Site İçi Arama

tarih

Tarihi Siyasete Alet Etmeyelim

Genç Cumhuriyetimizin banisi Atatürk'ün İttihat ve Terakki Partisi ile yollarını ayırma sebebi gerçekten neydi? Sadece Enver Paşa ile ters düşmüş olması mıydı? Ya da sadece ordunun siyasete dâhil olmasını mı istemiyordu?

Tarih, bir ulusların tarlalarıdır. "Her toplum geçmişte ne ektiyse, gelecekte de onu biçer" demiş Voltaire. Ağır bir giriş mi oldu dersiniz, yoksa böyle bir yazıya, tam da böyle bir isimle giriş yapmamın uygun olduğunu mu söylersiniz bilmiyorum, onu bu yazımı sonuna kadar okuduktan sonra siz karar verin derim! Gerçekten de tarih ne kendisinden ne de uluslararası coğrafyadan bağımsız değil. Hele şu anki dünyada asla değil. Her ne kadar uluslar, kendi kültürlerini var etmek için canla başla çalışsalar da, demokrasi mücadelesi, bir noktada insanlığın ortak mücadelesi olmaktan kaçamıyor. Bu yüzdendir ki, Türk devrimi, kendisinden yüz yıllar önce yaşamış, Voltaire'den etkilenmeye devam ediyor. Çünkü; tarih, daima geçmişten gelen ağların devamı ile örülüyor. Aynı bugün yaşananlar gibi.

Örnek, Ayasofya meselesi. Fatih, İstanbul'u 1453 yılında fethetmeseydi, Atatürk 1923 yılında İstanbul'u kurtaramayacaktı. Atatürk, İstanbul'u 1923 yılında kurtarmasaydı, Fatih'in 1453'teki fethinin de bir önemi kalmayacaktı. Ne kadar saçma bir tanımlama demeyin, bu kadar basit işte. O yüzden, Fatih ve Atatürk arasında bir karşıtlık yaratmanın manası yok. Çünkü, ikisi de ortak tarihimizin kadim ağlarını örmüş, iki büyük komutan ve devlet adamıdır. İkisi de şanlı Türk tarihinin, kıymetli kilometre taşlarıdır. Birinden birini alırsan, diğeri yarım kalır.

İttihat ve Terakki Partisi ve Cumhuriyet de böyledir. Eğer, 1876 yılında birinci meşrutiyet, 1908'de de ikinci meşrutiyet ilan edilmeseydi, Cumhuriyet rejimi kurulabilir miydi? Belki kurulurdu elbet ama zor kurulurdu, daha tecrübesiz, daha güçsüz bir yapıda kurulurdu! Meşrutiyet, genç Türkiye'ye ilk yılları için önemli bir demokrasi kazanımı sağladı! Aydınlarımız, demokrasinin zorluğunu da demokrasinin var edilmesi için neler yapılması gerektiğini de biliyorlardı. Çünkü yakın geçmişte bu uğurda önemli bedeller ödemişlerdi. Bu yüzdendir ki tarihi şahsiyetler yaşadıkları tarihin zaman dilimleri içinde değerlendirilmelidir. Öyle ki, İttihat ve Terakki Partisi üyelerini de bu şekilde değerlendirmeliyiz. Her ne kadar romantizmleri ve hayalperestlikleri olsa da, meseleleri toz pembe değerlendirme hatasına düşmüşlerse de İttihatçılar, zamanında meşrutiyet fitilini ateşlemeseydi, belki de genç cumhuriyetimiz daha zorlu yollardan geçmek zorunda kalacaktı!

Genç Cumhuriyetimizin banisi Atatürk'ün İttihat ve Terakki Partisi ile yollarını ayırma sebebi gerçekten neydi? Sadece Enver Paşa ile ters düşmüş olması mıydı? Ya da sadece ordunun siyasete dâhil olmasını mı istemiyordu? Elbette bunlar da var ama, daha da önemlisi, Atatürk bir kültür adamıydı. "Savaş Zaruri Olmadıkça Cinayettir" diyen de o değil miydi? O yeniliklerin, kültür devrimi yolu ile gerçekleşeceğini çok iyi biliyordu. İşte İttihat ve Terakki Partisi ile aralarındaki temel anlaşmazlığın nedeni buydu. Çünkü bu parti, her başı sıkıştığında fedailerine ve onlarla beraber ürettiği türlü entrikalarına güveniyordu. Ancak; Mustafa Kemal Atatürk öyle değildi, amacına ulaşmak için doğru zamanda, doğru yerde, doğru insanlarla birlikte olmanın gerekliliğine inanıyordu! Ve kendi zamanının sabırla gelmesini bekliyordu. Zaten Enver Paşa da doğru zamanı bekleyemediği için ölümcül hatalar yapmadı mı?

Ancak tüm bunlara rağmen, eğer Enver Paşa, Talat Paşa, Cemal Paşa ve diğerleri olmasaydı, Enver Paşa, Çanakkale cephesinde Harbiye-i Umumiye Reisi (Genel kurmay başkanı) olarak üstün başarılara imza atmasaydı, Talat Paşa, Bab-ı Ali Baskınında cesurca davranmasaydı ya da Cemal Paşa, 2. Meşrutiyeti ilan etme konusundaki becerikliliğini göstermeseydi belki de Cumhuriyet çok daha kanlı bir biçimde kurulacaktı.

Tam da yukarıda saydığımız nedenlerden dolayı, tarihi bölüm bölüm değerlendiremezsiniz. Ağzının sularını akıta akıta ya Fatih'e ya da Mustafa Kemal Atatürk'e saldıranlar, yukarıda yazdıklarımı dönüp bir kez daha okurlarsa, neden tarihin parça parça değerlendirilemeyeceğini daha iyi anlarlar.

Tarih sana göre, bana göre, ona göre yorumlanarak yazılmaz. Tarih bazen çok acı gerçekleri bile doğru olarak yazmayı gerektirir. Tarih bilinci yüksek olan uluslar, geçmişten aldığı derslerle geleceklerine daha sağlam adımlarla yürürler.

Tarihten gerekli dersleri çıkarmayan uluslar da tarihin çöplüğünde kaybolmaya mahkumdur. Tarihi şahsiyetlerimize ağır eleştireler yöneltmekle meşgulüz. Oysa, bu tarihsel şahsiyetlerin çoğunluğu kendi döneminin en entelektüel kişileri arasında yer alıyorlardı. Doğru tarih doğru adamların yazdıklarından ve anlattıklarından öğrenilir. Hamasetle anlatılan masalımsı tarih anlatılarını dinlemekle gerçek tarih öğrenilemez.

Saygı dolu sevgiyle kalın.

Araştırmacı Yazar Mustafa Orhan ACU
Araştırmacı Yazar Mustafa Orhan ACU
Tüm Makaleler

  • 14.01.2023
  • Süre : 4 dk
  • 1293 kez okundu

Google Ads