Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Düzenlemesinin Anayasa Mahkemesince İptalinin Sonuçları
Anayasa Mahkemesi kararlarında belirtilen ihlalleri giderecek düzenlemeleri içeren bir HAGB kurumunun yeniden oluşturulması kurumun sağladığı korumanın devam etmesine olanak sağlarken aynı zamanda hak ihlallerini de önleyecektir.
Genel Olarak HAGB Düzenlemesi ve İptal Süreci
Anayasa Mahkemesi 01.06.2023 tarihinde 2022/120E ve 2023/107K sayılı Kararı ile Ceza Muhakemesi Kanunu 231/5 (5) (6), (7), (8), (9), (10), (11), (12) ve (13) numaralı fıkralarının iptaline, kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesine karar vermiştir. Karar 1/8/2023-32266 sayılı resmî gazetede yayımlanmış olup, 01.08.2024 tarihinde yürürlüğe girecektir. Bu tarihe kadar yasa koyucu tarafından yeni düzenlemeler yapılacaktır.
İptal edilen düzenlemelerin ne olduğunu kısaca ifade edersek; kovuşturmada sanığın talebi ve kabul etmesi üzerine, cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası olması durumunda, daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış sanığa, mağdurun veya kamunun uğradığı zararı tamamen gidermesi şartıyla yeniden suç işlemeyeceği kanaatine varan mahkemece verilen mahkûmiyet hükmünün açıklanmasının geri bırakılmasına (HAGB) karar verilebiliyordu.
Bu karar sonrası sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tâbi tutuluyor, denetim süresi içinde hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha HAGB’ye karar verilemiyor, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi halinde, mahkeme hükmü açıklıyor, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği takdirde hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı veriliyordu. HAGB’ye karar verilen hükümde, mahkûm olunan hapis cezası ertelenemiyor veya kısa süreli olması hâlinde seçenek yaptırımlara çevrilemiyordu. HAGB kararlarına karşı ise istinaf yoluna başvurulamıyor ve itiraz yoluna başvuruluyordu. İtiraz sonrası ise uygulamada sonuç pek değişmiyor genelde mahkemelerce işin esasına girilmeksizin karar veriliyordu.
Tesadüfen suç işleyenlere bir şans daha vermek, sanıkların toplumda suçlu olarak damgalanmaması ve topluma normal bireyler olarak tekrar kazandırılmasını sağlamak kurumun ana hedefiydi. HAGB kurumu bir taraftan tesadüfi suçluları korurken, diğer taraftan suçun mağdurları açısından uygun giderim sağlanmadığından ve suçlulara cezasızlık zırhı sağladığından eleştiriliyordu. Yaşanan bu sürecin sonunda Anayasa Mahkemesi HAGB kurumuna ilişkin düzenlemeleri aşağıdaki gerekçelerle iptal etti.
Anayasa Mahkemesinin İptal Gerekçeleri
Anayasa Mahkemesince aşağıda belirtilen gerekçelerle ilgili düzenlemeler iptal edilmiştir. Gerekçeleri kısaca üç başlık halinde açıklamakta yarar vardır.
Sanıkların HAGB kararını kabule ilişkin irade beyanlarının alınması usulündeki güvence eksikliğine dikkat çekilmiş ve yargılama sona ermeden beyanda bulunmak zorunda bırakılan sanığın, HAGB’yi kabul etmesi durumunda istinaf kanun yoluna başvurma hakkından feragat ettiği, bu durumun da mahkemeye erişim hakkının ihlaline neden olduğu sonucuna varılmıştır.
Sanıktan henüz hüküm kurulmadan HAGB kararı verilmesini isteyip istemediğine yönelik iradesini ortaya koymasını istemenin kendisini güvenceye almak isteyen sanığın henüz deliller ortaya konulup tartışılmadan bir tür ihtimal hesabına girişmesine ve bilinmezlik içinde iradesini açıklamasına neden olabileceği, bu durumun da sanıkların temel hak ve özgürlükleriyle ilgili konularda henüz duruşmanın başında haksız bir baskı oluşturabileceği ifade edilmiştir. Henüz verilmemiş ve sanığa bildirilmemiş bir hükmün açıklanmasının ertelenmesini isteyip istemediği sorulan sanığın, yargılamaya konu olayla ilgili tüm şüphelerin ortadan kaldırılmadığı bir aşamada, kendi yargılama sonucunu tahmin edip henüz aydınlatılmamış bir iradeyle beyanda bulunmak zorunda bırakıldığı belirtilmiştir. Mahkeme hükmünün kurulmasından önceki bir aşamada açıklanan belirli bir kanun yolundan feragat iradesinin anayasal geçerlilik koşullarını sağlamadığı, bu durumda sanığın geçerli bir feragat iradesine dayanmaksızın karara karşı istinaf kanun yoluna başvuru imkânından mahrum bırakılmasının hükmün denetlenmesini talep etme hakkı ile mahkemeye erişim hakkını sınırladığı sonucuna ulaşılmıştır. Sonuç olarak Anayasa madde 36’ya(adil yargılanma hakkı) aykırı bulunmuştur.
HAGB kurumunun kamu görevlisinin görevi sebebiyle işlediği ve işkence, eziyet ve kötü muamele kabul edilen suçlar bakımından uygulanmayacağına dair yasal düzenlemenin bulunmamasının, faillere fiilleriyle orantılı cezalar verilmesi ve mağdurlar açısından uygun giderimin sağlanması şeklindeki güvence ile bağdaşmadığı belirtilmiştir.
Mahkeme kararında kişi hakkında verilen HAGB kararının, ceza niteliğinde olmayıp kişiyi ceza tehdidi altında bırakmaktan ibaret olduğuna dikkat çekilmiştir. HAGB kararının bu niteliğini gözeten Mahkeme daha önceki birçok kararında da, kötü muamele iddiaları yönünden HAGB kurumunun uygulanmasının, sanığın infaz edilebilir bir ceza almaması sonucunu doğurduğu ve bu kurumun uygulanmasında mağdurun muvafakati ya da mağdur açısından manevi bir telafinin sağlanmasının da aranmadığını dikkate alarak anılan geri bırakma kararının mağdur açısından yeterli ve etkili bir giderim sağlamadığını değerlendirmiştir. Sonuç olarak HAGB kurumunun mevcut haliyle kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarını önlemekte yetersiz kaldığı ve başta ifade özgürlüğü ve toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı olmak üzere temel hak ve özgürlükler üzerinde caydırıcı etki doğurduğu belirtilerek Anayasa madde 13 (Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması) ve madde 17’ye (Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı) aykırı bulunmuştur.
HAGB Kararıyla birlikte müsadere kararı verilmesi halinde müsaderenin hangi aşamada infaz edileceğine ilişkin açık bir kanun hükmünün bulunmaması ve mülkiyet hakkına müsadere yoluyla yapılan sınırlamaya karşı istinaf kanun yoluna başvuru imkânının olmamasının maliklere aşırı bir külfet yüklediği ve mülkiyet hakkını ihlal ettiği sonucuna varılmıştır.
Ceza yargılaması sonunda mülkiyetin kamuya geçirilmesi sonucuna yol açan müsadere kararı, mülkiyet hakkına sınırlama getirmekte olup mülkiyetin kamu yararına kullanımının kontrol edilmesidir (Bekir Yazıcı [GK], B. No: 2013/3044, 17/12/2015, 54-58). Müsaderenin HAGB kararı verilmesi durumunda hangi aşamada infaz edileceğine ilişkin olarak ise açık bir kanun hükmü bulunmamaktadır.
Yine HAGB kararı ile birlikte müsadere kararı verilmesi durumunda mülkiyet hakkına müsadere yoluyla yapılan sınırlamanın keyfî veya hukuka aykırı olup-olmadığının ileri sürülebileceği bir yol olarak öngörülen istinaf kanun yoluna başvuru imkanı da bulunmamaktadır.
Müsaderenin infaz zamanında belirsizliğin olduğu ve hukuka uygunluk denetiminin yapılamadığı bu durumun ise maliklere aşırı bir külfet yüklediği değerlendirilmiştir. Dolayısıyla kural uyarınca müsadere yoluyla mülkiyet hakkına yapılan sınırlamanın kamu yararı ile kişilerin mülkiyet hakkının korunması arasında olması gereken adil dengeyi bozduğu ve ölçülü olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Sonuç olarak Anayasa madde 35’e(mülkiyet hakkı) aykırı bulunmuştur.
Anayasa Mahkemesi yukarıda belirtilen gerekçelerle HAGB düzenlemelerini Anayasamızın 13 (Temel Hak ve Özgürlüklerin Sınırlanması) 17 (Kişinin Maddi ve Manevi Varlığının Korunması), 35 (Mülkiyet Hakkı) ve 36 (Hak Arama Hürriyeti) konularındaki düzenlemelere aykırı bulduğundan iptaline karar vermiştir.
Hukukumuzda HAGB Kararlarının Kamu Görevlileri, Memurlar, Asker ve Kolluk Personeline Sağladığı Korumalar
Halen yürürlükte olan bahse konu iptale konu olan düzenleme tesadüfen suç işleyen, kamu görevlileri, memurlar, kolluk personeli ve asker personel açısından çok önemli bir düzenlemedir. Zira 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu 48. maddesinde kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına hükmedilmesi halinde memur olmanın genel şartlarını kaybeden devlet memurunun mesleğini kaybedeceği düzenlenmiştir. Benzer şekilde düzenlemelere bakıldığında Uzman Erbaş Kanunun 12. Taksirli suçlar hariç olmak üzere diğer suçlardan adli veya askeri mahkemeler tarafından otuz günden daha fazla süreli hürriyeti bağlayıcı bir ceza ile mahkum olanların, Türk Silahlı Kuvvetlerinde İstihdam Edilecek Sözleşmeli Subay ve Astsubaylar Hakkında Kanunun 13. maddesinde taksirli suçlar hariç olmak üzere adli veya askeri mahkemeler tarafından bir ay ve daha fazla süreli hürriyeti bağlayıcı bir cezaya mahkum olanların sözleşmelerinin feshedileceği, 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun 50. ve 94. Maddelerine göre subay ve astsubayların kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla hapis cezasına mahkûmiyet hâllerinde bir daha geri dönmemek üzere ilişiklerinin kesileceği düzenlenmiştir.
Benzer Hakimler ve Savcılar Kanununun 3. Maddesinde hâkim ve savcı nitelikleri belirlenirken üç aydan fazla hapis cezası ile cezalandırılmamak kriteri getirilmiştir. Bu düzenlemeler karşısında yukarıda belirtilen kanunlarda istisna olarak sayılan yüz kızartıcı suçlar ve anayasal düzene karşı işlenen suçlar ile diğer bazı istisnai suçlar dışında özellikle 1 yılın üzerinde verilen mahkumiyetlere ilişkin sanığın talebi ile hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmekte ve ilgili personel mesleğini kaybetmemiş olmaktadır. Bu imkân ortadan kalktıktan sonra tesadüfen suç işleyen kamu görevlisine karşı bir şans daha verilmesi imkânı da ortadan kalkacaktır.
HAGB Kurumuna Karşı Yeni Yasal Düzenlemeler ile İlgili Görüşümüz
HAGB kurumu 01.08.2024 tarihine kadar uygulanmaya devam edecektir. Sonrasında ise yukarıda saydığımız kanunlarda mevcut hükümlerde bulunan koruma şemsiyesini devam ettirecek bir düzenlemeye ihtiyaç duyulacaktır. Anayasa Mahkemesi kararlarında belirtilen ihlalleri giderecek düzenlemeleri içeren bir HAGB kurumunun yeniden oluşturulması kurumun sağladığı korumanın devam etmesine olanak sağlarken aynı zamanda hak ihlallerini de önleyecektir. Yeni düzenlemeler suçtan zarar görenlerin maddi ve manevi bütünlüğünü, mülkiyet hakkını koruyacak, özellikle işkence, eziyet ve kötü muamele suçlarından yargılanan kamu görevlilerinin cezasızlık zırhından yararlanmasını önleyecek, diğer taraftan sanıkların ilk derece yargılaması sonrasında etkili bir başvuru yaparak kanun yollarından yararlanmasını sağlayacak, belki de hakim kararını vermeden önce sanığın bu yola başvurmasının neticelerini daha iyi öngörebileceği kısmen kararın ne olabileceği ve hukuki sonuçlarına vakıf olduktan sonra bu yolu tercih edebileceği bir düzenlemenin yapılmasında yarar olabileceğini düşünüyoruz.