Türk-Moğol İmparatoru: Cengiz Han (4)
İmparatorluğunun bir başından öbür başına kadar emirlerinin ve yasalarının uygulanmasını denetlemek üzere "okçu haberciler" denen hızlı atlı süvari birliklerini teşkil ettirdi. Roma’nın hayata geçirdiği muhabere ve posta sisteminin bir benzerini, daha süratli ve aksaksız çalışanını Orta Asya steplerinde ve ovalarında kurdu. Her 30 kilometrede bir istasyonlar inşa ettirdi. Her bir istasyonu korumak ve ulaş faaliyetlerini yürütmek için 25’er aile görevlendirdi.
Cengiz Han Yasaları ve Hukukun Üstünlüğü Uygulamaları:
Cengiz Han tüm dinlere eşit davranmıştı. Her dinin temsilcilerini vergiden muaf tuttu. Hanlık unvanı için savaşılmasını önlemek amacıyla bir dizi kanun getirdi. Bunlar Cengiz Han yasalarıydı. Yasaya göre Han kurultayda seçilmeliydi. Cengiz Han, seçim yapılmadan Hanlığa gelmeyi suç saydı.
Hanlık yarışında kardeş katlini meşru gören sistemi kesinlikle yasakladı. Cengiz yasalarına göre aile, bireylerin suçlarından sorumlu tutulurdu. Askerlikte de manga, takım, bölük benzeri birlikler bir aile gibi görülürdü. Bu açıdan askeri birlikler, birlikteki askerlerin tüm hatalı eylemlerinden başta birlik komutanı olmak üzere sorumlu tutulurdu. Böylece tüm ülke yasalara uygun erdemli bir şekilde yaşamaktan sorumlu tutulan bir mekanizmayı işletmeye başlamıştı. Cengiz Han, kendi ismiyle anılan yasaların kişilerden ve hatta egemen yöneticilerden daha üstün olduğunu ilan etmişti. Günümüzün kurallar devleti ve hukukun üstünlüğü kavramları, Cengiz Han kanunlarıyla daha o dönemde Türk-Moğol İmparatorluğunda hayat bulmuştu.
Cengiz Hanın İletişim Sistemi:
Bu büyük ülkenin her tarafına bildirebilmek için bir yazı sistemi geliştirilmesini emretti. İmparatorluğunun bir başından öbür başına kadar emirlerinin ve yasalarının uygulanmasını denetlemek üzere "okçu haberciler" denen hızlı atlı süvari birliklerini teşkil ettirdi. Roma’nın hayata geçirdiği muhabere ve posta sisteminin bir benzerini, daha süratli ve aksaksız çalışanını Orta Asya steplerinde ve ovalarında kurdu. Her 30 kilometrede bir istasyonlar inşa ettirdi. Her bir istasyonu korumak ve ulaş faaliyetlerini yürütmek için 25’er aile görevlendirdi.
Bu şekilde doğudan batıya toplamda 64 istasyon kurdu. İngiliz tarihçi Edward Gibbon, Cengiz Han ile ilgili şöyle der: "Cengiz ve soyları yüzünden dünyada yer yerinden oynamıştı: Sultanlar devrilmiş, Halifeler düşmüş ve Sezarlar tahtlarında titrer olmuştu." Cengiz Hanı en çok destekleyen kavim ise aynı bölgenin insanı olan Uygurlardı. Bunların içinde Budist Uygurlar da, Müslüman Uygurlar da yer almaktaydı.
Cengiz Han zamanında, Uygur topraklarının bir parçası olan Kaşkar bölgesindeki Müslümanlara çok büyük destek verildi. Öyle ki İranlı tarihçi Cuveyni'ye göre: "Kaşkar halkı Moğolları Allah'tan bir nimet ve ihsan olarak gördü." Cuveyni'nin anlattığına göre :"Hakimiyeti altındaki yerlerde tam bir barış, huzur ve güvenlik sağlanmış ve hakimiyeti altındaki topraklara olağanüstü zenginlik getirmişti. Yollar güvenliydi ve karışıklıklar sona ermişti.”
Cengiz Han, Harezmşah Sultanına da heyetler göndermişti. Rivayete göre; “Anlaşalım, seni oğlum gibi kabul edeceğim” dedi. Sultan mecburen Cengiz’den gelen “babalık” teklifini kabul etti. Cengiz de buna dayanarak Sultana 450 tüccarın eşliğinde lüks ipekler ve değerli taşlardan oluşan büyük bir kervanla hediyeler göndererek cömertliğini gösterdi ve kendisine itaat edenlerin sonunun “iyi” olacağı mesajını verdi. Ancak yolda Harezm Sultanının bir valisi kervanı yağmaladı. Heyetin tamamını öldürdü. İşte bu kalleşlik, Harezm ordusu ile Cengiz’in ordusunun savaşmasına neden oldu. Aslında Harezm ordusu Cengiz’in ordusunun neredeyse üç katından fazlaydı. Cengiz Hanın ordusunun yüzde 80'den fazlası da Türklerden oluşuyordu. Yani iki taraf da aslında Türk soyundan geliyordu. Savaşta, yenilen ve kaybeden Harezm sultanı oldu.
Moğolların Şehir Savaşları:
Moğollar bir şehre saldırdıkları zaman öncelikle o şehirdeki sonradan işlerine yarayacaklarını düşündükleri meslek sahiplerini ayırıyordu. Okur yazar olanlar, katipler, doktorlar, mühendisler, öğretmenler, rahipler, imamlar, sanatkârlar, zanaatkârlar, tüccarlar ayrılıyor, adeta koruma altına alınıyordu. Bu ayrılan meslek erbabını Türk-Moğol imparatorluğunun daha müreffeh bir ülke haline gelmesi için hizmetlerinde kullanıyorlardı.
Bu arada, taş taş üstünde bırakmamaya karar verdikleri şehirlerdeki aristokratları (zamanın önde gelen siyasetçilerini) mutlaka ölümle cezalandırıyorlardı. Böylece, şehirlerini kendiliğinden teslim etmeyenlerin sonunun veya aldıkları cezanın nasıl olacağını, diğer şehirlerin ileri gelenlerine acı ve şiddetli bir uygulama olarak sergilemekten çekinmiyorlardı. Kısaca Cengiz Han, bir devlet veya şehirle anlaşma yaptıysa, mutlaka o anlaşmaya hem kendisinin hem de anlaşmayı yaptığı tarafın uymasını şart koşuyordu. Eğer karşı taraf anlaşmaya aykırı davranırsa, Cengiz’in “uluslararası kanun düzeni” devreye giriyordu ve yapılan anlaşmaya uymayan idarelere ve şehirlere karşı acımasızsa saldırmayı, Cengiz bu uluslararası sistemin bir gereği olarak yerine getiriyordu.
Moğolların bu savaşlarda öldürdüğü insan sayısını 5 milyon olarak söyleyen tarihçiler de oldu, 25 milyon diye yazanlar da. Kanaatimce bu tür sayıların tam bir karşılığı yoktur ama bizlere bir fikir vermesi açısından anlamlıdır. O dönemde Asya toplumlarının her birinde yaklaşık aynı savaş silahları vardı. Bu kadar sayıda insan öldürebilmeleri için, her bir Moğol askerinin asgari 500 kişiyi öldürmesi gerektiği gibi bir sonuç ortaya çıkıyor. Bu da asla akla, mantığa uygun değildir. Batılı tarihçilerin verdiği kasıtlı rakamların kendi tarihlerindeki vahşetleri örtmek için olduğunu düşünüyorum.
Cengiz Han savaşlarda, Avrupalı istilacılar gibi bulaşıcı hastalık kullanmadı, napalm bombaları kullanmadı. Atom bombası kullanmadı. Sadece göğüs göğüse muharebeler yapılarak savaşlarda galibiyet elde ediliyordu.
Savaşçı Ruhu:
Moğolların savaştıkları ordulara karşı üstünlüklerinin kaynağını ise kendilerine özgü geliştirdikleri askeri savaş taktikleriydi. Ayrıca, korkusuz savaşçılar olarak ün yapan Cengiz’in ordusu, Cengiz Han’ın komutası altında başarıdan başarıya koşuyordu. Ardı ardına gelen bu başarılar, Cengiz’in ordusunda moral gücünün hep en yüksek sevide kalmasını sağlıyordu.
Cengiz Han ordusunu bir sefere çıkarmadan önce mutlaka bir tatbikat yaparak, savaşın günümüz anlayışıyla simülasyonunu oynatırdı. Böylece daha savaşmadan olası hataları yerinde görür, birliklerin durumlarını ve savaşta aynı hataların tekrar yaşanmaması için neler yapılması gerektiğine karar verir ve böyle hazır bir şekilde savaşa girerdi. Cengiz Han, hiçbir şeyi tesadüfe bırakmayacak kadar akılcı bir yaklaşım sergilerdi ve düşmanını iyice analiz ettikten sonra, kendi istediği zamanda ve yerde düşmanıyla savaşa girerdi. Karşıdaki düşmanın sayısına veya büyüklüğüne bakmaz, nerede hata yapabilir üzerine kafa yorardı. Düşmanının zayıf taraflarını tespit etmeyi ve oradan yüklenmeyi çok iyi beceren bir komutandı.
Cengiz Han'ın korku salarak anlaşmaya zorlaması, günümüzün kamu diplomasisine denk geliyordu. Bu sayede çoğu toplumlar ve şehirler direnmeden teslim oldular. Gönüllü teslim olanlara hiç dokunulmadı. Türk-Moğol sisteminin bir parçası haline gelmeleri sağlandı.
Moğol Değil, Türk-Moğol İmparatorluğu:
Cengiz Han'ın askeri, siyasi ve idari dehası milli kimliğiyle ilişkili kurgulanmıştı. Bu sayededir ki, idari ve siyasi başarılarındaki milli kimlik ve liderlik genleri çocuklarına, torunlarına geçmiştir. Çocuklarının ve torunlarının da her biri ayrı ayrı imparatorluklar, büyük devletler kurarak, Cengiz İmparatorluğu ismini ve liderlik ruhunu 800 yıla yakın yeryüzünde yaşatabilmişlerdir. Kurulan devletlerin hepsi de Türk-Moğol devletleridir. Sadece Moğol devleti değil. ABD'li Prof. Tarihçi Jack WEATHERFORD'un araştırma sonuçlarına göre de durum böyledir.
Tarih Profesörü Afet İNAN da, Birinci Türk Tarih Kongresinde sunduğu bildiride bu konuda şunları söylemiştir: "Moğol adı ilk defa Cengiz Hanın başarılarından sonra duyulmuştur. Cengiz Han, Baykal gölünün güneydoğusunda Kerulen ve Onon vadilerinde yerleşmiş olan küçük Burçikin kabilesindendir. Bu kabile aslen Tunguz kolundandır. Tunguz kolu da Türk Kerayit devletinin Hanı Tuğrul'a tabidir. Cengiz Han, Kerayit ve Nayman Türklerini ve bunlarla beraber Tunguz ve Tatarları büyük bir başarıyla etrafında toplayarak işe başlamıştır. Cengiz birleştirdiği bütün ırkları, boyları aynı aileden saymıştır. Bunları çoğunluk olan Türklerin içine karıştırarak ordular kurmuştur. Batı basınında Mongol diye anılan bu kitleler Orhon kitabelerinde Tatar diye anılmaktadır.”
13’üncü yüzyılda Kubilay Hanın yanına gidip yıllarca yaşadıktan sonra dönüşünde hatıralarını yazan Marco Polo da bu toplumları Tatar diye yazmıştır. Yani Cengiz İmparatorluğunun çok büyük bir kısmı Türk boylarından oluşturulmuştur. Türklerin hakimiyetinde bir imparatorluktur.
Moğol adını almış küçük bir kabile olan Burçikin kabilesi de büyük Türk kütlesi içinde erimiştir. Cengiz Hanın annesi de Ulun Eke adlı bir Türk kadınıdır.
1932 yılının Temmuz ayında yapılan uluslararası Birinci Türk Tarih Kongresinde Prof.Afet İNAN, Sonuç bildirisini bu şekilde okumuştu: “Keşke hiç bir savaş olmasaydı diye saf duygularımızla iyi dilekler dileyebilseydik. Ancak İnsanlık tarihinin en kanlı, en tehlikeli batı emperyalizmi hala tüm şiddetiyle karşınızda iken, dört yanımızı sarmışken bundan korunmak için tarihimizden güç almamız şarttır. Tarihinizdeki başarılarınızdaki ruhu anlayarak yeterli korunma ve gelişme gücü bulmamız kolaylıkla mümkündür.