Bilinmeyen Yönleriyle İslam Ülkelerinde Tıp Tarihi
İslâm, kelime manası olarak “kurtuluşa ermek, boyun eğmek, teslim olmak” olup, Allah’ın emirlerine boyun eğip, kurtuluşa ermek manasındadır. Kur’an-ı Kerim, Âl-i İmrân sûresi 19. Âyet’te “Allah indinde gerçek din İslâmdır” denmekte; aynı sûrenin 85. Âyetinde de “Kim İslâm’dan başka din ararsa, bu kendisinden asla kabul edilmeyecek ve ahirette hüsrana uğrayacaktır” denmektedir.
Kendini resmeden Sabuncuoğlu Dağlama yöntemlerini bu şekilde göstermiştir
Ciltlerce kitap hacmindeki bir konuya bilinmeyen yönleri, ana hatları ve değişik bir bakış açısıyla göz atacağız.
Terminoloji
İslâm, kelime manası olarak “kurtuluşa ermek, boyun eğmek, teslim olmak” olup, Allah’ın emirlerine boyun eğip, kurtuluşa ermek manasındadır. Kur’an-ı Kerim, Âl-i İmrân sûresi 19. Âyet’te “Allah indinde gerçek din İslâmdır” denmekte; aynı sûrenin 85. Âyetinde de “Kim İslâm’dan başka din ararsa, bu kendisinden asla kabul edilmeyecek ve ahirette hüsrana uğrayacaktır” denmektedir.
Tıb ise Âramice’de “bilmek, anlamak, bilgi” manalarına gelmektedir.
Hekim, Arapça’da Hâkim kelimesi ile aynı kökten gelir ve hikmet sahibi, bilge, filozof, tabip manalarına gelmektedir.
Sağlık: Eski Türkçe sağ "muteber" manasına gelir. Eski Türkçede sa- "saymak, itibar etmek" fiilinden +Iğ sonekiyle türetilmiştir. Divan-i Lugat-it Türk’te; sağ "uğurlu taraf, sağ yan" şeklinde geçmektedir.
Dede Korkut Kitabı’nda sağaltmak "iyileştirmek” manasında kullanılmıştır: “Dede, sen menüm elümü sağaldı gör”.
M.Ö. 460 yılında Yunanistan’ın Kos Adasında doğan ve tıbbın babası olarak görülen Hipokrat, tıbbın ilk kuralı olarak; “Primum non nocere: Önce, zarar vermeyin.” kaidesini koymuştur. O zamandan beri bu kaide hiç değişmemiştir. Modern tıp, sadece üzerine hastaya moral vermeyi ve kısmen de tedavi etmeyi eklemiştir.
İncillerde Hz. İsa’nın hastaları iyileştirmesi
Hz. İsâ’ya (a.v.s.) verilen mucizeler arasında anadan doğma âmâ ve alaca hastalığını iyileştirme de vardı. Yuhanna incili 5. Bölümde bir kötürümün şabat (cumartesi) günü iyileştirildiği, 9. Bölümde doğuştan kör bir adama Hz. İsa’nın tükürüğü ile çamur yapıp, o çamuru hastanın gözüne sürdüğü ve “git yıkan” dedikten sonra yıkanınca gözlerinin açıldığını yazmaktadır. Yine Yuhanna incili 11. Bölümde Lazar adında bir adamın öldükten sonra mezarı başında Allah’a dua edince “Ölü, elleri ayakları sargılarla bağlı, yüzü peşkirle sarılmış olarak dışarı çıktı” şeklinde anlatılmaktadır.
Markos incili 1. Bölümde “bir cüzamlı”nın, 2. bölümde “bir felçlinin” iyileştirildiği, 10. Bölümde Kör Bartimay’ın Hz. İsa dua ettikten sonra görmeye başladığı anlatılmaktadır.
Matta İncili 7. Bölümde bir “cüzamlının”, “bir felçlinin iyileştirildiği”, 9. Bölümde “iki körle bir dilsizin” iyileştirildiği, 20. Bölümde iki körün gözlerinin açıldığı anlatılmaktadır.
Luka incili 4 ve 5. bölümlerinde Hz. İsa’nın Cüzamlı ve Felçli birçok hastayı iyileştirdiği anlatılmaktadır. Kur’an da Hz. İsa’nın hastaları iyileştirmesi
"... Keza ben anadan doğma âmâyı ve abraşı iyileştirir, hatta Allah'ın izniyle ölüleri diriltirim..." Âl-i İmran:3/49. Şeklinde Hz. İsa ya Allah tarafından bir mucize verildiği anlatılmakta, Maide sûresinde tekrarlanmaktadır. "Düşün ki sen: Sen Benim iznimle anadan doğma âmânın gözünü açıyor, abraşı da iyileştiriyordun. Düşün ki sen Benim iznimle ölüleri kabirden diri olarak çıkarıyordun." Maide, 5/110.
İslam’da sağlık
Bakara suresi 155. Ayette “ Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız, sabredenleri müjdele” denmektedir. Burada canlardan eksiltmekle insanların sağlık yönünden uğrayacağı sıkıntılar, sabretmekle de, bu sıkıntılara sabredip tedavi için gayret gösterilmesi kastedilmektedir. İslâm, temizlik başta olmak üzere, öncelikle koruyucu hekimliğe önem vermektedir.
Şifa âyetleri
Tevbe sûresi 14. âyet de “Ve mümin bir kavmin yüreklerini ferahlandırsın”.
Yunus sûresi 57. Âyette “kalplere bir şifâ ve inananlar için yol gösterici bir rehber ve rahmet (olan Kur’an) geldi”
Nahl sûresi 69. Âyette “onda insanlar için şifa vardır”.
İsrâ sûresi 82. Âyette “Biz, Kur'an'dan öyle bir şey indiriyoruz ki o, müminler için şifa ve rahmettir”
Şu’ârâ sûresi 80. Âyette “Hastalandığım zaman bana şifa veren O’dur”
Fussilet sûresi 44. Âyette “De ki: “O, inananlar için bir hidayet ve şifâdır…”
Hz. Peygamber’e, Hz. İsa’ya verildiği gibi mucizeler verilmemiştir. Onun en büyük mucizesi Kur’anı Kerimdir. O, alemlere rahmet olarak gönderilmiştir. Zaman zaman bazı hadiseler karşısında her insan gibi fikrini beyan etmiştir. Ancak tıbb-ı Nebevi diye nitelendirilen bir görevi ve uygulaması yoktur.
İslam Devletlerinde İlk Hastane
Hz. Peygamber, Cündişapur hastanesinde eğitim almış hekim Haris bin Kelede’ye rahatsızlanan sahabelerini tedavi ettirdiği de kaynaklarda geçmektedir. Bahsi geçen hastane Sasanilere aittir ve Emevilere kadar Müslümanlar hastane kurmamıştır. Bazı kaynaklar Hz. Peygamber’in zamanında Hendek Savaşı sırasında yaralıları tedâvi amaçlı kurulan çadırı İslâm’ın ilk bîmarhânesi olarak zikretmişlerdir. Bîmarhâne Farsça olup, hasta hane manasına gelmektedir
İslam devletlerinde ilk hastane 707 yılında (hicrî 88) Emevi Halifesi Velid b. Abdulmelik’in Dımaşk’ta açtırdığıdır. Emevîler’den sonra İslam coğrafyasında hastaneler o kadar çok rağbet görmüştür ki bölge tıp alanında lider bir konuma yükselmiştir. Hatta Endülüs Emevîleri’nin Kurtuba’daki tıp hastanesine Avrupalı devletler öğrenci gönderip, ancak yüzlerce yıl sonra inşa edebildikleri hastaneleri onlar gibi kurmaya çalışmışlardır.
Endülüs Emevîleri tıp alanında hayli ilerlemişlerdi. Onların icat ettiği tıp aletlerinden bazısı günümüz tıbbında bile kullanılmaktadır.
Endülüslü Tıp Alimi İbnî Rüşd’e göre tıbbın amacı hastalıkları iyileştirmekten ziyade yapılması gerekeni vaktinde yapmaktır. Dolayısıyla tıp, doğru ilkelerden hareketle insan bedeninin korunması ve hastalıkların ortadan kaldırılmasını amaçlayan bir sanattır.
Daha sonra Harun Reşid zamanında Cündişapurlu Hristiyan hekim Cibrâil b. Bahtişû’ya Bağdat’ta bir hastane kurdurulmuştur. Mısır’da kurulan hastaneler ilk parlak zamanlarını yaşamış ve İslam Tıbbı büyük bir ilerleme kaydetmiştir
Abbâsilerden sonra Tolunoğulları ve İhşidîler de hastaneler açmışlardır. Ahmet b. Tolun’un yaptırdığı hastanede hastalar ücretsiz tedavi edilerek hastanelerde sosyal devlet politikası benimsenmiştir.
Emevî ve Abbâsîlerden sonra Eyyûbîler, Buveyhîler gibi pek çok İslâm devleti de hastaneler kurmuş ve daha önce kurulmuş olan hastanelerden yararlanmıştır.
Selahaddin Eyyûbî’nin bir akıl hastanesi kurdurduğu da kaynaklarda geçmektedir. O devirde Batı’da ise akıl hastaları içlerine şeytan kaçtığı düşünülerek tedavi sayılmaktan uzak çeşitli bağnazca yöntemlerle kontrol altına alınmaya çalışılıyordu. Ayrıca Selahaddin Eyyûbî’nin kurdurduğu hastanelerden taburcu olan hastaların ceplerine bir miktar harçlık koyulduğu da kayıtlarda geçmektedir.
Selçuklular da diğer İslam ülkeleri gibi kendilerinden önce kurulmuş olan hastaneleri kullandılar ve hatta geliştirdiler. Tuğrul Bey’in Cibrâil b. Buhtîşû’ya kurdurulan hastaneyi geliştirmiş ve yeniden düzenlemiş olması buna bir örnektir. Bu hastane o dönemde, döneminin en büyük tıp merkezi haline gelmiştir.
Günümüze ulaşan en eski Selçuklu hastanesi, Dukak b. Tutuş’un yaptırdığı Bimaristandır. Tutuş’un hastanesinin yanına da Şam Atabeg’i Nureddin Zengi bir başka bimaristan daha yaptırmıştır. Nureddin Zengi’nin, Şam’da 1154 yılında kendi adına kurdurmuş olduğu Bimaristan Haçlı Seferleri sırasında esir aldığı bir Tel-Bâşir kontu Joscelin de Courtenay’ın fidyesi ile yaptırılmıştır.
Dünyanın ilk doktora tezi
Dünyanın ilk doktora tezi sayılan akademik bir çalışmanın Selçuklular zamanında, Harun Reşid’in Cibrâile kurdurduğu Bimaristân-ı Adûdî’de yazılmış olması tıp ilminin ne kadar geliştiğinin bir göstergesidir. Bahsedilen çalışma 1178 yılında yazılmış olup, Calinus’un Hıfzıs-Sıhhası hakkında kaleme alınmıştır. Önsözünde, Baştabip Ebu Said el Herevî tarafından okunup, tez olarak kabul edildiği belirtilmiştir.
Selçukluların Bimaristanları o kadar etkileyici olmuştur ki Avrupalılar ve Memlûklular Selçukluları taklit ederek kurdukları hastaneleri onlarınkine benzetmeye çalışmıştır. Selçuklular devrinde tıp eğitimi akademik bir hal almıştır. Teorik ve pratik eğitim bimaristanlarında birlikte verilmiştir. Selçukluların yaptırdığı en önemli hastanelerden birisi de Kayseri Gevher Nesibe Darüşşifası ve Gıyaseddin Tıp Medresesidir. Gevher Nesibe Medresesi’nde hekim, cerrah, kehhal (göz hekimi) odası ile akıl hastaları koğuşları bulunmaktaydı. En önemli noktalardan birisi akıl hastalarına yönelik inşa edilmiş bimarhane kısmıdır. 18 odacıktan oluşan kısmı özgünleştiren, duvarların arasından geçen akustik ses kanallarıdır. Bu kanallarla odacıkların içindeki hastalara su ve müzik sesi eşliğinde, telkinler yapılarak tedavi edilmeye çalışıldığı bilinmektedir. Her türlü hastalığa karşı hangi makam hangi vakitte ve hangi dozda müzik ile tedavi edileceği ayrıntılı ve sistemik bir şekilde tatbik ediliyordu. Hem hekim hem de müzikolog kimlikleriyle İslam tarihinin önemli bilginlerinden olan Ebubekir Razi (854-932), Ebu Nasr Farabi (870-950) ve İbni Sina (980-1037) müziğin tedavi edici etkisini incelemişlerdir. Makamların etkisi üzerine çalışma yapan bir başka alim de Osmanlı’da yaşayan Gevrekzade Hasan Efendi’dir. (1727 - 1801). Çocuk hastalıkları üzerine yazmış olduğu Neticetü’l –Fikriyye ve Tedbir’i Veladeti’l Bikriyye adlı eserinde hangi müzik makamlarının hangi çocuk hastalıklarına iyi geldiğini de anlatmıştır.
Dünyada müzikle tedavi
Dünyada müzikle tedavi alanında bilinen ilk ciddi çalışmaları Türk hekimler bu medresede gerçekleştirmiş olmalarına rağmen, günümüzde Müzikle Tedavi konusunda uluslararası sahada neredeyse hiçbir etkinliğimizin olmaması da zikredilmesi gereken çok hazin önemli bir noktadır.
Amerika’da müzikle tedavi, psikiyatri temelli hastalıklarda 1950’lerden bu yana etkin olarak kullanılmaktadır. 1977’de ise müzikle tedaviyi bir bilim dalı olarak kabul etmiştir.
Avrupa Müzik Terapi Konfederasyonu’nun, Avrupa genelindeki örgütlenme haritası
O zamanlarda başlayan müzikle tedavi geleneği Selçuklu ve Osmanlı şifahanelerinde sistemli, akademik ve bilimsel bir halde uygulanmıştır. Ama şimdi Avrupa Müzikle Tedavi Konfederasyonuna üye bile değiliz. Tıp fakültelerimizde ise bu konu araştırılmamaktadır.
Kaynaklar
Kur’ân-ı Kerîm
İncil
Hak dini Kur’an dili Elmalılı M. Hamdi Yazır, 2017- Sistem matbaacılık
Ekmeleddin İhsanoğlu, Osmanlı’da Bilim ve Eğitim, Medreselerin Tarihi Serüveni.Kronik Yay. İstanbul,2019
el-Buhari, es-Sahih, Tıb 25.
Prof. Dr. Mehmet Özdemir Endülüs Müslümanları Kültür ve Medeniyet TDVY 2013