Site İçi Arama

ekonomi

Küresel Resesyon Geliyor, Türkiye Resesyonda Ne Yapabilir?

Türkiye’nin ana pazarı olan AB’deki resesyon beklentisinin, Türkiye’de yatırım, üretim ve istihdamı olumsuz etkileyeceği anlaşılıyor. Yurtiçi piyasasında artan enflasyonist baskı ve düşen alım gücünün negatif etkisi, fiyatlarda aşağı yönlü bir hareketlenmeyi tetikleyebilecektir. Hane halkı açısından olumlu görülebilecek bu türden bir hareket, üretici firmalarımızın iç ve dış ticarette çift yönlü sıkıntı yaşamasına neden olacaktır.

Avrupa'da Resesyon Tehlikesi

Bilindiği üzere, dünya genelinde piyasalar ABD ekonomisi ve Fed’in para politikaları odaklı şekilleniyor. Dünya Gayri Safi Yurtiçi Hasılasının (GSYH) %22'sine karşılık gelen ABD ekonomisi, bugünlerde durgunluk alarmı veriyor. 2022 yılının ilk iki çeyreğinde üst üste küçülen Amerikan ekonomisi, büyüme bağlamında Biden yönetiminin kaygılarını artırıyor. Ülkede gıda ve petrol ürünleri yanı sıra temel ihtiyaç maddelerinin fiyatları, 1981 yılından bu yana en hızlı artışı kaydediyor. Bu arada, globalden pozitif yönde ayrışma şansını değerlendirmek isteyen Fed ise ekonomiyi aşırı soğutmadan politika faizini kontrollü bir şekilde yükseltmeye ve nispeten yüksek enflasyonla (yüzde 9-10) ekonomide pozitif büyümeyi sağlamaya yönelik kararlar alıyor.

Öte yandan Avrupa’nın lokomotifi Alman ekonomisinde de daralma ve resesyon riski giderek artıyor. Rusya’dan doğalgaz sevkiyatının azalmasına çare olarak kullanımlarını %15 azaltma kararı alan AB ülkelerinde enerji darboğazı nedeniyle ekonomik büyümenin üçüncü çeyrekten itibaren duraklaması bekleniyor. Küresel ısınmanın olumsuz etkileriyle birlikte %9-9,5’ları bulan Avro bölgesindeki yüksek enflasyon, doğalgaza bağımlı sanayi kesiminin üretim maliyetlerini daha da artırıyor. AB genelinde ayrıca üye ülkelerin borç sorunu da kaygı veriyor. Bütün bunların bir sonucu olarak AB ekonomisinde bu yılın sonlarında ve 2023 yılında ortalama %5-6’lık daralma ve üretimde yavaşlama kaçınılmaz görülüyor. Ekonomideki benzer geçerli durum AB’den ayrılan İngiltere için de söz konusu ediliyor.

Faiz politikaları ile ekonomiyi dengelemeye çalışan Avrupa’nın aksine Çin ise büyüme hızı yavaşlayan ekonomisini canlandırmak için faizleri indirmeyi tercih ediyor. Buna rağmen Çin ekonomisinde yavaşlamanın çoktan başladığı konuşuluyor. Bu durumun Çin'e değerli metaller ihraç eden Güney Amerika ve Afrika ülkelerini vuracağı, neticede ABD dahil küresel resesyonu tetikleyebileceği değerlendirmeleri yapılıyor.

Türkiye Resesyona Girer mi?

Bu çerçevede tüm dünyada üretimde gerilemeler görülüyor, ekonomiler daralıyor. Küresel imalat sektöründe üretim ve istihdam durağanlaşırken yeni siparişlerde düşüşler yaşanıyor. Dolayısıyla küresel ölçekteki belirgin zayıflama ve baskının Türk sanayi sektöründeki firmalar açısından da bu yılın üçüncü çeyreğinin zorlu geçeceğini gösteriyor. 

Türkiye’nin ana pazarı olan AB’deki resesyon beklentisinin, Türkiye’de yatırım, üretim ve istihdamı olumsuz etkileyeceği anlaşılıyor. Yurtiçi piyasasında artan enflasyonist baskı ve düşen alım gücünün negatif etkisi, fiyatlarda aşağı yönlü bir hareketlenmeyi tetikleyebilecektir. Hane halkı açısından olumlu görülebilecek bu türden bir hareket, üretici firmalarımızın iç ve dış ticarette çift yönlü sıkıntı yaşamasına neden olacaktır. Çok yüksek seyreden maliyet ve faiz girdilerini de dikkate aldığımızda, bu ortamda, sanayi firmalarımızın yeni yatırım ve kapasite artışlarına gitmesi, istihdam yaratıcı faaliyetlere yönelmesi pek de mümkün olamayacaktır.

Bu yılın üçüncü çeyreğinde olmasa bile dördüncü çeyreğinden itibaren AB’de yaşanacak resesyonun derinliği, önümüzdeki kış aylarında ekonomimizi ciddi şekilde etkileyebilecektir. 2022 boyunca TL’de yaşanan aşırı değer kaybının da etkisiyle artan ihracat rakamları ve yükselen GSYH, küresel daralmanın da etkisiyle, yakın dönem için ihracat artışını maalesef sürdürülebilir kılmıyor. Dünya enerji ve emtia fiyatlarındaki yükselişler, Türk sanayicisinin rekabetçi fiyatlarla üretim yapabilme kapasitesini elinden aldığı gibi, ithalat faturamızın daha da kabarmasına neden oluyor.

Halihazırda döviz borçlanmasını yüksek maliyetle yapmak zorunda kalan ve bu nedenle ekonomisi teknik olarak aşırı kırılgan bulunan Türkiye’de; enflasyonun çok yüksek olmasına karşılık büyüme oranı da yüksek seyrediyor. Dolayısıyla işsizlik oranı daha fazla yükselmediği sürece, ekonomik hayatta kısa süreli bir resesyon yaşansa bile, “krizin Türk ekonomisini teğet geçebileceği” iddia edilebilir.

Yakın dönemde, Türkiye’nin AB ülkelerine göre sanayi üretiminde doğalgaz, mal, hizmet ve emek girdi maliyetleri nispeten düşük seyredecektir. Aynı şekilde dolar karşısında değer kaybetmeye devam edecek TL, ihracatta rekabetçi fiyatlamaları olası kılmaktadır. 

Türkiye ne yapabilir?

Hükümetin orkestra şefliğinde ihracat odaklı keskin bir stratejinin hayata geçirilmesi,

Enerji kısıtlamaları ve artan maliyetler nedeniyle kendi ülkelerinde üretim yapmakta zorlanan Avrupa firmalarının düşük yatırımlı bazı üretim mekanizmalarını süratle Türkiye’ye taşımalarının teşvik edilmesi,

Yeni yatırımlar için Türk sanayi firmalarının ihtiyaç duyduğu finansman girdisinin Avrupa firmaları kanalıyla Avrupa bankalarından düşük maliyetle temin edilmesi ve AB firmalarının Türk şirketleriyle ortak yatırım yapabilmelerinin önündeki olası engellerin pratik çözümlerle, zamana karşı yarış anlayışıyla aşılması, hedeflenmelidir.

Araştırmacı Yazar, Ekonomist Nezaket Emine ATASOY
Araştırmacı Yazar, Ekonomist Nezaket Emine ATASOY
Tüm Makaleler

  • 29.09.2022
  • Süre : 2 dk
  • 1361 kez okundu

Google Ads