İstiklali 'tek adam' olan Afganistan'ın istikbali (I)
Afganistan; neredeyse yarım asırdır her şey oldu ama “devlet” olamadı. Afganistan’ın elverişli bir tarihsel gelişim yaşamaktan uzak bir coğrafya olduğu algısı son yarım asır zarfında, tüm insanlığın zihnine adeta nakış nakış işlendi.
Afganistan; neredeyse yarım asırdır her şey oldu ama “devlet” olamadı. Afganistan’ın elverişli bir tarihsel gelişim yaşamaktan uzak bir coğrafya olduğu algısı son yarım asır zarfında, tüm insanlığın zihnine adeta nakış nakış işlendi. Kendi kaderini kendisinin tayin etme hakkı verilmeyen, bir zamanlar bağımsız bir ülkede özgür bir yaşama sahip olan Afgan halkının toprakları günümüzde hegemonik devletlerin yol geçen hanı gibidir.
Afgan yurdun 2001 yılında 9/11 bahanesiyle ABD tarafından işgal edilmiştir. Amerikalılar, bu coğrafyada yirmi yıl boyunca at koşturmuş, kendisine tabi yerel işbirlikçileri ile terörü temizlemiş, ülkeye sözde işleyen bir demokrasi getirmiştir. 2020 başında, ABD’nin her ne olduysa bir anda canı sıkılmış olmalı ki, “Ben artık oynamıyorum, evime dönüyorum” deyiverdi. Afganistan yönetimine talip olan ama kime hizmet ettiği belli olmayan Taliban’a, “al senin olsun bu topraklar, hatta tüm Afganistan, biz gidiyoruz. Bize sadece biraz müsaade et, eşyalarımızı toplayıp gidelim, sonra istediğin gibi, kafana göre takıl bu topraklarda” dedi Trump ve sonrasında Biden liderliğindeki ABD yönetimleri.
1996 yılından 2001 yılında Amerikalılar gelinceye kadar Taliban denen radikal İslamcı örgüt 2013 yılında ölen Molla Ömer’in liderliğinde Afganistan'ı yönetiyordu. ABD’nin Afganistan’ı işgal gerekçesi, bu örgütün 9/11’in faili olarak görülen bin Ladin'i koruduğu iddiasına dayandırılmıştı. Taliban’la yirmi yıl savaşan ABD, yan radikal İslamcı örgüt Taliban’la el sıkışmak isteyen ABD; Katar'ın başkenti Doha'da 25 Şubat 2019 tarihinden itibaren Taliban’la masaya oturmuştur. Taraflar arasında sürdürülen görüşmeler nihayetinde meyvesini vermiş ve 29 Şubat 2020’de ABD ile Taliban, Katar'ın başkenti Doha'da sözde barış sürecini başlatan anlaşmaya imza atabilmiştir. Bu anlaşmaya, "Afganistan'a Barışı Getirme Anlaşması" adı verilmişti. Anlaşmaya, ABD adına ABD’nin Afganistan Özel Temsilcisi Zalmay Halilzad, Taliban adına Siyasi Ofis Başkanı Molla Abdulgani Birader imza atmıştır. Anlaşmaya göre ABD ve NATO müttefikleri tüm askerlerini geri çekecek, bunun karşılığında ise Taliban kontrol ettiği bölgelerde El Kaide veya diğer radikal grupların faaliyet göstermesine izin vermeyecekti.
2021 bahar aylarından itibaren ABD ve müttefikleri, Afganistan’dan kaçar gibi ayrılmaya, kuvvetlerini, diplomatik misyonlarının bir bölümünü çekmeye başladılar. Çekilmenin son günü sembolik bir tarih, yani 9/11 olarak belirlenmişti.
Afganistan’dan kaçar gibi gerçekleşen çekilme tam manasıyla tamamlanmadan, 15 Ağustos 2021’den itibaren Kabil sokaklarına ayak basan Taliban’la tüm Afganistan’da ironi bir barış ortamının tesis edilip edilemeyeceğine dair zaman içerisinde bulunacak cevap; ülkenin beka, istiklal ve istikbalini belirleyici ana faktör haline gelmiştir.
Şimdi Biden yönetimi 29 Şubat anlaşmasına bile uyma gereği duymayan Taliban yönetimini ikna etmeye çalışıyor. ABD, mevcut şartlarda, 31 Ağustos’a kadar son askerini Afganistan’dan çekeceğini taahhüt ediyor. Öte yandan Taliban’ın Eylül’de Amerikan askerini görmeye nedense tahammülü kalmamış gibi bir söylemi var.
ABD-Taliban iktidar paylaşım oyununu, Taliban’ın “ılımlı İslam” rolüne soyunmasının ne anlama geleceğini, Amerikalıların ne tür kazanımları cebine koyarak Afganistan’ı terk etmeye yanaştığını vb. konuşmanın, yazmanın şu anda bir anlamı bulunmamaktadır. Şimdilik, “Amerika’nın koyunu, sonra çıkar oyunu” demekle yetinelim.
Biraz geriye gidelim, Afganistan’ın son yirmi yılına göz atalım.
Yirmi yıldır ABD güdümünde gürbüzleşen Afgan iktidar oligarşisini irdelemek gerekiyor. Duverger’in deyişiyle, Afganistan’da “iki yüzlü Batı” ile iş tutan bir iktidar mekanizması vardı. Günümüzün mazlum milletlerinin gerçeklere uyanması adına, Afganistan’da yaşananlar bir okul işlevi görüyor, içinde sayısız öğretici öğeler barındırıyor. ABD ve müttefikleri ile NATO’yu arkasına alarak yirmi yıldır Afganistan halkını sözde yöneten oligarşik düzen, Amerikalıların çekilmesiyle birlikte, ABD’nin beklentisinden çok daha önce, Taliban karşısında iflas bayrağını çekmiştir.
ABD’nin Afganistan’ı işgal etme ve devlet inşası noktasında etkili olma amaçları: Rusya, Çin, Hindistan ve Pakistan gibi bölgesel güçlerin kontrol altında tutulmasını sağlamak, Orta Asya pazarına ve kaynaklarına erişebilmek ve terörle-İslami köktendincilikle mücadele etmek ve bölgesel istikrarı kendi istediği gibi sağlamak. ABD bu amaçlar doğrultusunda müdahale sonrası Afganistan’ın yeniden yapılanmasının her aşamasında etkili olmuştur. ABD’nin Afganistan’ı çekilme sonrasında kendi haline bırakacağını herhalde kimse iddia edemez, eşyanın tabiatına aykırı bir durum söz konusu olamaz.
Afganistan’ın yeniden inşa edilmesi için ilk olarak müdahalenin başlamasından kısa bir süre sonra Kabil, Taliban’ın geri çekilmesiyle 14 Kasım 2001’de ele geçirilmiştir. Kısa süre sonra da Taliban’ın bütün Afganistan’dan temizlenmese de yıkılış sürecine girdiği kabul edilmiştir. Taliban rejiminin yıkıldığı kabul edilerek 27 Kasım 2001’de Almanya’nın Bonn kentinde BM öncülüğünde Taliban sonrası kurulacak hükümete dair yol haritasını belirlenmiş, 5 Aralık 2001’de Bonn Anlaşması imzalanmıştır. Çıkış noktası Afganistan’da güvenliğin devlet merkezli bir yol haritası ile tesis edilebileceğinin ilan edilmesi olan Bonn Anlaşması; Anayasa Hazırlama Komisyonu başta olmak üzere yeni siyasi ve sivil kurumların oluşmasına zemin hazırlamıştır.
Devletin yeniden inşası sürecinde Afganistan’da doğabilecek bir otorite boşluğuna karşı güvenliği sağlamak ve ülkenin askeri, idari ve hukuki alanda yeniden yapılanmasına destek olmak bağlamında en önemli görev NATO tarafından oluşturulan Uluslararası Güvenlik ve Yardım Kuvveti (ISAF)’ne ait olmuştur. Aralık 2014’te ISAF’ın yerine NATO tarafından temel görevi Afgan Güvenlik Güçleri’ne eğitim, danışmanlık ve yardım sağlamak olan “Kararlı Destek Misyonu (Resolute Support Mission)” oluşturulmuştur. ISAF tarafından yürütülen güvenlik sorumluluğu ise Afgan Ulusal Savunma ve Güvenlik Güçleri’ne (ANDSF) devredilmiştir.
ABD ve müttefikleri, yeniden inşa süreci yanında kalkınma ve ekonomik büyümeyi teşvik, sivil kurumların kapasitesini artırma, adalet sistemini iyileştirme, sağlık, eğitim ve kadın haklarını geliştirme gibi alanlarda da Afganistan yönetimlerine yol gösterici bir rol oynamayı ihmal etmemişlerdir.
Uluslararası camianın faaliyetleri bu şekilde yürütülürken, yüzlerce yıllık bir geleneğinin parçası olan ve aşiret temsilcilerinden oluşan 1 500 kişilik “büyük şura”, Afganistan’ın yeni anayasasını 8 Ocak 2004 tarihinde kabul etmiştir. İlginç bir şekilde, yeni Anayasanın, 2020 yılına kadar değiştirilemeyeceği de hükme bağlanmıştır. Sanki yeni kurulan sistem, 29 Şubat 2020’de Taliban-ABD anlaşması imzalanıncaya kadar (!) kendini bir nevi garanti altına almayı ihmal etmemiştir.
Ülkede, ABD modeline benzeyen, tek kişinin tekelinde güçlü cumhurbaşkanlığı yapısına göre tasarlanmış merkezi bir devlet kurulması amaçlanmıştır. Doğrudan halk tarafından seçilmiş bir cumhurbaşkanı, iki cumhurbaşkanı yardımcısı, iki meclisli ve bağımsız bir yargıya sahip olan başkanlık sistemine geçilmiştir. Cumhurbaşkanının hem devletin hem de hükümetin başkanı olarak görev yapması öngörülmüştür. Üniter bir yapıdaki yeni devlet, 34 ilden ve 400 civarında ilçeden oluşmaktadır. Vali, kaymakamlar ve belediye başkanları merkezi hükümet tarafından atanmaktadır.
BM’nin yardımıyla Afganistan’daki ilk seçimler 9 Ekim 2004 tarihinde gerçekleştirilmiştir. Devlet Başkanlığına oyların %55,4’ünü alan Hamid Karzai seçilmiştir. Bunun neticesinde, Amerikalıların Kabil’i işgal etmesiyle birlikte kurulan Afgan geçici hükümetinin başı olarak görev yapmakta olan Burhaneddin Rabbani görevini Karzai’ye devretmiştir. Afganistan’ın yeni hükümet sistemi, halkın beklentilerini karşılayan, ülkeye derin bir bağımsızlık ve kendi kendine yeterliliği getirmekten ziyade, ülkedeki ABD varlığının güdümünde işleyen bir sistem olarak varlığını yıllarca sürdürmüştür. Obama döneminde ABD’nin Afganistan üzerindeki belirleyici rolü devam etmiştir. Bu bazen seçimlere müdahale etmek şeklinde de olmuştur. Örneğin Ağustos 2009’da yapılan şaibeli seçimde oyların yaklaşık yüzde 58’ini alan Karzai, tekrar Devlet Başkanlığına seçilmiştir.
Anayasa gereği Karzai 5 Nisan 2014 cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olamamıştır. Abdullah Abdullah ve Eşref Gani Ahmadzai arasında geçen seçim yarışında Gani Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Gani göreve gelir gelmez, Karzai’nin bir şekilde imzalamak istemediği, ABD’nin ve müttefik kuvvetlerin Afganistan’da kalışını uzatan anlaşmaları ABD’nin beklentileri doğrultusunda gecikmeksizin imzalamıştır. 30 Eylül 2014 tarihinde imzalanan ABD ile İkili Güvenlik Anlaşması (BSA) ve NATO ile Afganistan’daki Kuvvetlerin Statüsüne yönelik (SOFA) Anlaşması böylece yürürlüğe girmiştir.
Bugüne geldiğimizde, Karzai ve sonrasında Gani “tek adam” yönetimlerine 15 Ağustos 2021 tarihine kadar olur veren Afganistan halkı, şimdi tekrar kaderiyle baş başa kaldığını ifade etmemiz gerekir. Ülkede tüm yetkileri elinde bulunduran ‘tek adam’, Eşref Gani, 15 Ağustos’ta Taliban’ın gelişine engel olmak, ülkesine liderlik etmek yerine, kendi canının derdine düşmüş, kaçmayı tercih etmiştir ya da kendisine kaçması bir irade tarafından dikte ettirilmiştir. Her durumda, hatırı sayılır bir mal varlığıyla, Devletin Başı, Afganistan’ı terk etmiştir.
İktidarında Gani etrafında halka olan, iktidarın gölgesi bu tek adama biat ederek nemalanan yaklaşık 300-400 bin kişilik hükümet erkinde kendine yer bulan siyasilerle birlikte ordu, polis ve bürokrasi mensupları da Gani’nin gidişiyle beraber ortadan yok olmuşlardır. Afgan halkını makus talihi ve kaderiyle yüz üstü bırakmışlardır.
Tek adam olarak yönettikleri ülkelerinde, zor zamanlarda, Mustafa Kemal Paşa gibi ‘kurtarıcı’ rolüne soyunabilecek güçlü kişiliklerin veya ordu mensuplarının ortaya çıkmasına izin vermeyen Karzai ve Gani merkezli Afganistan sistemi, neticede kendi kazdığı çukura düşmek zorunda kalmıştır.
2001-2021 arasında ülkede rüşvet, yolsuzluk, fakirlik, kalkınma vb. sayısız sorun var olmaya devam etmiş, üstelik bu sorunlar temel güvenlik sorununun gölgesinde hep ikinci planda bırakılmıştır. Ne acıdır ki, Afgan halkı 20 yıl sonra kaldığı yerden belirsizliğe yelken açmak zorundadır. Taliban, kurtuluş mudur? Belki denize düşen Afgan halkı için, “Evet!”
Yazımızın ikinci bölümünde, Afganistan’ın son yirmi yılını ABD saflarında şekillendiren kuklaların biyografilerini masaya yatıracağız.
Bu yazıda yararlandığımız bazı kaynaklar
TRT Haber. (2020). “ABD ile Taliban arasında barış anlaşması imzalandı”, 29 Şubat, <https://www.trthaber.com/haber/dunya/abd-ile-taliban-arasinda-baris-anlasmasi-imzalandi-463947.html>, s.e.t. 22.8.2021.
BBC Haber Türkçe. (2021). “Afganistan: 10 soruda 20 yıllık savaş”, 8 Temmuz, <https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-57761843>, s.e.t.23.8.2021.
Acet G.S. ve Doğan F. (2017). “11 Eylül Olayları Sonrası ABD-Afganistan İlişkileri: İstiladan İşbirliğine”, Sosyal Ekonomik Araştırmalar Dergisi (The Journal of Social Economic Research) / 17 / 33 / 59-76, <https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/323601>, s.e.t.24.8.2021.
GOODHAND, Jonathan (2004). “From War Ecconomy to Peace Economy: Reconstruction and State Building in Afghanistan”, Journal of International Affairs, Cilt 58, No. 1.
THIER J. Alexander (2006). “The Making of a Constitution in Afghanistan”, New York Law School Law ReviewCilt 51.
O’HANLON Michael (2016). “Improving Afghanistan Policy”, The Foreign Polıcy Brief Brookings, Cilt 2, No.1.