Themis'in Gözleri Bağlıdır
Hukukta gerçek olmaz, herkes yalan söyler. Gerçeği aramayı bırak. Zaten bulamayacaksın. Asla bulamazsın! Hesaplaşma (Misconduct) diye bir film izledim geçenlerde. 2015 yapımı. Böyle diyordu Al Pacino, filmde tecrübeli bir avukatı oynuyordu.
Hukukta gerçek olmaz, herkes yalan söyler. Gerçeği aramayı bırak. Zaten bulamayacaksın. Asla bulamazsın!
Hesaplaşma (Misconduct) diye bir film izledim geçenlerde. 2015 yapımı. Böyle diyordu Al Pacino, filmde tecrübeli bir avukatı oynuyordu. Anthony Hopkins de var filmde. Yani kadro sağlam.
Al Pacino'nun bu dediği doğru olabilir mi?
Yani hukuk aslında kitabına uydurmak mıdır?
Eğer kanıtın yoksa, söylediğinin bir anlamı yok! İddiacı iddiasını kanıtlamak zorundadır. Prensip bu!
Kanıtlar hukuki yoldan elde edilmemişse (bu ne demekse artık!?) kanıtların da bir anlamı yok.
Eğer her şey kitabına uygunsa, o zaman tamam. Gerçek olmasa da hukuki sayılıyor konu.
Nasıl diyordu hukukçular?
Usul esastan önce gelir!
Yani önce usulüne uygun olacak her şey, sonra konu neyse ilgileniriz. Yani esasa ancak usulüne uygunsa girilir!
Tabii ben hukukçu değilim. Ben bir mühendisim.
Dolayısıyla mühendislik konuları öyle usul falan dinlemez. Eğer yanlış yaparsan hesabını, usulüne uygun olsa da yaptığın hesap bina yıkılır.
Yani ama ben usulüne uygun yapmıştım desen de fark etmez, eğer hesap yanlışsa, ya da kullandığın malzeme kalitesizse mesela, usulüne uydurup kolon falan kesmişsen zemin katta, deprem oldu mu her şey yerle bir olur. O bina var ya içinde yaşadığın, olur sana bir tabut!
O yüzden biz mühendisler için usul tamam da, asıl olan hukukun aksine esastır. Yani esas derken öncelikle doğru düzgün hesabıdır binanın esas olan!
Şu kanıtların hukuki yollardan elde edilmiş olması da biraz aklıma takılıyor demeliyim.
Bir olay olmuş ve o anda şansına sen de olayı kaydetmişsin. Amacın belki o anda arkadaki manzarayı çekmek olabilir. Ancak kadraja bahsi geçen olay girivermiş şansına.
Bu durumda o çektiklerin hukuki kanıt olarak kabul ediliyor mu acaba? Cevabı ben bilmiyorum. Olabilir.
Niye bunu sordum, çünkü karşındakinin haberi olmadan sohbetin kaydını alırsan, bildiğim kadarıyla hukuki kanıt sayılmıyor aldığın kayıt. Hatta seni bile suçlayabilirler gizli kayıt yaptın diye.
Gizli kayıt ancak mahkemeden kayıt alma iznin olursa yapabileceğin bir şey bildiğim kadarıyla.
Zaten senin kayıt için izin alman da mümkün değil mahkemelerden. Polis alabilir gizli kaydı, ya da telefon dinlemeyi mesela, sadece mahkeme kararıyla yapabiliyor polis de olsa.
Kısacası hukuk o kadar da anladığım bir konu değil benim, özellikle de bu konularda.
Yine de Al Pacino'nun filmde dediği söz, yani "hukukta gerçek olmaz!" sözü doğru muhtemelen. Özellikle de hukuk güçlünün hukuku olduğunda.
Baksanıza, neler neler oluyor ülkede ve hemen yayın yasağı getiriliyor eğer mahkemeye başvurursan.
Tabii senin benim başvurmamla olmuyor böyle şeyler, yol yordam bileceksin!
Ya da kurşunlar uçuşuyor havalarda mesela ve zavallı bir bekçiye yükleniyor bütün kabahat. Hırsız kovalıyormuş garibim.
Hepsi kanunlara uygun. Yargı böyle diyor. Bize de yargı ne diyorsa doğrudur demek düşüyor. Yersen!
Geçenlerde hukuka hiç güven kalmadı diyordu biri tartışma programlarından birinde. Kime sorsan böyle söyler diyordu.
Neden acaba böyle oldu?
Gerçi eskiden de böyle bir algı vardı, ama bu derece kötü değildi galiba durum.
Peki sırf adaletin koruyucusu oldukları için adaletli davranamaz mı hukukçular?
Sonuçta adalet onlara emanet edilmiş, böyle bir algı öncelikle hukukçulara zarar vermiyor mu?
Neden adaleti korumuyorlar?
Vardır herhalde aralarında adaletten kesinlikle sapmayanlar.
Ancak algı hukuka güven kalmadığı olduğuna göre, gerçekten kararları alan yargıçlar arasında adaletli olmayanlar da var demektir.
Durup dururken böyle bir algı oluşmuş olamaz ya!
Bu algı nasıl düzeltilebilir acaba?
Herhalde adaletsiz davranmaktan vaz geçildiğinde olabilir ancak. Ama bu bile epey zaman alacaktır. Hemen olmaz böyle bir algı düzeltmesi.
Ben bir yargıç olsam, ne olursa olsun hukuktan şaşmazdım herhalde. Kanunlar demiyorum dikkat ederseniz. Hukuk diyorum.
Biliyorsunuz, çıkarılan kanunlar da hukuka aykırı olabiliyor kimi zaman.
Sonra itirazlar yapılıyor ve belki de düzeltiliyor böyle kanunlar, ya da iptal ediliyorlar. Anayasa mahkemesinin asıl görevi ne zannediyorsunuz siz?
Bana kalsa eğer bir kanun anayasaya aykırıysa, anayasa mahkemesinin kimsenin başvurusuna kalmadan o kanunu iptal edebilmesi lazım.
Ama maalesef bizde kanunun anayasaya aykırı olduğuna dair birilerinin başvuruda bulunması gerekiyor.
Ancak bu arada çıkarılan bu kanuna göre alınan kararlardan yararlananlar da atı alan Üsküdar'ı geçti misali, işlerini halletmiş oluyorlar.
Hülle mantığı!
Allah'ı bile bu yöntemle kandırmaya alışmışız, kanunların ardından dolaşmak mı zor zannediyorsunuz siz?
İptal edileceği kesin olan bir kanun bile bile çıkarılmıyor mu sanıyorsunuz? Bir sürü örneği var!
Torba yasalarla araya öyle bir şey sokuşturuyorlar ki, bu ne acaba diyene kadar, isteyen istediğini yapmış oluyor. Sonradan itiraz etsen ne olacak!
Bir yargıç hukuka ve vicdanına uygun hareket etmek zorundadır!
Yargı tarafsız ve bağımsızdır!
Hatta bu "tarafsızlık" çok önemli! Anayasaya bile sonradan ilave edildi bu madde! Bağımsızlık yeterli olmadı büyüklerimiz için.
Adaletin simgesi olan Themis'in gözleri bağlıdır.
Niye?
Görerek karar vermesin diye, adaletli olsun diye bağlıdır gözleri.
Duymaması bir sorun olmuyor mu acaba?
Bir elinde de adaleti temsilen terazi var, diğer elinde de verdiği karar kesindir anlamında keskin kılıcı. Keser atar gerekiyorsa.
Adaletin kestiği parmak acımaz!
Yunan mitolojisi ne kadar ilginç değil mi? Her şeyin simge olmuş bir tanrıçası ya da bir tanrısı var.
Bizim de bir mitolojimiz var, ama bu kadar çok simge yok bizde. Çoğu korkutucu karakterler bizde. Gulyabani!
Gerçekten, bir insan nasıl adaletli olabilir? Adalet bir insanın özümsediği bir şey olabilir mi?
Nasıl yani? İnsan işte, niye adaletli olmasın ki?
Ya zülfüyâra dokunursa konu?
Sonuçta o bir insan ve politik bir görüşü olmasa bile, ya da politik görüşünü bir şekilde kararlarına dahil etmedi diyelim, ancak her insanın duyguları var en azından.
Bir yargıcın aldığı kararlarda ya duyguları hâkim olursa?
Ya da o gün morali bozuksa mesela ve aldığı kararda o kadar da adaletli olamamışsa?
Tamam, alınan karar belki hukuka da uygun oldu diyelim, ama o gün duygusal olarak vicdanına başvuracak halde olmazsa ve aldığı karar sırf bu yüzden adaletten az da olsa saparsa? Olamaz mı?
Belki de yargıçları duygusuz insanlar arasından seçmeliyiz!
Bir hukukçu nasıl olur da tamamen adaletli olabilir?
Olabilir mi sizce?
Bu işin gerçekten bir tartısı var mı Themis'in elinde olduğu gibi?
Görünüşe bakacak olursak, çoğu yargıç güçten yana meylediyor.
Çünkü düzen böyle kurulmuş durumda.
Üstelik sadece güçten yana değil, kimi yargıçların politik görüşleri de öne çıkmış durumda son zamanlarda. Ya da inanç dünyaları. Hukuk bir anlamda siyasallaştı. O yargıç şucu, bu yargıç bucu. Kulağımıza geliyor böyle söylentiler.
En azından yargıçlar gücün tercih etmediği bir karar aldığında, kendisini hemen uzak bir yere tayin edilmiş olarak buluyorlar.
Bu bile etkiliyordur aldıkları kararları.
Düşünebiliyor musunuz, bir yargıç onca yıl emek vermiş bu uğurda, belki ailesi için büyük şehirlerde artık bir düzen de kurmuş, emekliliği de yaklaşmış olabilir, belki çocukları üniversiteye gidiyorlar, yani sakin sakin işini yapma derdinde. Ve pat, kendini bambaşka bir şehirde buluyorsun.
Niye?
Çünkü yukarıdakilerin istemediği bir karar aldın, ya da ben hukuk ne diyorsa ona göre karar alırım dedin, ama senin başka bir karar alman bekleniyordu. Saygıdeğer bir yargıçsın ya! Adaletten şaşmam ben diyorsun!
Ama kendini başka bir yerde buluyorsun böyle davrandığından dolayı!
Sen olsan ne yaparsın böyle bir duruma düşsen?
Hayaller Yargıtay'a yargıç seçilmek, gerçekler Çemişgezek asliye hukuk!
Coğrafi teminatı yok ki yargıçların.
HSK hemen istemediği bir yere tayin edebilir kendisini yukarıdan gelecek bir talimatla.
Üstelik bir de gün yüzüne çıkarılmasını istemediği bir geçmişi varsa yargıcın? Buyurun buradan yakın.
Böyle bir yargıç gücün ısrarına aykırı bir karar alabilir mi sizce bugünün Türkiye'sinde?
Ne istemiştiniz efendim? Tamam, zatıaliniz nasıl istiyorsa öyle yapalım. Savcı bey getirsin, hemen hallederiz. Bu arada, ne zaman çay toplamaya gidiyoruz yine?
Anladım efendim, bu aralar çay dağıtmıyoruz, çok tepki oldu diye direk para dağıtıyorsunuz!
Ama sadece çocuklara! Bayram harçlığı niyetine!
Vatandaşa kaptırmayın ama paraları, dikkat edin!
İşte böyle, dediğim gibi, mutlaka vatanını çok seven ve adaletten şaşmayan yargıçlar da var hukukçular dünyasında. Az da olsalar iyi ki varlar.
Ancak algı böyle işte, artık hukuka güven oldukça düşmüş durumda.
İktidar değiştiğinde bilemiyorum, sayın Kılıçdaroğlu tüm bu yıllardır kadrolaşmış, bozulmuş bürokrasi ile başa çıkabilecek mi acaba?
Hazırlığı var mı dersiniz? Yoksa hazırlık yapmalı bence.
Sorun kimi yerlerde sadece algı boyutunda bile olsa, algının düzeltilmesi ne kadar sürecek sizce? Bir yıl? İki yıl? Daha mı fazla?
Sanırım bir şeylerin düzeltilebilmesi için biraz zamana ihtiyacı olacaktır.
Bence ilk el atılması gereken yer yargı olmak zorunda.
Çünkü bu "biraz" dediğim zaman aralığı eğer uzarsa, işte o zaman insanlar ama bir şey değişmedi ki diye söylenmeye başlayacaklardır.
Bazen Allah'tan tek adam sistemi var da, bozulan düzeni düzeltmesi de o kadar zor olmayacak diyesim geliyor.
Çivi çiviyi söker derler ya, sanırım bir süreliğine de olsa, mevcut sistem işe bu anlamda yarayacak olabilir.
Bakacağız artık, nasıl olacak bu işler, bekleyip hep birlikte göreceğiz.
Moskova'dan herkese sevgi ve saygılarımla.