Site İçi Arama

hukuk

Silahlı Çatışma Hukuku ve Temel Prensipleri

“Savaş” yerine genelde kullanılan kavram “silahlı çatışma” kavramıdır. Uluslararası alanda “savaş” kavramı yerine Cenevre Sözleşmelerinde savaş yerine geçen, daha genel ve kapsayıcı bir kavram olan “silahlı çatışma” kavramının kullanımı tercih edilmektedir

Silahlı Çatışmanın Tanımı ve Çeşitleri

“Savaş” yerine genelde kullanılan kavram “silahlı çatışma” kavramıdır. II. Dünya Savaşının korkunç sonuçlarından sonra, bir daha insanlık camiasının böyle bir savaş yaşamaması için ortaya konulan Birleşmiş Milletler Antlaşmasının 2. maddesinde bir devletin başka bir devlete karşı silahlı güç kullanması, bireysel veya kolektif meşru müdafaa hakkı ile Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları dışında yasaklanmıştır. Birleşmiş Milletler Antlaşmasının bu düzenlemesi karşısında uluslararası alanda “savaş” kavramının kullanılmasından özellikle kaçınılmaktadır. Konuyla ilgili esaslı düzenlemelerin yer aldığı Cenevre Sözleşmelerinde savaş yerine daha genel ve kapsayıcı bir kavram olan “silahlı çatışma” kavramı kullanılmıştır. Böylelikle savaş kavramının hukuki tanımı üzerindeki tartışmalardan da kaçınmak mümkün olmaktadır. Savaşın mevcut bulunduğu ortamda, silahlı çatışmanın kesinlikle mevcut olduğu da açıktır. Devletler de günümüzde “savaş” kelimesini kullanmakta isteksizdirler. Karşılıklı ve birbirine düşman silahlı unsurların birbirlerine karşı kasten askeri operasyonlar sürdürmeleri durumunda silahlı çatışmanın mevcut olduğundan bahsedilerek “silahlı çatışma” kavramı kullanılmaktadır. Bu açıklamada mevcut bulunan “kasten” kelimesi, sınırlarda yaşanan hatalı sınır ihlalleri ve benzeri durumları dışarda bırakmak için kullanılmıştır. Silahlı çatışmalar devletler arasında yaşanabileceği gibi, devlet otoriteleri ile organize silahlı gruplar arasında veya sadece organize silahlı gruplar arasında da olabilmektedir. 

Silahlı çatışmaların bir kısmı uluslararası nitelikte silahlı çatışmalar olarak kabul edilirken, diğer bir kısmı ise uluslararası nitelikte olmayan silahlı çatışmalardır. Silahlı çatışmalar devletlerarasında yaşanıyorsa, bir devlet başka bir devletin topraklarındaki hedeflere saldırıyorsa veya başka devlet topraklarını işgal ediyorsa veya çatışma olmaksızın  resmi bir savaş ilanı yapıldıysa bu tür silahlı çatışmalar “uluslararası silahlı çatışma” olarak kabul edilmektedir. Böyle bir durumda çatışmanın içinde olan devletlerin bu durumu çatışma olarak kabul edip etmemeleri veya nasıl tanımladıkları önemli değildir. 

Bazen devletin içinde devlet otoriteleri ile silahlı gruplar arasında veya devlet otoritelerinin karışmadığı farklı silahlı gruplar arasında çıkan silahlı çatışmalara rastlanmaktadır. Bir devletin ülkesinde meydana gelen bu tür çatışmalar uluslararası olmayana silahlı çatışmalar olarak kabul edilmektedir. Düşük şiddetli iç gerilimler, toplumsal gösteriler, toplum olayları ve kargaşalar ile ufak çaplı rahatsızlıklar ise silahlı çatışma olarak kabul edilmemektedir. 

Silahlı Çatışmalarda Uygulanacak Olan Hukuk

Silahlı çatışma hukuku savaş alanında doğmuş, temelini teamül hukukunun oluşturduğu hukuk kurallarından oluşmaktadır. Örneğin “beyaz bayrak” kuralı, “teslim olana ve aman dileyene dokunulmayacağı” kuralı, çocuk, yaşlı, kadınlar ile kültürel yerler ve ibadet yerlerine zarar verilmeyeceği kuralı savaş alanında doğmuş ve hepimiz tarafından bilinen kurallardır. Bu kurallar pratikte uygulanması kolay kurallardır. Hemen hemen bütün kültürler bu kuralları benimsemiş ve uygulamıştır. Yazılı olmayan bu kurallar, sonradan uluslararası sözleşmeler içerisinde kodifiye edilerek yazılı hale getirilmiştir. Bu kuralların uygulanması çoğu zaman çatışmaların şiddetinin azalmasında ve ateşkese bir an önce ulaşılmasında etkili olmaktadır.  Diğer taraftan bu kurallar, sıklet merkezinin oluşturulması, taktik örtü ve aldatma, basitlik gibi savaş prensipleriyle de uyumu olan kurallardır. Örneğin askerî açıdan önemsiz hedeflerden uzak durmak, hem sivillerin daha az zarar görmesini sağlayacak, hem de askerî açıdan gereksiz hareketlerden kaçınılmasına olanak sağlayacaktır. Bu kurallar askerlere ve komutanlarına uyacakları minimum standartları hatırlatan, savaş kurbanlarının ve acılarının azalmasını, savaşanların vicdanlarına uygun hareket etmelerine olanak sağlayan, masum sivilleri koruyan kurallardır. Bu kurallar sayesinde sivillerin, sağlık personelinin, din adamlarının, teslim olan savaş esirlerinin, yaralı ve kazazedelerin korunması sağlanacağı gibi, askeri operasyonun başarılması için gerekli olandan fazla şiddet kullanılmasının da önlenmesi sağlanacaktır. Bahsettiğimiz bu kuralların büyük kısmı toplam dört adet Cenevre Sözleşmesinde ve bu sözleşmelere ilave iki adet ek protokolde düzenlenmiştir. Sözleşme kurallar bağlayıcı olup, silahlı kuvvetlerin bütün fertlerine ve siyasi otoritelere yükümlülükler getirmektedir. Dünyadaki devletlerin büyük kısmı Cenevre Sözleşmelerine taraf olup, Türkiye’de iki nolu protokol dışında dört adet sözleşmeye taraftır. 

Silahlı çatışmalarda uygulanacak hukuk kurallarına ilişkin olarak uluslararası çatışmalar için ayrı, uluslararası olmayan silahlı çatışmalar için ayrı hukuk kurallarının uygulanacağı ifade edilse de, her iki silahlı çatışma türü için de uygulanacak müşterek hukuk kurallarının uygulandığı geniş bir alan ve hukuk düzeni mevcuttur. Müşterek alanda mevcut bulunan kuralların başlangıcını teamül hukuku oluşturmaktadır. Teamül hukukunun temeli, hasta ve yaralılar ile savaş esirleri ve sivillerin korunmasına yönelik kurallar getiren toplam dört adet Cenevre Sözleşmesinin her birisinde aynı şekilde düzenlenmiş olan müşterek 3. maddede açıkça ifade edilmektedir. Bu madde de “çatışma alanlarında silahlarını terk edenlerin, hasta ve yaralıların ve kazazedelerin renk, din, cinsiyet, doğum ve benzer herhangi bir ayrımcılığa tabi tutulmadan insanî muameleye tabi tutulacağı, hasta ve yaralıların tedavi edileceği“ açıkça düzenlenmiştir. Sözleşmelere ek iki adet protokolden ikinci protokol ise sadece uluslararası nitelikte olmayan silahlı çatışmalara uygulanacak kuralları içermektedir.  

Silahlı çatışmalar başlar başlamaz silahlı çatışma hukuku kuralları da uygulanmaya başlanacaktır. Eğer resmi olarak savaş ilanı yapılmasın rağmen fiilen silahlı çatışma başlamasa dahi bu kurallar uygulanacaktır. Benzer şekilde işgal başladığında da işgale karşı konulmuyor olsa dahi bu kurallar gene uygulanacaktır. Çatışmalar, işgal son bulduğunda silahlı çatışma hukuku kurallarının uygulanması da son bulacaktır.  Tarafların elinde bulunan savaş esirlerinin korunması hususu Cenevre Sözleşmeleri kapsamında devam edecektir. 

Silahlı Çatışma Hukukunun Temel Prensipleri 

Tıpkı taarruz, savunma, geri çekilme şeklindeki savaş prensipleri gibi silahlı çatışma hukukunun da temel prensipleri mevcuttur. Bu prensipler de basit ve kolayca anlaşılabilecek, çatışma sahasında her durumda bir askerin kolaylıkla yerine getirebileceği kuralları içermektedir. Bahse konu prensipler etik değerler ile askeri gereklilikler arasında bir denge kurmaktadır. Silahlı Çatışma hukukunun temel prensipleri askeri operasyonun değerlendirilmesinde planlanmasında ve uygulanmasında dikkate alınmalıdır. Genel kabule göre bu prensipler, savaşanların sivil halktan ayrılmasını içeren ayrımcılık (distinction), sadece savaşanlara karşı ve onları savaş alanından uzaklaştıracak ölçüde güç kullanılmasını içeren orantılılık (proportionality), askeri operasyonun başarılmasına ihtiyaç duyulacak oranda  güç kullanılmasına izin veren gereklilik (military necessity), gereğinden fazla güç kullanılmasını engelleyen sınırlılık (limitation) ve her zaman dikkate  alınması gereken insaniyet (humanity) ilkeleridir. 

Sivillerin Savaşanlardan Ayrımı (Distinction) İlkesi  

Bu ilkenin temeli “bütün çatışmalarda ana hedefin karşı tarafın askeri gücünün zayıflatılması olduğu” gerçeğine dayanmaktadır. Lahey Sözleşmesinin 25. maddesi bu ilkeyi açıkça ortaya koymaktadır. Maddeye göre savunmasız köy, şehir, yerleşim yeri ve binalara saldırılması yasaklanmıştır. Cenevre Sözleşmesi Ek Protokolü 48, 51 ve 52. maddelerinde de benzer düzenlemeler vardır. Savaşan taraflar, savaşçılar ile sivillerin ayrılmasını sağlayan tedbirleri almak zorundadır. Örneğin nükleer bir saldırıda bu mümkün olmayacaktır. Uluslararası Ceza Mahkemesi de doğrudan ve kasten sivillere saldırılmasını savaş suçu olarak kabul etmektedir. Düzenli olarak sivillerin bulunduğu bölgelerin bombalanması, çocuk ve kadınların kötü muameleye tabi tutulması, bu prensibin ihlali sonucunu doğuracaktır. Askeri hedeflere yapılacak saldırılarda, çevreye ve hedefin etrafına verilecek zararın fazla olmaması ve zararın en aza indirilmesi için tedbir alınması gerekmektedir. Yerleri, doğaları ve amaçları gereği askeri operasyonlara katkı sağlayan, kısmen veya tamamen imhası askeri operasyonlarda diğer tarafa avantaj sağlayan, askeri malzeme, araç, bina, mevzi ve askeri kuvvetler, “askeri hedef” olarak kabul edileceklerdir. Bu kapsamda Ottowa Sözleşmesi sivillerin zarar görmesini önlemek maksadıyla anti-personel kara mayınlarının kullanılmasını yasaklamıştır. 

Orantılılık (Proportionality) İlkesi

Eğer bir saldırıda hedefin yakınındaki siviller zarar görecekse, bu durumda yapılan saldırı orantısız bir saldırı olarak kabul edilecektir. Orantısız saldırıların önlenmesi, uluslararası ve uluslararası olmayan saldırılarda teamül hukuku haline gelmiş bir kuraldır.  Sivillerin öleceği veya yaralanacağını ya da sivillere ait yapı ve gereçlerin zarar göreceğini bilerek bir saldırı düzenlemek, bu kuralın ihlali sonucunu doğurmaktadır. Uluslararası Savaş Suçları mahkemesine göre bir saldırıdan beklenen yarar veya askeri avantaj ile sivillerin üzerinde oluşacak zarar mukayese edildiğinde sivil zararlar aşırı ise bu saldırı orantısız bir saldırı olarak kabul edilecektir. Burada askeri avantaj kavramı önem kazanmaktadır. Askeri avantaj somut, esaslı ve kuvvetle muhtemel bir avantaj olmalıdır. Aksi takdirde bu ilke kolaylıkla kötüye kullanılabilir. Askeri hedeflere saldırılmadan önce siviller ve sivillere ait araçlar, bu hedeflerin yakınından uzaklaştırılmalıdır. Örneğin nükleer saldırılar sivillere ve sivillerin yaşadığı çevreye verecekleri zarar nedeniyle silahlı çatışma hukukunun orantılılık ilkesini ihlal edecektir.  Bazen askeri hedeflere aşırı güç kullanılarak çevreye ve sivillere verilecek zarar nedeniyle bu ilke ihlal edilebilecektir. Örneğin iki düşman askerinin etkisiz hale getirilmesi için, içindeki sivillerin tahliyesine yönelik tedbir alınmaksızın sivillerle birlikte düşman askerlerinin bulunduğu binanın hedef alınması, bu ilkenin ihlali sonucunu doğuracaktır. Orantısız güç kullanımını önlemek için taraflar bölgenin tahliyesine yönelik tüm tedbirleri almalıdır. Sivillerin güvenli bölgeye tahliyesi, ikaza yönelik dijital araçların kullanılması, askeri birlik ve hedeflerin sivillerin yoğun yaşadıkları yerlerden uzakta tutulması, bu ilkenin uygulanmasına imkân sağlayacaktır. Sivillere en az zarar verecek silah yöntem ve saldırı şekilleri tercih edilmelidir. Örneğin keskin nişancı silahı ile başarılabilecek bir görevde, tank kullanmak sivillere zarar verebilecektir. Kötü planlama, yanlış istihbarat bu ilkenin ihlali sonucu doğurabilir. 

Askeri Zorunluluk (Military Neccesity) İlkesi 

Bu ilke ilk olarak 1868 Sen Petersburg Bildirgesinin başlangıç bölümünde yer almıştır. Silahlı çatışma hukukunda, hukuka uygun olan hedefler düşmanın silahlı gücünü ve varlığını zayıflatan hedeflerdir. Bunların başında da düşman askerleri gelir. Benzer düzenleme 1923 Lahey Anlaşmasının 23. maddesinde düzenlenmiştir. Düşmanı yok etmek veya ele geçirmek ancak ve ancak silahlı çatışma hukuk kurallarına göre esaslı şekilde gerekliyse hukuka uygundur. Askeri anlamda gerekli olmayan hiçbir eylem silahlı çatışma hukukuna uygun değildir. Gereksiz yere askeri hedeflere zarar vermek, bu ilkenin ihlali sonucunu doğuracaktır. Kötü planlama gevşeklik ve ihmal nedeniyle gerçekleştirilecek bir saldırı gereksiz yere bir askeri ihtiyaca hizmet etmeyecekse, bu ilkenin ihlali sonucu doğacaktır. Örneğin kültürel miras ve yapılara zarar vermemek, ibadethanelere, hastanelere saldırmamak, işgal edilen yerlere zarar vermemek bu ilkenin gereğidir. Zira bu yapılara zarar vermek hiçbir askeri ihtiyacı karşılamayacaktır.

Sınırlılık (Limitation) İlkesi

Bu ilke çatışmalarda kullanılacak silah ve yöntemlerin sınırlı olduğunu ifade eder.  Çatışmalarda kullanılacak silah ve yöntemler aşırı yıkıma, acıya, yaralanmaya iyileştirilmesi mümkün olmayan veya tespit edilemeyen hastalıklara sebep olacaksa kullanılmamalıdır. Gerekli olduğundan daha fazla yaralanmaya sebep olan silahlar kullanılmamalıdır. Silahların amacı sadece düşmanı savaş alanı dışına çıkarmaktır. Izdırap çektirerek düşmanın ölümüne sebep olacak, tedavisi mümkün olmayan hastalık veya sakatlanmalara sebep olacak silahların kullanılması bu ilkenin ihlali anlamına gelir. Bu ilke uygun kullanılmadığında istenmedik sonuçlar doğuran her silahın yasaklandığı anlamına gelmemektedir. Bu ilke öz olarak savaş alanında her türlü metot ve silahın rahatlıkla kullanılamayacağı ve bir sınırın olduğu anlamına gelmektedir. 

İnsaniyet (Humanity) İlkesi

İnsancıllık ilkesi gereksiz acılardan kaçınılmasına olanak sağlar. Bu ilke adeta askeri gerekliliğin freni görevi görür. Askeri gereklilik ile gereksiz acıların yaşanmaması arasında bir denge unsuru oluşturur. Hasta, yaralı, savaş esiri, sağlık personeli, dini görevliler gibi personelin korunmasına olanak sağlar. Milliyet ırk din inanç seks vb. sebeplerle insanların farklı muameleye tabi tutulmasını önler. Herkese insanca davranılmasını gerekli kılar. Sadece savaşanlara saldırılmasını sivillerin korunmasını, gereksiz zararların verilmemesini sağlar.

Araştırmacı Yazar, Avukat Yalçın Torun
Araştırmacı Yazar, Avukat Yalçın Torun
Tüm Makaleler

  • 16.10.2023
  • Süre : 4 dk
  • 1267 kez okundu

Google Ads