Site İçi Arama

tarih

Türkiye'yi (Anadolu’yu) Türksüzleştirme Çabaları

Topyekûn Batı, küresel sömürgeciler bu gerçeği anladığı için Türkiye’yi Türksüzleştirme yolunda büyük çaba sarf etmektedirler. İçerideki kemik yalayıcı hainlerle birlikte el ele vererek; Türk düşmanlığı ve Türkiye’yi Türksüzleştirme stratejilerinin en önemli hedefleri haline getirmişlerdir!

Tarihin derin dehlizlerinde yolculuğa çıkıp; karanlık ve sis perdeleri yok edildiğinde kuşkusuz görülecektir ki, parlak bir Türk Tarihi ve aydınlığın, uygarlığın sembol ismi Türk ırkı vardır. Bu hakikat asla ırkçılık değildir. Bir gerçeğin yalın biçimde anlatımıdır.

O halde Türk kimdir?

Atatürk’ün muhteşem anlatımıyla; bir kez daha bütün zihinlere, gönüllere nakşederek; anlatalım. Umulur ki, bu anlatımdan Türk düşmanları ders alırlar.

"Bu memleket dünyanın beklemediği asla ümit etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine yüksek sahne oldu. Bu sahne, 7 bin yıllık en aşağı bir Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgarıyla sallandı; beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurlarıyla yıkandı, O çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu. Şimşek yıldırım güneş oldu. Türk oldu. Türk budur yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir."

Bu tanım, Türk'ün sosyolojik tarihsel, kültürel derinliğine vurgu yapan muhteşem ve benzersiz bir tanımdır. Bu tanıma uygun olarak Gazi Mustafa Kemal Atatürk şu saptamayı yapar.!

"Bu ülke tarihte Türk’tür, bugün de Türk’tür ve sonsuza dek Türk olarak yaşayacaktır. Milli benliğini bulamayan milletler, başka milletlerin avı olacaklardır."

Topyekûn Batı, küresel sömürgeciler bu gerçeği anladığı için Türkiye’yi Türksüzleştirme yolunda büyük çaba sarf etmektedirler. İçerideki kemik yalayıcı hainlerle birlikte el ele vererek; Türk düşmanlığı ve Türkiye’yi Türksüzleştirme stratejilerinin en önemli hedefleri haline getirmişlerdir!

Bu stratejik hedefin gerçekleşmesi için Neo-Osmanlıcılık, Ilımlı Siyasal İslamcılık BOP projesi kapsamında enjekte edilerek; 7 bin yıllık Türk Yurdu bilumum göçmenlerin (Arapların, Afganlıların Somalilerin Pakistanlıların vb.) yığınak merkezine dönüştürülmüştür. Bunların içinde istihbarat birimlerince sağlanan verilere göre İŞİD, PKK, PYD, Taliban ve benzeri terör örgütü üyeleri de patlamaya hazır bir bomba gibi aramıza salıverilmiştir. Kontrolsüz göçmen vakası milli güvenlik sorunu hâline gelmiştir. Yapılan bilimsel simülasyonlara göre 2040 yılında bugünkü Arapların nüfus artışıyla Arap nüfusunun 35 milyon olacağı unutulmamalıdır. Küresel emperyalistler tek kurşun atmadan demografik yapımızı bozarak, Anadolu’yu, Türkiye’yi Türksüzleştirmek istedikleri kuşkusuz bir gerçektir.

Böylece; Anadolu topraklarına 11 kez düzenledikleri haçlı seferleriyle yapamadıkları huruç (çıkarma) hareketini içerdeki ajanları ve misyonerleri eliyle kolayca yapmış olacaklar!

Burada bir hususun altını önemle çizmek isterim. Bizler asil Türk Milleti olarak kimseyi Türk olacaksınız diye zorlamıyoruz. Bilime ve akla aykırı olan hiçbir düşünceyi savunmayız. Şovenist bir tavrın yanında hiç olmayız. Ancak; Türklük kırmızı çizgimizdir. Türk düşmanlığına karşı aşılmaz dağlar gibi kendimizi siper ederiz. Çünkü Türklük bizim için bir şereftir. Türkler dünyanın en büyük imparatorluklarını kurmuş bir medeniyetin mirasçılarıdır. Hun İmparatorluğunun 105 milyon km. sınırlarına hiçbir imparatorluk ulaşamamıştır insanlık tarihinde!

Anadolu’yu, Türkiye’yi Türksüzleştirmek çabaları yapılırken; sinsi tuzaklarıyla karma, dönme ve devşirmelerin oluşturduğu Osmanlı İmparatorluğundan bahsedilirken; Osmanlı torunuyuz derle de neden Selçuklu İmparatorluğundan, Hun İmparatorluğundan, Göktürklerden, Uygurlardan, Hazarlardan hiç bahsedilmez. Yoksa bu tarih bilincinden yoksun zavallılar, Türklüğü Osmanlıyla mı başlatıyorlar? Bilinmelidir ki Osmanlı İmparatorluğunu yıkan Enderun soytarıları ile içten içe imparatorluğu kemiren dönmeler, devşirmeler idi. Çünkü Türkün Enderun’a girmesi yasaklanmıştı. Böylece yönetim, saray, ticaret; Enderun çıkışlı Türk düşmanlarıyla, dönme ve devşirmelerin tekeline geçmişti.

Bugün de Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini sarsmak ve yıkım hazırlığı içinde olan küresel emperyalizmin istisnasız kodamanları yerli işbirlikçileriyle "siz ılımlı siyasal İslam’a ve Neo-Osmanlıcılığa dönmelisiniz diyorlar." Türklük ve Atatürk onların yüzyıldan beri en büyük engelidir. ABD patentli küresel sermayenin en büyük temsilcisi Rockefeller bu konuda şöyle diyecektir. "Atatürk Ortadoğu’daki bizim plânlarımızı 100 yıl geriye bıraktırdı. Ve bize milyarlara mal oldu. O'nu bertaraf etmeden hedeflerimize ulaşamayız. "Küresel emperyalistler sağlam teşhis koydular. Atatürk’ü ve Türklüğü bu coğrafyadan silmek hedefe ulaşmanın en kestirme en kısa yoludur. Haçlıların yapamadığını kolayca gerçekleştirmenin tek yolu BOP projesini uygulamaya koymak ve Anadolu’yu Türksüzleştirmek!

Bunun içindir ki, feslilerin sarıklı dincilerin ve aydınlık düşmanı yobazların cahillerin ve Türk düşmanı hainlerin içeride beslenmeleri gerekiyordu. Öyle de oldu. Bu alçaklar, Anadolu’yu keşke Yunanlılar (Rumlar) işgal etseydi diyecek, arkasından aynı alçaklar kutsanacak ve övgüler söylenecekti. Büyük Türk Milleti bu yaşananların açık tanığıdır. İstiyorlar ki, Osmanlıda olduğu gibi bugün de 7 bin yıllık Türk Coğrafyasında Türkün sırtına binilsin ve at oynatsınlar! Namusunu, onurunu, inancını, kimliğini, kişiliğini koruyan Cumhuriyet’e ve başta Atatürk olmak üzere kurucu kadrolara düşmanlığın, pervasızca saldırmanın arkasında bugün de dönmelere, devşirmelere Enderun soytarılarına öykünmek vardır! Daha da vahim olanı Türkleri aşağılayarak, onları "etrak-ı bi idrak" akılsız Türkler gibi etiketlendirdiklerinden mi Neo-Osmanlıcılığa yaslanmak istiyorlar. Devşirme Kuyucu Murat paşanın torunları aynı hedef doğrultusunda Türk düşmanlığını sürdürmekteler. Ancak; içerideki ve dışarıdaki hainler bilmelidir ki, çabalarınız beyhude! Büyük dâhi devlet adamı Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün ifadesiyle; bu coğrafya 7 bin yıllık Türk Yurdudur. Türk olarak yaşayacaktır.

Kapasitenin ötesinde göç hareketliliğiyle, oluşturduğunuz Arap varoşlarıyla coğrafyayı değiştirmek mümkün olmayacaktır. Osmanlıda da bu tür eylemler deneyimlenmiştir.

Plân tutmamıştır. Öyle ki Hilâfetle birlikte getirilen 3000 bin Arap aşiret başkanlarının ve ulema sınıfının özellikle de Ebussuud'un baskısıyla Osmanlı'nın konuşma dilinin Arapça olması ve Anadolu’yu Araplaştırma yani Türksüzleştirme çabaları tutmamıştır. Tarih ders almak içindir. Kafasını kuma sokanlar elbet birgün uyanacaklardır. Ancak bedeli ağır olacaktır.

Türklük bu coğrafyanın Toros dağlarına, taşına toprağına kazınmış bir mühürdür; sonsuza dek yaşayacaktır. Azerbaycan'ın önceki Cumhurbaşkanı Ebulfez Elçibey'in bir saptamasını sizlerle paylaşmak isterim. "Türk değilim diyene karşı sakın ısrar etmeyin! Allah'ın bahşettiği (bağışladığı) şerefi istemeyen şerefsize biz zorla şeref verecek değiliz ya!"

La Martine ise şöyle diyor. "Türkler bir ırk, bir millet olarak yeryüzünün en şerefli insanlarıdır."

Fritz Neumark da şöyle diyecektir. "Türkler pek farkında değil ama, Avrupalılar şu gerçeğin farkındalar. Tarihten Türklük çıkarılırsa ortada tarih diye bir şey kalmaz." Batılı namuslu bilim adamları, filozoflar Türklük hakkındaki görüşlerini yalın bir biçimde ortaya koyarken; kendi öz yurdumuzda Türkün adını söylemekten çekinen kimi insanlar Türklük kavramını anlayamadıkları gibi Anadolu'yu tarihinden koparmak ve Türksüzleştirme çabaları boğazlarında düğümlenecektir. Bu amansız Türk düşmanlığı asırlardır yerlerde sürünen, horlanan, Türkün yeniden Ergenekon’dan çıkışının ayağa kalkışının, dirilişin kutsal öyküsünde gizlidir. Bu öykü Atatürk ve Türk düşmanlarını çıldırtmaktadır. Küresel emperyalistler de bu coğrafyayı sömürgeleştirmenin tek yolunun Atatürk ve Türklüğü bertaraf etmekten geçtiğini çok iyi anlamışlardı. Oysa bilmedikleri bir şey vardı. Türklük aşkı ve sevdası yalnızca coğrafyaya kazınmamış, Cumhuriyeti ve onun değerlerini emanet ettiği Türk gençliğinin gönül haritasına kazınmıştı.

Kimliksiz, ılımlı siyasal İslamcıların öncülüğünü yapan emperyalizminin kodamanları "vatan olmasa da olur, alnınızın secdeye geldiği her yer vatandır " diyerek; Türkiye’yi kimliksizleştirme, Türksüzleştirme yolunda Türkün adını söylemekten kaçınanlarla birlikte yürümeye çalışıyorlar. Politik oyunlarla Türksüzleştirme çabaları yoğunluk kazanmıştır.

Atatürk bu süreci tersine çevirdiği için ve Türkiye’nin bir Türk yurdu olduğunu bağımsız milli bir Türk Devleti kurarak, Lozan Antlaşması ile (24 Temmuz 1923) dünyaya tescil ettirdiği için iç ve dış hainlerin hedef tahtasına konmuştur. Amansız bir Türk düşmanlığı sergilenmektedir. Öyle ki, kimi aymazlar, kimi kimliksizler Anayasadan Türklük çıkartılabilir hezeyanlarını kusmaktalar.

Türksüzleştirme çabalarını anlamak için 1918 yılında Ömer Seyfettin'in kaleme aldığı Ashâb-ı Kehfimiz adlı uzun öykü kitabını dikkatlice okumak gerekir. Öykü gerçek ve olgular üzerine kurgulanmış. Ömer Seyfettin bu eserinde 1912 yılında daha o yıllarda Türkiye’nin nasıl Türksüzleştirilmeye çalışıldığını açıkça anlatıyor.

Rumların fikri yalnızca İzmir'i zapt etmek değil, 14 milyon Türkü Kızılırmak in sağ tarafına atmak, Ermenilerin fikri ise, büyük Ermenistan’ı teşkil edip, ne kadar Türk varsa hepsini Kızılırmak in sol tarafına atmak gerekir. Eğer bu iki millet aynı, zamanda bunu başarırsa Anadolu'da bir tane Türk kalmayacak, denize akıtılacak.

O günden günümüze dek bu düşünce sürekli yaşatıldı. Türkiye'nin Türksüzleştirilme projesi canlı tutuldu. Bugün de Türkiye'nin demografik yapısı bozularak; bu alçak düşünce ve plânların yaşama geçirilmesi öngörülmektedir.

Türkler Atatürk’le yeniden milli bir ruha kimliğe kavuşmuşlardır. Milli bir devlet kurmuşlardır. Türk'e düşmanlık, Ermeni ve Rumların düşüncelerine, ideallerine ortak olmak anlamındadır. Bu durum karşısında Türk'ün uyanması ve tarihteki haşmetiyle şu günlerde ayağa kalkması ulusal bir zorunluluktur.

Öyküde anlatılanlarla İkinci Meşrutiyet dönemi sonrası anlatılanlar arasında tam bir benzerlik var. Yani tarih tekerrür ediyor. Türklük sembol ve değerlerinin yok edilmesi istendiğini, kozmopolit Yeni Osmanlıcılık fikrinin niçin canlandırılması gerektiği ortaya çıkmaktadır.

Türkler, Atatürk’le yeniden kazandıkları kimliklerine, varlıklarına, Milli iradelerine özgürlüklerine bağımsızlıklarına sonunu dek sahip çıkmalı, her zeminde siyasal mücadelesini ödünsüz vermelidir. 

Ne mutlu Türküm diyene. 

Araştırmacı Yazar Abdullah TOSUN
Araştırmacı Yazar Abdullah TOSUN
Tüm Makaleler

  • 01.11.2022
  • Süre : 4 dk
  • 3299 kez okundu

Google Ads