Uzayda Unutulan Minber
Dünya merkezli bir evren modeli (geocentrism) “insanın bencilliğinin” fantastik bir yansımasıdır. Her şey benim etrafımda dönsün!
Dünya Merkezli Evren
Dünya merkezli bir evren modeli (geocentrism) “insanın bencilliğinin” fantastik bir yansımasıdır. Her şey benim etrafımda dönsün!
Bu Dünya tezahürlü “bencillik”, “kurulu düzeni” arkasına alarak “ben eskiden beri varım, bu yeniler de ne oluyor” mantığıyla yeniliklere karşı çıkmış ve zalimleşerek köhneleşme yolunu tercih etmiştir.
Durağan Dünya Merkezciliği Eudoxus, Aristoteles ve Batlamyus’tan beri zamanla Kiliseyi de arkasına alarak tek doğru tanınmak istemiştir. Kilisenin 1500 yıllık resmi ideolojisi budur. Doğrusu engizisyon marifetiyle “son anında bile olsa gerçekleri söyler diye yüzüne demir maske takarak yaktıkları Bruno” ve ölüm kararını “Dünya dönmüyor” inkârı ile evde müebbete çevirdikleri Galileo” örneklerinde olduğu gibi muvakkaten başarı sağlamışlardır. Ancak, bu Dünya’nın kendi ekseninde dönmesine engel olmadığı gibi Güneş etrafında devri daimini de engelleyememiştir.
Batlamyus’dan, Tûsî Etkileşimli Kopernik’e Değişim
Yunan ya da Yahudi kökenli olduğu söylenen Batlamyus, Mısır İskenderiyeli’dir. O’nun “Büyük Bileşim” kitabı Yunan ve Babil uygarlıklarının gökbilim bilgilerinin Hiparkus'a dayalı bir derlemesidir. Latinceye Arapçadan çevrilirken bu dilden etkilenerek “Almagest” olarak adlandırılmıştır. Yapıtta “Dünya Merkezli Evren Modeli” önerilir. Dünyanın sabit ve hareketsiz olduğunu öne süren bu modele göre diğer gezegenler, güneş ve ay dünyanın etrafında dönmektedir.
Bu model, Tûsî’nin eleştirel olarak etkilediği Kopernik'in “Güneş Merkezli Modeli”ne dek Batı dünyasında geçerli bir model olarak kabul edilmiştir. Yer Merkezli Evren Modeli’nin tek egemen açıklama modeli olarak varlığını sürdürmesinde, kilisenin resmi evren görüşü olarak bunu benimsemesi vardır. Güç yozlaşarak yanlışı “dogmatikleştirmiş” ve “modelin doğruluğu bir tür tartışmazlık statüsü” kazanmıştır.
Roma Bir Günde Kurulmadı
Gerçek uzun zaman diliminde ortaya çıkmıştır. Dünya evrenin merkezi değildir. Hatta gerçekliği ortaya çıkan Güneş Merkezli Sistem dahi evrenin merkezi değildir. Ancak bir gerçeği vurgulama gerek: Gezegenler Güneşin etrafında dönmektedir.
Tusi etkileşimli Kopernik öncesi Güneş Sistemi hakkında bilgiler vardı. Bunu bizzat kendisi de söyler.
İskenderiye eğitimli matematikçi Aristarkos, Kopernik’ten 1800 yıl önce gezegenlerin Güneş etrafında döndüğünü (yüzeysel) söylemesi Arşimet’in ona muhalefet ettiği bir yazısında yer almıştır.
Newton'dan 700 yıl önce, yer çekimi kuramı üzerine ilk fikirlerini ileri süren Harezm’lî Türk El Biruni, geliştirdiği teleskoplar ile gözlemleri sonucunda, ‘dünyanın döndüğü' fikrini savunmuştur. Bu gezegenlerin güneş etrafında döndüğünü doğrulayan Galileo'dan da 600 yıl öncedir. Kopernik’in cevaplayamadığı Dünya dönüyorsa, ağaçlar ve taşların neden fırlamadığı sorusuna, Biruni, yer merkezinde bir çekim ile açıkladı. Hatta denizlerin ardında bir karanın bulunduğunu (Bugünkü Amerika) öngördü. Tusi, Ali Kuşçu, Newton, Torricelli, Copernicus ve Galilei’yi etkilemişti.
Kurduğu gözlem evinde Güneş, Ay ve diğer gezegenleri tespit eden Türk lider ve astronom Uluğ Bey, Kopernik’ten yüz yıl önce bir yılın 365 gün 6 saat olduğunu 15 saniyelik bir hata payıyla bulmuştur.
Bir husus daha var ki minbere çıkıp haykırmak gerekiyor: “Güneş sistemi ve 9 gezegen hem de hepsi kürevi bir biçimde, Kadızade-i Rumi ve Molla Fenari tarafından inkâr edilmesin diye 623 yıl önce nakışlarla işletilmişti”.
Kuşkusuz Roma bir günde kurulmamıştır.
Kadızade-i Rumi ve Molla Fenari ve Bursa Ulu Camii Minberindeki Güneş Sistemi Modeli
Bu yazımı hazırlarken Osmanlı’nın sembollerinden Bursa’ya seyahat ettim. Ulu Cami 1399 yılında yapılmış ve İstanbul’un Ayasofya Camii gibi gezilmesi gereken yerlerden. Ama ben bu sanat tarihi açısından önemli mekânın bilim tarihi açısından da önemli olacağını hiç düşünmemiştim. Dahası, kim bunun yazdığım yazıyla ilişkili olacağını bilebilirdi ki?
Mihmandarlık yapan hanımefendinin anlattıklarını içeri girince gördüm. 1980 yılında Ulucami'nin minberindeki güneş sistemini ilk fark eden emekli öğretmen Feyzi Ülgü gibi heyecanlandım: “Güneş ve dokuz gezegen olduğunu gördüm"”. İnanılmazdı, zira daha 20. Yüzyılda keşfedilen dış merkezli gezegen Plüton bile hak ettiği ayrı bir düzlemde yer alıyordu: “Bu minber 1399 yılında yapılmış. Minberin doğu cephesine baktığınızda, gezegenler Dünya, Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs, Neptün ve Plüton görülüyor. Güneş sisteminin 8 gezegeni (Güneş etrafında) aynı açıyla aynı düzlemde dolanırlar, Plüton ise farklı açıyla farklı düzlemde dolanır.”
Kadızade-i Rumi ve Molla Fenari’nin "bu minberin ustası Devaklı Abdülazizoğlu Mehmet’e bu sistemi işlemek üzere verdiği” değerlendiriliyordu.
Türk ilahiyatçı ve bilim adamı “Molla Fenari’nin el yazması bir astronomi kitabının İngiltere’de olduğu” biliniyor. Bunun getirtilip incelenmesi artık zorunluluktur. Zira 1500 yıl Dünya’yı sabitleyen “Kilise Avrupa’sı”, bilgi karartma huyunu 300 yıldır “Aydınlanma Avrupa’sına miras bırakmış” ve o tarihlerde Orta Çağ’ın aydınlık yüzü olan Türk dünyasının bilime verdiği bu muazzam katkıyı maalesef karartmıştır.
Oysaki Ulu Camii'nin Minberindeki Güneş Sistemi Modelini içeren “Bu eser dünyanın 7 harikası arasında yer alması gereken ve gözümüz gibi korumamız gereken bir eserdir.”
Dünya Merkezli Evren ve Güneş Sistemi’nin Çatışma İklimi ve Sebepleri
Nikola Kopernik Orta Çağ felsefesinde skolastik okullarda geleneksel eğitim almış bir entelektüeldi. Güçlü yanı eleştirel bakabiliyordu. Bu düşünceler ışığında, Güneş’i merkeze alan, Yer’i de bir gezegen gibi Güneş çevresinde dolandıran bir sistemi Avrupa’da bursa’daki minberden 155 yıl sonra kurdu. Ancak bu Kilise merkezli Avrupa da derin çatışmalara neden oldu. Peki neden?
Bilimsel bir konuda insanlar ve fikirler arasında çatışma çıkmasının birincil nedeni benimsenen yaklaşımın koruduğu çıkar gruplarının çıkarları ve kadim bencilliktir.
Isaac Asimov, Bilim ve Buluşlar Tarihi adlı kitabında, Dünyanın başka yerlerindeki muazzam katkıları içermese de Dünya Merkezli Evrenden Güneş Sistemi Modeline geçişi şöyle ifade etti: “Copernicus kuramını ve hesaplarını basmakta tereddüt etti; çünkü Dünya merkezli kuramın Kilise tarafından İncil ile uyumlu olduğuna inanıldığını biliyordu”. Kilise sarsılacağına, gerçekler örtüldü. “Bu nedenle kitabını sadece el yazması haliyle sessizce etrafta dolaştırdı”. Bunu söylerken Kilise bencilliğini genetiğinde sürdüren Asimov “Avrupa Merkezli Bilim ve Dünya” doğma hatasına düştüğünü fark etmiyordu. Öteki harika buluşları yok sayıyor, görmüyor ve belki de varlığına tahammül edemiyordu.
Ancak gerçeklerin ortaya çıkmak gibi bir yanı vardı: Tıpkı Ulu Camii'nin Minberindeki 1399 tarihli Güneş Sistemi Modeli gibi “sonunda heyecanlı arkadaşları tarafından kitabı basmaya ikna edildi. Adı De Revolutionibus Orbium Coelestium (Gök cisimlerinin devrimi üzerine) idi.” Kitap1543 yılında basıldı. Yazar, Kiliseyi ve Papayı karşısına almamak için iki akılı adım attı:
- “Copernicus kitabı yatıştırıcı olsun diye Papa III. Paul’a ithaf etti .”
- Kitabı derin bilgili astronomların dışında kimsenin okuyamayacağı bilimsellikte yazmıştı.
Ancak, “Hikâye, Copernicus’un kitabın ilk baskısının kendisine verildiği gün öldüğü yolundadır.”
Belki de üçüncü olarak yer verdiğimiz bu adım, kaderin hükmü, “tüm bu adımlara karşın Bruno ve Galileo’nun yüzyıl içinde uğrayacakları kötü akıbetten” O’nu kurtarmış olabilirdi.
Yer Merkezli Kozmoloji Modelinin, Kilisenin resmi görüşü haline gelmesi ve bu kozmolojiye karşı çıkmanın dine karşı çıkmak olarak algılanması bir bencillik ve çıkar çatışmasıydı. Lakin, bu görüşün de kendine özgü güçlü yanları bulunmaktaydı:
- Batlamyus Yer Merkezli Modeli matematiksel olarak da desteklemeyi başarmıştı.
- Bu model aynı zamanda gök olaylarının açıklanmasında belirgin bir başarı kazanmıştı.
- Bu göreceli başarının getirdiği bir güven vardı.
- Modele duygusal bir bağlanma söz konusuydu.
- Tamamen tersi olmasına rağmen algılarımız da Dünyanın evrenin merkezinde hareketsiz olarak durduğuna ve göğün yirmi dört saatte çevremizde döndüğüne tanıklık etmekteydi.
Öte yandan Kopernik’in bilmediği bazı şeyler de vardı. Örneğin Yer’in hareketi kabul edildiğinde, ortaya çıkan sorunlara cevap vermeyi sağlayacak bir fizik bilgisi yoktu ve bu nedenle de çözümü Biruni’nin, Uluğ Bey’in ve Kadızade-i Rumi ve Molla Fenari’nin aksine Kopernik’te yoktu.
Ayrıca Kopernik yukarıda belirttiğimiz gibi Dünya’nın devindiğini öne süren ilk insan değildi ve öncüllerinden beslenmekteydi. Güneş Sitemi Kuramı sonradan Galileo ile gözlemsel açıdan, Kepler ile kuramsal açıdan geliştirilmişti. Eksik ve tamamlanması gereken yerleri bulunmaktaydı. El-Tûsî, Tezkîre’sinde Batlamyus’un Ay modeli eleştirisi hala yön göstericidir: “Kendi merkezinden geçmeyen bir eksen çevresinde düzenli bir harekete zorlanan kürenin durumu fiziksel bir imkânsızlıktır.”
Sonuç olarak kurulu düzenler kilise ya da aydınlanma adı altında skolastik olabilmektedirler. Birisi küre halindeki hareketli dünyayı felç edip bir balyozla dümdüz ederken, diğeri sabit Dünyayı evrenin merkezine koyan anlayışı daha da aşağı düşürerek Avrupa’yı evrenin ve bilimin merkezine koymaktadır. Görmemekte, duymamakta, gerçekleri konuşmamaktadır. Ve maalesef COVİD 19 virüsü gibi bu güce dayalı anlayış, değişik varyantlarıyla kıtaların tamamını etkisi altına almaktadır.
Kadızade-i Rumi ve Molla Fenari’nin Bursa Ulu Camii'nin Minberindeki 1399 tarihli Güneş Sistemi Modeli bilim tarihine üst perdeden sesleniyor: ADALET… ADALET…ADALET...:
Güneş’in etrafında 9 gezegen var ve hepsi eksenleri etrafında dönüyor. Dünya düz değil. Güneş etrafında dönerek baharları, kendi etrafında dönerek te sabahları getiriyor.
Boyutlar tam tutmuyor, mesafeler arası tam yerleştirilememiş demeyin sakın… Bir minber kilometrelerce olmaz: 'Geniş yüzeye yapılan ahşap süslemelerde simetri yoksa o yapıda mutlaka mesaj vardır’: Tıpkı Güneşi nakşederken etrafında 9 gezegenle simgelemesi gibi….