki ilerlemeler baz alınan iki ülke arasındaki teknoloji seviyeleri arasındaki farkı daha belirgin hale getirir.

Teknolojik açık yaklaşımını 1960’larda ortaya atan Posner, bir ülkede ortaya çıkan teknolojik yeniliğin diğer bir ülkede benimsenmesi, o ülkede üretilebilme beceresinin kazanılması ve gerektiğinde piyasa ürünü olarak yerini alıp, piyasada yaygınlaşabilmesi için belirli bir zamana gereksinim duyulduğunu öne sürmüştür.

Teknoloji açığını oluşturan faktörler, kısmi patent hakları ve bazı malların – ara malların ihraç kısıtlamaları gibi hukuksal yaptırımların yanı sıra gelişmekte olan ülkedeki genel bilgi düzeyinin düşük olmasından kaynaklı olabilir. Bir ülkede teknoloji seviyesinin yükseltilmesinin öncelikli koşulu, eğitilmiş beşerî sermayenin varlığıdır. Ayrıca AR-GE’yi destekleyici, bu çerçevede ihtiyaç duyulan kaynakların araştırma ve geliştirme faaliyetleri için aktarımı için o ülkede, zorunlu ihtiyaçların karşılanması sonrasında yeterli kaynağın kalmasına, dolayısıyla ülkenin genel gelir seviyesinin yüksekliğine ihtiyaç duyulur. Bu kapsamda, gelişmekte olan ülkelerin gelişmiş ülkelerin seviyesine ulaşabilmesi için belirli bir zaman diliminin mutlaka bu manada harcanmasına ihtiyaç vardır.

Ayrıca yeniliğe kapalı geleneksel toplum yapısı, gelişmemiş sosyal kurumlar, rasyonel olmayan tutumlar ve siyasal istikrarsızlıklar, ekonomi dışında teknoloji açığına neden olan faktörler arasında gösterilir. Hâlihazırda kullanılan bir ülkede sanayide kullanılan makine ve teçhizatın yenilenmesi, yenilenen makine ve teçhizatla ve sahip olunan bilgi birikimiyle yaparak öğrenme yöntemiyle deneyimin artırılması ve zamanla teknolojinin daha iyi kullanılır hale gelinmesi (Horndal etkisi) ve gelişmiş ülkelerden yeni teknolojilerin aktarılma becerisinin kazanılması (geç gelenlerin avantajı) teknoloji açığının kapatılmasına belirli ölçüde katkı sağlayabilir.

Zira gelişmiş ülkelerde teknolojik yetenek birikimini sağlayan esas faktör; araştırarak öğrenme (learning by research) iken gelişmekte olan ülkelerde yaparak öğrenme (learning by doing) daha önceliklidir. Yaparak öğrenme süreci, ülkelerin sahip oldukları teknolojik özümseme ve teknolojik yetenek kapasitesine bağlı olarak, belli bir süre sonra araştırarak öğrenme sürecine dönüşebilir.

Teknoloji seviyesi yüksek ülkeler, Alman Ulusal İktisatçı List’in tabiriyle büyüklüğün zirvesine ulaşmış durumdadır. Ulaştığı zirveye kendisinden sonra başkalarının tırmanmasını engellemek için, zirveye erken ulaşanın merdiveni itmesi veya sahip olduğu anahtarı başkalarıyla paylaşmaması (merdiven & anahtar sendromu) yaygın görülen bir durumdur.

Ayrıca önceden sanayileşmiş ülkeler, kendi peşlerinden gelmeye çalışan azgelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerin sanayilerini geliştirme, yeni sanayi edinme gayretlerinde veya bebek sanayi uygulamalarında başvurdukları teşvik, koruma, gümrük vergileri vb. doğal yöntemlerin “yanlış” olduğunu vurgular. Öte yandan fikri mülkiyet hakları, patent uygulamaları, güvenlik ve savunmayla ilgili kilit teknolojilerin (ve hatta ürünlerin) korunmasına yönelik düzenlemeler vb. yöntemlerle, gelişmiş teknolojilerin azgelişmiş ülkelere transferini zorlaştırmaktan da geri kalmazlar.

Geriden gelen ülkelerin geçmişte teknoloji transferinde kullandığı en önemli teknoloji aktarım yolu, teknolojik bilginin büyük bir kısmının vücut bulmuş hali olan kalifiye işgücünün “ithal” edilmesidir. Günümüzde de gelişmiş ülke fabrikalarında yüksek teknolojik ürünlerin tasarım, geliştirme ve üretim aşamalarında görev yapan kalifiye işgücünün sahip olduğu uzmanlığın bir başka ülkeye aktarılması, bir bakıma beyin göçü, bilinen bir teknolojinin o ülkeye transferine kapı açabilir. Ancak, makine ve teçhizat olmadan, gerekli tasarım araçları, yazılımları ve metotları olmadan sadece insan gücü yeterli gelmez.

Gelişmiş ülkelerin uyguladığı yüksek koruyuculuk sistemini aşmak için bazı ülkelerin sanayi casusluğu yöntemlerini devreye sokup, rakiplerinden veya yüksek teknolojiye ev sahipliği yapan ülkelerden ihtiyaç duyduğu teknolojinin transferini gerçekleştirmeye çalıştığı ve bu sayede başarılı olduğu bilinmektedir.

Nihayetinde kalkınmak, sanayileşmek için teknoloji transferi, kalkınmacı devlet anlayışına sahip tüm ülkeler için en önem verilmesi gereken ana faktördür. Ayrıca, araştırma ve geliştirme faaliyetleriyle birlikte, teknolojinin kazanımı için yapılacak bütüncül çalışmalar, ülke politikaları doğrultusunda belirlenecek/güncellenecek ‘planlama’ araçlarıyla birleştirilerek, ulusal teknoloji seviyesinin yükseltilmesi hedeflenmelidir. Bunun için tüm sanayileşme süreçlerine ve bu kapsamda teknoloji kazanım mekanizmalarına liderlik edecek bir kamu yaklaşımına ihtiyaç duyulur. Devletin öncülük etmediği bir sanayileşme ve teknoloji kazanım sürecinin başarıya ulaşma ihtimali yok denecek kadar azdır.

Bu yazımızda yararlandığımız kaynaklar:

Akçomak İS, Kalaycı E. (2016). Ar-Ge ve Yeniliğin Ölçümü ve Ar-Ge ve Yenilik Anketi Verilerinin Araştırmada Kullanılması, s.106-126 içinde Akçomak İS vd . (2016). Bilim, Teknoloji ve Yenilik, Kavramlar, Kuramlar ve Politika, İstanbul, 1. Baskı, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları 561.

Ansal H. (2004). Geçmiş ve Gelecekte Ekonomik Gelişmede Teknolojinin Rolü, 35-58 (içinde Teknoloji, TMMOB 50. Yıl Yayınları, Kazan Ofset, Ankara, <http://www.tmmob.org.tr >, s.e.t. 21.11.2017.

Bilgin MH. (1998). Teknoloji Transferi ve Türkiye’de Havacılık Sanayii (Yüksek Lisans), Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Anabilim Dalı, Ankara, <https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/TezGoster?key=kScA8XnrRb0WogX-qPGFkmh4GySMiIUwlPxP2zJstx9qZOp-toYIR478ggVOIvHG>, s.e.t. 03.04.2017.

Chang HJ. (2016). Kalkınma Reçetelerinin Gerçek Yüzü (Çev: Tuba Akıncılar Onmuş), 7.Baskı, İstanbul, İletişim Kitabevi.

Nolan JE. (1986). Military Industry In Taiwan And South Korea, New York, Palgrave Macmillan, 1st Edition.

Savaş V. (1986). Kalkınma Ekonomisi, Beta Basım Dağıtım, İstanbul, 4. Baskı.

Taban S, Kar M. (2016). Kalkınma Ekonomisi, Ekin Yayınevi, 3. Baskı, Bursa.

Tiryakioğlu M. (2016). Yabancı Sermaye, Teknoloji ve Kalkınma İlişkisi, Yoksulluk Tuzakları, s.550-562 içinde Akçomak İS. vd. (2016). Bilim, Teknoloji ve Yenilik, Kavramlar, Kuramlar ve Politika, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları 561, İstanbul, 1. Baskı

Dr. Hüseyin FAZLA
Dr. Hüseyin FAZLA
Tüm Makaleler

  • 20.10.2021
  • Süre : 2 dk
  • 1673 kez okundu

Google Ads