İstiklali 'tek adam' olan Afganistan'ın istikbali (3)
Bu yazımızda, Afganistan’ın kronolojik siyasi tarihinin köşe taşlarını anlatacağız, Taliban Örgütünün ortaya çıkış hikayesini sizinle paylaşacağız.
Bu yazımızda, Afganistan’ın kronolojik siyasi tarihinin köşe taşlarını anlatacağız, Taliban Örgütünün ortaya çıkış hikayesini sizinle paylaşacağız.
Afganistan’ın Kronolojik Siyasi Tarihi
1709 yılında, Mirva Hotak, Kandahar merkezli olarak Hotaki hanedanı yönetiminde Afganistan (Afganların yurdu) isimli bağımsız bir devlet kurduğunu ilan etmiştir.
1717'de Rus çarı Büyük Petro, Afganistan üzerinden Hindistan'ı fethetmeyi hayal etmiştir. Prense Aleksander Bekoviç komutasındaki 4.000 kişilik güçlü ordusu, Afgan vadilerinde Mirva Han'ın savaşçılarına hezimete uğramış, Rus işgalinin önüne geçilmiş, Peter bir daha rüyasında "Afganistan'ı görmemeye" ant içmiştir.
1747’te Ahmet Şah Durani, Hotaki hanedanını yıkarak Durani imparatorluğunu kurmuş ve ülkenin topraklarını genişletmeyi başarmıştır.
Çariçe Büyük Katerina da 1801 yılında 20.000 kişilik bir orduyu oğlu Paul'un komutasında Afganistan'ın işgali için görevlendirmiştir. Ancak bu ordu da Volga nehrini dahi geçemeden yok edilmiştir.
İngiltere, Hindistan'a kuzeyden gelecek akınları kontrol altında tutabilmek için Afganistan'ı işgal etmeye karar vermiştir. 1838 yılında, Hindistan Genel Valiliğine bağlı kuvvetleriyle, Afganistan’ı işgal etmiştir. Büyük Britanya İmparatorluğu, 1842'de Afganistan'dan geri çekilmek zorunda kalmasına rağmen, bu ülkedeki siyasi sistemin bir parçası haline gelmeyi de başarmıştır. Böylelikle Afganistan ve bir parçası olduğu Türkistan, İngiliz İmparatorluğunun “incisi” Hindistan’a açılan bir fetih koridoru olarak, Avrupa’daki emperyal odakların gündemine oturmuştur.
1863 yılından itibaren Afganistan’ın kuzeyinde yer alan Türkistan’daki küçük ve zayıf Hanlıkları işgal ederek ortadan kaldıran Rusya’nın, Hindistan’a ve Güney Asya’daki İngiliz nüfuzunun olduğu bölgelere erişimini engellemek İngilizler açısından öncelikli bir politika olmuştur. Artık iki imparatorluk açısından "büyük oyun" alanı olarak Afganistan merkezli coğrafya görülmeye başlanmıştır. Böylece 19. yüzyılın ortasından itibaren Rus ordularının Afganistan'ın kuzey sınırında durdurulması, İngilizlerin değişmez politikası haline gelmiştir.
1878 yılında Afganistan'ı tekrar işgal etmeyi deneyen İngiltere, 1881-1882 yıllarında aldığı yenilgiler sonrasında, 1842'de olduğu gibi ülkeyi terk etmek durumunda kalmıştır. Öte yandan, bölgeye yönelik İngiliz siyasetinin ilgisi hiç eksilmemiş, İngiliz emellerini gerçekleştirmek için başka araçlar devreye sokulmuştur. Bu dönemden itibaren Dirvway ve takiben Durand hatları doğrultusunda yapılan sınır düzenlemeleri (1887 ve 1893) ile Afganistan coğrafyasında yaşanan değişikler, beraberinde etnik grupların/kabilelerin bölünmesine, akraba toplulukların farklı ülkelerde yaşamak zorunda kalmasına neden olmuştur. Bu durum, günümüz Afganistan’ında ulus inşa süreçlerini başarısızlığa mahkûm en önemli faktör haline gelmiştir. Ülkenin kuzeyindeki Türkî (Tacik, Özbek, Hazara ve Türkmen) ve Farisî etnik topluluklar ile güneyindeki Paştunların bölünmüşlüğü meseleleri çözülmeden bırakınız Afganistan’a, Orta Asya’ya bile barış ve istikrarın gelmesi iyice zorlaşmıştır.
Afganistan coğrafyasında Rus ve İngilizlerin mücadelesi sürerken, Afgan ileri gelenleri; bu dönemde emperyal güçlerin boyunduruğundan kurtulmak, bağımsız olmak, Afgan ulus kimliğini inşa etme benzeri arayışlara yönelmiştir. Örneğin, Yeni Osmanlıları da siyaseten düşünceleriyle etkileyen Cemalettin Afgani bunlardan biriydi. Afgan modernleşmesinin, Afgan milliyetçiliğinin fikir babası olan Mahmud Tarzi ise 35 yaşına kadar Osmanlı sınırları dahilinde yaşamış, bütün fikri formasyonunu Yeni Osmanlılar ve Jön Türkler içinde edinmiş bir entelektüeldi. 1901’de kuzeni Habibullah Han tahta oturunca, Afganistan’a dönüp ona danışmanlık yapmış, Genç Afganlar hareketini kurmuş, gazetesi Batı modernleşmesinin ülkedeki sözcüsü fonksiyonunu üstlenmiştir. Onun fikirlerinin etkisi altındaki Kral Habibullah, 18 yıl süren iktidarı boyunca modernleşmeci ve Batıcı bir programı ülkesinin modernleşmesi amacına hizmet edecek şekilde takip etmiştir.
1919’da yerine gelen oğlu Emanullah Han ise Afganistan’ın bir nevi Atatürk’ü olarak görülen tarihi bir şahsiyet olmuştur. Aynı yıl Afgan aşiretlerinin desteğini arkasına alarak girdiği savaşta İngilizleri yenilgiye uğratmış, ülkesindeki İngiliz nüfuzunun sona ermesini sağlamıştır. Tarzi’nin kızı Süreyya ile evlenen Emanullah Han, kayınpederinin katkılarıyla 1923’te din ve devlet işlerini birbirinden ayıran ülkenin ilk anayasasının yapılmasını sağlamıştır. 1929’a kadar süren 10 yıllık kısa iktidarı boyunca hayata geçirmeye çalıştığı inkılaplar da neredeyse birebir Türkiye’dekilerin 'kopyası' olarak görülmüştür. (Not 1)
1928 yılında Afganistan’ı ziyaret eden bir İngiliz gördükleri karşısında çok şaşırmış ve şaşkınlığını şöyle ifade etmiştir: “Afganistan modern bir devlet haline geliyor. Yeni yollar yapılmış. Orduları iyi eğitilmiş. Mükemmel okullar kurmuşlar. Metrik sistem yakın zamanda kabul edilmiş. Asya’nın merkezinde neredeyse yeni bir ülke doğmuş – ya da en azından eski ülke başkalaşmış.”
Modernleşme hareketleri karşısında ülkesinde çıkan ayaklanmayı bastıramayıp, 1929 yılında Afganistan’ı terk etmek zorunda kalan Emanullah Han’ın yerine Nadir Han geçmiştir. 1933 yılında suikast sonucu ölmesi üzerine yerine oğlu Zahir Han geçmiştir. Zahir Han, Şah unvanını alıp, ülkede şeriatı yeniden ilan etmiştir. Peçe ve çador yasağını kaldırmıştır. Sert reformlardan uzak durmuş, eğitim, sağlık alanlarında modernleşme adımları atmaya çalışmıştır. Afganistan, İkinci Dünya Savaşı’nda tarafsız kalmış, Soğuk Savaş döneminde bağlantısız ülkeler arasında kalmayı tercih etmiştir. Zahir Şah, denge siyasetinde Batı’ya doğru açılmak için ülkeyi meşruti demokrasiye geçiren 1964 Anayasa’nı ilan etmiştir. Böylece, ülkede çok partili düzene geçilmiş, serbest seçimler yapılmıştır. İfade hürriyeti gibi temel insan hakları güvence altına alınmış, kadınlara seçme ve seçilme hakkının da olduğu haklar verilmiştir.
1973 yılına geldiğimizde, haneden mensubu eski başbakanlardan Davut Han, ordu içindeki Sovyet yanlısı askerlerin desteğini alarak ülkede darbe yapmış, 40 yıl süren Nadir Han yönetimine son vermiştir. Takiben ülkede 'reformlar yapmaya yönelmiştir'. Şahlığı kaldırmış, tek partili (Afganistan Demokratik Halk Partisi – PDPA) cumhuriyet rejimine geçiş yapmıştır. Bu dönemde anti-Komünist siyasetçilere yönelik suikastlar, mollalara karşı baskılar yoğunlaşmıştır. Daha sonraları Afganistan siyasetinin önemli simaları olacak olan din adamları Burhanettin Rabbani ve Gulbettin Hikmetyar, bu sırada Pakistan’a geçmiş ve Peşaver’deki meşhur medreseleri kurarak, Afganistan'ı komünizmin pençesinden kurtarmak için silahlı mücadele esas alan bir örgütlenme faaliyetinin içinde olmuşlardır.
1978 yılında Afganistan Demokratik Halk Partisi önderliğinde gerçekleşen Sevr darbesiyle Davut Han yönetimine son verilmiştir. Takiben, 1979 Sovyet Kızıl Ordusunun işgaliyle birlikte, yurtdışında sürgünde bulunan partinin eski genel sekreteri Babrak Karmal’a ülkenin anahtarı teslim edilmiştir.
Sovyetlerle işbirliği halinde hareket eden Afgan Komünistlerinin ülkeyi içine soktuğu kaos, İslam’a ve Afgan gelenekçi toplumsal yaşamının değerlerine açtıkları savaş, aşiretlere yönelik artan baskılar, toprak reformu gibi tüm düzeni değiştirmeye yönelik hamleler beraberinde İslam kökenli karşı-devrim hareketlerini tetiklemiştir. Bu durum ülke içinde siyasi kırılmalara, aşiretler arasında kamplaşmalara neden olmuştur. Bu ortamda Rabbani ve Hikmetyar’ın liderliğindeki İslamcıların Afganistan'ın kurtarılmasına yönelik radikal dini söylemleri ülkede karşılık bulmuş, liderliklerini yaptıkları Hizb-i İslami gibi grupların Afganistan genelinde prestiji ve gücü artmıştır. Sovyetlere karşı direnişin ideolojisi artık İslam ve buna bağlı gelişen cihadî hareketler olmuştur. ABD’nin nüfuzunun yüksek olduğu Pakistan’ı yurt edinen İslamcı hareketler için destek alınacak (silah ve mühimmat dahil) en büyük merci, doğal olarak ABD olmuştur.
Aslında ABD, çok önceleri Afgan cihatçılarına ‘ağabeylik’ yapmaya başlamıştır. Nebraska’daki Omaha Üniversitesi’nde Afganistan Çalışmaları Merkezini kurmuş, burasını CIA kontrolünde komünizmle mücadele için bir Afgan direniş hareketleri eğitim merkezi haline getirmiş, çoğu Afgan liderini Nebraska’da doktrine etmiştir (Not 2). 1979 Sovyet İşgaliyle birlikte, Afganistan’ın komünist bloka geçmesine engel olmak ve Orta Asya’daki büyük oyunda İngiltere’nin boşluğu doldurmak isteğiyle hareket eden ABD; siyasi tarih bölümünde ifade ettiğimiz üzere, Afganistan’daki cihadî grupları desteklemeyi, para ve silah yardımında bulunmayı ihmal etmemiştir. Bu dönemde ABD’nin CIA kanalıyla yedi İslamcı grubu desteklediği bilinmektedir
1987’de partinin genel sekreteri Muhammed Necibullah, Karmal’ı devirerek devlet başkanı olmuş, ülkeye kısmen istikrar getirmeyi başarmıştır. Takiben 1989’da, ülkede kaldıkları 10 yıl zarfında 15.000 kayıp veren Ruslar, Afganistan'dan çekilmiştir. Ortak düşman Sovyetlerin çekilmesiyle birlikte ülkede mücahit gruplar arasında savaşlar baş göstermiştir. 1992 yılında Necibullah istifa edince yerine Burhanettin Rabbani geçse de ülkede iktidar mücadelesine yönelik mücahitler arasındaki iç savaş devam etmiştir. 1996 yılına gelindiğinde, bu gruplardan neredeyse en yenisi olan, Kandahar merkezli kurulan, Molla Muhammed Ömer liderliğinde faaliyet gösteren Paştun tabanlı Taliban örgütü, kendi kontrolünde Afganistan İslam Devletini (veya Emirliğini) kurmayı başarmıştır.
Taliban
Afganistan ve Pakistan’ın; General Durand’ın çizdiği hat doğrultusunda, toplam 2460 kilometrelik oldukça uzun ve son derece dağlık bir araziden geçen ortak sınıra sahip olduğunu belirtmiştik. Bu Paştun aşiretini ‘bölen’ sınırın Afganistan tarafında yaklaşık 15-16 milyon kadar Paştun yaşarken, Pakistan tarafında Balucistan eyaletinde yaklaşık 30 milyon kadar Paştun yaşamaktadır. Tarihi perspektifte Paştunistan olarak bilinen bu ortak coğrafyadan, 1994 yılından itibaren katı dini motiflere gere şekillenmiş, elemanlarının çoğunluğu Paştun olan, Molla Ömer tarafından kurulan Taliban isminde bir örgüt ortaya çıkmıştır.
1996 yılında Taliban İslam Emirliği ismiyle Afganistan’da iktidarını 2001 yılına kadar sürdüren Taliban, ağırlıklı olarak ülkenin güney bölgelerinde söz sahibi olmaya devam etmiştir. Kuzeyde yer alan Tacik, Özbek ve Türkmen unsurlardan oluşan Kuzey İttifakı’nın Taliban’a tam desteği hiçbir zaman olmamıştır. Özbek kökenli Raşit Dostum (Mezar-ı Şerif) ve Tacik asıllı Ahmet Şah Mesut (Penşir) benzeri etnik kökenli mücahit gruplar, Taliban karşısında kendi kontrollerindeki bölgeleri elde tutmaya gayret göstermiştir. Dostum'un tutunamadığı Mezar-ı Şerif'i işgal eden Taliban, 80 km. uzunluğundaki Penşir vadisini kendisine mesken tutan, Rusların bile bu eyalete girmesine izin vermeyen Şah Mesud, Taliban'ı da yenmeyi başarmıştır (Not 3) (Not 4).
Aşırı baskıcı, bir bakıma yobaz ve bağnaz din anlayışıyla çağdışı bir dini yapı olarak görüntü veren Taliban yönetiminin bu dönemde yaptığı en iyi şey, Afganistan'da haşhaş üretimini ve uyuşturucu ticaretini resmen yasaklaması olmuştur. Taliban, 2001 yılına kadar afyon üretimini tamamen (%99) ortadan kaldırmayı başarmıştır. Ekim yasağı yanında hem uyuşturucu kullanıcıları hem de satıcıları ciddi şekilde cezalandırılarak, ülkede uyuşturucuyla mücadelede geçici bir caydırıcılık sağlanmıştır.
Soğuk Savaş sonrasında tek süper güç kalan ABD, dünyanın yeni siyasi, ekonomik, askeri ve enerji ağırlıklı merkezi olan Avrasya’ya ilgisini artırmıştır. Bu minvalde, kendisine yakın bölgesel grupları destekleyen ABD, başlangıçta Pakistan’ın taşeron örgütü olarak görülen Taliban’a da kendi çıkarları doğrultusunda desteğini esirgememiştir. Taliban’ın iktidar yıllarında, Ekim 1995-Ağustos 1998 döneminde örgüte 125 milyon dolaklık ekonomik kaynak akıtmıştır.
Bunun karşılığında, Amerikan Unocal (Union of California) firmasi ile Centgaz Konsorsiyumu marifetiyle, Merkezi Asya ve Hazar enerji kaynaklarını, Afganistan ve Pakistan üzerinden Hint Okyanusu’na aktarmak ve bu yolla Rusya Federasyonu’nun bölgedeki enerji tekelini kırmak istemiştir. ABD’nin yönetimde Taliban’da olsa ‘tek adam’ kurgusuna dayalı bir mekanizmayı işlettiği, Afganistan’da sözleri kanun haline gelen Molla Ömer’i kendisinin muhatap alması gereken ‘tek adam’ olarak görmüştür. ABD, Afganistan’ın nasıl yönetildiğinden ziyade kendi çıkarına mevcut yönetimin ne ölçüde hizmet ettiğine odaklanmıştır.
Öte yandan Taliban; 1996-2001 yılları arasındaki iktidar döneminde yavaş yavaş ABD çıkarlarına hizmet etmeyen bir yönetim anlayışı geliştirmeye başladığında, Amerikalıları karşısında bulmuştur. Nitekim, ABD’nin Güney Asya’dan sorumlu Dış İşleri Bakan Yardımcısı C. Rocca, Ağustos 2001’de Taliban’ın dış işleri bakanı ile yaptığı görüşmede, ABD’nin enerji koridoruna yönelik taleplerinin kabul görmesini, aksi takdirde Afganistan’ın “bombalardan bir halının altına gömüleceğini” ifade etmekten kendini alamamıştır.
2001 yılında 9/11 gerekçesiyle ABD tarafından işgal edilen Afganistan’da Taliban yönetimden uzaklaştırılmış, Amerikan güdümünde kurulan Afganistan İslam Cumhuriyeti 20 yıl ayakta kalabilmiştir. Bu dönemde ABD ve müttefikleri karşısında başarılı bir direniş sergilen Taliban, varlığını sürdürmüştür. Bunu destekleyen nedenlerden birisi de Paştunların, Pakistan ordusunda %25 civarında bir temsiliyete sahip olmasıdır. Pakistan İstihbarat Örgütü (ISI) bünyesinde hâkim pozisyonlarda görev yapan Paştunlar, bu etnik grupla özdeşleşen Taliban’a karşı hem Pakistan’ın mücadele etmesini zorlaştırmakta hem de Taliban’ın ISI’dan destek almasının esas gerekçesini oluşturmaktadır. Taliban, özünde Kandahar merkezli bir yapı olmasına rağmen, kurulduğu yıldan itibaren Pakistan tarafından örgüt elemanlarına eğitim ve barınma desteği sağlanmıştır. Pakistan, Taliban yönetiminin olduğu 1996-2001 yılları arasında Afganistan'ı ekonomik, politik ve askeri olarak uluslararası ilişkilerde Pakistan'a tabi olan bağımlı bir uydu devlet (client state) haline getirmeye gayret göstermiştir.
Neticede, 29 Şubat 2020 tarihinde Taliban’la anlaşan Amerikalıların çekilmesiyle birlikte yönetim tekrar 15 Ağustos 2021 itibariyle de facto Taliban’a geçmiştir.
Bu tarihten sonra yeniden kurulan Afganistan İslam Emirliği'ne ve genel olarak Afganistan'a yönelik değerlendirmelerimizi sonraki yazılarımızda aktaracağız.
Sonuç
Taliban’ın halihazırda lideri Hibatullah Ahundzade’dir. Taliban’ın; ABD ile imzaladığı 29 Şubat 2020 anlaşması gereği, İŞİD benzeri diğer cihadi örgütlerin Batı’ya karşı eylem yapmasına, Afganistan’ı mesken edinmemelerine yönelik teminat verdiği bilinmektedir. Bunun karşılığında Afganistan’ın anahtarı Taliban’a teslim edilmiştir. 27 Ağustos 2021 tarihinde İŞİD tarafından Kabil’de patlatılan bombalar, 13 Amerikan askeri ve 80’nin üstünde Afgan vatandaşının ölümüne neden olmuştur. Bu terör eyleminin, Taliban’a rağmen gerçekleşmiş olması, ABD-Taliban iş birliğinin sorgulanmasını beraberinde getirmiştir. Her durumda ABD, 2016’dan beri Taliban’ın liderliğini yapmakta olan Haybatullah’tan ziyade, Doha’da ‘eğittiği’ ve Taliban’ın fiili lideri olarak lanse ettiği Molla Abdülgani Birader’i Afganistan’ın başında görmek isteyeceği aşikardır.
Yazımıza yarın kaldığımız yerden devam edeceğiz. Afganistan’a yönelik bu seri yazımızın dördüncüsünde Taliban-ABD arasında imzalanan 29 Şubat 2020 anlaşmasının mimarları olan Taliban’ın Doha Siyasi Ofis Başkanı Molla Abdülgani Birader ve ABD’nin Afganistan Özel Temsilcisi Zalmay Halilzad hakkında yazacağız.
Bu yazımızda faydalandığımız kaynaklar:
<https://en.wikipedia.org/wiki/Politics_of_Afghanistan>, s.e.t.25.8.2021.
Oğur Y. (2021). “Afganistan'ın 120 yıllık trajik hikayesi”, Serbestiyet, haber7, 22 Ağustos, <https://www.haber7.com/dunya/haber/3132828-afganistanin-120-yillik-trajik-hikayesi>, s.e.t.27.8.2021.
Uslubaş F. (2010). Büyük Oyundan Büyük Kaosa, Taliban ve Avrasya’da Cihad, Karınca Yayınları, Ankara
Rauofi N. (2019). “2009 Sonrası Afganistan Güvenliğinde ABD ve İran’ın Rolü”, Yüksek Lisans Tezi, Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü, https://acikerisim.sakarya.edu.tr/bitstream/handle/20.500.12619/69319/T08516.pdf?sequence=1&isAllowed=y, s.e.t.25.8.2021.
O’hanlon M. (2016). “Improving Afghanistan Policy”, The Foreign Policy Brief Brookings, Cilt 2, No.1.
Not 1:
Kadınlara burkayı ve peçeyi yasaklamış, insanların giyecek kıyafeti olmadığı ülkede erkeklere ceket, pantolon, kravat giyme zorunluluğu getirmiş, tatil gününü cumadan perşembeye çekmiş, mollaların devlette görev almasını, askerlerin tarikatlara gitmesini yasaklamış, okullarda ders verecek mollalara diploma zorunluluğu getirmiş, Batılı metrik sisteme geçmiş, okullar açmış, eğitimi zorunlu yapmış, 500 bin kölenin olduğu ülkede köleliği yasaklamıştı. Özellikle kadınlarla ilgili reformlarda eşi Süreyya da öncü bir rol oynamıştı.
Not 2:
Kürtlere yönelik araştırma ve eğitim merkezi olarak, Dr. Necmettin Kerim tarafından 1996 yılında kurulan ‘Washington Kürt Enstitüsünü’ de bu manada görmek gerekir. Bugün bu enstitü Kürtler adına ABD’nin başkentinde önemli lobi faaliyetlerine imza atmakta, Kürtlerin ABD’deki önemli yayın organlarından biri olarak hizmet etmektedir.
Not 3:
1994’te Afganistan’ın güneyindeki Kandahar’da ortaya çıkan Taliban örgütü, Kabil’e doğru ilerlerken en büyük direnişi, Sovyetlere karşı kazandığı başarılarla ülke çapında ün yapan Şah Mesud göstermiştir. Taliban birlikleri silah kullanmadan arka arkaya vilayetleri ele geçirmeyi başarmıştır. Taliban yönetimine karşı olan gruplar 1998’de Kuzey İttifak adı altında birleşmiş ve Mesud’u lider olarak seçmiştir. Bu kez çatışmalar ülkenin kuzeyine kaymıştır. Mezar-ı Şerif Taliban tarafından işgal edilince, Şah Mesud, yeniden kendi bölgesi Penşir Vadisi’ne çekilmiş, burada Taliban'a karşı hakimiyetini korumuştur. Şah Mesud, 9 Eylül 2001 tarihinde Takhar vadisi’ndeki Hoca Bahauddin köyünde kendisiyle röportaj yapmak isteyen Belçika pasaportlu ve Fas asıllı iki kişinin intihar saldırısı sonucu hayatını kaybetmiştir. 5 Eylül 2019'da Şah Mesud'un Penşir Vadisi'ndeki türbesinde, Ahmet Mesud, babasının halefi olarak ilan edilmiştir. 2021 Ağustos ayında Taliban'a karşı duracağını ilan eden tek silahlı grubun lideri olarak Ahmet Mesud'un ne ölçüde başarılı olma ihtimali çok düşük görülmektedir.
Not 4:
Sovyetlere karşı direniş esnasında, din referanslı mücahit gruplar Afganistan kuzeyindeki Türkmen, Özbek ve Taciklere karşı tavır almıştır. Özbek kökenli Raşit Dostum, Türk kökenli bu grupların liderliğine soyunan Dostum, işbirliği içinde olduğu Necibullah döneminde Mezar-ı Şerif başta olmak üzere Kuzey Afganistan'daki yedi eyaletin yönetimini ele geçirmiştir. Ancak Necibullah sonrasında Kabil'de kendine yer bulamamış, Taliban karşısında da tutunamamıştır. Bir dönem Türkiye dahil çeşitli ülkelerde sürgün hayatı yaşamıştır. 2001 sonrasında ülkesine dönmüş ancak etkin bir rolü olmamıştır. Bununla birlikte 2014 seçimlerini kazanan Gani'nin devlet başkanlığı döneminde başkan yardımcısı olarak görev yapmıştır.