Site İçi Arama

hukuk

Kişisel Verilerin Korunma Hakkının İdarenin İşlemi veya Eylemi Nedeniyle İhlali Durumunda Açılacak Tazminat ve Tam Yargı Davaları

Kişilere ait hassas kişisel veri niteliği taşıyan sağlık raporunun muhafazasında kusuru bulunan idareye karşı açılan davada, olayın oluş şekli, davacının konumu ve statüsü ve idarenin kusurunun niteliği de göz önünde bulundurularak tazminatın kabulüne karar verilmiştir.

Anayasamızın 125/7 fıkrası gereği idare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür. Tam yargı davaları idarenin kendi eylem işlemleri nedeniyle oluşan zararların karşılanmasına olanak sağlayan dava türüdür. Tam yargı davası kavramı Danıştay Kanunu 24 ve 27. Madde ile İdari Yargılama Usulü Kanununun başta 2. maddesinde olmak üzere bir çok maddesinde düzenlenmiştir. Tam yargı davaları geniş kapsamlı bir deyim olup, İYUK 2. maddesinde “idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan davalar” olarak ifade edilmiştir. İptal davası açabilmek için menfaat ihlali yeterliyken tam yargı davasında kişisel hakkın doğrudan ihlal edilmiş olması gerekmektedir. Tam yargı davaları doktrinde idarenin eylemi, işlemi veya idari sözleşmeler neticesinde mali sorumluluğuna dayanan tazminat davaları, idarenin mal varlığına haklı bir neden olmaksızın geçmiş olan malın ya da paranın geri alınmasına yönelik istirdat davaları ve salınan verginin esasına tutarına itirazı içeren vergi davaları olarak ifade edilmektedir [1].

Tam yargı davasının konusu işleme dayanıyorsa  diğer bir ifade ile idari işlemden kaynaklanan zararlar için 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 12. maddesinde; “İlgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştay’a ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilecekleri” hüküm altına alınmıştır. Kısaca zarar idarenin işleminden kaynaklanmış ise, zarar görenler ya doğrudan doğruya zararın karşılanmasına yönelik idari yargıda tam yargı davası açacak, ya hukuka aykırı olduğunu düşündüğü işlemin iptaline yönelik iptal davası ve tam yargı davasını birlikte açacak, ya da önce iptal davası açarak sonrasında da tam yargı davası açacaktır.

Danıştay kararlarında da açıkça “İptal davasının açılmamış olmasının o işlem bakımından tam yargı davası açılmasına hukuki bir engel oluşturmadığı, doğrudan doğruya tam yargı davası açılabilmesinin Yasa gereği olduğu, işlemin hukuka aykırılığının açılmış bir iptal davasında yargı kararı ile saptanmamış olmasının işlem dolayısıyla açılan tam yargı davasının da bu nedenle reddini gerektirmediği [2], doğrudan doğruya tam yargı davası açılabilmesi yasa gereği olup, işlemin hukuka aykırılığının açılmış bir iptal davasında yargı kararı ile saptanmamış olması, işlem dolayısıyla açılan tam yargı davasının, bu nedenle reddini gerektirmediği [3] ifade edilmiştir.

İptal davası açılmamış olması o işlem bakımından tam yargı davası açılmasına hukuki bir engel oluşturmamaktadır. Ayrıca iptal davasının kazanılması tam yargı davasının açılabilmesinin önkoşulu değildir. Bazen tam yargı davası işlemin uygulanmasından doğan zararların giderilmesi için açılmaktadır. Burada dava açma süresinin başlangıcı işlemin tesis tarihi olmayıp işlemin yürütülmesi tarihidir.

“İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda yer alan “idari eylem” deyimini de dar biçimde yorumlamamak gerekir. Bir idari işlem, ya da bir idari sözleşmenin uygulanması durumunda olmayan, idarenin her türlü faaliyetlerinden yahut hareketsiz kalmasından, araçlarından, hayvanlarından veya taşınır ve taşınmaz mallarından veya tesislerinden doğan zararları idari eylem kavramı içinde düşünmek gerekir” [4]. İdari eylemler nedeniyle açılacak tam yargı davaları açılmadan önce bir ön karar ihtiyaç vardır.

İYUK 13. maddesinde “İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir.” düzenlemesi mevcuttur.

İşlemden kaynaklanan tam yargı davalarında dava açma süresi eğer doğrudan tam yargı davası açılacaksa veya işlemin iptali ile tam yargı davası birlikte açılacaksa işlemin tebliğ tarihinden itibaren 60 gün, önce iptal davası açılması sonrasında tam yargı davası açılması durumunda iptal davasını sonuçlandıran kararın tebliğinden itibaren 60 gün, idari eylemlere karşı açılan tam yargı davalarında ön kararın alınmasından itibaren 60 gündür. Önce iptal davası sonrasında tam yargı davası açılması için kararın temyiz veya istinaf kanun yoluna götürülmüş olması önemli olmayıp 60 günlük süre kararın tebliğinden itibaren başlayacaktır. Bahse konu tam yargı davalarında idarenin sorumluluğu iki temel sebebi bulunmaktadır.

Bunlardan ilki kusur sorumluluğu olup, diğeri de kusursuz sorumluluk halidir. Davacıya Hava Hastanesi’nde yapılan muayenesi sonucu düzenlenen “Askerliğe Elverişli Değildir” şeklindeki raporun idarece muhafazasında hizmet kusuru bulunduğu, hukuka aykırı şekilde bazı basın yayın organları tarafından elde edildiği, belgenin elde edilişinin davalı idarenin mevzuat gereklerine aykırı ihmal, eylem ve kararları sebebiyle ortaya çıktığı, konu hakkında yüzlerce haber yapıldığı, bu haberlerin onur ve saygınlığını zedelediği ileri sürülerek uğradığı manevi zararın karşılanması talebiyle açtığı dava sonucunda, “T.C. Anayasası, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve diğer Uluslararası Sözleşmeler ve Ek Protokollerde kişisel verilerin korunmasının özel hayatın gizliliği kapsamında güvence altına alındığının görüldüğü, kişilere ait sağlık verilerinin hassas kişisel veri kapsamında bulunduğu, hassas kişisel veri niteliği taşıyan sağlık raporunun muhafazasında kusuru bulunduğu, olayın oluş şekli, davacının konumu ve statüsü ve idarenin kusurunun niteliği de göz önünde bulundurularak tazminatın kabulüne“ karar verilmiş ve karar hukuka uygun bulunarak onanmıştır. [5]

Dipnotlar

[1] Ayrıntılı bilgi için bknz. A. Şerif GÖZÜBÜYÜK, Turgut TAN, İdare Hukuku Cilt II. Turhan Kitabevi 2017, s 645

[2] Danıştay İdari Dava Daireleri 2006/1042 E, 2010/1761 K

[3] Danıştay İdari Dava Daireleri 2004/795 E, 2007/11820 K

[4] A. Şerif GÖZÜBÜYÜK, Turgut TAN, İdare Hukuku Cilt II. Turhan Kitabevi 2017, s 664

[5] Danıştay 15. Dairesi 2015/101001 E ve 2016/664 K sayılı Kararı

Araştırmacı Yazar, Avukat Yalçın Torun
Araştırmacı Yazar, Avukat Yalçın Torun
Tüm Makaleler

  • 31.10.2024
  • Süre : 3 dk
  • 145 kez okundu

Google Ads