Harari Perspektifi: Gelecek Bir Gün Gelecek
Mevcut ekonomik düzene bağlı gelişen, tüketim alışkanlıklarımıza ve nüfus artış hızımıza göre şekillenen sorunlarla boğuşuyoruz. Ama şunu da biliyoruz; önümüzdeki yıllarda bunlar hiç de iyiye gitmeyecek, daha da kötüleşecek. Hasar, gelecek nesiller tarafından bizden sonra yüzyıllar boyunca hissedilecek ve tüm türlerin yaşamını tehdit edecek düzeydedir.
Size daha önce Yazar Yuval Noah Harari’den bahsetmiş, onunla ilgili yazılar kaleme alacağımı belirtmiştim. Çağımızın en büyük entelektüellerinden birisi olarak gördüğüm Harari’nin yakın gelecekle ilgili görüş ve düşüncelerini bu yazımda size aktarmak istiyorum.
Dünya nüfusunun 2050 yılında 10 milyarı aşması bekleniyor. İklim krizinin muhtemel sonuçlarını hasbelkader bilen herkes gidişatın hiç de iyi olmadığının fazlasıyla farkındadır. Peki, dünyanın durumu gerçekten ne kadar kötü? Anlaşılan o ki bildiğimizden çok daha fazla. Biyoçeşitlilik azalıyor. Soyları tükenen canlılar ve iklim krizi hakkında 150’den fazla araştırma yapılmış ve sonuçları yayınlanmış. Bu araştırmalar sayesinde gelecekteki muhtemel eğilimleri gözlemlemek, insanlığın içinde bulunduğu çıkmazın ciddiyetini açıklığa kavuşturmak ve acilen ele alınması gereken krizlerin net bir fotoğrafını çekmek gerekiyor.
Mevcut ekonomik düzene bağlı gelişen, tüketim alışkanlıklarımıza ve nüfus artış hızımıza göre şekillenen sorunlarla boğuşuyoruz. Ama şunu da biliyoruz; önümüzdeki yıllarda bunlar hiç de iyiye gitmeyecek, daha da kötüleşecek. Hasar, gelecek nesiller tarafından bizden sonra yüzyıllar boyunca hissedilecek ve tüm türlerin yaşamını tehdit edecek düzeydedir. Harari’nin yararlandığı 17 bilim insanı tarafından gerçekleştirilen ve kendisini gelecekle ilgili kötümser senaryoları düşünmeye zorlayan bu araştırmalar biz insanların pek hoşuna gitmeyebilir, hatta korkutucu bile gelebilir. Ancak insanlığın karşılaştığı krizin dehşetini anlayabilmek için bilim insanlarının mutlaka açık sözlü olmaları gerekiyor.
Biyosfer ve yaşam formlarına yönelik tehditlerin ne ölçüde kavrandığını gözden geçirdiğimizde endişe verici biçimde gelecekteki çevresel koşulların halihazırda uzmanların bahsettiklerinden çok daha kötü boyutta olacağını görüyoruz. Bu durumun başlıca sebebi ise akademisyenlerin tek disiplinde uzmanlaşmalarından dolayı gezegenler düzeyindeki birçok ilişkiden ve potansiyel çözümlerden bihaber olmalarıdır. Ek olarak, hükümetlerin kendilerine kurumsal kanallardan ve bazen de özel kanallardan gelen bilimsel tavsiyeleri reddetmeleri ya da görmezden gelmeleri de düzeltici adımların atılmasını engelliyor, olumlu değişimin önünü açacak hamleler gelmiyor.
Daha geniş ölçekte ise insanlar kötü şeylerin kendilerinden ziyade başkalarının başına geleceğini düşünmeye eğilimli olmalıdır. Bu da çevre krizini hafife almalarına neden oluyor. Küresel çevrenin güncel durumuna bakılacak olursa problemler saymakla bitmez. Biz yine de bazılarını sayalım:
Yaklaşık 11 bin yıl önceki tarım devriminden bu yana bitkilerin biyokütlesi yarıya indi. Bu da demek oluyor ki insanlar dünyanın kara yüzeyinin neredeyse üçte ikisini tamamen değiştirdi. Geçtiğimiz 500 yılda kayıt altına alınmış yaklaşık 1.300 türün soyu tükendi. Kayıt altına alınmayan çok daha fazlası olduğu düşünülüyor. Hayvan türlerinin nüfusları son 50 yılda üçte ikiden fazla azaldı.
Küresel ölçekte yaklaşık 1 milyon bitki ve hayvan türü soylarının tükenmesi tehdidi altında. Günümüzde vahşi memelilerin toplam kütlesi, insanların gezegeni kolonileştirmeye başlamadan önceki kütlesinin dörtte birinden daha az.
Son 300 yılda küresel sulak alanların %85’i kayboldu ve okyanusların %65’inden fazlası bir ölçüde riske atıldı.
Resiflerde canlı mercan örtüsü 200 yıldan daha kısa bir sürede yarıya indi ve deniz otunun boyutunda geçen yüzyıla kıyasla %10 azalma tespit edildi.
İnsan nüfusu 1970’lerdeki sayının iki katına çıkarak 7,8 milyara ulaştı ve 2050 yılında 10 milyarı bulması bekleniyor. Daha fazla insan daha fazla gıda güvensizliği, toprak tahribi, plastik kirliliği ve biyoçeşitlilik kaybı demek. Yüksek nüfus yoğunluğu aynı zamanda küresel salgınları daha olası hâle getiriyor. Ayrıca işsizlik, barınma sorunu ve yetersiz altyapıyı da tetikleyerek ayaklanmalara ve savaşa yol açan çatışmaları ateşlemesi de mümkün. Aslında insanlar bir ekolojik saadet zinciri yarattı denebilir. Dünya’nın kendini yenileme kapasitesinin yüzdesi olarak tüketim, 1960 yılında %73 iken günümüzde %170’in üzerine çıktı. Avustralya, Kanada, ABD gibi nüfusları aşırı tüketime eğilimli ülkeler, bir enerji birimi gıda üretebilmek için birden fazla birim fosil yakıt enerjisi kullanıyorlar. Bu nedenle enerji tüketiminin de yakın gelecekte, özellikle küresel orta sınıf büyüdükçe artması bekleniyor.
İklim krizine gelince, insanlık içinde bulunduğumuz yüzyılda 1°C’lik küresel ısınmayı çoktan aştı. 2030 ile 2052 arasında 1,5°C’yi de aşacak. Paris Antlaşmasına taraf olan tüm ülkeler taahhütlerini yerine getirseler bile 2100 yılına kadar ısınma yine de 2,6°C ile 3,1°C arasında olacak.
Küresel politikalar ise varoluşsal tehditleri ele almaktan çok uzak. Dünyanın geleceğini güvence altına almak, ihtiyatlı ve uzun vadeli kararları gerektiriyor. Ancak bu olasılık, kısa vadeli çıkarlar ve serveti birkaç kişi arasında yoğunlaştıran ekonomik sistem tarafından engelleniyor. Çevre karşıtı politikalar sağ popülist liderler arasında giderek artıyor ve birçok ülkede çevresel hakları savunan protesto grupları terörist ilan ediliyor. Çevrecilik, evrensel bir kendini koruma biçimi olarak görülmekten çok bir ideoloji aracı olarak “silah” gibi görülür oldu. Örneğin iklim eylemlerine ve ormanların korunmasına karşı finanse edilen dezenformasyon kampanyaları, kısa vadeli kârları korurken ve anlamlı çevresel eylemlerin çok maliyetli olduğunu iddia ederken, harekete geçmemenin daha büyük maliyetlerini göz ardı ediyor. İşletme yatırımlarının çevresel felaketi önlemek için yeterli ölçekte değişmesi ise olası görünmüyor. Bu korkunç geleceği önlemek için köklü bir değişim şart. Bazı öneriler sunalım:
- Sürekli ekonomik büyüme hedefi durdurulmalı.
- Ürün ve faaliyetlerin gerçek maliyetleri ortaya çıkarılmalı ve çevresel hasarların onarımları çevreye zarar verenlere karbon fiyatlandırması gibi yaptırımlar aracılığıyla ödetilmeli.
- Fosil yakıtlar hızla kullanımdan kaldırılmalı.
- Tekelleşme engellenmeli ve piyasalar kurumların politikalar üzerindeki gereksiz etkisi sınırlandırılacak şekilde yeniden düzenlenmeli.
- Siyasi temsilcilerin kurumsal lobi faaliyetleri sınırlandırılmalı.
- Dünyanın her yerindeki kadınlar aile planlaması kontrolünü sağlayabilme amacı da dahil olmak üzere eğitilmeli ve desteklenmelidir.
Pek çok örgüt ve birey bu amaçlara ulaşabilmek için özveriyle çalışıyor. Ancak mesajlarının yasalara ya da ekonomik, siyasal ve akademik yetki alanlarına tesir ettiğini söylemek mümkün değil. İnsanlığın karşılaştığı sorunların büyüklüğünü ve ciddiyetini kabul etmemek basit bir saflık gibi görülemez. Bilim insanları önümüzdeki kuvvetli zorlukları allayıp pullamamalı, olduğu gibi söylemeliler. Bunun dışındaki her yol en iyi ihtimalle yanıltıcı, nihai olarak da ölümcül potansiyel taşımaktadır.
Bir yönden garip bir tarihçi olarak nitelendirilmekte olan Noah Hariri'nin görüşlerinden derlediğim bu yazımda dünyamızın dolayısıyla buna bağlı olarak da ülkemizin nasıl bir tehlike ile karşı karşıya olduğunu anlamamız, eskilerin deyimiyle yakından idrak etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Aslında, tarihçi kimliğine sahip Harari’nin uyarılarını anlamamak için kendimizi insanlık alemi olarak zorluyoruz. Harari, uzun araştırmalara ve okumalara dayanan farklı ve özgün görüşlerini bizlerle paylaşarak derin algılar dünyasından uyanmamızı bekliyor.
Harari’nin dediği gibi, gelecek mutlaka bir gün gelecek, önemli olan insanlık buna hazır mı? Cevabı herkesin kendisi vermesi gereken bu soruyu bir kenara bırakıp, hep birlikte "bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete" söylemindeki gizli ‘derin uyku’ halimizden bir an önce uyanmamız gerektiğini düşünüyorum. Zira, dünyamızı bizlerin çocukları olan gelecek nesillere mümkün olduğunca temiz bir şekilde teslim edebilmemiz için, bu sorumluluğun ciddiyetini varıp, gerekeni hep birlikte yapmalıyız. Hem de bir an öce.
Saygı dolu, sevgiyle kalın.