Site İçi Arama

tarih

Nuh Tufanının Çeşitli Kavimlerin Tarihindeki Yeri

Tevrat’a göre Amerika kıtası da dahil Avustralya, Afrika uzak Asya, Avrupa ve kutuplarda yaşayan hayvanların hepsinden birer çift alan Nuh peygamber, 137 metre uzunluğunda, 26 metre genişliğinde, 16 metre yüksekliğindeki gemisine hepsini sığdırmış oluyordu.

Nuh Tufanı:

Eski ahit Tevrat, yaratılış 6, 7 ve 8’inci bölümlerinde 40 gün sürdüğü anlaşılan tufandan bahseder. Buna göre Allah, dünyayı kapsayan kötülüğün ve kirlenmiş insanlığın yok edilmesine karar verir. Sadece yaşamayı hak eden Nuh’tan Allah bir gemi yapmasını ve her tür hayvandan birer çift almasını ister, sonra sular yükselmeye başlar ve dağların zirveleri de dahil yeryüzünü tamamen su kaplar. Dünya yüzeyini 150 gün kapsayan sulardan dolayı Nuh’un gemisindekiler haricinde dünya da insan ve hayvanların tamamı yok olur. Bu anlatımların bilim ve akıl dışı mantıksızlığını o dönem yapılan bir gemiye milyonlarca tür kara hayvanının alınamayacağı gerçeğinde görmekteyiz.

Tevrat’a göre Amerika kıtası da dahil Avustralya, Afrika uzak Asya, Avrupa ve kutuplarda yaşayan hayvanların hepsinden birer çift alan Nuh peygamber, 137 metre uzunluğunda, 26 metre genişliğinde, 16 metre yüksekliğindeki gemisine hepsini sığdırmış oluyordu. Kuran’da da Nuh tufanı ile ilgili bilgi verilirken Allah’ın Nuh’a bir gemi yapması ve kendisine inananlarla beraber her hayvandan birer çift gemiye almasını söyler.

Allah’ın yok etmek istediği insanlığın mı yoksa dünya yaşamının tamamı mı olduğunu bilemiyoruz. Kuran'da Allah sadece Nuh Peygamberin kavminin hak ve adalet gözetmeksizin sapkınlığa düşmelerinden sonra cezalandırılmasından söz eder.

Sümerlere ve Akadlara Göre Nuh Tufanı:

Sümerlerin kurduğu Ur kentinde 1929 yılında yapılan arkeolojik araştırmalardaki kazılarda, arkeologlar selin getirmiş olduğu, iki metre yüksekliği olan çamurdan oluşmuş katmana ulaşmışlardı. İlginç olan ise, bu çamurların içinde uygarlık eşyalarının bulunması gerçekten de bu bölgede bir tufanın gerçekleşmiş olduğunu göstermekteydi.

Diğer Sümer kentlerinde de aynı çamur katmanın olması bize bu bölgede anormal boyutta ani bir sel veya tufanla yaşamın sekteye uğradığını gösteriyordu.

Sümer ve Akad yazıtlarındaki tufan ile ilgili bilgileri toplayan bilim insanları, bu yazıt ve çamur katmanlarından edindikleri bilgilerle tufanın M.Ö. 3500 – M.Ö. 3300 yılları arasında gerçekleştiğine dair kesin ortak kanıya da varmışlardı.

Gılgamış Destanı:

Gılgamış destanının da anlatıldığı Sümer, Akad ve Hitit yazıtlarında Nuh tufanı ilgili öykü anlatılmıştı. Bu yazıtlarda gerçekten de Gılgamış’ın ölümsüzlük iksirini/ağacını bulabilmek için danıştığı ve büyük bir tufan olacağını göksel varlık Anki/Enki'nin haberdar ettiği Shuruppak kentinde yaşayan Ziusudra isimli bilge kişilikten söz edilmekte idi. Ziusudran'ın yaşadığı kent isminin sonundaki pak sözcüğü günümüz Türkçesinde lekesiz anlamında kullandığımız "pak" ve "ap ak" sözcükleriyle aynı kökten gelmektedir. Kanımca önündeki shuru sözcüğü günümüz Türkçesinde beraber yol alanlar, beraber devam edenler anlamına gelen "sürü", "sürmek" tanımlamasından gelmektedir. Çünkü Anu Karakum'da Sümerlerden önce oluşan, Sümerlerin de göç ettikleri uygarlıkta isimleri gök Suriler/Sürüler ve bazen de Süyrüler olarak yazılan bir uygarlık tanımlaması söz konusudur.

Kuzey ırak yani aşağı Mezopotamya gibi bir bölge de büyük bir tufan olacağını ve aylar öncesinden başlattığı gemi yapımıyla bir kısım insanı kurtaran Ziusudra, yazıtlardan da anlaşıldığı gibi insanları da uyarmıştı. Çağımızın ileri teknolojisiyle bile günümüzde ne zaman bir tufan olacağı tam olarak kestirilemezken, 5 bin yıl öncesinde Ziusudra/Nuh peygamberin bu tufandan haberdar olması, biz Türklerin o zamanki tek tanrı anlayışına verilen ad olan Tengri/Allah'ın Nuh'u tufan öncesinde haberdar ettiğini göstermektedir.

Kuran'da anlatılan Nuh tufanı, Sümer yazıtlarında ve devamı olan diğer uygarlık yazıtlarında anlatılan tufan öyküleriyle bire bir örtüşmektedir. Gılgamış destanındaki anlatımlarda Nuh peygambere Tengri'nin gönderdiği göksel varlık Anki/Enki ile yakında büyük bir tufanın olacağı bildirilmiş, gemi yapması söylenmişti. Gerçekten de güney Irak’ta yapılan arkeolojik araştırmalar sonucunda büyük bir tufanın, Shurupak kentinde de oluştuğunu gösteren toprak katmanlarda delillerin olması, semavi inançlarda ismi Nuh/Noé olarak geçen peygamberin aslında ön-Türk Sümer Ziusudra olduğunu gösteriyordu.

Asurologların Bulguları:

Nazi Almanya’sı döneminde Türkiye’ye zorunlu sürgüne gönderilen ve Türk üniversitelerinde o dönemde ders veren ünlü Asurolog Prof.Landsberger, tufanla ilgili tarihi yazıtları okumuş, Nuh peygambere Sümerlerde Ziudsudra ismi yerine Akadlarda kullanılan "Utnapiştim" ismini kullanmıştı. Şimdiye kadar "Sami" dillerde Nuh, Ziusudra ve Utnapiştim isimlerinin tam manada ne anlama geldiği bilinmemektedir.

Alman Asurolog Friedrich Delitzsch "Sumerische Sprachlehre, 1914 Leipzig, s.206" eserinde Nuh sözcüğünü Sümerce insan, türemek, tohum anlamına gelen "nu" sözünden Sami kavimlere geçtiğini söylemektedir.

Poppe, (Bemerkungen zu g. J. Ramsted´s einführung. 1990 Helsinki) bu konuları açıklamak için yazdığı çalışmasında, nu/nuh sözcüğünün Altay/Turani dillerinden olduğunu ve ne anlama geldiğini yazmaktadır. Poppe'nin tarihi tespitleri şunlardır; Gold dilinde naı, Kore dilinde nei, Moğol dilinde ise nıalma'dır. Hepsi de insan/insanlık anlamında kullanılmaktadır.

Türkmenler bir kimseyi övmek istediklerinde naybaşı söylemini kullanırlar. Bu söylemin anlamı; insanların en seçkini demektir.

Bu sözcüklerin kökenini yine aynı anlamlarla Sümerce de görmekteyiz. Sümerlerde nu sözcüğü, insan, türemek, tohum anlamında kullanılıyordu.

Akadlarda tufan anlatılırken Nuh peygamberin ismi bazen Atrahasis bazen de Utnapiştim olaraktan kullanılmıştı. Bu isimlerle anlatılan tufan öyküleri Sümerlerdeki anlatımla neredeyse aynıdır, sadece Akad yazıtlarında Atrahasis, tufandan kurtularak tanrılardan ölümsüzlüğü aldığı anlatılır.

Kanımca Prof.Landsberger, Utnapiştim ismi kökeninin Sümerlerde Nuh peygamberle ilişkili olmasından dolayı bu ismi kullanmış olmalı.

Bu isim Nuh peygamberin bir lakabı da olabilir. Çünkü ismin başında olan "ut"/utu sözcüğü Sümercede Tengri anlamları içerir. Sümerler ud/ıd sözcüğünü güneş ve ayı tanımlamak için kullanırken ekledikleri "dingir" sözcüğüyle ay ve güneşinde hâkimi Tengri olduğunu yazıtlarına yazmışlardı. Bu tanımlama Akadlarda ut/utu ismiyle güneş tanrısına dönüştürülmüştü.

Nuh Tufanının Yunan Tanrılarına ve Tanrıçalarına Yansımaları:

"Na" sözcüğü ise yeryüzünün ve evrenin tek hâkimi anlamları içeren "an-nu-na" tanımlamasının içinde geçmektedir. Nasıl günümüzde kullandığımız "Abdullah" ismi "Allah’ın kulu" anlamına geliyorsa Nuh peygamber olarak gösterilen "Utnapiştim" isminin de bu tür anlamları olabilir. Eski ve yeni Yunancada Yunanlar Sümeri Ziusudra ismini "xisoudhros" olarak vermektedirler. Eski Yunanlar eski zamanlardan kalma destan ve efsaneleri kendilerine uyarlayarak kullandıkları gibi Nuh ve tufan anlatımını da kendilerine uyarlamışlardı. Yunan ırkının oluşumu Larousse ansiklopedisinde Zeus öyküsüyle şöyle anlatılmaktadır; tanrı Zeus, insan soyunu yok etmek amacıyla yeryüzünü sular altında bıraktığında yalnızca Deukalion ile karısı Pyrrha bu cezanın dışında tutulabilecek kadar dürüst kabul edilirler. Karı ve koca, bir gemi yaparak dokuz gün sular üzerinde dolaştıktan sonra, Tesalya'daki bir tepede karaya çıkarlar. Dünyayı yeniden insana kavuşturabilmek için toprağa erkek ve kadına dönüşen taşlar ekerler. Böylelikle ikisi de Yunan ırkının ataları olarak kabul edilir.

Çağdaş açıklamalar bu taşların varlığını kimi zaman bir volkan püskürmesine, kimi zaman da Tesalya'da dağınık olarak bulunan Yunan çağına ait çok sayıda dikili taşa bağlamaktadır. Görüldüğü gibi Yunanlar, Absu ünvanlı Anki/Enki'yi Poseidon yaptıkları gibi, Sümer Tengri kağanı Nuh/Zi-ud-sudra'yı bazen deukalion, bazen de xisoudhros yapmışlar, Tengri yerine de Zeus’u koymuşlardı. Sümeri dumuzi/tammuz adonis ismiyle eski Yunan Tanrılar Panteonu’na eklenmiş, Dumuzi’nin eşi Anna, aşk tanrıçası olarak baştan Akadlarda İştara, eski Yunanlarda Afrodite, Romalılarda ise Venüs’e dönüştürülmüştü.

Gılgamış’ın maceraları ise birebir alıntılanarak Herkül’e, Gılgamış’ın arkadaşı Enkudu’yla öldürmeye gittikleri sedir ormanlarında yaşayan Humbaba ise tepesinde gözü olan Herkül’ün öldürdüğü deve dönüştürülmüştü.

Nuh Ne demektir?

Nuh peygamberin isminin anlamı ön-Türkçe Sümercede, "Zi" yaşam, can, ruh anlamına gelmektedir. "Ud" zaman, Sudra da uzun anlamına geliyor. Bu sözcüklerin bileşiminden olan ismin anlamı "uzun ömürlü" demektir.

Kuran’da, Araf süresinin 133'üncü ayetinde Allah, Sümerlerin yanlışa düşmelerinden dolayı tufandan önce uyarılar gönderdiğine ve bu insanların büyüklük taslayarak hak inancından uzaklaştıklarına vurgu yapıyor. Kuran'a, Sümerlerin inançlarını yozlaştırmaları sonucu, tek, ebedi tanrı olgusunu terk ettiklerini, kağanlarını ve göksel varlıkları ilahlaştırarak tapınma nesnelerine dönüştürdüklerini anlatmaktadır. Bu varlıklara tapınılan bir inanç yarattıkları için, Araf 59 suresinde Nuh peygamberin resul/yol gösterici, tekrar tek mutlak varlığa inanılmasını öğütleyen, uyarıcı olarak anlatıldığını Kuran'da görmekteyiz. Sümer yazıtlarında da Nuh/Ziusudra'nın Tengri'nin bir kağanı olduğu açıkça belirtilmektedir.

Sonsuz mavilik anlamına gelen Tengri sıfatı "an-nu-na", yani evrenin ve dünyanın tek hakimidir. Ancak yeryüzünde temsilciler seçme kuralının burada da uygulandığı görülmektedir.

Üstelik Sümerler inanç önderi kağanlarına "Nabu" unvanı veriyorlardı, bu tanımlamayı hala günümüzde görev itibariyle peygamberden biraz daha düşük sevide zikredilen, Allah’ın elçisi, yol göstericisi anlamlarına gelen "nebi" olarak kullanmaktayız.

Tengri inancı ve İslamiyet’te dahil diğer semavi inançlarda Nuh’un, yol gösterici bir peygamber/kağan olduğuna bu inançların hepsinde inanılmıştır.

Nuh peygamberin, Sümercede uzun ömürlü anlamına gelen "Zi-ud-sudra" gerçeğini Kuran’ı Kerim’in Ankebut süresinin 14'üncü ayetinde Nuh Peygamber için kullanılan uzun ömürlü vurgusunda da görmekteyiz.

Yahudilerin Tevrat’ta Nuh Peygamberi ve Diğerlerini Anlatım Şekli:

Nuh peygamber ile M.Ö. 600'lü yıllarında yazılmaya başlanan Tevrat arasında 2400 yıl zaman aralığı vardır. O çağlarda İsrail oğulları ve Arapların isimleri değil cisimleri bile yoktu. Keza çölden yeni çıkan İbranilerin Sümer Tengri inancının yozlaşmış hallerini Babillilerden alarak kendilerine uyarladıklarını, bazen de nerede duracaklarını bilemediklerinden şaşırıp yanıldıklarını, kısıtlı kaynaklardan belirli bir mantık sırasına göre derlediğim delilleriyle ifade etmeye çalıştım. Örneğin, Sümeri gök yüzünün bakir saf kızı anlamına gelen Kısıkıl lilla'nın lilitu ismiyle yozlaştırılmış anlatımlarını Akadların devamı uygarlıklar olan Asur ve Babillilerden almışlar, Lilith ismiyle kötülüklerin anası, cennette Havva’yı kandıran yılanımsı, şeytanımsı varlık olarak betimlemişlerdi. İbraniler kendilerini temiz, seçilmişler gösterebilmek için öykülerinde bu kızı kendileri hariç diğer milletleri doğuran "İştar Tapınağının" fahişesi olarak göstermişler, fakat fahişe tapınağının başı olarak gösterdikleri İştar'ı ise başka yazılarında Yahudileri Babil sürgününde katliamdan kurtaran Eşther’e dönüştürmüşlerdi.

Oysa Tengri'nin kadın piri/kağanı Sümeri’nin Anna'nın Akadlarda aşk ve sevgi tanrıçası olarak İştar'a dönüştürülmüştü. İbraniler ise fahişe yaptıkları İştar'ı daha sonra Babillilerin inanç öykülerinden araklayarak Tevrat’ı oluşturan 21'inci kitabı yazan, Yahudileri Babil sürgününde katliamdan kurtaran kadın yapmışlardı.

Gerçekten o dönem çölden yeni çıkan bedeviler olmalarından ileri derecede gelişmiş, muhteşem uygarlık ve inancı karşısında nerede, neye inanacaklarını, nerede duracaklarını şaşırmışlardı.

Tevrat’ın 21'inci kitabını oluşturan bu öyküde, Yahudileri Hamman isimli Pers vezirin elinden kurtaran Eşther’e yardım eden amcasının ismi ise Mardoşe idi. Fakat bu isim de o dönem Akadlarda Mezopotamya’nın en büyük Tanrısı olduğuna inanılan eski Aramicede Marduk'un hizmetkarı anlamına geliyordu.

Marduk sözcüğü ise Sümerlerden alıntılanan Marud/ut Tengri tanımlamasının Akadlarda değişikliğe uğramış biçimiydi.

Sonuç:

Eski efsane ve inançları kendilerine uyarlayan İbranilerin anlatımlarında anlatılan Nuh ve tufan öyküleri de Tengri inancı kökenli Sümerlerden Akad ve sonraki uygarlıklardan alıntılanmış olan ve İbranilerin kendilerine uyarladıkları öykülerdir. Hak inancının bilinen tarih olaraktan 40 bin yıl öncesine dayanan peygamber/kağanlar silsilesinden gelmiş olmasından dolayı Tengri inancının kalu beladan beri var olan tek hak dininin öncesi olduğunu söyleyebiliriz. İsim anlamlarının Kuran’da da olması Sümerlerde Nebu ünvanlı bilge kişilik olarak Shuruppak kentinde Ziusudra ismiyle Nuh peygamberin yaşamış olması, Nuh peygamberi kalû beladan beri var olan hak inancının ön-Türk peygamberi olduğunu göstermektedir. Bu bilgiler, tarihi yazıt ve silindir damgalarda delilleri olan, isim ve tanımlamaların aynı özellikleriyle Türkçede de kullandığını gösteren bilgilerdir. M.Ö. 3500'li yıllarında Anu'dan göç eden Sümer’i neslinden olan Nuh peygamberin yaşadığı çağda Türki/Turani uygarlıkların delilleri olan Sümerler gibi eklemeli yazım özellikli dil konuşan, günümüz Türkçesinde de ortak anlamlı sözcükleri olan güney İran’da oluşmuş Elamlılar haricinde kimse bir uygarlık ismi bile veremez. Mevcut bilgilerimiz ışığında söyleyebiliriz ki, o zamanlarda ne uygarlık ve milletler ne de günümüzde isimleri bilinen inançların hiçbiri henüz oluşmamıştı. O dönem sonsuz mavilik anlamına gelen Anu kökenli tek mutlak varlık inancı olan kalu beladan beri inanılan an/tengri/dingir isimli bir inanç vardı. Nuh/ziusudra ise bu inancın bilge kağanı, peygamberiydi.

Araştırmacı Yazar Mustafa Orhan ACU
Araştırmacı Yazar Mustafa Orhan ACU
Tüm Makaleler

  • 24.05.2022
  • Süre : 8 dk
  • 5672 kez okundu

Google Ads