EMASYA Planı veya Protokolü Dedikleri Şey Nedir?
EMASYA, kısaca, "Emniyet-Asayiş-Yardımlaşma" ifadelerinin kısaltılmış halidir.
EMASYA, kısaca, "Emniyet-Asayiş-Yardımlaşma" ifadelerinin kısaltılmış halidir.
Şimdilerde ağızlara pelesenk olan bu ifadenin ne anlama geldiğini, sizlere en yalın Türkçe ile anlatmak isterim! Emekli olmadan önce bizzat hazırlanmasında ve her yıl güncellenmesinde görev aldığım EMASYA çalışmalarının kapsamını ve içeriğini yakından biliyorum.
Öncelikle, EMASYA kısaltması, ifadesi sadece askerleri değil, devlet kadamesindeki diğer mülki idarî amirliklerini de bağlayan bir konudur. Görevim Hava Kuvvetlerinin en büyük personel havuzunu oluşturan İzmir’deki Hava sınıf okullarında Değerlendirme ve Denetleme Başkanlığı idi. Görevimin bir parçası olarak o yıllarda EMASYA ile ilgilenmek durumunda kaldım. EMASYA protokolüne ilişkin çalışmaları, koordinasyon işlemleri, o dönemde benim büyük bir zamanıma mal olan işlerdi. Denetleme ve tatbikatlarda uygulamasından sorumlu bir konumda idim. EMASYA planında, er seviyesinden en üst komutana kadar kendisine görev verildiğinde ne yapacağı, neden sorumlu olacağı ayrıntılı bir şekilde yer alıyordu. Araçların, iş makinalarının ve diğer teçhizatın kullanımı tüm detaylarıyla belirtiliyordu. Benimle beraber görev yapan arkadaşlarımızla birlikte gereken çalışmaları yapma gayreti içinde olduk. EMASYA; diğer görevler gibi, adeta bayrak yarışı gibi, bir önceki Değerlendirme ve Denetleme Başkanından bana intikal ettirilen, üzerinde çalışılmış, geliştirilmiş bir görevdi.
EMASYA protokolünün devrede olduğu yıllarda, Genelkurmay Başkanlığı ile İçişleri Bakanlığının ortam sorumlulukları vardı. Toplamda 27 maddeden oluşan Protokol, Valiliğin talep etmesi halinde, askere şehirlerde toplumsal olaylara müdahale sorumluluğu veriyordu. Böylece teröre ilişkin şüphe oluştuğu durumlarda olaylara askeri kuvvetlerle gecikmeksizin müdahale etme imkânı Valilik makamına veriliyordu. Fakat söz konusu Protokol sadece terör olaylarına ilişkin toplumsal olaylarda askerden yardım alınmasını düzenlemiyordu. İlaveten sel, yangın, deprem benzeri doğal afetlerde, ilçe veya illerde yeterli müdahale kuvvetinin bulunmadığı durumlarda, askerin de kullanılması söz konusuydu.
Aslında bu Protokol, İdare Kanunu’nda yapılan değişiklik ile askerin, polisin yetersiz kaldığı durumlarda toplumsal olaylara müdahalesine yönelik zorunlu bir düzenlemeydi. İçişleri Bakanlığı ile Genelkurmay Başkanlığı arasında 07 Temmuz 1997 tarihinde imzalanan EMASYA Protokolü çerçevesinde 5N1K kuralına göre kimin ne yapacağı önceden belirleniyordu.
EMASYA Protokolü, her yönüyle topluma fayda sağlamak, askeri kuvvetlerin savaş dışı ihtiyaçlar doğrultusunda da kullanımına izin vermek maksadıyla düzenlenmişti. Fakat darbeye zemin hazırladığı ileri sürülerek 2010 yılında rafa kaldırıldı. Diğer bir ifadeyle 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleşen hain darbeden sonra protokol, asıl amacına uygun kullanılmadığı ve milli güvenlik bakımından, sorun teşkil ettiği gerekçesiyle tamamen yürürlükten kaldırıldı.
EMASYA Protokolüne göre asker, ilgili vilayettin Valilik Makamının izni ile şehirdeki toplumsal olaylara müdahale edebiliyordu. Şehir merkezlerinde yaşanan toplumsal olaylara müdahale için gerekli istihbarat paylaşımı sivil-asker arasında gerçekleştiriliyordu. Sivil bürokrasinin nüfuz ettiği istihbarat havuzuna askeri bürokrasinin nüfuz etmesi, bazı kesimlerde rahatsızlığa neden oldu. Sonrasında EMASYA’nın askeri darbelere zemin hazırladığı iddiası gündeme getirildi. Böylece, depremler dahil ihtiyaç duyulan yerlerde süratle sivil makamların kontrolünde askeri kuvvetlerin kullanımına kapı açan bu önemli ve gerekli protokolün kaldırılmasının önü açıldı.
Tekrar etmekte fayda var. Protokolün 4. maddesinde her türlü terör ve toplumsal olayları tanımlarken yalnızca bu protokolün terör ve benzeri durumlarda uygulanama alanı olduğuna ilişkin bir zorunluluğun olmadığı aksine yangın, sel ve doğal felaket gibi durumlarda da protokolün devrede olacağı belirtiliyordu. Şimdi son yıllarda yaşanan doğal afetlere baktığımızda, afetlerden etkilenen ilçe ve illere baktığımızda, devletin elinde hazır kuvveti olmadığı için, ne yapacağını önceden planlamadığı için tüm devlet organları arasındaki koordinasyonun, kuvvet kullanımının sorunlu olduğu tüm halkımızın gözüne çarptığına hepimiz şahitlik ediyoruz. Devlet afetin ilk saatlerinde kamu düzenliğini, basit koordinasyon faaliyetlerini yürütmekte zorlanıyor. Ankara’dan emir bekleyen bir taşra teşkilatı görüntüsü veriliyor.
Oysaki Valilik makamları, güçlü makamlardır. Devletin imkanlarını en kısa sürede seferber edebilir. Ancak, Valilere ihtiyaç duyduğu kuvvet, özellikle hazır durumda bekleyen askeri kuvvetin kullanımı, EMASYA Protokolü benzeri düzenlemelerle önceden verilmeliydi. Bu kuvvetlerle arada bir Valilik tatbikatlar yapmalı, halk afetlere hazırlanmalıydı. Bunların hiçbiri yapılamadı? Neden? Ortada EMASYA benzeri bir planlama olmadığı için… Kim kaybediyor? Devlet ve Millet, başkası değil.