Atatürk’ü içselleştirmek
Atatürk'ün İsmi Neden Zikredilmemiş olabilir:
Diyanet, 18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Günü’ne denk gelen hutbesinde yine Atatürk’ten bahsetmedi. Atatürk’ü yok sayma politikasına, geçmiş yıllardakine benzer şekilde, bu yıl da devam etti. Ulus yerine “ümmet” vurgusu yapılan “Çanakkale Zaferi: Bir milletin yeniden dirilişi” başlıklı hutbede, “Çanakkale, ‘Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor, Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor’ dizelerinin vücut bulmuş hali, Allah yolunda cihad ve şehadet ruhudur. Çanakkale, Anadolu’nun her evinden, Rumeli’nin her bölgesinden, İslam coğrafyasının her beldesinden imanı, gayesi ve duygusu bir olan müminlerin sıradağlar gibi omuz omuza vererek gösterdiği ümmet olma şuurudur” denildi.
Evet, Çanakkale’de bu şuur vardır, ama Çanakkale’de ümmetlikten öte millet olma, emperyalizme karşı durma ve dağ gibi bir liderin doğuşu, yani Mustafa Kemal de vardır.
Atatürk’ü yok sayan, nedense bir türlü onunla uzlaşamayanlara, neler hissettiğimizi bir kez daha anlatalım, belki anlarlar.
Niçin biz her gördüğümüz yerde fotoğraf çektirir, önünde saygı ile eğilir, ilke ve devrimlerini her daim yaşatmaya çaba gösterirken, birileri adını anmaktan çekinir, bir Fatiha’yı bile çok görür?
Hiç düşündünüz mü?
Nedir bu kinleri? İstedikleri elinden alınmış çocuklar gibi niye davranırlar? Nedir sorunları, onunla alıp veremedikleri nedir? Ne görürler onda, ne düşünürler onun hakkında?
Bilmek ve anlamak zor gerçekten.
Ama bizim gibilerin ne hissettiklerini anlatayım size.
Biz onu gördüğümüzde film şeridi gibi hayatı gelir aklımıza.
Babasıyla neredeyse hiç beraber olamayışı, aile sevgisini dahi askeri okullarda yaşaması, imparatorluğun o son döneminde, ülkesi, halkı için çare arayan, şahsi ikbal yerine, ülkesinin geleceğine kafa yoran ve buna ömrünü adamış birini görürüz.
Aile kurarken bile, örnek olmak adına, aşklarını yaşayamamak görür, çocuk sahibi olmamayı tercih edişinin altında yatan düşünceyi anlamaya çalışırız.
57 yıllık kısacık ömrüne sığdırdığı onlarca savaş ve üstün başarı çok çok önemlidir elbet, ama biz onu gördüğümüzde barışı hem yurtta, hem de cihanda nasıl arzuladığını görürüz. Devrimci ruhuyla hayatın her alanına kattığı kaliteyi görürüz, karizma görürüz, liderlik, çağdaşlık, medeniyet, bilgi, zeka görürüz, kadına çocuğa verdiği önemi görürüz.
Aslında hepimiz kendimizi de görürüz onda. Milletine, vatanına adanmışlıktır ortak paydamız onunla. Ne kadar uğraşsak, ne kadar çalışsak, ne kadar emek versek de onun gibi olmaya, her yeni bir şey öğrendiğimizde onunla ilgili, nasıl bir deha olduğunu yeniden anlarız, gözümüzde değeri, gönlümüzde sevgisi artar, artar da, gider.
İşte bu yüzden, onun manevi kişiliğine hak ettiği değer verilmediği zaman canımız sıkılır, içimizde fırtınalar kopar, susamaz, isyan ederiz.
Sonuç:
Ezcümle; Önder’imizi yok saymak, onu yok etmez, tam tersi içimizde çok daha büyütür. Tarih, bu sevginin nasıl büyüdüğünün örnekleriyle doludur. Atatürk’ü anlayamayanlara naçizane tavsiyemiz, onu yok sayacağınıza, onun neler yaptığını öğrenmenizdir. Eminim ki, art niyetli değilseniz, öğrendikçe sizin de saygınız artacaktır. Deneyin en azından, korkmayın, Atatürk sevgisi insanın içini ısıtır, iyi gelir.