Site İçi Arama

tarih

Tıraş Olmak Nereden Çıkmış? İnsan Neden Tıraş Olur?

Tıraş olmak bir ihtiyaç olamaz ki! Yani niye bir insan durup dururken tıraş olmaya başlasın? Doğada başka herhangi bir canlı var mı tıraş olan?

Bugün nasıl olmuş da tıraş olmaya başlamışız acaba diye merak ettim nedense.

Aslında bunu düşünürken aklıma türlü türlü başka sorular da geldi.

Gelin baştan başlayalım.

***

İnsanoğlu mağaralarda yaşamaya başladığında birtakım ihtiyaçları olduğunu fark etmiş.

Bunlardan biri beslenme ihtiyacı.

Evet, erkekler belki başlarda kendi başlarına, ama sonraları birlikte avlanmaya başlamışlar.

Bunu becerebilen, yani birlikte ava çıkan hayvan türleri de var.

İnsanoğlu bu etkinliği esnasında birbiri ile iletişim kurma ihtiyacı da duymuş ve konuşmaya başlamış.

Kendi aralarında bir insan gibi olmasa da iletişim halinde olan hayvan türleri de var. Hayvanlar da bir şekilde kendi aralarında konuşuyorlar bence.

Sonra insanoğlu ateşi de bulmuş. Belki tesadüfen, ancak bir şekilde ateş kullanarak yiyeceklerini pişirmesini de öğrenmiş.

Sonra giyinmesini de öğrenmiş.

Bu son iki öğretiyi henüz hayvanlar aleminde akıl edebilen yok. İnsanların daha sonraki gelişimi konusunda da hayvanlar arasında ilerleme gösterebilen yok.

Ancak tüm bu gelişiminde insan daha çok ihtiyaçları doğrultusunda bir şeyleri keşfetmiş, ya da belli bir gelişim içinde olmuş.

İşte bu noktada baştaki soru iyiden iyiye aklımı karıştırıyor.

Tıraş olmak bir ihtiyaç olamaz ki!

Yani niye bir insan durup dururken tıraş olmaya başlasın?

Doğada başka herhangi bir canlı var mı tıraş olan?

***

Sonra bu konuda bir başka şey daha aklımı kurcalıyor.

Neden erkekler hanımlardan daha kıllılar?

Aslında buna kendimce bir cevabım var!

Erkekler soğukta, karda kışta ava çıkmak zorunda oldukları için bu şekilde evrimleşmiş olabilirler!

Hanımlar ise mağarada ateşin başında sıcacık ortamda erkeğini bellediği için böyle bir ihtiyaç hanımlar için geçerli olmayabilir!

Böyle diyorum, ancak hemen aklıma insanoğlunun Afrika’dan dünyaya yayıldığı bilgisi geliyor.

Afrika o zamanlarda da bugünkü gibi sıcak bir yermiş muhtemelen. Yani eğer erkeklerin sakal ve bıyıkları soğuğa karşı bir önlem olarak ortaya çıkmış olsaydı, bugün Afrikalı erkeklerin sakalsız ve bıyıksız olmaları gerekirdi.

Yani bu teorimi kendi kendime çürütmüş oldum.

Bakın bu konuda başka fikir gelmiyor aklıma, olay kadınlara kur amaçlı olsa doğadaki diğer canlıların erkekleri gibi, daha heybetli olmak olsa, mesela bir arslan gibi, sakal bıyık öyle çok hoş bir şey değil ki!

Gerçekten bilemedim şimdi niye insanoğlunun erkeğinin sakal bıyığının olduğunu, hanımların ise bu özellikten mahrum olduklarını.

***

Her neyse artık sebebi, önemli değil. Ancak biz erkeklerin sakalı bıyığı oluyor işte ve hanımların bu dertleri yok.

Evet, buna dert diyorum, çünkü biz erkekler tarihin bir evresinde sakal bıyıklarımızı kesmeye başlamışız.

Hem de bu alışkanlık o kadar eski zamanlara dayanıyor ki, kimi kaynaklara göre 100 bin yıl önce, kimi kaynaklara göre ise 70 bin yıl önce insanoğlu tıraş olmaya başlamış.

Bazı mağaralarda tarih öncesi bu dönemlerden kalma keskin deniz kabukları, hatta cilalı taş devrinden kalma el yapımı bıçaklar bulunmuş.

İnsanların eski devirlerde tıraş olmaya başladıkları ise 30 bin yıl önceden kalma mağara duvarlarına yaptıkları ilkel resimlerden anlaşılmış.

O derme çatma resimlerde sakal bıyık gösterimi yokmuş!

İnanmak istiyorsanız inanın tabii ki.

***

Bu kadar eski zamanları ben bilemiyorum, ancak tıraş olmanın gerçek anlamda Mısırlılar ile başladığı düşünülüyor. Bir de Hindistan’da!

Firavun zamanlarında yaşayan Mısırlılar (M.Ö 3000 yılları!) o kadar çok kıldan nefret ediyorlarmış ki, saçları dahil, vücutlarındaki tüm kılları tıraş etmek bir gelenekmiş antik Mısırda.

Dazlaklar ordusu!

Tabii antik Mısırlılar derken soylulardan bahsediliyor.

Bunun sebebinin sıcakta kıllardan kaynaklı kötü koku ve bit, pire gibi zararlı asalaklar olduğu düşünülüyor.

Ardından da tıraş olmanın Mısırdan önce Orta Doğuya, oradan da Avrupa’ya yayıldığı düşünülüyor.

Böyle derken Babil zamanında sakal bırakmanın tanrısal bir anlamı olduğu da biliniyor.

Roma İmparatoru Hadrianus’un yüzündeki lekeleri gizlemek için sakal bırakmayı kendi hükümdarlığı zamanında teşvik ettiği de biliniyor.

Aslında tüm kültürlerde sakal özellikle yaşlı insanlar için bilgeliğin bir sembolü olarak kabul edilmiş.

Bizde de Aksakal denir ya, gerçi biz bu tabiri Ruslar kadar çok kullanmıyoruz. Rusya’da Aksakal dediğinizde bilge insan anlaşılır, evet, direk olarak Türkçe “aksakal” derler bilge insanlara. Bu sözcüğün Türkçe olduğunu bildiklerini düşünmüyorum.

***

Sonraki yıllarda artık sakal ve bıyık modaya uygun olarak değişiklikler göstermiş.

Bugününün Türkiye’sinde de kirli sakal bir moda mesela.

Şimdilerde nasıldır tam olarak bilemiyorum, ancak badem bıyık da bir moda sanırım.

***

Evde rahmetli babamın bir siyah beyaz fotoğrafı var. Onun da badem bıyığı varmış, ama onunkisi Hitler bıyığı gibi. Sanırım o yıllarda Hitler bıyığı modaymış.

Çarli Çaplin’in siyah beyaz filmlerinde de badem bıyığı vardır.

Ne yazık ki Hitler insanlığa yaptığı kötülüklerden kaynaklı bu modaya son verilmesine sebep olmuş.

Şimdiki gençlerde bir de bam teli bırakma modası fark ediyorum. Bam teli dediğim hani hemen dudak altında olur ya, fıkrası da vardır, bilen bilir.

***

Sakal ve bıyık biz erkekler için gerçekten bir sorun aslında. Eli yüzü tertemiz derler ya, kimileri her sabah düzenli olarak tıraş olur. Artık yılların verdiği alışkanlık sanırım.

Yaşı kaç olursa olsun sabah erinmeden güzelce tıraşını olanlar vardır.

Ben pek takılmıyorum artık bu konuya, ancak yine de fazla uzadıklarında rahat edemiyorum. Zaten biraz fazla uzandığında kesmesi daha dertli oluyor.

Modaya uydum diyelim, kirli sakal endamında, daha fazla değil.

Siz yine de bana bakmayın, tıraş olun mutlaka. Tıraş olmak medeniyetin bir göstergesidir!

Mısırlılar boşuna medeniyetin ilk adımlarını atmamışlar, baksanıza tümden kıllardan rahatsız oluyorlarmış ne var ne yok kesmeyi daha o tarihlerde alışkanlık haline getirmişler.

Moskova’dan herkese sevgi ve saygılarımla.

Araştırmacı Yazar Deniz BURSALIOĞLU
Araştırmacı Yazar Deniz BURSALIOĞLU
Tüm Makaleler

  • 21.09.2023
  • Süre : 3 dk
  • 1887 kez okundu

Google Ads