Site İçi Arama

hukuk

1921 Anayasası'yla Hayatımıza Giren Temel İlkeler Nelerdir?

30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi sonrasında İngiltere öncülüğündeki galip devletler, mütareke hükümlerine dayanarak Anadolu’nun önemli bir kısmını işgal etmişti.

1921 ANAYASASI

30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi sonrasında İngiltere öncülüğündeki galip devletler, mütareke hükümlerine dayanarak Anadolu’nun önemli bir kısmını işgal etmişti. Böyle bir ortamda Mustafa Kemal Paşa işgale karşı yerel direniş hareketlerini bir araya getirmek için 19 Mayıs 1919 tarihinde Ordu müfettişi olarak Samsun’dan harekete geçti.

22 Mayıs 1919’da Amasya Tamimi yayınlandı, Tamim’de vatanın bütünlüğü ve millettin bağımsızlığı tehlikededir vurgusu yapılarak Erzurum’da bir kongre yapılması istendi. 23 Temmuz 1919-7 Ağustos 1919 tarihleri arasında bölgesel Müdafa-i Hukuk derneklerini bir araya getiren Erzurum Kongresi’ni 4-11 Eylül 1919 tarihleri arasında daha geniş bir katılımla yapılan Sivas Kongresi takip etmiştir.

16 Mart 1920 tarihinde İstanbul itilaf devletleri tarafından işgal edilince Mustafa Kemal 19 Mart 1920 tarihinde Temsil Heyeti adına bir bildiri ile “fevkalade yetkilere sahip bir Meclis’in Ankara’da toplanması”nı istemiştir. Meclis’in seçim usulü 17 Mart 1920 tarihinde yayınlanan İntihabat (seçimler) Tebliğine göre yapılacaktı. Buna göre nüfuslarına bakılmaksızın her livadan belediye meclisi üyeleri ile Müdafa-i Hukuk Cemiyetleri yönetimleri tarafından seçilen 5’er üye Ankara’ya gelecekti. Bunların yanı sıra Ankara’ya gelecek Osmanlı Meclis-i Mebusan üyeleri de seçilmiş üyeler olarak kabul edilecekti. Bu şekilde seçilerek Ankara’ya gelen üyeler Büyük Millet Meclisini oluşturdu ve Meclis 23 Nisan 1920 günü faaliyetine başladı. Büyük Millet Meclisi kurtuluş hareketini teşkilatlandırmaya çalışırken 20 Ocak 1921 tarihinde yeni dönemin ilk Anayasası sayılabilecek Teşkilatı Esasiye Kanununu da yaparak kabul etti.

Anayasal ilkeler bakımından Teşkilatı Esasiye Kanununu incelemeye başlayalım:

Anayasanın Üstünlüğü

Yeni Anayasanın kanun koyucusu olan Meclis, geçmişte kullanılan Kanun-i Esasi ismini terk ederek Teşkilat-ı Esasiye ismini kullanarak Anayasacılığa ilk adımını atmıştır. Teşkilatı Esasiye 24 maddelik çok kısa bir Anayasadır, bu anlamda ayrıntılı hükümler içermeyen bir çerçeve anayasasıdır diyebiliriz.

Teşkilat-ı Esasiye Kanunu içerisinde bu kanunun diğer kanunlardan üstün olduğunu belirten bir cümle yoktu, normlar hiyerarşisi göre diğer kanunlarla eşit seviyede idi. Nitekim Kanun metninde maddelerinin değiştirilmesine ilişkin nitelikli çoğunluk, halk oylaması gibi özel hükümler de içermiyordu. Bu yönüyle de değiştirilmesi kolay yani yumuşak bir Anayasa olduğu söylenebilir.

Yularda bahsedilen hususları değerlendirdiğimizde; gerek diğer kanunlardan üstün olmaması, gerekse değiştirilme kolaylığı açısından Teşkilat-ı Esasiye Kanununun Anayasaların biçimsel özelliklerine sahip olmaması dolayısıyla Anayasal bir metin sayılamayacağı ancak olağanüstü dönemlerde uygulanan olağanüstü bir Kanun niteliğinde olduğu tartışılmaktadır.

Egemenliğin Tanımı:

1921 tarihli Teşkilat-ı Esasiye Kanununda “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir. İdare usulü halkın mukadderatına bizzat ve bilfiil kendisinin idare etmesi esasına dayandırılmıştır.” denilerek Türk siyasi tarihinde ilk kez egemenliğin kaynağı doğrudan millete dayandıran bir Anayasal metin özelliğine sahip olmuştur. 3. maddede ise “Türkiye devleti Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur” denilerek ilk kez bir Türkiye Devletinden bahsedilmiştir.

Kuvvetler Ayrılığı ve Hükümet Sistemi

1921 Tarihli Teşkilat-ı Esasiye Kanununun kurduğu hükümet sistemi tipik bir “Meclis Hükümeti” sistemidir.  2. maddede yürütme ve yasama yetkisinin millettin tek temsilcisi olan Büyük Millet Meclisine ait olduğunun belirtilmesi ile kuvvetler birliği ilkesinin kabul edildiği görülmektedir. Kanunda yargı ile ilgili hüküm bulunmamaktadır. Meclis sadece yasa yapma yetkisine sahip değildi aynı zamanda yürütme yetkisine de sahipti. Bakanlar Meclis içerisinden seçiliyor, Meclis her zaman bakanlara direktif verebiliyor, istediği bakanı değiştirebiliyordu. Bakanlar Kurulunu (kabine) Meclise karşı koruyabilecek hukuki düzenlemeler yoktu. Bir Başbakan veya Cumhurbaşkanı da yoktu. Meclis Başkanı hükümetin başı olarak görev yapıyordu. Milletlerarası anlaşmaları Meclis kabul ediyordu. Tüm bu özellikler “Meclis Hükümeti” sistemlerinde olan hususlardır.

Temel Hak ve Özgürlükler, İkili Anayasa

1921 Anayasası temel hak ve özgürlükler hakkında herhangi bir hüküm içermiyordu. Bu yönüyle 1876 Kanun-i Esasisinde mevcut hükümlerin yürürlükte olduğu değerlendirilebilir.  Ancak 1921 tarihli Teşkilat-ı Esasiye Kanunu 1876 tarihli Kanun-i Esasiyi yürürlükten kaldırmıyordu. Bu iki kanunun hükümlerinin birbiriyle çatışması durumunda 1921 tarihli kurucu iktidarın hükümlerinin geçerli olacağı ve 1876 tarihli Kanun-i Esasinin çelişen hükümlerinin zımnen ilga edilmiş olacağı açıktır. Ancak 1876 Kanun-i Esasinin çatışmayan hükümleri ise yürürlüktedir. Bu yüzden her iki Anayasal metnin uyumlu hükümlerinin yürürlükte olduğundan hareketle ikili bir Anayasal yapının uygulandığı söylenebilir.

İdari Sistem

1921 Anayasasının en belirgin ayırt edici özelliklerinden birisi yerel yönetimlere özel önem vermesidir. Öyle ki 24 maddelik Anayasanın 14 maddesi taşra teşkilatı ve yerel yönetimlere ayrılmıştır. Yargı, temel hak ve özgürlükler gibi konulara değinmeyen bir Anayasal metinde yerel yönetim teşkilatındaki seçimler ince ayrıntılarıyla düzenlenmiştir. Oysa bu Anayasada Bakanların seçim usulü bile mevcut değildir.

Kurtuluş mücadelesinde yerel yönetimlere özel önem vermesi ve yerel iradenin Mecliste temsil imkanına sahip kılınması dolayısıyla 1.Büyük Millet Meclisi toplumun çok farklı kesimlerinin bir araya geldiği bir yer olmuştur. İlk Meclis için tam olarak çoğulcu Meclis diyebiliriz. Meclis çok farklı görüşlerden insanları bir araya getirmişti. Elbette farklılıklar çatışmaları da beraberinde getiriyordu ve bu durum Meclisin çalışmalarını da zorlaştırıyordu.

Başlangıçta Meclis iradesini egemen kılmak maksadıyla teşkil edilen Meclis Hükümeti sisteminde; yürütmeyi elde tutanların Kurtuluş Savaşına öncülük etmesi ve savaşın kazanılmasıyla, yürütme adeta Meclis’in üzerinde bir güç haline geldi.

Yürütme çok güçlenmişti, kazanılan savaş sonrasında Mustafa Kemal Paşa karizmatik bir lider haline geldi. Lider ve ekibi yeni bir devletin kurulması yolunda elbette Meclisteki bu çatışma ortamından memnun değildi. Daha kolay karar alabilecek bir Meclise ve bu kararları rahat uygulayabilecek bir yürütmeye ihtiyaç duydular. Henüz Cumhuriyet ilan edilebilecek siyasal ortam yoktu ancak Meclisin 30 Ekim 1922 tarihli “Osmanlı İmparatorluğunun İnkıraz Bulup (sona erme), Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin Teşekkül Ettiğine Dair Heyet-i Umumiye Kararı” ile artık Osmanlı İmparatorluğunun sona erdiği ve onun yerine Türkiye Devleti’nin geçtiği ilan edilmiş oldu.  

Meclis 1 Nisan 1923 tarihli oturumunda seçimlerin yenilenmesi kararını aldı. 2. Meclis seçimleri Haziran-Temmuz 1923 aylarında yapıldı. Seçimlerde Mustafa Kemal Paşa milletvekili adaylarını grubu adına bizzat kendisi belirledi. Birkaç bağımsız aday dışında listesinin neredeyse tamamı seçimleri kazandı. Yeni Meclis 11 Ağustos 1923’te çalışmalarına başladı. 2. Meclis; Teşkilatı Esasiye Kanununu tadil ederek, Cumhuriyeti ilan eden ve 1924 Anayasasını yapan Meclis olacaktır.

Dr. Eşref ÖZDEMİR
Dr. Eşref ÖZDEMİR
Tüm Makaleler

  • 03.01.2022
  • Süre : 5 dk
  • 1898 kez okundu

Google Ads