Harari'ye Göre Bizi Gelecekte Nasıl Bir Dünya Bekliyor?
Önümüzdeki birkaç yıl ya da birkaç on yıl hâlâ bir seçeneğimiz var. Eğer çabalarsak, gerçekten ‘insan’ olarak kim olduğumuzu hâlâ araştırabiliriz. Ama bu fırsatı değerlendirmek istiyorsak, en doğrusu hemen işe koyulmak olacaktır.
Dünya üzerinde yaşayan sekiz milyar insanın ekiz milyar gündemi var. Kimi insanların derdi, zor koşullarda çocuk büyütmek iken kimilerinin de bir sonraki öğünü nasıl çıkartacağını düşünmektir. Aynı şekilde bazıları şişme botlarda umuda yolculuk yaparken, kimileri hastanelerde son gücüyle bir nefes daha alabilmek için uğraşır. Ancak yine de insanlar böyle dertlerle boğuşurken dünya genelinde toplumları şekillendiren ve gezegenimizin tamamının geleceğini etkileme olasılığı taşıyan önemli değişiklikler olmaya devam ediyor. Klasik tabirle, dünya durmuyor, biz ne dersek diyelim.
Biz insanlar sadece kendi dertlerimizle uğraşıp, bu değişiklikleri görmezden gelirsek, ileride daha büyük sorunlarla biz olmasak bile bizim çocuklarımızın, torunlarımızın uğraşması kaçınılmaz olacaktır. Ve görmezden geldiğimiz değişiklikler yüzünden geleceğin dünyasına ayak uydurabilmek için kendimizi çok kısa sürede yeniden inşa etmemiz gerekecektir. Bu yüzden dünyayı iyi okumamız ve kendimizi bu dalgalardan korumak için erkenden önlem almamız gerekir.
Önümüzdeki birkaç yıl ya da birkaç on yıl hâlâ bir seçeneğimiz var. Eğer çabalarsak, gerçekten ‘insan’ olarak kim olduğumuzu hâlâ araştırabiliriz. Ama bu fırsatı değerlendirmek istiyorsak, en doğrusu hemen işe koyulmak olacaktır.
21. yüzyılın en çok ses getiren düşünürlerinden Yuval Noah Harari, ilk kitabı Sapiens'te insanın doğada nasıl önemsiz bir hayvan (canlı) iken, daha sonra nasıl odu da dünyanın efendisine dönüştüğünü, dünyayı kontrol altına alabildiğini ve diğer canlılara bu farkı nasıl atabildiğini anlatmıştı.
İkinci kitabı Homo Deus, birinci kitabı Sapiens’in devamı olarak yazılmıştı. Bu kitapta yine Harari çarpıcı öngörüleriyle, insanlığın ölümsüzlük, mutluluk ve tanrısallık peşindeki yolculuğunu ele almıştı. İnsanın bugünkü evrimine geldikten sonra geleceğin nereye evrileceğini anlatmıştı. Hatta insanlığın gelecekte Tanrılaşacağını iddia etmişti.
21. Yüzyıl İçin 21 Ders kitabında ise geçmiş ve gelecekten sıyrılarak, günümüzü ve güncel konuları bu eserinde yazmıştır. İlk iki kitabını okuyan okuyucularının, gazetecilerin ve yorumcuların sorularına cevap vermek maksadıyla bu üçüncü kitabını yazma gereği duymuştur. Kitabında, yüzyılımızın eşi benzeri görülmemiş teknolojik ve ekonomik kırılmalarıyla ve yaşanan aralıksız değişimlerle başa çıkabilmek için elzem soruları tartışmaya açıyor. Bizler de Harari’nin bu çarpıcı değerlendirmelerini dinliyoruz, anlamaya çalışıyoruz. Sonuçta ne olacak ise hep birlikte yaşayıp göreceğiz.
Yazar, bu kitabında da ‘algoritma’ kavramına yer veriyor. Hayatımızın merkezine bu algoritmayı (yapay zekâ) oturtuyor. Yapay zekanın insanlığın tarihini nasıl değiştireceğini, ne gibi olumlu-olumsuz sonuçlarla biz insanları karşı karşıya bırakacağını kendi penceresinden ürettiği teorilere dayandırdığı çıkarımlar üzerinden açıklamaya çalışmıştır.
Yazarın eserlerinde teori ve teorisi ispatlamak için bilimsel kaynakları kullanması, kendisini sıradan bir yazar olmak çıkarıyor ve karşınıza bir bilim adamı ile normal tarihçi arasında bir kişilik çıkıyor. Kurguladığı teoriyi açmak için örnekler veriyor. Hiçbir iddiasının altını boş bırakmıyor. Tarihi materyallerden istifade ediyor veya bilimsel verilerle kendi teorisini sınıyor. Harari iyi bir teorisyen olarak ister istemez komplo teorilerine de okuyucusunu sürükler gibi yapıyor. Ancak diğer komploculardan farkı, çok farklı pencerelerden ve açılardan konularını ele alıyor olmasıdır. Okuyucuyu sinir uçlarından yakalayıp, bambaşka açılardan baktırmasını biliyor. Bu çerçevede 21. Yüzyılı değerlendirip analiz ediyor. Harari insanlığını hızla ilerlerken, dünyadaki paradigmaların da değişmekte olduğuna vurgu yapıyor.
İsterseniz şimdi değerli yazar Harari’nin diğer sorularına kulak verelim:
Bilgisayarlar ve robotlar insan olmanın anlamını nasıl değiştirecek? Yalan haber salgını karşısında ne yapabiliriz?
Büyük Veri bizi sürekli izlerken, seçme özgürlüğümüzü nasıl geri kazanabiliriz?
Dünyayı anlayamıyorsak doğruyla yanlışı, haklıyla haksızı nasıl ayırt edeceğiz?
Ufkumuzu aşan, bütünüyle insan kontrolünün dışında dönen ve tüm tanrılara ideolojilere gölge düşüren bir dünyada sağlam bir etik zemin bulmak mümkün mü?
Homo sapiens yarattığı dünyayı anlamlandırma yetisine sahip mi? Gerçekliği kurmacadan ayıran belirgin bir sınır kaldı mı?
Eşitsizlik ve iklim değişikliğinin açtığı dertlere milliyetçilik deva olabilir mi?
Eski anlatıların çöküp yerine yenilerinin gelmediği bir çağda ne tür becerilere ihtiyacımız var?
Harari bu ve benzeri çok temel sorunları ve soruları, her biri birbirinden kışkırtıcı ve derinlikli 21 bölüm halinde kitabında ele alırken, daha önceki kitaplarında ortaya koyduğu fikirlere dayanarak siyasi, teknolojik, toplumsal ve varoluşsal zorluklara açıklık getirmeye gayret gösteriyor.
Harari, dünyada yaşayan herkesi yakından ilgilendiren üç temel probleme vurgu yapıyor. ‘Nükleer silahlanma, ekolojik tehdit ve teknolojik sıçrama.’ Bu üç konuyu analiz ediyor ama aynı zamanda başta 1789 Fransız Devrimi ile ortaya çıkan bazı değerleri ve fikirleri eleştiriyor. İnsanların özgürlük, eşitlik, adalet, medeniyet, din ve milliyetçilik gibi kavramların insanlığın inandığı mitler olduğunu ancak insanların bu mitlerin içlerini boşaltarak bomboş birer düşünceden ibaret olduklarını vurguluyor. Bu mitler bazen iyi şeylere hizmet etse de çoğu zaman çok kötü sonuçları önümüze sermektedir. Herkes kendisini mutlaka ya bir millete ya bir topluma ya bir ırka ya da bir dine ait hisseder. İnsanlar kendilerini tanımlarken mutlaka bu mitleri kullanırlar. Böylece aşırı milliyetçilik sonucu başka milletten insanlara düşmanlık besleme eğiliminde olurlar. İnancı olmayan birini yargılamak veya kendi ırkından gelmeyen birini aşağılamak sanki her insan için içgüdüsel hale getirilmiştir. Yazara göre, başlarda çok masum gibi görünen ırkçılık, milliyetçilik, din eğer ki yanlış zihinlerde şekillenmeye bırakılırsa, hepimizi felakete sürükleyebilirler. Örneğin dünya savaşları aşırı milliyetçilikten, ırkçılık çıkmıştır. Bugün Filistin’de ezilen insanları Siyonizm’in kurbanı olarak Amerika’da, dünyanın bu en gelişmiş ülkesinde bile siyahlar beyaz ırkın saldırılarından yüzyıllar boyunca kurtulamamış, bu ayrım 1965 yılına kadar kanunlarla korunmuştur.
Evet, bu mitlerin hepsi birer algoritmadır. Yapay zekâ gibi birer algoritma. Bu mitler yanlış kullanıldığında, dünya savaşlardan, milyonlarca masum insanın yok olmasından kurtulamamıştır. Şimdi yapay zekâ algoritması da, eğer insanlar tarafından doğru kullanıma sunulamazsa, insanlığın geleceği kestirilemez bir şekilde yapay zekanın kontrolüne girebilir, geleceğimiz kararabilir.
Hiçbirimizin geleceği kararmasın, hepiniz saygı dolu sevgiyle kalın diyorum.