İnsanız, Öyleyse Ne Gibi Haklarımız Var?
Konumuz idam cezası değil ama, benim bile aklım karışık bu konuda. Bir yandan yaşam bir insan hakkı, diğer yandan da insanlar öyle şeyler yapıyorlar ki, yaşamak böyleleri için bir hak olmaktan çıkıyor.
İnsan hakları, aslında çok muallâk bir konu.
Sahi insan olduğumuz için ne gibi haklarımız var dersiniz?
Herhalde sayabileceğimiz ilk hakkımız olarak yaşamayı sayabiliriz. Yaşam her insanın bir hakkıdır. Bu konuda hemfikir olduğumuzu düşünüyorum.
Bugün dünyada birçok ülkede halen daha bu hakkın ihlal edildiği ülkeler var.
Evet, idam! Medeniyetin beşiği olarak görülen Amerika'da bile kimi eyaletlerde halen daha idam cezası kanunlarında mevcut.
En son bu yıl aralık başında bir mahkûm idam edilmiş. Haberlerde hemen hemen her ay Amerika'da bir idam cezasının uygulandığı yazıyor.
Başka ülkeler de var tabii ki, özellikle Müslüman ülkelerde idam sıklıkla uygulanan bir ceza. Mesela İran'da yakınlarda uygulanan bir idam cezası haberi hatırlıyorum. Suudi Arabistan'da da her cuma idam cezası uygulanıyor bildiğim kadarıyla.
Konumuz idam cezası değil ama, benim bile aklım karışık bu konuda. Bir yandan yaşam bir insan hakkı, diğer yandan da insanlar öyle şeyler yapıyorlar ki, yaşamak böyleleri için bir hak olmaktan çıkıyor.
Tabii bir de savaşlar var. İki ülke arasında bir savaş çıktığında karşı cenahtaki düşman askeri nasıl bir insandır, belki gencecik bir masumdur, ama sonuçta elinde silahla sana saldırıyor. Mecburen yaşam hakkı falan aklına gelmiyor bu durumda.
Aynı şey dağda devlete karşı başkaldırıda bulunmuş bir terörist için de geçerli.
Ülke içinde bir çatışmada olmuyor mu aynı durum? Elinde bir silah olduğunda eğer teslim olmuyorsa kurşunu yer kafasına bir haydut. Amaç belki etkisiz hale getirmektir, ama o kargaşada kim dikkat edecek, sıkılan silahtan çıkan kurşun kafasına da denk gelir, şanslıysa bacağına da, koluna da.
Tabii bir de serseri kurşunlar var. Özellikle düğünlerde havaya kurşun sıkan yurdum insanı fizik bilgisinden yoksun olduğu için düşen kurşunun hemen hemen namludan çıktığı hızla geriye düştüğünü bilmez. Allah korusun, o kurşun konuyla hiçbir ilgisi olmayan kendi halinde artık o an o noktada tesadüfen bulunan herhangi birine de denk gelebilir. Tabii sonuç vahim oluyor böyle durumlarda. Ara da bul, kimin silahından sıkılmış o serseri kurşun. Bence bu konuda toplum olarak bilinçlendirilme ihtiyacımız var. Kırk yılda bir masum birine denk geldiğinde hepimiz üzülüyoruz, ama hemen unutuyoruz olan vahşeti.
Sadece ateşli silahlar mı?
Her gün dünyanın kazası oluyor yollarda. Belki çoğu zaman istemeden, ama kimi zaman da o kadar da masum olmayan sebeplerle bir sürü masum insan hayatını kaybediyor trafik kazalarında. Hepsi bir başka insan hatası yüzünden.
Başka olaylara girmeyeyim. Yangınından depremine bir sürü sebeple biz insanlar bir başkasının yaşam hakkını elinden alabiliyoruz.
Belki direkt olarak bir sebep olmuyoruzdur kimi olaylarda, ama aslında her zaman biz insanlar sebep oluyoruz. Ya yanlış yere şehir kurmuş oluyoruz, ya istemeden bir ormanda yangın çıkmasına sebep oluyoruz, ya da ormanlarımızda yeterince önlem almıyoruz. Mesela orman içi yollar açmıyoruz.
Sebebi neyse artık o felaketin, aslında bir şekilde ucu biz insanlara çıkıyor.
Peki, yaşam hakkımızdan daha fazla bahsetmeyelim. Sanırım şimdilik bu kadar yeterli. Çünkü devam etmeye kalksam yazacak kalın bir roman olacak kadar çok şey var bu konuda.
Başka? Sanırım ikinci hak olarak özgürlüklerimizi sayabiliriz.
Özgürlük!
Özgürce istediği yerde bir yaşam kurmak, özgürce istediğini yapmak, özgürce düşündüklerini açıklamak, istiyorsa bağırmak çağırmak, istiyorsa bir kenarda kıvrılıp uyumak, istiyorsa zıplamak, istiyorsa yüzmek, istemiyorsa yüzmemek.
Tüm bunlar ve dahası bir insan için temel hak olarak kabul edilmekte.
Hatta kendi hayatına son vermek bile özgürlük kapsamında düşünülebilir. Ama bu konu bambaşka bir konu.
Belki bir gün daha detaylı olarak bu konuya ait özel bir yazı kaleme alırım.
Evet, özgürlük...
Ancak özgürlük o kadar da sınırsız bir hak değildir insanlar için.
En azından bir başkasının özgürlük sınırlarına tecavüz etme hakkı yoktur diğer bir insanın.
Mesela bir başkasına ait bir şeyi sırf özgür olduğumuz için gasp edemeyiz.
Ya da özgürüz diye öyle canımız istiyor diye her yerde bağırıp çağıramayız, vurup kıramayız. Bir başkasını rahatsız edemeyiz. Özgürlüklerin bir sınırı vardır.
Bunları yapmaya kalkarsak özgürce istediğimiz yerde yaşama hakkımız toplum tarafından engellenir. Demir parmaklıklar ardına koyuverirler seni. Ya da tımarhaneye, tımar olasın diye.
Her şeyden önce bir toplum içinde hep birlikte yaşıyoruz. Toplumun birtakım kuralları var. Bu kurallara uyacağız. Sosyal mesafe konusu biraz daha öne çıkmıştı salgın günlerinde. En azından bu bile uymamız gerekli bir kuraldır.
İkili ilişkilerde de karşımızdakinin bu hakkına saygı duyarak ilişki içinde bulunmamız gerekiyor. Zorla güzellik olmaz derler, sınırları herkes bilmek zorunda.
Daha detaya girmeyeceğim, özgürlük konusu da ciltler dolusu kitap olur yazmaya kalksak. Haber alma özgürlüğü bile apayrı bir konu. Sırf bu konuyla bile kalın bir roman yazılır.
Devletin özgürlükleri sınırlaması bile başka bir roman olur. Yani yazılacak çok şey var.
Başka ne gibi haklarımız var?
Avrupa insan hakları beyannamesine bakacak olursak on üç madde halinde düzenlenmiş haklar görüyoruz.
Benim bahsettiğim:
• yaşam hakkı ve
• özgürlük halkı
Haricinde neler var diye özetlersek:
• işkence yasağı
• kölelik ve zorla çalıştırma yasağı
• güvenlik hakkı
• adil yargılanma hakkı
• kanunsuz ceza olmaz ilkesi
• özel ve aile hayatına saygı hakkı
• düşünce, vicdan ve din özgürlüğü
• ifade özgürlüğü
• toplantı ve dernek kurma özgürlüğü
• evlenme hakkı
• etkili başvuru hakkı
• ayrımcılık yasağı
şeklinde diğer hak ve yasakları görüyoruz. Bu maddeler içerisinde de aslında özgürlük hakkı biraz daha detaylandırılmış durumda.
Yani yaşam ve özgürlükle ilgili olmayanları sayarsak, karşımıza:
•güvenlik,
•hukuk ve
•saygı çıkıyor.
Bence bunların yanında bir de ayrıca beslenme hakkı olmalıymış gibi geliyor.
Yasaklar ise daha çok bir başkasının özgürlük alanına girilmesini engellemek amacıyla düşünülmüş.
Günümüz Türkiye'sinde bu hakların birçoğunun aslında devlet tarafından yeterince sağlanamadığını görüyoruz.
En başta kötü ekonomik yönetim yüzünden insanların yaşam haklarına bile tehdit oluşmuş durumda. Çünkü yaşamak derken yaşamın insanca olması gerekli.
Hukuk konusuna girmeyeceğim bile, dünyada ülkeler arasında yapılan bir sürü sıralamada başa oynuyoruz çünkü. Başa derken yanlış anlaşılmasın, hukuksuzluk konusunda sıralamada başlardayız, yani sondan başlarda.
Güvenlik konusunda devletin elinden geleni yaptığını biliyorum. Ama keşke daha iyisini yapabilse. Güvenlik diğer konularla bağlantılı bir konu. O yüzden güvenliğin tam olması için hukukun ve saygının da yeterince iyi olması gerekiyor.
Saygı ise bence en sorunlu olduğumuz konu. İnsanların birbirine olan saygısı, öncelikle yaşam tarzları konusunda oldukça düşmüş durumda.
Ben böyle yaşıyorum ve sen de benim gibi yaşayacaksın! Benim gibi olmayacaksan sana yaşam hakkı tanımıyorum!
Bu dediğim düşünce tarzı günümüz Türkiye'sinde kutuplaşmanın bu derece fazla olmasının da etkisiyle her iki kutup için de çok farklı değil.
Halbuki bırak işte, nasıl istiyorsa öyle yaşasın. O öyle yaşıyor diye sen niye rahatsız oluyorsun! Kendinden mi kuşkun var?
O öyle yaşıyor diye onu görünce sen de mi öyle yaşamak istiyorsun? Yaşa öyleyse, engel olan mı var?
Eğer sorun dinen sen öyle yaşayamıyorsan o zaman bildiğin gibi yaşa, sana ne, o nasıl istiyorsa öyle yaşasın. Günahsa onun günahı.
Aynı şey karşı cenah için de geçerli. Bırak nasıl inanıyorsa öyle yaşasın. Dindar bir hayat mı sürmek istiyor, yaşasın. Sana ne?
Tamam dini bir yaşam tarzı yaşıyor diye küçücük kızla dinen evlenme bahanesiyle tecavüz etme hakkı yok, bunu yapanı bana kalsa sallandıracaksın. İbret olsun niyetlisine. En azından bence günümüz ceza hukukuna göre hakkı ağırlaştırılmış müebbettir. Kapatın hücreye bir daha gün yüzü görmesin.
Bu yüzden bazen dinen bazı konularda reform yapılması gerektiğini düşünüyorum.
Eski zamanların yaşam tarzı üzerine yazılı hadislerin hepsi bugünün modern dünya yaşam tarzı ile uyumlu olacak diye bir şey yok.
Bence kimi hadislerin geçerlilikleri artık kalmamıştır. Bu tarz reformlardan bahsediyorum.
Aradan geçen yüzyıllar boyunca insanoğlu çeşit çeşit tecrübeler edinmiş durumda. Artık çok daha fazla konuda bilgi sahibiyiz. Çok daha farklı toplumsal hassasiyetlerimiz oluştu.
Demek ki Kur'an'da yazılı birçok şeyi daha iyi anlayabilir durumdayız. Kur'an neyimize yetmiyor? Hadisler günümüz şartlarına uyumsuzsa demek ki vakti artık dolmuş demektir. Hadisler de ilahi metinler değil ki! Değişmez ya da artık uygulanması bırakılmaz diye bir zorunluluk yok.
Her zaman dediğim gibi bu işlerin eğitimini almış olan ilahiyatçı akademisyenlerin oturup bu konularda aralarında eğrisini doğrusunu tartışıp artık bu konularda gerekli reformları yapmalarının zamanı çoktan geldi de geçiyor.
Evet, dediğim gibi insanız ve insanca yaşamaya hepimizin hakkı var. Zaten yeterince kısa bir ömrümüz var. Bu kısacık ömürde birbirimizi kırmadan, birbirimize saygı içinde yaşayalım diyorum ben.
Bu arada bence insan hakları içinde olması gereken beslenme hakkımızı bir kez daha hatırlatmak istiyorum.
Devletimizin bu konuda gerekli önlemleri en kısa zamanda alması gerekli bence.
En azından hiçbir çocuğun yatağına aç yatmamasını bu devlet sağlamak zorunda!
Moskova'dan herkese sevgi ve saygılarımla